Savaşlar kazanmış muzaffer bir kumandan… İnatçı bir diplomat… Cumhuriyet kurmuş bir devlet adamı… Kafasında kırk tilkiyi kuyruklarını birbirine değdirmeden gezdiren bir politikacı… İdeal bir eş… Örnek bir aile babası… Kimine göre ise tek parti döneminin astığı astık, kestiği kestik diktatörü… Ülkenin unutulmaz “Milli Şef”i… Hayranları kadar düşmanları da oldu; sevenleri kadar nefret edenleri de… Ama kimse onu görmezden gelemedi. Üç bölümlük İsmet Paşa belgeseli ve kitabı “İkinci Adam”ı görmezden gelenlere onu yeniden tanıştırıyor.
İçindekiler
Önsöz ……………………………………………………………………………….11
Her Devir Bir Hayat……………………………………………………………..15
Birinci Bölüm: Kalpak Devri ………………………………………………….19
İkinci Bölüm: Frak Devri ……………………………………………………….51
Üçüncü Bölüm: Son Devir …………………………………………………….85
Kaynakça…………………………………………………………………………..121
Teşekkür……………………………………………………………………………125
Arşivler …………………………………………………………………………….125
Önsöz
smet Paşa belgeseli deyince bütün ekibin aklına o unutulmaz sahne gelir. Bir belgesel ekibini en çok neyin sevindirebileceğini mimleyen o mutluluk ânı: İnönü’nün Lozan dönemini araştırıyorduk. Türkiye’nin olduğu kadar Paşa’nın hayatında da bir dönüm noktasıydı; lakin elimizde film yoktu… Kitap olsa kolay ama televizyonda o bölüm nasıl anlatılacaktı? Artık “arşiv uzmanı” olduğu tescillenen arkadaşımız Bülent Özkam, Türkiye arşivlerini bitirmiş, Rusya’dan Fransa’ya, İngiltere’den Amerika’ya kadar dünya arşivlerini tarıyordu. Hiçbir yerde Lozan’ın kaydına rastlanmıyordu. Olsa 1923’ten bu yana bir şekilde ortaya çıkmaz mıydı? Sonra bir gün, elinde bir kasetle çıkageldi. Ekibi topladı. Kaseti taktı. Ekranda Lozan’ın imza töreninde ve sonrasında çekilmiş görüntüler vardı, İsmet Paşa frakıyla merdivenlerden iniyor, gülümsüyor ve Türkiye Cumhuriyeti’nin tescil belgesini imzalamış olmanın keyfiyle bir sigara tüttürüyordu. İnanılır gibi değildi. Sevinçle birbirimize sarıldık. Özkam filmi nasıl bulduğunu uzun süre bizden de sakladı. Sonradan öğrendik ki, “Lozan görüntülenmemiş olamaz,” düşüncesiyle Avrupa film arşivlerine dalmış, “Başka bir isimle kaydedilmiş olabilir,” tahminiyle bütün başlıkları taramış ve gerçekten de başka bir başlık altında tarihî görüntüyü yakalamıştı.
Böylece Türkiye, “Lozan keyfi”ni, 75 yıl sonra bu belgeselde izleyebildi.
İsmet Paşa belgeselinin çalışmasına 1997’de başladık. Aslında Türkiye için çok gecikmiş bir yapımdı. Bir buçuk yıl, çok iyi bir ekip ve ciddi bir prodüksiyonla çalıştık. Paşa’yla ilgili yazılmış kitapları okuduk; İnönü Vakfı’nın izniyle günlüklerine, mektuplarına, notlarına, yazışmalarına girdik. Ailesiyle konuştuk, tartıştık. Bunun bir “tanıtım filmi” olmadığı, bir belgesele yaraşır nesnellikte olması gerektiği konusunda görüş birliğine vardık. Hakkında herkesin keskin yargılara sahip olduğu İnönü’nün hayatının, hem övülen hem eleştirilen yanlarıyla, belli bir mesafeyle sergilenmesi ve nihai kararın izleyiciye bırakılması konusunda tam bir anlayışla karşılandık. Karşımızda seksen dokuz yıllık bir yaşamöyküsü ile bu müthiş hayatı üç bölümlük bir belgesele sığdırma zorunluluğu vardı. Hem son Padişah Vahdettin’i hem Ecevit’i içine alan bu asırlık biyografiyi hakkıyla ekrana taşımak zor bir misyondu. Sonunda şuna karar verdik: İsmet Paşa’nın hayatının tümünü kronolojik bir sıralamayla anlatmak yerine, o hayatın dibe vurduğu ya da zirveye çıktığı noktaları, zaferleri ve mağlubiyetleri anlatalım. Öyle doruklar ve uçurumlar seçelim ki, bunlar bize Paşa’nın kişiliğini anlattığı kadar Türkiye’nin tarihinden de ipuçları versin. Hayatını üçe böldük: Asker İnönü, devlet adamı İnönü ve siyasetçi İnönü… Kişiliğinin birbirinden koparılamaz bu üç boyutunu üç ayrı dönem içinde ele aldık. Tüm bu dönemler boyunca da onun insani özelliklerini, kişisel macerasını es geçmemeye gayret ettik. Böylece zaman zaman son derece sertleşen tavırları kadar, iç dünyasında yaşadığı fırtınaları ve duygusal anları da sergileyen bir belgesele ulaştık.
Belgesel, Aydın Doğan Vakfı, İnönü Vakfı ve Türk Tanıtma Fonu’nun finansal katkısı ve TÜRSAK’ın işbirliğiyle gerçekleştirildi. Bir buçuk yıl süren bu büyük projenin prodüksiyonunu Ahmet Tolungüç, ciltler tutan araştırmasını ise Gönül Özkam üstlendi. Gönül’ ün ayrıntılı araştırmasının ancak onda birini belgesele yansıtabildik. Bülent Özkam, belgeselin görsel zenginliğini sağladı. DVD’de izleyeceğiniz, İzmir’in İşgali’nden Lozan’a, Stalin-İnönü buluşmasından İnönü’nün aile içinde ve kırda çekilmiş filmlerine kadar pek çok görüntü onun emeğinin eseridir. Nihat Özcan, yönetmen olarak İsmet Paşa’da ustalığını ve sanatını konuşturdu. Bülent Özkam ve Soner Sevgili’nin yaptığı başarılı bir ön kurgu sayesinde Nihat Özcan’ın işi daha da kolay oldu. Belgeler, gazete kupürleri ve fotoğraflar, Yusuf Akçura’nın usta kamerasıyla görüntülendi. Emre Irmak, yaptığı olağanüstü müziklerle belgesele bambaşka bir anlam kattı. Yapım sürecinin aksamadan yürümesi Nuşin Odelli sayesinde oldu. Bu süreçte Serdar Çankaya, Eylem Er ve Cihat Kayacı yapım yardımcısı olarak çalıştılar. Sonunda belgesel 1998’in Aralık ayında, İsmet Paşa’nın ölüm yıldönümünde yayınlandı. Gazeteciler Cemiyeti tarafından En İyi Belgesel Ödülü’ne layık görüldü. Bu başarıda ekibin olduğu kadar baştan sona bizden güvenini ve desteğini eksik etmeyen başta İnönü’nün kızı Özden Toker ve eşi gazeteci ağabeyimiz rahmetli Metin Toker olmak üzere İnönü ailesinin ve vakfının büyük katkısı var. Onlara teşekkür ederken, belgeselin nihayet kitap ve DVD olarak sizlere ulaşmasının sevincini yaşıyoruz. Bu gecikmiş çalışmanın bir başlangıç olarak görülmesini diliyor ve İsmet Paşa’yı tanımak isteyecek yeni nesillerin merakını kamçılayacağını, okumak için cesaretlendireceğini umuyoruz.
Can Dündar
Bülent Çaplı
Aralık 2006
HER DEVİR
BİR HAYAT
“Ben her devre
yeni bir hayat
başında gibi başlarım.”
İsmet İnönü
Bu yalnız adam, bir zamanlar savaşlar kazanmış muzaffer bir kumandandı. İnatçı bir diplomat, cumhuriyet kurmuş bir devlet adamı, kafasında kırk tilkiyi kuyruklarını birbirine değdirmeden gezdiren bir politikacı, ideal bir eş, örnek aile babası… Kimilerine göre ise tek parti döneminin astığı astık, kestiği kestik diktatörü… Ülkenin unutulmaz “Milli Şefi”…
Hayranları kadar düşmanları da olmuştu, sevenleri kadar nefret edenleri de… Ama kimse onu görmezden gelememişti. Seksen dokuz yıllık ömrüne ülkenin bütün tarihini sığdırmıştı. Anıtkabir’e son ziyaretinde oturduğu iskemleden şehri süzerken, bütün o idam fermanları, savaş meydanları, parıltılı üniformalar, heyecanlı kalabalıklar, öfkeli nutuklar, kalpaklar, fraklar, kasketler geride kalmış gibiydi. Paşa veda eder gibi salladı şapkasını… Bir buçuk ay sonra Anıtkabir’e yeniden geldiğinde, bir tabut içinde olacaktı.
Birinci bölüm
KALPAK DEVRİ
1910, Yemen
“Ulan şu başımıza gelenlere bak!..”
Kâzım (Karabekir) Bey’in mektubu, 1910
Gözüm nuru İsmet’im… Eve gelirken mektubunu verdiler. Sevincimden dünyalar benim oldu. Hemen yürürken zarfı yırttım. Okudum. Acele eve geldim, tekrar tekrar okudum. Senden sıhhat ve afiyet haberi getiren bu kıymetli kâğıdı bağrıma bastım… Mübarek kandil akşamı olduğundan abdest aldım. Kelam-ı Kadimi açtım. Sizin harekâtınızın muvaffakiyetine, senin sıhhat ve selâmetine bir inna fetahna ile tebarek okudum ve okurken, istediğim gibi de gözyaşı döktüm. Ulan ne kızıyorum… Şu başımıza gelenlere bak. Hani hatırda hayalde olsa… Aaa büyük söyledin İsmet hatırında mı, “Bu Edirne rutubetli, acaba Yemen’e talip olsam mı demiştin iki ay evvel… Evliya mısın nesin a kardeş, bilmem ki… Hani bırak da bari eteğine ben olsun yapışayım da beraber uçalım…
Kolağası İsmet Bey, en yakın arkadaşı Kâzım’ın mektubunu okurken, Hamidiye kruvazörü, onu ve askerlerini Yemen’e götürüyordu. 1910 yılının Şubat ayıydı. İsmet Bey henüz 26 yaşındaydı. Ve ilk stajına gidiyordu.
Mektup arkadaşı Kâzım’la beraber, Türkiye’nin geleceğine damgasını vuracak bir kadroyla aynı dönemde Harbiye’de okumuşlardı. Önce Enver çıkmıştı Harbiye’den, sonra Fethi, ardından Ali Fuat, Mustafa Kemal ve Kâzım sonra da İsmet… Kendilerini, sadece asker değil, imparatorluğu kurtaracak misyonerler olarak da gören bir subaylar kuşağıydı onlar… Kalpleri ihtilalci fikirlerle çarparak mezun olduktan sonra, tayin oldukları yerlere, vatanı kurtarmak için savaşmaya gidiyorlardı. Yemen’de Kolağası İsmet’in görevi İngilizlerin kışkırttığı kabile şeyhlerinin önderliğindeki isyanı bastırmaktı. Ama üç yıl sürecek bu görev boyunca orada sadece savaşın dehşetini değil, Harbiye’de uğruna yeminler ettikleri saltanatın nasıl gürültüyle çöktüğünü ve askerin o çöküntünün altında nasıl yok olduğunu da gördü.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Belgesel Roman
- Kitap Adıİsmet Paşa
- Sayfa Sayısı128
- YazarCan Dündar
- ISBN9789750724749
- Boyutlar, Kapak14x21 cm, Ciltsiz
- YayıneviCan Yayınları / 2015
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Bana Seni Seviyorum Deme “Sev” ~ Miraç Çağrı Aktaş
Bana Seni Seviyorum Deme “Sev”
Miraç Çağrı Aktaş
Gitmeyiz dediler, gittiler. Sözler verdiler, tutmadılar. Gitme nedenleriyle nasıl bir kişiliğe sahip olduklarını kendileri belirlediler. Öncelikle hep onların duyguları,düşünceleri daha önemli oldu. Bizim ne...
- Bukre (Bazı Aşklar Aşka İhanettir) ~ Kahraman Tazeoğlu
Bukre (Bazı Aşklar Aşka İhanettir)
Kahraman Tazeoğlu
Güzellik, bakmayı bilen gözdedir sevgilim. Artık kendime layık olanı seçebiliyorum sayende. Bir insanın gözlerine bakıp, kalbini görebiliyorum her seferinde. Eskisi gibi değilim. Neden mi...
- Yıldız Saati ~ T. S. Learner
Yıldız Saati
T. S. Learner
GİZEMLİ BİR HAZİNE, AMANSIZ BİR ÖLÜM ÇEMBERİ VE TANRILARI UYANDIRAN BİR MÜCADELE! Mısır, İskenderiye, 1977 Bir gemi enkazını keşfetmek üzere dalış yapan arkeolog Isabella...