Taciz, tecavüz, şiddet mağduru 20 kadının hikâyesi…
Erkek dişi sorulmaz, muhabbetin dilinde
Hakk’ın yarattığı her şey yerli yerinde
Bizim nazarımızda, kadın erkek farkı yok
Noksanlıkla eksiklik, senin görüşlerinde
Hacı Bektaş Veli
Anlı şanlı Şehr-i İstanbul’un, adı sanı anılmayan uzak bir köşesine sıkışıp kalmış, mahalle seviyesine erişebilmek için fırınlarca ekmek yemesi gereken, kendi yağında kavrulmaya şartlanmışken verdiği cansiperane çabası sonucu tescillenmiş bir sokak adına kavuşmuş yepyeni bir adres: Issız Kadınlar Sokağı! Bir kenara not edin. Toplum içinde hak ettiği yere ulaşamamış kadınların sessiz çığlıklarını mutlaka duyacaksınız… Yanı sıra, küçük bir tavsiyem olacak sizlere: Bu sokağı yakın ya da uzak çevrenizde aramaya kalkmayın. Benzerleri dört bir yanınızda zaten…
İçindekiler
Çığlık………………………………………………………………………………………….13
Matem………………………………………………………………………………………..15
Aşk Cinayeti …………………………………………………………………………….19
Vazgeçme Gülümsemekten …………………………………………………..25
Babamı Bana Geri Ver! (İkinci Kadınlar)………………………….31
Son Durak: Kadın Sığınma Evi……………………………………………35
Suç Bende! ………………………………………………………………………………..45
Şiddet Evrensel Bir Olgu………………………………………………………51
Bir Çay, Bir Poğaça…………………………………………………………………57
Her Şeye Rağmen Ayaktayım!……………………………………………..67
Körocak ……………………………………………………………………………………..73
Namusumu Temizledim! ……………………………………………………….77
Kaçık ………………………………………………………………………………………….87
Tekne Kazıntısı (Buruk Bir Gurbetçi Öyküsü)…………………99
Çocuk Gelinler ben hiç çocuk olmadım!………………………….. 103
O da Bir Çocuk Gelin… ………………………………………………………. 105
Oğlum …………………………………………………………………………………….. 109
Kırmızı Duvarlı Evler…………………………………………………………..119
Beliz……………………………………………………………………………………. 120
Nevin………………………………………………………………………………….. 121
Veda ………………………………………………………………………………………… 125
Ah Bir Erkek Olsam! ………………………………………………………….. 131
Çığlık
Sesimizi duyan var mı? Ya son nefesini verirken, “Ölmek istemiyorum!” diye haykıran, geride ömür boyu ana kokusunun hasretini çekecek ve yaşadığı dehşeti asla unutamayacak bir evlat bırakan Emine’nin çığlığını… Annesiyle beraber ruhunu da mezara gömen o çocuğun, “Ne olur ölme anne!” derken yaşadığı çaresizliğini yüreğinde hissetmeyeniniz oldu mu? Suçluyuz hepimiz! Alıştırıldık, tepkisizleştirildik, kanıksadık; korkutulduk, sindirildik… Kabul etmeliyiz ki aşktan meşkten çoktan vazgeçti Türk kadını. Dövmeyecek, sövmeyecek, ayrılmak istedi diye hunharca öldürmeyecek, uygar bir eş arıyor yalnızca. Af Örgütü’nün raporuna göre Türk kadını dövülüyor, aşağılanıyor, tecavüze uğruyor. Ailenin seçtiği eş adayını reddeden kadın dayak yiyor, hatta öldürülüyor. Töre cinayetlerine intihar süsü veriliyor ve aileler bunu gizliyor. “O eve beyaz gelinlikle girdin, beyaz kefenle çıkarsın!” diyorlar. “Kocandır; sever de, döver de.” “Yaşarsan kocanın, ölürsen toprağın.” Aile; ana, baba, kardeşler hepsi aynı kafada. Kadının öldürülmesi için bir neden olması da gerekmiyor zaten. “Kaşının üstünde gözün var” ya da “Sen misin bana sesini yükselten, sen misin bana karşı çıkmaya kalkışan, sen misin bana boyun eğmeyen” diyen, insanlıktan nasibini almamış erkek, acımasızca öldürüyor kadını. Ölmese de pestil gibi dövülen kadın mecburen hastaneye götürüldüğünde, “Merdivenlerden yuvarlandı, düştü, kapıya çarptı…” diyorlar. Yalanın dolanın bini bir para. Kadına şiddet ve kadın cinayetleri öylesine yoğun yaşanıyor ki, birinin etkisinden kurtulamadan, diğeriyle dağlanıyor yüreğimiz. İşte bir başka olay ve gene yüreği yanmış bir kız çocuğu… Gözlerinin önünde öldürülmüş annesi. “Annemsiz uyuyamam ki ben!” diye feryat ediyor. “Ne olur doktorlara biraz daha para verin de, annemi yaşatsınlar.” Çocuk aklı işte! Evet, Emine Bulut’un, kanlar içindeki boğazını tutup, “Ölmek istemiyorum!” diye haykırması ve o küçücük kızın yaşadığı travma, asla zihinlerden silinmeyecek. “İnternette yayınlanan son dakika görüntülerini izlemeyin! Dayanılacak gibi değil” diyorlar. Ya yaşanan her şeye tanık olan o yavrucak? Onun zihninden de silebilecek misiniz o feci kareleri? Aradan ne kadar zaman geçerse geçsin, “Ne olur ölme anne!” diyen feryadı yankılanmayacak mı kulaklarınızda? “Sözün bittiği yer” dedikleri, burası olmalı. Kelimenin tam anlamıyla, içimiz dağlandı Emine kardeş!
Matem
Issız Kadınlar Sokağı’nda matem var bugün. Kısa zamanda, özellikle kadınların uğrak yeri olan kafeterya, farklı bir amaca hizmet etmeye hazırlanıyor. Kadına şiddeti ve kadın cinayetlerini konu alan bir etkinlik düzenlemişler. Yalnız kadınlar değil, uygar çizgide, merhametten ve sevgiden saygıdan nasibini almış çok sayıda erkek de var orada. Kadın-erkek, genç-yaşlı, yoğun bir kalabalık… Mekânın kurucusu Melek Hanım, buruk bir gülümsemeyle karşılıyor konuklarını. Birazdan başlayacak etkinliğe, her yaştan konuşmacı katılabilecek. Mutfak bölümünde de yoğun bir telaş var. Ama her zamanki zengin mönü uygulanmayacak bugün. Sade Türk kahvesi ve bir gün önce zalimce katledilen Emine Bulut için kavrulan irmik helvası… Ağıtlar yakıyorlar Emine’nin ardından. Canavar ruhlu bir kocanın saçtığı dehşetin diğer mağduru olan on yaşındaki kızı için neler yapabileceklerini kestirmeye çalışıyor ve geleceğe yönelik öneri ve beklentilerini dile getirmeye hazırlanıyorlar. Derslerine iyi çalışmış katılımcılar. Günün anlam ve önemini vurgulayan pankartlar var ellerinde. İşte, aralarında ilk göze çarpanları:
• Kadın, kadın olmaktan öte, insandır! İnsan, insana şiddet uygulayamaz!
• Şiddet mağduru kadınlar için sığınma evi yapacaklarına, kadına şiddet uygulayanlara özel, hayvan barınağı yapsınlar!
• Ülkemin maço erkeklerinin yaşam döngüsü: Benden ayrılırsa bulup öldürürüm. Namusumu temizledim, der hapiste yatarım. Hapisten çıkar, bir tane daha bulurum. Ayrılmaya kalkarsa, onu da öldürürüm.
Adı çok duyulmuş bir üniversitede öğretim üyesi olan bir beyefendi, paylaştığı ilginç bir bilgiyle tüm dikkatleri üzerine çekiyor: “Kadın dövmek, maalesef Türklerin Arap kültürüyle tanışmasından sonra başlamış bir olgu. Türk kültüründe kadın her zaman el üstünde tutulmuştur. Cengiz Han’ın eşi için söylediği sözler, çerçevelenip duvarlara asılacak kadar anlamlıdır: ‘Ben sizin Hanınızım. Yanımda gördüğünüz bu kadın da benim Han’ımdır!’ Evet, ‘hanım’ kelimesi bu sözlerle dilimize yerleşmiştir. Ve kadın, evlerimizin hanımı, gönlümüzün sultanıdır.” Birbiri ardına geliyor konuşmalar; görüşler, öneriler:
• Ağzı süt kokan bebekler kadar masum, o masum bebekleri fütursuzca katledecek kadar acımasız… Her ikisine de “insan” demek, ne yaman bir çelişki!
• Anasının karnında doğmayı bekleyen bir küçük insancık, melek misali bir bebek mi, amansız bir canavar adayı mı, onu zaman gösterecek.
• Bir kadına tekme atmak, yalnızca karnındaki bebeğin hakkıdır! • Mücevher gibidir kadının gözyaşları. Onlar damladıkça, sizin değeriniz düşer!
• “Çocuklar öldürülmesin, şeker de yiyebilsinler!” diyen Nâzım Hikmet’e öykünerek, “Kadınlar ölmesin, yeni ve aydınlık günlere çıkabilsinler!” diyor, şair ruhlu bir katılımcı da.
• Şiddet mağdurları, zaman içinde bedensel acılarını unutsalar da, ruhlarında oluşan yıkım, ömür boyu kalır yüreklerinde.
Ve güncel bir merakı yansıtan soruyla sinirler geriliyor: “Kurşunlanarak ya da boğularak öldürülen mi, yoksa başı gövdesinden ayrılan mı daha çok acı çeker?” “Yuh olsun sana arkadaşım! Şu anda burada söylenecek laf mı bu?” diye haykırıyor gençten biri. Melek Hanım, “Hiçbirimiz ölümü yaşamadık ki, ölürken kim daha çok acı çekmiş, bilelim” diyerek araya giriyor hemen. Gerilim yaratan soruyu soran genç susacak gibi değil. “Peki, insana yönelik en ağır şiddet hangisidir sizce?” Melek Hanım, buruk bir gülüşle yanıtlıyor onu: “Kadın ya da erkek fark etmez, birilerinin yaşam sevincini yıkmak, insana yönelik en ağır şiddet biçimidir!”
Aşk Cinayeti
Geçtiğimiz yıl iflas eden işadamı Mecnun K. (34), altı yıllık eşi Leyla K’yı boğarak öldürdü. Cinayetin nedeni kıskançlık. “Karıma âşıktım! Çok seviyordum onu…” diyen Mecnun K., namusunu temizlediğini söyledi.
Gazetelerden
Cinayet mahallinde değildim hâkim bey
AŞK ve CİNAYET, aynı ortamda bulunabilir mi hiç
Rica ediyorum sizden, adımı kullanmasınlar, lütfen
Dediğim gibi, orada değildim
Çünkü, çok daha önce öldürmüşlerdi beni…
“Daha nen olayım isterdin / Onursuzunum senin!”
Mecnun! Sen, Cemal Süreya’nın dizelerini Leyla’nın kulağına fısıldarken, oradaydım ben de. İlk göz göze gelişinizde, ellerinizin ilk kenetlenişinde… Yanınızdaydım. Gözlerinizle, dudaklarınızla birbirinizi içerken, aranızdaki bendim. Umutlandırdınız, yüreklendirdiniz beni. Yozlaşmış ilişkilerin doludizgin yaşandığı günümüzde, Fuzuli’nin Leyla ve Mecnun’una özdeş, yeni Leyla ve Mecnunlar olabileceğine inandırdınız. Yücelttiniz, eski saltanatını yitirmeye yüz tutmuş bu gariban AŞK’ı!…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Öykü
- Kitap AdıIssız Kadınlar Sokağı
- Sayfa Sayısı144
- YazarCanan Tan
- ISBN9786050954333
- Boyutlar, Kapak13.5x19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviDoğan Kitap / 2019
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Mavi Köpeğin Gözleri ~ Gabriel Garcia Marquez
Mavi Köpeğin Gözleri
Gabriel Garcia Marquez
Görünmez bir güneş omuzlarımızı ısıtmaya başladı. Ama güneşin varlığı bile ilgimizi çekmiyordu. Mesafe, zaman ve yön kavramımızı kaybetmiş halde orada, nerede olduğunu bilmedi ğimiz...
- Kelebekler Çizdim Kalbime ~ Bige Bilgen
Kelebekler Çizdim Kalbime
Bige Bilgen
Aşkın ömrü bir kelebeğinki kadar mı? İlk bakışta aşktı onlarınki. Sevda ve Orhan göz göze geldikleri anda her şey olup bitmişti. Bir kelebek kanat...
- Beyaz Benekli At ~ Ayla Çınaroğlu
Beyaz Benekli At
Ayla Çınaroğlu
Demek ki bu küçücük renkli sevimli insancıklar, tıpkı şeker gibi, akide şekeri gibi eriyip yok olacaklardı. Çok duygulanmıştım. Onların böyle, küçük bebekler gibi ağlaşmalarına...