“İslâm” ve “feminizm”… İslâm’ın kadına baskı dini olarak tasavvur edildiği bir dünyada, bu imkânsız bir birliktelik midir?İslâmofobi bütün dünyada yükselişini sürdürürken, bundan kendi payına düşeni alan dindar kadının mücadelesi feminizme dahil edilebilir mi?
Zahra Ali’nin derlediği kitap, bu tartışmanın bir adım ötesine giderek, kadın bedeni üzerinden yapılan politikaların -laik ya da dinî- nasıl aslında ataerkiye hizmet ettiğini anlatıyor. Farklı İslâm ülkelerinde doğmuş çeşitli feminist yazarların yazılarıyla, zaman içinde İslâm fıkhıyla iç içe geçen ataerkil geleneğin kadın haklarını hiçe sayan erkek egemen bir İslâm anlayışı yerleştirmesini ele alıyor. Aynı zamanda feminizmi Batı’ya ait bir olgu olarak gören yaygın ve yanlış inanca cevap veriyor.
Mısır’dan İran’a, Amerika’dan Malezya’ya, İslâm dünyasının tamamında araştırmacılar, entelektüeller ve militanlar feminist bir hareket içindeler. Zahra Ali’nin bu kitapta yaptığı, aslında onların sesini duyurmak ve böylece egemen feminizm anlayışını da biraz sarsmak…
İÇİNDEKİLER
Teşekkürler…………………………………………………………………………………………………………….. 9
Giriş
ZAHRA ALİ ……………………………………………………………………………………………………………..13
BİRİNCİ BÖLÜM
ALTERNATİF OKUMALAR
İslâmî Feminizm: Nedir?
MARGOT BADRAN……………………………………………………………………………………………..37
Özcülüğün Reddi ile Müslüman Düşüncenin
Radikal Reformu Arasında
ASMA LAMRABET ………………………………………………………………………………………………..51
Müslüman Kadınlar ve Baskı:
Kuran’dan Yola Çıkan Özgürlük Okuması
ASMA BARLAS ………………………………………………………………………………………………………65
İKİNCİ BÖLÜM
FARKLI BAĞLAMLARDA KUTSAL METİNLER:
ULUS AŞIRI BİR HAREKET
Avrupa’da Müslüman Feminizm:
“Metinsel Aktivizm” ve Ulus Aşırı Niteliği
MALİKA HAMİDİ …………………………………………………………………………………………………91
Gerçekleştirilememiş Bir Proje:
İran’daki Müslüman Kadınların Eşitlik Arayışı
ZİBA MİR-HOSSEİNİ ………………………………………………………………………………………101
Dinî Yasa Altındaki Malezya’da
Kadın Hakları Müzakereleri
ZAİNAH ANWAR ……………………………………………………………………………………………….127
İslâmî Feminizm ve Bilginin Üretilmesi:
Devrim Sonrası Mısır’dan Manzaralar
OMAİMA ABOU-BAKR …………………………………………………………………………………..147
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
DİSKURLAR VE UYGULAMALAR:
BASKININ KARŞISINDA
YER ALAN MÜSLÜMANLAR
Cinsiyetçilik ve Irkçılık Karşıtlığı: Fransa’da
Yaşayan Müslüman Bir Kadının Seçtiği Yol
SAİDA KADA ile söyleşi …………………………………………………………………………………167
Kadın Hakları, İslâmî Düşüncenin Yenilenmesi
ve Suriye’deki Pasifist Hareket
HANANE AL-LAHAM ile söyleşi …………………………………………………………………179
Sonuç: Feminizmi Sömürgeden Kurtarmak
ve Yenilemek
ZAHRA ALİ …………………………………………………………………………………………………………..193
YAZARLAR…………………………………………………………………………………………………………….201
Teşekkürler
Düşüncelerimin ve savunduklarımın gelişimine pek çok kadın ve erkeğin katkısı oldu… Burada ortaya konan düşünce, uzun yıllardır, özellikle Al Houda (Rennesli Müslüman Kadınlar Birliği) ve Présence musulmane (Müslüman Varlık) dinamikleriyle dahil olduğum kolektif bir hareketin ürünüdür. Bir süre Collectif des féministes pour l’égalité’de de (CFPE) (Eşitlikçi Feministler Kolektifi) eşitlik için mücadele ettim. Oldukça öğretici bir dayanışma deneyimiydi ve öğrendiklerimin en azından bir kısmını bu kitap aracılığıyla bu topluluktaki yoldaşlarıma ve kız kardeşlerime aktarmak isterim. Geçtiğimiz üç yılda, özellikle Bağdat’ta ve Şam’da tanıştığım, bana çok şey öğretmiş ve vermiş olan, içtenlik ve cesaret örneği bütün o kadınlara da çok şey borçluyum. Teşekkürlerim elbette her şeyden önce aileme; ruh eşim ve sırdaşım olan anneme ve iki ablama, dayanağım ve tesellim olan iki ağabeyime gidiyor. Allah’a inanan kız kardeşlerim, Al Houda’daki kız kardeşlerim, sizlere ne kadar borçlu olduğumu yalnızca Allah bilir. Hem iyi hem kötü anlarımda yoldaşım oldunuz, bana esas olanı ve sağduyuyu hatırlattınız. Bu kitap, size olan sevgimin ve minnetimin kanıtıdır: Fadma, Cindy, Sounnia, Chamous, Ahlem, Virginie, Najate ve diğerleri, Béatrice, Fozia, Fatima, Hayet Ablalarım ve benim için birer sabır ve sebat örneği olan herkes. Özellikle sana, özgürlük ve adalet savaşçısı sevgili Mariah, her şey için teşekkürler! Yollarımızı kesiştirdiği ve kaderlerimizin birleştirdiği için Allah’a asla yeterince teşekkür edemem. Sevgili beit Lahlali ailesine duyduğum minneti, Khallè Houda ile ‘Amou Said’e ve altı kızına olan tüm sevgi ve hayranlığımı sözcüklerle ifade etmek çok zor. Khadija’ya tüm savaşlarımda, o önemli anlarda, dinginlik ve şefkatle yanımda olduğu için; Fatima’ya cömertliği ve sadık sevgisi için; Aïcha’ya cesur projelerinde başarılar dileyerek teşekkür ediyorum. Lila ve Souad Lamrani, sevgili “güzel” kız kardeşlerim, güveniniz, desteğiniz ve yardımınız için teşekkürler; siz istikbalimizsiniz. İnşallah daha uzun süre birlikte yol alacağız. Pierre Guivaudon, Julian Michelet, Tiphaine Monange, çevirileriniz için çok teşekkürler. Güvenleri ve yüreklendirmeleri için La Fabrique yayınlarına teşekkürler. Özellikle Stella Magliani-Belkacem’e bu çalışmaya olan inancı ve desteği için teşekkür ediyorum.
Bağdat, 10 Mart 2012
Hz. Muhammed’in eşi Ümmü Seleme, bir gün ona dedi ki: “Neden Kuran’da erkeklerden bahsedildiği gibi biz kadınlardan da bahsedilmiyor?” Aynı gün, Peygamber, öğle namazı sırasında minberinin üstünden duyurdu: “Ey hepiniz! İşte Tanrı’nın Kuran’da dedikleri: ‘Nihayet Rabbları, onlara icabet etti: Birbirinizden meydana gelen sizlerden; gerek erkek olsun gerek dişi olsun, çalışanın işini boşa çıkarmam. Hicret edenlerin, yurtlarından çıkarılanların, benim yolumda işkenceye, hakarete, ziyana uğrayanların, muharebe edenlerin ve öldürülenlerin suçlarını elbette örteceğim, Allah katından mükafat olmak üzere; onları altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Sevabın en güzeli, Allah katındadır.’”
(3. sure [Al-i İmran], 195. ayet) (Ebu Cafer Taberî ve İbn Kesir’in tefsirlerinden.)
Giriş
ZAHRA ALİ
Feminizm ve İslâm sözcüklerinin bir araya gelmesi, yalnızca “Öyle bir şey var mı?”, “Mümkün mü?” sorularını doğuruyor. Oysaki “kadın”, “feminizm” ve “İslâm” sözcüklerini bir araya getiren tüm sorgulamalar, bu sorunun apaçıklığını yıkarak işe başlamalıdır. “İslâm’da kadın” meselesinin ele alınması, günümüzde Müslüman kadınların “statüsünün” ve İslâm ile cinsiyet eşitliği arasında var olabilecek uyumun sorgulanması, tarih boyunca yapılmış bir hazırlığın ürünüdür. “Musevilikte kadın”ı o kadar sık tartışmıyoruz, orada burada “Hıristiyanlıkta kadın” meselesinden bahsedildiğini görmüyoruz. Ancak bu durumun Museviliğin yahut Hıristiyanlığın kutsal metinlerine, hele Hıristiyan ve Musevi kadınların kuzeyde veya güneyde yaşamalarına göre değişen yaşam şartlarına bağlı olmadığı kesindir. Dolayısıyla yalnızca Müslüman kadınların dinleriyle tanımlandığı göze çarpıyor. Bu da İslâm’a kadınların yaşam şartları üzerinde temel bir etki atfettiğimiz anlamına gelir. Daha genel olarak, çok farklı dilleri ve kültürleri olan ve birçok kıtaya yayılmış olan bu ülkeleri “Müslüman dünya” sözüyle tanımlıyoruz. Görüldüğü kadarıyla, “Müslüman dünya”dan ve “İslâm’da kadın”dan bahsetmek, apaçık bir gerçekten yola çıkıyor; İslâm’a ve Müslümanlara yönelik basmakalıp fikirlerin ve önyargıların yayılmasına yol açıyor. Çoğunluğu Müslüman olan ülkelerin sosyolojik çeşitliliğini ve karmaşıklığını, aynı zamanda sosyoekonomik ve tarihî faktörleri hor görerek çoğu insan, İslâm’ı “Müslüman dünya”nın “az gelişmişliğinin”, “arkaizminin” ve “geri kalmışlığının” temel sebebi sayıyor. Bunun en açık kanıtı, Müslüman kadının –elbette tekil, çünkü tüm Müslüman kadınlar birbirine benzer– bu toplumlarda hüküm süren gericiliği gösteren eşitsiz “statüsüdür”.
Bu çalışma, günümüzde kadınlar ve İslâm üzerine yapılan tartışma ve müzakereleri şekillendiren oryantalizm ve ırkçılıkla uyuşmazlık içindedir. İkili karşıt yaklaşımları kırmakta ve yapı söküm yoluyla konunun başlangıç noktasının (tüm feminizm ve İslâm okumalarının bağımsızlaştırılması) önemini kesinleştirmekte, bir yandan da konunun karmaşıklığını ortaya koymaktadır. Yani mesele, baskın feminist düşünce tarafından dayatılan soruları cevaplamak değil, Müslüman feministlerin dünyasına girerek onların eşitlik sorusunu nasıl sorduklarını onların kendi yöntemleri, ifadeleri ve problematikleriyle görmektir. Aynı şekilde, İslâmî düşüncenin ve Müslüman kadın ve erkeklerin feminist doksanın ortaya koyduğu (dayattığı) meselelerde nasıl konumlandığını ifade etmekten ziyade, İslâmî dini çerçevede ve İslâm’ın önemli bir sembol olduğu bağlamda, cinsiyet eşitliği meselesine dair bir düşüncenin ve tavrın nasıl düşünüldüğünü, ifade edildiğini ve geliştiğini göstermektir. Fransa’da türünün ilk örneği olan, kendini İslâmî dini çerçeve içerisinde kadın haklarını savunmaya adamış entelektüeller, araştırmacılar ve aktivistlerle görüşmelerin ve makalelerin derlendiği bu kitap, şunu doğrulama iddiasında:
Evet, bir İslâmî feminizm var ve daha bugün ortaya çıkmadı! Çoğu ilk kez Fransızcaya çevrilmiş olan yazarlarıyla1 beraber bu metinler, Müslüman feminist hareketin temelini oluşturmuştur. Bu anlamda bu kitap, İslâmî-Müslüman feminizme bir giriş ve kadınlar, feminizmler ve İslâm arasındaki bağlantıyı kurma konusunda yeni bakış açıları sunan bir düşünme ve analiz etme dayanağı olarak görülebilir.
İngilizcede nispeten daha geniş bir kaynakça varken Fransızcada çalışmalar hâlâ oldukça az2 ve akademik alan da mesele üzerine fikirlerin çoğunlukla sağduyunun ötesine geçemediği bu konuda açık düşünmeye feminist dünya kadar az yatkın. İslâmî feminizm tartışmalı bir konu. Bir yandan, feministler arasında, dinin, özellikle İslâm’ın kadınların özgürleşmesiyle çeliştiğini düşünenler tarafından yadsınıyor. Onlara göre, başta İslâm olmak üzere tüm dinler ataerkildir, dolayısıyla cinsiyet eşitliği mücadelesi, din ile arasına mesafe koymalıdır. Diğer yandan, birtakım Müslüman kadın ve erkekler bunu İslâm’ın Batılılaşması kabul etmekte ve Müslüman düşünceyi her türlü dinamik yeniliğe ve yeniden yorumlamaya düşman olan tamamlanmış bir tablo olarak görmektedir. Yani Müslüman feminizm yine aynı engelle karşılaşmaktadır: İslâm’ı özünde dogmatik ve cinsiyetçi olan sabit bir gerçeklik; feminizmi ise örnek bir model, Batı’nın örnek modernliğinin simgesi olarak gören özcülük.
Bu çalışma, cinsiyet eşitliği için verilen mücadelenin Müslümanlığın savunusu için verilenle birleştirilmesi ihtimalini reddeden feminist doksaya ve Müslüman düşünce anlayışının yenilenmesine, dinamikleşmesine ve dinî bilgi ve otoritenin kadınlar lehine yeniden yorumlanmasına engel olan İslâmî tutuculuğa alternatif oluşturacak okumalar sunarak bu meselelerin derinine inmeyi öneriyor. Söz hakkı verdiğimiz tüm aktivist araştırmacıların ortak noktası, İslâm’ı ve Müslümanlığı kadın hakları yanlısı tavırlarından korumaları. İslâm dininin temelinde eşitliğin olduğunu ve Kuran’ın vahiy olarak nazil oluşunun kadın haklarının teminatı olduğunu düşünüyorlar. Yani feminist tavırlarını hem İslâm aracılığıyla hem de İslâm için oluşturuyorlar ve bu duruşlarıyla feminizmi öncelikle boyunduruktan kurtararak ve evrenselleştirerek yeniden tanımlıyor, yaratıyor ve yorumluyorlar.
Bu kitap, özellikle sömürgeci feminizm ve Black feminism3 tarafından sürdürülen eleştirel feminizm geleneğiyle çağdaş yenilikçi Müslüman düşüncenin kesişiminde yer alıyor. Yalnızca araştırmacı erkek ve kadınlar için hazırlanmış olmaktan ziyade büyük bir kitleye hitap ediyor. Günümüzde kadınlar, feminizmler ve İslâm arasında bağlantı kurma yöntemini ıralayan etnosentrizmden ve özcülükten bağımsız bir düşünce ve analiz geliştirmek isteyen, Müslüman olan ve olmayan kadın ve erkekler için bir düşünce aracı olmayı amaçlıyor.
Feminizm ile İslâm’ın kesişiminde
İslâmî feminizmin anlamını son yirmi yılda ortaya çıkmış olan yeni akademik ifadelerle sınırlamadan, feminist yapıya, yani Müslüman çerçevede erkek egemenliğinin reddine olan talebin uzun süredir var olduğunu söyleyebiliriz. Kadınların yeni yeni oluşan Müslüman toplumdaki rolleri ni ve statülerini protesto etmeleri ve sorgulamaya başlamaları, Kuran’ın vahiy olarak nazil olduğu döneme kadar iner. İlk halife Ebu Bekir es-Sıddîk’in kızı ve İslâm’ın peygamberinin eşi Ayşe ve peygamber döneminde yaşamış başka kadınlar, kimi erkeklerin maşist tavırlarına ve kadınların maruz kaldıkları haksızlıklara açıkça karşı çıkmışlardır. En çok bahsedilen örneklerden birisi, Hz. Muhammed’in eşi Ümmü Seleme’nin Kuran’ın açıkça erkeklere hitap etmesi hakkında sorduğu soru ve vahyin özellikle yerine getirilen dinî görevlerin ödüllendirilmesi ve takdir edilmesi konusunda aynı şekilde kadınlara da direkt olarak hitap etmesi talebi olmuştur. Vahiy ile iki ayet4 şeklinde gelen cevap, Ümmü Seleme’nin ve cinsiyetler arasındaki eşitliğin Kuran’da geçmesi gerektiği konusundaki endişelerini dile getiren tüm kadınların talebini meşru kılacak ve karşılayacaktır.5 Aynı şekilde, Medine toplumu çok daha az ataerkildi ve kadınların toplumdaki konumuyla ünlüydü.6 Birçok hadis, Müslümanların Medine’ye yerleşmesi sırasında gerçekleşmiş ve Mekkeli el-Ensarî’nin halkının gelenekler ve kadınlara bakış konusunda Kureyş kabilesinden ayırt edilmesini sağlamış olan değişimin, Hz. Muhammed tarafından onaylandığını ve desteklendiğini bildirir. Daha sonraları Peygamber’in ölümünden sonra, buna bağlı cinsiyetçi gelenekleri sorgulayanların ve erkeklerin kadın hakları hakkındaki vahiyleri sorgulama isteğine karşı çıkanların sayısı artacaktır.
Modern oluşumuna gelince, Müslüman toplumlarda, öncelikle 19. yüzyılda ortaya çıkan düşünsel reformcu Müslüman adı altında, daha sonra 20. yüzyılın başlarındaki milliyetçi ve sömürge karşıtı savaş ortamındaki toplumsal hareketler şeklinde, endojen bir feminizmin var olduğunu söyleyebiliriz. İslâm’da kadın hakları meselesi, ilk sırada Cemaleddin Afgani’nin öğrencisi Muhammed Abduh olmak üzere yenilikçi Müslüman düşünürler tarafından ortaya konmuştur. Cemaleddin Afgani ve daha sonra Muhammed İkbal, Müslüman düşüncenin dinamik algılanışına ilişkin, özellikle de hukuki bir araç olan içtihadın kullanımına dair, İslâm’ın kendi bağlamında (yeniden) düşünülmesini sağlayan temel bir düşünce ortaya atmıştır. Bu Müslüman Nahda’sı (Rönesans), kutsal kaynaklara (Kuran ve Sünnet) dönmeye ve eski bilginlerin fikirlerinin kutsallaştırılmasına son vermeye davet eden yeni bir görüşe sahipti. Bu görüşe göre, zaman ve tarih boyunca gelişmiş olan fıkıh (İslâmî içtihat ve kanun) ve Tanrı tarafından belirlenmiş ve Kuran’da dile getirilmiş faik kurallara karşılık gelen şeriat (kelime anlamıyla “yol”) arasında fark gözeterek Müslümanları dine dair temel bilgileri edinmek için direkt olarak bu kaynaklara gelmeye çağırmak gerekiyordu. Müslüman reformcular, insanlarca ortaya atılmış, sosyotarihsel bağlam tarafından belirlenmiş kural ve kanunlar ile Tanrı’nın uyulması mecburi olan ve sorgulanamaz kurallarının ayrı tutulmasını istiyordu. Bu elzem durum, Müslüman hukukun ve tefsirlerin (Kuran’ın yorumlanması ve şerhi) eleştirel yorumuna, tarihselleştirilmesine ve bağlamlanmasına müsaade etmiş; bu da yasal uyarıların ve Kuran’a ait yorumların aşıladığı ataerkinin eleştirilmesinin ve İslâm hukukunun dinamik algılanışının önünü açmıştır.
Müslüman reformizmini savunan, Müslüman toplumlarda ifade edildiği haliyle feminizm, Batılı fikirlerden etkilenmiş olduğu halde Avrupalı feminizmden sonra ortaya çıkmamış, hele onun izinden hiç gitmemiştir; daha ziyade onunla aynı zamanda ortaya çıkmış ve kendini sömürgeci karşıtı ve milliyetçi bir duruşla ifade etmiştir.8 Mısır vakası9 iyi bilinir; özellikle Margot Badran’ın çalışmaları, dinin toplumda temel bir imlem olduğu durumda, laik ve dinî aktivizm arasındaki sınırın inceliğini kanıtlamıştır.10 Ayrıca çoğunlukla “laik” olarak tanımlanan milliyetçi ve feminist şahsiyetler, kadın hakları savunularında İslâmî imleme çok önem vermişlerdir. Müslüman reformcularca geliştirilen düşünceden faydalanan Arap feministler, daha o dönemde, İslâm’ın ataerkil bir din olmadığı, aksine cinsiyetler arası eşitliği desteklediği fikrini savunmuşlardır.
Daha sonra 1970’li yıllarda, çoğunluğu Müslüman olan toplumlarda, Müslüman kadın kimliğinin savunusunda dinî imlemi birinci plana koyarak kadınlar konusunda yeni bir diskur ve uygulamalar geliştiren, çoğunlukla İslâmcı aktivizme yakın kadın figürler ortaya çıkar.11 Siyasal İslâm geliştikçe birtakım feminist yapı talepleri içeren bir İslâmî modernizmi destekleme amacında diskurların ortaya çıktığı görülür. Böylece İslâm’da kadınlar diskurunun gelişimine ve Müslüman aktivist uygulamalara iki hadise damgasını vuracaktır: bir yandan Ortadoğu’daki kadınların eğitim seviyesindeki artış –gittikçe daha fazlası üniversiteye gidebiliyor–, diğer yandan İslâmcı diskurun “yönetimin İslâmı”nı sorgularkenki yaklaşımı, dinî diskuru demokratikleştirme ve profili klasik İslâmî öğretisine göre farklılık gösteren düşünürler tarafından geliştirilmiş alternatif bir bilgi birikimini meşrulaştırma becerisi. Zainah Anwar’ın bu kitapta takdim ettiğimiz makalesinde12 çok doğru bir şekilde söylediği gibi, eğitimli Müslüman kadınlar, artık geleneksel İslâmî söylemden tatmin olmuyor ve dinî gelenekselciliğe sorular yöneltiyor.13 İslâmcıların diskurları vasıtasıyla dinî bilginin yayılması ve geleneksel İslâmî öğretininkilerden farklı tabirlerle ifade edilmesi, dinî bilginin kadınlar tarafından yeniden yorumlanmasına olanak sağlamıştır.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Araştırma-İnceleme Politika
- Kitap Adıİslâmî Feminizmler
- Sayfa Sayısı204
- Yazar(Derleyen) Zahra Ali
- ISBN9789750515712
- Boyutlar, Kapak13x19,5 cm, Karton Kapak
- Yayıneviİletişim Yayınları / 2019