Toprak Işık’ın, matematiğin göründüğünden çok daha keyifli olabileceğini kanıtlayan “İşlem Tamam” isimli başvuru dizisinin üçüncü kitabı.
Problem çözme, denklemler ve kesirler gibi temel matematik konularının sürükleyici bir hikâyeyle buluştuğu, 10 yaş ve üzeri okurlar için eğlenceli bir serüven.
Toprak Işık’ın mizahi anlatımını Doğan Gençsoy’un karikatür esintili resimleriyle buluşturan “İşlem Tamam” serisi, öğrencilere matematiği sevdirmenin en keyifli yollarından birini sunuyor.
“Matematik dediğin problemsiz olmaz, matematikçi dediğin problem çözmeden duramaz.” görüşünden yola çıkan Toprak Işık, “İşlem Tamam” serisinin üçüncü halkasında problem çözmenin eğlenceli yanını gösteriyor.
Yaşamın her alanında matematiğe ihtiyaç duyabileceğimizi anımsatan İşlem Tamam Elde Var 3, soru çözmek için gereken malzemelerden x’li, y’li sorulara, denklemlerden geometriye uzanan bir seçkide, matematiğin omurgasını oluşturan önemli konulara değiniyor.
Doğru dille ve yöntemle anlatılan matematiğin, katıksız bir eğlenceye dönüşebileceğini savunan yazar, “İşlem Tamam”da yarattığı matematik evreni ile okurları sayıların büyülü dünyasında sihirli bir yolculuğa çıkarıyor.
“Matematiği sevsin ya da sevmesin, sıkıcı bulsun ya da bulmasın tüm çocuklara gönül rahatlığıyla önerebileceğiniz bir eser İşlem Tamam. Öte yandan sıkıcı bulanların, bu düşüncelerini gözden geçirmeleri için güzel bir fırsat olduğu da kesin. Doğan Gençsoy’un güzel çizimleri bu fırsatı daha da çekici hale getiriyor.”
SORULAR SORUN OLMADAN
Bir Problem mi var? Matematik dediğin problemsiz olmaz. Matematikçi dediğin de problem çözmeden duramaz. Senin problemlerle aran nasıl? Bence süperdir. Nereden mi biliyorum? İçime doğdu. “İçine yanlış doğmuş,” diyorsan da dert değil. Bu da çözülmesi gereken bir problemdir ve problem çözmek keyiflidir. Problemleri severim. Takarım kafama bir tanesini, onunla dolaşırım. Böylece kafam başka bir yere takılmaz. İnsanın başına gelebilecek en büyük dertlerden biri can sıkıntısıdır. Problemler sıkıntıya birebirdir. Moral bozukluğuna da birebirdir. Bu nasıl mı olur? Beynin bir problemle uğraşırken başka şeyleri problem etmezsin.
Kitap boyunca bunu uygulamalı olarak göreceğiz. Durmadan problemlerle uğraşacağız ve bu süre boyunca hiçbir şeyi dert etmeyeceğiz. Bazı insanlar çözemedikleri problemlerle karşılaşınca morallerini bozarlar. Bu, dünyanın en saçma sıkıntısıdır. Bir nefeste çözülen soru mu olur? Soru dediğin insanı zorlamalı, uğraştırmalı, terletmeli. Matematiğin tadına yorulmadan varamayız. Hem bir de ne var biliyor musun, zorlanan beyin gelişir. Kim gelişmiş bir beyne sahip olmak istemez ki? O zaman bizi terletecek sorularla aramızı iyi tutalım. Zor sorularla tanışmadan önce hazırlık yapmamız gerekli. Her şeyden önce sıkı giyinmeliyiz. Yanımıza bol yiyecek almalıyız.
Tüm dostlarımızla görüşüp… Neler söylüyorum ben böyle? Zor sorular çözmekle sıkı giyinmenin ne ilgisi var? Sen de hiç uyarmıyorsun. Zorluklar deyince aklıma Kuzey Kutbu’nu keşfe gitmek geldi. Sıkı sorularla uğraşmak da güçlüklerle dolu bir keşif yolculuğuna çıkmaya benzer. Soğuk bir yolculuk gelmesin sakın aklına. Sıcacık evinde otururken maceradan maceraya koşabilirsin. Problem çözmekten neden zevk alırız? “Benim hiç de böyle bir zevkim yok,” diyen birine rastlarsan hemen onu yakalayıp en yakındaki doktora götürmelisin: “Doktor, kurtar bunu! Problem çözmekten zevk alamıyor! Ne olur ona yardım et!” Buna benzer bir şeyler söylemelisin. Sakın bu tavsiyeme gülüp geçme; zor durumda olanlara yardım etmek insanlık görevimizdir. Problem çözmekten keyif almayan biri hayatın en büyük zevklerinden uzak yaşamak zorundadır. Aç susuz kalmıştır da haberi yoktur. Tatsız tuzsuz bir hayattır onunki. Bildiğin perişanlık… Abarttım. Bunu çok sık yapıyorum. Abartmaya başlayınca durduramıyorum kendimi. Acaba bu huyumdan kurtulmalı mıyım? Pek zararını görmüyorum aslında. Bir keresinde ne yaptım biliyor musun? Söylemezsem nereden bileceksin? Hani soru çözmeye bayılırım dedim ya… Bir gün tam yedi yüz tane soru çözdüm. Bunu gerçekten yaptım ve üzerinden yirmi beş yıl geçtiği halde o gün hâlâ aklımda. Hiç unutmadığım bir gün daha var. Hayır, bir gün değil, hiç unutmadığım iki gün daha var. Bir matematik sorusuyla iki gün boyunca aralıksız uğraşmıştım. Bunun üzerinden de otuz yıldan fazla zaman geçti. Sana da böyle anılar biriktirmeni tavsiye ederim. Sonra aklına geliyor, “Vay be! Ne kadar sıkı bir problem çözücüymüşüm ben!” diyorsun. Keyifli oluyor.
Soru Çözmek İçin Gereken, Yağ, Un ve Şeker
Bir soru çözmek için neler gerekir? Öncelikle soruyu anlamak gerekir. İki artı birin kaç ettiğini Japonca sorsan yanıtlayamam; çünkü Japonca bilmiyorum. Neyse ki sen de Japonca bilmiyorsun da, bunu bana sormuyorsun. Yoksa biliyor musun? O zaman ben de sana Fince bir artı birin kaç olduğunu sorarım, sen de onu bilemezsin. En iyisi biz bu işe Türkçe devam edelim. Soruyu anlamak deyince kendi dilimizde bir soruyu anlamaktan bahsediyoruz. “Ana dilimde sorulmuş soruyu niye anlamayayım ki?” diyorsun. Kendin için düşünme sadece. Benim gibi dikkatsiz insanların varlığını da göz önünde bulundur. Bazen üstünkörü okuduğun için soruyu anlayamazsın. Bazen de soru çok uzundur. Ortalarında sıkılmaya başlarsın, bitirdiğinde sadece şunu anlarsın: Uff, destan gibi soru. Bunu kim anlayacak da çözecek?
Sana çok önemli bir bilgi vereyim: Destan gibi soruların genellikle çözümleri kolaydır. Soruyu anlamak için göbeğini çatlatırsın ama anladıktan sonra da şıp diye çözersin. Soruyu dikkatle okuduk ve anladık. Şimdi sırada ne var? Anladığın bu soruyu gidip güvendiğin birine anlatacaksın ve onu senin için çözmesini isteyeceksin. Evet, kitabın ilk kötü şakası geldi. Ne diye kendi sorunu başkasına çözdüreceksin ki?
O soruyu çözdükten sonra sana şöyle mi diyecek: “Buyur, işte bu çözüm, bu da çözümün verdiği keyif. İkisi de senin olsun.” Sorunun keyfini, çözen alır. O zaman biz kendimiz çözelim. İşte şimdi soru geliyor: “Keloğlan, karlı bir kış günü aynanın karşısına geçmiş. Saçlarını önce sola taramış. Beğenmemiş, sağa taramış. Onu da beğenmemiş, geriye taramış. Bunun kendisine çok yakıştığını düşünüp sevinmişken birden kel olduğunu fark etmiş. Boşu boşuna aynanın karşısında zaman kaybettiği için kendisine kızmış. Tarağı da, aynayı da camdan dışarı fırlatıp saçlarını dağıtmış. Keloğlan bunu yaparken on yedi yaşındaymış. Bunu gören anası, “Kel oğlum keleş oğlum, o tarakla aynayı bedavaya dağıtmıyorlar,” demiş. Bunu dediğinde annesi,Keloğlan’dan yirmi yaş büyükmüş. Acaba Keloğlan’ın annesi kaç yaşındaymış?” Nasıl soru ama? Fantastik değil mi? Dikkatle okuyup anladın mı? Keloğlan’ın saçlarını ilk olarak hangi tarafa taradığını hatırlıyor musun? Ben hatırlamıyorum. Dönüp bir daha okusak mı?
Bence okumayalım. Önce şunu düşünelim? Soru nedir? Bize ne, Keloğlan’ın saçlarını hangi tarafa taradığından. Bunu soranın gerçek niyeti nedir, biliyor musun? Laf kalabalığıyla kafamızı karıştırmak… Sence biz bunu yer miyiz? Yemeyiz. Çünkü bir soruyla nasıl baş edileceğini biliyoruz? Yoksa sen bilmiyor musun? Hiç üzülme, ben bildiklerini saklayan bir insan değilim. Aga Lil’den öğrendiklerimi seninle paylaşmaktan keyif duyarım. Aga Lil kim mi? Bundan önce matematikle ilgili iki kitap yazmıştım. Orada bahsettim kendisinden. Onları okuduysan biliyorsundur kim olduğunu. Okumadıysan onu tanıtmam fazla zamanımı almaz. Kendisi benim büyüdüğüm mahalledeki bakkaldı. Asıl amacı, insanlara bedavaya matematik öğretmekti; bakkallığı bunun yanında ek iş olarak yapıyordu. Hadi, dört işlemi neden öğrettiğini anlayabilirsin; sonuçta bakkala gelen herkesin alışveriş sırasında toplama, çıkarma, çarpma, bölme yapması gerekir.
Bunları bilmeyen bir müşteriye Aga Lil derdini nasıl anlatsın? Bu kadarını anlıyorum da Ali’nin babasına problem çözmeyi öğretmek de nedir? Adamcağız bir paket pirinç almış, parasını ödeyip ya da hesabı deftere yazdırıp hemen gidecek. Mümkün mü? Değil. “Söyle bakalım. Bir ilkbahar günü, elindeki on liranın altı lirasına bir paket pirinç alsan… Kalan paranın yarısına da bir paket margarin versem sana… Kaç para kalır cebinde?” Ali’nin babası sabırlı adamdı, hiç isyan etmezdi. Soruyu da çözemezdi. Onun yerine kafasını kaşırdı. Tam tepesindeki keli… Bence oranın kel kalmasının sorumlusu Aga Lil’di. Adamcağıza çözemeyeceği sorular sordukça o da orayı kaşıya kaşıya saç köklerini harap ediyordu bence. “Lazım bu soruyu çözesin. Sonra pirinci alıp gidesin.”
Aliler ailece çok zayıftılar. Bence babası bakkaldan dönemediği için yemekler yetişmiyordu da ondan… Hadi çözelim şu soruyu da Ali’nin babasının tepesinde kalan saçları kurtaralım. Sakin olmalıyız, heyecana kapılırsak elimiz ayağımız dolaşır, işin içinden çıkamayız. Şimdi harekât planımızı açıklıyorum: Tank birlikleri, cephenin sağ kanadını… Hoppala! Yine hayal âlemine daldım. Savaşmıyoruz, soru çözmekten bahsediyoruz. Bu da bir savaştan daha az önemli değil. Hayatında kaç defa savaşa katılacaksın? Umarım hiç katılmazsın. Hatta hiç kimse hiçbir savaşa katılmasa çok süper olur. Böyle bir örnek verdiğim için kendimden utanıyorum.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çocuk Kitapları Roman (Yerli)
- Kitap Adıİşlem Tamam - 3
- Sayfa Sayısı120
- YazarToprak Işık
- ISBN9786052850343
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
- YayıneviTudem Yayınevi /
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Üşüyen Sokak ~ Cengiz Dağcı
Üşüyen Sokak
Cengiz Dağcı
Cengiz Dağcı, Üşüyen Sokak’ta, İkinci Dünya Savaşı’nın bütün şiddetiyle devam ettiği günlerde Kırım’ın Almanlar tarafından işgalini anlatır. Roman; kötü yola düşmüş Almira’nın sokakta tesadüf...
- Eşikte ~ Ali Teoman
Eşikte
Ali Teoman
Ali Teoman’ın ilk romanı “Bu kitabı er ya da geç mutlaka yazacağını biliyordun. Denebilir ki, bilmenin de ötesinde, bir uğursuzluğu önsemek, tedirgin edici bir...
- Düşman ~ Meryem Coşkunoğlu
Düşman
Meryem Coşkunoğlu
Baktığı yeri donduracak kadar vahşi gözlerini etrafta gezdirdi. Avını gözetliyordu, bulduğunda yakasını asla bırakmayacaktı. Aldığı her nefes, ciğerlerini yakıyordu içten içe. Bu duygudan sadece ama sadece aç olan intikam duygusunu beslediğinde kurtulacaktı. Aradığını bulduğu gibi sırtı gerildi. Yaslandığı deri koltuktan çıkan rahatsızlık verici ses, gürültü yüzünden duyulmuyordu bile ama o, bundan dahi rahatsız oluyordu. En ufak aykırı, beklenmeyen ses, savunmaya geçmesine neden oluyordu.