Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

İskandil – Günlükler (1968-1969)
İskandil – Günlükler (1968-1969)

İskandil – Günlükler (1968-1969)

Hulki Aktunç

Hulki Aktunç’un “Her günlük bir iskandil, her günlük çok iskandil” sözüne uyarak günlüklerin bu cildine “İskandil” adını verdik. 1968-1969 yılları arasında tutulan günlüklerde öyküyle,…

Hulki Aktunç’un “Her günlük bir iskandil, her günlük çok iskandil” sözüne uyarak günlüklerin bu cildine “İskandil” adını verdik. 1968-1969 yılları arasında tutulan günlüklerde öyküyle, resimle, sinemayla, ülke sorunlarıyla dolu günlerin izleri, üniversiteli bir gencin arayışları var. Anılar, öyküler, şiirler, desenler ve elbette politik olaylarla yüklü bir kitap “İskandil”. Dönemin edebiyat ve sanat çevrelerinin çekişmeleri, yayın dünyasındaki olaylar, 68 Kuşağı önderlerinin İstanbul Üniversitesi çevresindeki eylemleri kitaba ayrı bir özellik katıyor.

Günlükleri hazırlayan Doğan Yarıcı önsözünde “iyi ki yazmaktan geri durmamış,” diyor, “dönemin gündelik yaşamını, gazete manşetlerini, o yıl yayımlanan bütün edebiyat dergilerini, okuduğu bütün kitapları, kafaya taktığı şair ve yazarları, izlediği filmleri, dinlediği müzikleri, toplumsal ve siyasi olayları, kişisel sorunlarını, dostluklarını, hayal kırıklıklarını, açmazlarını, mutluluklarını, titizlikle ve ayrıntılarıyla. Gün gün nasıl aydınlandığına hayranlıkla tanık oluyorsunuz bu gencin, yaşadığı dünyanın, çok sevdiği ülkesinin nasıl değiştiğine, insanlarının, edebiyatının, sanatının, müziğinin, havasının suyunun nereden nereye geldiğine.”

“Her günlük bir iskandil, her günlük çok iskandil”

*

Ocak 1968

Ocak’ın 2’si Salı ’68

İkisi, yılbaşı ve arife.

Eski bayramlar kalmadı artık. Artık, çocuklarda güllenen ve gelişen bir Osmanlı fidanıdır. Orta sınıf çocuklarında. Yoksullar için -kentteyolda gelen kelli fellilerin elini öpmek, karton kutularda ısıyla gevşek, sulanmış ve yapışık şeker tadı. Bayram yerlerinde söngün cıvıltılar, atlıkarınca, bul kara alpara ve turşu suyu. Bozuk para şıngırtısı. Küçükken, ağabeylerimin giysilerinden, terzi Anesti tersyüz yapardı. Kadife giysilerim, Beykoz Kundura’larım, allı-aklı kasketim, bir mikadan mızıkam vardı. 13-15 yaşlarıma kadar, tek büyük arzum mızıkam, gerçek bir mızıkam olmasıydı. Madeni yanları pırıl pırıl, mika gibi dudaklarımın yanını yara yapmayan. Bayramlarda, sarı beşlik onluklar, ak elli kuruşları, onun için biriktirirdim.

Birinde, iki buçuk liram filan olmuştu. Babam, elimden aldıydı o parayı. O zamanlar, -185 kuruştu galiba—, tırtıllı, tombul şişelerdeydi rakı. Ondan aldıydı babam. Halit Enişte, abimden küçülmüş, kalın gri paltomun cebine, kâğıt iki buçukluk koymuştu bir kez. Hasanpaşa’da. O adam öldü şimdi. Ülseri, karaciğeri filan vardı.

Geceleyin, düşümde, N.’yı gördüm. Ellerini, bacaklarının kasıklara yaklaşan yerlerini öpüyordum tutkuyla. 1966 Eylül’ünün 2’si, bitim. Şimdi o evli bir kadın. Ve unutuşun vapurları, karanlık sokakları. Bira, tuzbaba.

Deminkinden önce, bir düş parçası daha var. Uyumanın dipsizliklerinde, bilinçaltının onulmaz yaralarında, cerahatlarla allanan. Gerçekle, belki de bu yüzden, hiç ilgisiz. Varoluşlarıyla ilkyazı çimlendiren, iki çingenemsi çocuk. Erkek çocuğu 8-9 yaşlarında. Jilet, büzüşme, birden kapanış, açılış. Akan kan. Fışkıran damar. Yabanıl, itilmiş, hep aynı çimlenmeyi bastıran. İki çingenemsi erkek çocuğu, ilkyazı belerten. Denizi, sıkıntıyı, taşıtların en tükenmişi tramvayları ve Kısıklı’yı. Çayı, çeşmeleri, sürahileri, güğümleri, beyaz pantolonları. Her şeyi unutuşun sislerinden belerten DÜŞ.

**

Azgın bir köpektir bilinçaltı. Karşıtlıkları geliştirir. Gelişimleri köstekler, karşıtlıkları belertir, noktalar. Düzenin, hatta doğada bile yansıyan düzenin iğrenç karmaşasını taşır.

***

Sansaryan Hanı. Demir-taş Ceyhun. Barış, sınıf eleştirisi. Öykünün tıkanık kanalları için bir grev başlangıcı. Bireyselde toplumsalı dengeleme çabası. Öyküde eylem, eylemde öykü. Amaç, belit, tasım. Sonuç. Demir-tavında. N’olacak öykü?

Ocak’ın 6’sı 1968

Yüksel Temizkan İnşirah Sokak 3Bebek-İST. (M. Özveren) (Kuşkular, kuşkular, toilette, sahlep, Erich Fromm, Nâzım, soğuk, toilette, sosyalist, palto, sosyalist, Yunus, Mevlana, “beytî” “ruh dünyası”, “Allah”, “ruh” Yüksel, Yüksel?

***

Kuşkular, Ferit❜le vapurdaykenki bıyığı tel adam. Yılmaz ağabey, K. Ö. puştu, potemkin, senaryo. Baycan, anket defteri, Seyhan Ü., Tevfik K., Mehmet Lek.

Ocak’ın 7’si 68 Pazar

Yüksel’i köprüde bulduğumuzun, Mehmet’in (Ayna Ölmesi)ni okuduğunun akşamı, ateşim 38.5 eve dönüşüm. Yorganlar, paltolara sarılmışım. Anam, bencileyin, o da hasta. Sesi boğuk boğuk çıkıyor. Saçları dağılmış, yüzü gergin, kırmızı, küçük, damarlarla örülü. Bunların üzerine Buyrukçu’nun (Kavga)sını okumuşum, 40 sayfa kadar. Bu sabah, aylardan beri ilk kez 8:30’da, dinlenmiş olarak uyandım. Anamı kaldırdım, o sobayı temizlerken, odun, kuruluk filan getirdim, yaktım sobayı. Sonra aşağlara indim, vapurlar, küçük mavnalar, dalgakıranın ardına sığınmışlardı. 60-70 lodos esiyordu, Kadıköy iskelesinden geçici olarak vapur kalkmıyordu, hemen yan tarafta, kaburgaları bir görünüp bir yiten, kayık ölüsü vardı. – belim ağrıyor,Eve gelip, (Kavga)yı bitirmek istedim, olmuyor. Uzanıp, 2-3 saat uyudum. Uyandığımda, anam da bir köşeye büzülmüştü. Saat 6-6.30 sıraları. Metin, babam sabahtan bu yana uğramamışlardı. (Kavga)yı bitirdim. Knight’s Gambit’i düşündüm. Seta’yı düşündüm, gövdemin bir yerleri karıncalandı, ısındı filan. (filan, filan) Yüksel (sorarım size, sevginin nitelikleri nelerdir) diyordu. (Sorumluluk, ilgi..) susup kalıyordu. (ben çok cahilim, Bebek, İnşirah…). Mehmet’in hikâyeleri; çoğunu beğendim. Pek acemi işi değil artık yazdıkları ancak, insanı toplumsal yeri açısından işlemeli hiç değilse. Bireyle toplumun, ayrılmaz kılcallarını, kopuntuya götüren bağlarını-bağsızlıklarını saptamalı. Belki kendiliğinden bu yola girecek. Belki birtakım baskılardan kurtulunca, anî dönüşler yapsak (geleneği tekrarlama gerçekliği) dediğim kanala düşecek. Önemli olan, yazarı oluşturan, -iyi, büyük yazar– dedirten (özbiçim) uygarlığındaki çarpıcılık. Biçimin çıkmazlarında tadını, vuruculuğunu yitiren öz veya biçim denemelerine hiç mi hiç yüz vermeyen, geleneği yüzeysel katkılarıyla sürdürmeğe çalışan, öz’ün yazarı. Sorun bu noktaya gelince, Munis Faik Ozansoy’la, Orhan Kemal arasında (belirtilen durumları açısından) ayrıcalık pek yok. (Kavga) Buyrukçu’nun diğer bir kavgası da (Acıyla, Katran)dan (Kavga)nın anlatımına gelene dek sürmedi mi? Daha da sürecek bana kalırsa. Öte yandan, çağını doldurmuş yazar denilince çok kızdığım, Orhan Kemal’i düşünüyorum. Ötede beride, yılda 7-8 çıkan hikâyelerini okuyorum, eski hamam, kendini yenilemeyecek çağda mı? (Dünya’da Harp Vardı)da gerçekleştiremediydi bu isteğini. Hadi, ana uğraşı artık roman diyelim. (Bir Filiz Vardı.. Müfettişler..) Sokaklardan Bir Kız, Yalancı Dünya, Arkadaş Islıkları, Evlerden Biri. Bu 1-2 yıl içinde su yüzüne çıkan zamanlarda da, eski ataklıklar yok. Belki bunun nedeni (1-2 yılda 7 roman)dır. Belki (geçim durumu) dur –Evlerden Biri için epey iyimserim—. Gelip bir yerde takılan (yazar coşkusu)nun bitkinliği belki. Ama, her şeyle birlik (1968’de Türkiye) ve çileli O. Kemal. Dikkat ediyorum, inceleme-eleştirilerde, yazarların gündelik hayatlarıyla, çektikleriyle ya hiç ilgilenmiyoruz ya da duygusal kalıyoruz. -Ah neler çekti koca üstaddiyerek. İşsiz kalmalarla, -mahpislikler-le, durmadan ölümlerle, yazarın doyma-çoğalma sorunlarıyla ilgilenmiyoruz pek. Sanki yazılanlar, kişi-toplum ikilemlerinin dolambaçlarından, boğuntularından soyutmuş gibi. Seyda’nın yapmak istediğini, eniboyu, derinliğine ele almalıyız. Ondan sonra süzgeç.

Ocak’ın 8’i ’68 Pazartesi

Geri bıraktırılmış toplumların, eski püskü paçavra ceketlerine iğreti tutuşturulmuş naylon güllerdir uygarlık. Sırıtkandır, insancıl değerleri küflenmeye doğru azaltır. Çoğunluğu gözeten yöntemler elinde, katmanlanacak köhne bahçeler, (vur yoksula) düzeninde iğrenç talan pazarları durumundadır. Yükseklerden kopan ezgiler, anaparacı düşen otolarının sıçrattığı zifoslarla örtülmeye çalışır. İnsansever, haksayar, onurlu, eşitlikten, bunların hepsini parantezleyen namuslu kişiden yana olan her kavramı, iş-güç öğütücüsü hırsız dişlilerinde paralamaya çalışır, (dümenime bakarım)cı. (Sıfırdan zengin) (bana değmez yılan), (kucaksız yaşayamam), (Allahın işi), (devletin malı deniz), (tanrısız, pezevenk ve de kızıl mı olalım) gibi diplerinin en kokuşmuş yerlerinden, dümencil atasözleri anlatanlar, onlardır. Tanrı ve din kavramlarını, alınır-satılır hale getirenler, onlardır. Batının olanca kokuşmuşluğunu uygarlık diye yutturup, gene batının en değerli bulgularını, en şerefli beyinlerini (gâvur işi) diye kirletmeğe çabalayanlar onlardır.

Ocak’ın 11’i ’68 Perşembe

Havalar, bitimsiz yoksullukları sindirmek, dipsizliklere atmak konusunda, çok gayretkeş. Dün Yeldeğirmeni’nde 16’lık bir gurbetçinin donmuş ölüsü, bir garajda bulunmuş. Anadolu’da çığlar, kara saplanmış otobüsler, basının kalemine uzanmadık bir dolu donarak ölmeler var. Erzincan’dayken, her kış sabahı -yünlü elbise, koyun postlu kaputa rağmen–, donan nöbetçiler, kurt hücumu haberleri alırdık. Kadıköy’ün gecekondu çevrelerini iyi bilirim. Fikirtepe şimdi lodos ve hafif yağmurdan bataklığa dönmüş karlar arasında, herkese 15-20 dakika ötede bir cehennemdir. Sonra Ümraniye ötesindeki köyler. Uzaklara gitmeğe lüzum yok. Kentiçi yoksulları. Bu orostopol düzenin, bitimsiz tragedya kahramanları. Akşam’da Çetin Altan 20 soru soruyor. Sonuç: Komprador burjuvazi ve feodal derebeylerinin 20. yy. Türkiye’sinde amansızca, kalleşçe sürdürdükleri dikta. Aynı sayfada Alp Kuran’ın bir yazısı. Özellikle, I ve II. 5 yıllık kalkınma plânları ve gelir dağılımı araştırmaları devlet planlama teşkilatı, halen cevaplanmamış Mustafa Ok’ların tütün ekicileri ve ihracatçılarıyla ilgili Meclis araştırma önergesi, yazıyı tüyler ürpertici gerçeklerle, görünen köy gibi apaçık kılıyor. Kurtuluş nerede, ara tabaka tartışmalarında mı?

***

Günler, durmadan, vura vura geçiyor. Bu ayın 27’sinde, ilk askerlik yoklaması var. Yazdıklarım konusunda, bu sıralar gene tembelliğe düştüm. Günlüğü bile, sıkıntılar içinde elime alıyorum. Bu geçen 3 gün içinde, yataktan çıkamadım. Ateşim 39 civarı, gövdemin her yanı, tokmak kanla dövülmüş gibi. Dükkânla ev arasında mekik dokumak, çarşı, odun-kömür tedariki, anamın arabir yoklayan sarsıcı baş-mide ağrıları. Yıllardan beri durmadan kirayı artırıp, en sonunda babamı mahkemeye veren ev-dükkân sahipleri, ev-ardiye boşalmadığı takdirde, günde 25 liralık -kiratazminat. Dükkâna alışveriş edecek müşterinin uğradığı yok. Karlar -bir daha buzlatmak için— durmadan çözülüyor. Sabahki çıkışımda, ayaklarım iri birer kütük, eve döndüm. Yukarkilerin kapıcısı çamurlara bata çıka kömür aldı. Birazdan, ben de çıkıp kömür alacağım. Kömürlerin bozuk düzen boşaltıldığı (4x9m) bahçe, velvele dün gece, iç kapıdaki çulun üzerini açık kahve bir köpek beğenmişti. Sabahleyin kayboldu. Jerry Lewis’in Aptal Tezgâhtar’ından dönmüştük. (Frank Tashlin), iyice bir komedyenden, böyle bir ortamda, böyle bir film seyretmek şok etkisi yapıyor. Köpeği rahatsız etmeden eve girdik, soba sönmüştü. Mandalina ve tütün ve yarınki gazetelere. Gece 01, sabah 9.

***

Akşam Arkadaş Islıkları’nı bitirdim. Mavi Tulumlu Usta (Baba Evi Avare Yıllar Cemile Dünya Evi) dizisi. Orda da vardı mavi tulumlu. Orda da (Dünya Evi), yitiyordu ortadan bir kadın ya da bir erkek. Orda da, bir ışıktı mavi tulumlu. Kabak hafız nasıl, romandan romana atlıyorsa, o da öyle. İyi niyetli, biraz da (fazla kaçan) iyimserliğiyle O. Kemal. Güdümlü gerçekçilik. Olması gerekeni verirken, apaçık somut bildiri kişileri kullanmak. Romanın anlatımı ve kuruluşunda, bir aşama, yenileme yok. Şahinde Hanım-Osman Bey motifini, O. Henry’nin bir öyküsünden de anımsıyoruz, görünüş olarak. Romanın giriş bölümü başarılı, gerek anlatım gerek özü birtakım kişilerde yansıtarak verme bakımından. Cemal’e musallat olan ve çok tekrarlanan 3. mevki tren Sirkeci’de otel Kartal aile gazinosu çağrışımları, fazlaca zorlanmış gözüküyor. Yapıtı, deminki Baba Evi küçük adamın notları dizisinin bu uzantısı olarak alabiliriz. Dünya Evi – Cemile’deki Boşnak tipleri, mavi tulumlu usta, erkekle kızın dış çevrede tepkiyle karşılanan birleşmesi, kavga ediş nedenleri. Büyük paralellikler gösteriyor. Hatta Babaevi – Avare Yıllar’daki futbol tutkusu, bu romanda da daha yüzeysel çizgilerle verilmiş. Arkadaş Islıkları için, O. Kemal’in alışılmış anlatım ve tipleri içinde, eski dizilere bir uzantı diyebiliriz. Bir değişiklik olarak da Yalan Dünya’da dokunulan, ortada kalmış kızlar, kadınlar sorunu var. Yapıtın son sayfalarında bizdeki kadın-erkek durumu, mavi tulumlu usta tarafından -genekısa dokunuşlarla, ama gerçeklere de parmak basılarak eleştiriliyor. O. Kemal’in bu son romanlarını ne denli kanıksarsam kanıksayayım, gene de sürekli bir ilgiyle okuyup iç rahatlığıyla bitirdim Arkadaş Islıkları’nı.

***

Kent insanının kışın döngüsünü, duvarlarını, köprülerini içerecek Dirlik Düzenlik Üçlemesi diye düşündüğüm bir üçleme kuruyorum aklımda. Öykü. Âni imgeler, yüzeyde gibi görünen yerlerden kaçıp, bir yerlere sığınmayı çevreleyen duvarlar. Fırınlar, paralı-parasız güvercinler, eski eserler, sinemalar ve sidikli yokuş. Önümüzde sokaklar, ağır ağır ışıklı vitrinleri dolanarak; hızlı, bir taşıta yetişmek ister gibi yürüyenler. Akşam gazetelerini bağıranlar, çocuk, genç, yaşlı akşam gazetelerinin düzensizliğiyle, lodosla, cinayetler ve soygunlarla, futbol takımları ve baldır bacak ardizlerle, yaprak gibi sallananlar. Kapıları kilitli, karanlık okullar. Bitmez şırıltılar, kar, yağmur çisentisi. Kent yorgunu, hüzün kayakçısı işportacılar. Tık-tık meydan saatlerinin yönetime el koyduğu, gecenin donan geç vakitleri. Servilerin başkanı, Mahmutbaba’da yer yer ayaklanan, aklanan başlar. İrili ufaklı mezar taşları. Bu geldigittinin, eğlencehaneler, bedayîler, hayalhaneler yelpazesinde, ıslak kumaş kokularını, tütün dumanlarını böğründe biriktiren sinemalar. Varlık ve yokluğun büyük bir hızla devinen perdesinde, yüzyıllarda aynı görüntüyü saptamaktan bıkkın kent yorgunları. Bay bastıbacak Amerika ormanlarında, cinteksin babasının ne yazık ki az biraz gelişmiş doğu ülkelerinden aldığı 00❜lı öc. // perde yırtılıyor, bu dayanılmaz güçlerin dayanışmasından, pencerelerin horozlar ve çocuklarla damgalanmasından yırtılıyor. Bu dağ ezgilerinin, toprak ve makine alışkanlığının özlemini gövdelerinde…

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Günlük
  • Kitap Adıİskandil – Günlükler (1968-1969)
  • Sayfa Sayısı344
  • YazarHulki Aktunç
  • ISBN9789750853616
  • Boyutlar, Kapak13,5 x 21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviYapı Kredi Yayınları / 2022

Yazarın Diğer Kitapları

  1. İstanbul’u Bul Bana ~ Hulki Aktunçİstanbul’u Bul Bana

    İstanbul’u Bul Bana

    Hulki Aktunç

    “İstanbul’u Bul Bana” Hulki Aktunç’un “Kostantıniyye Haberleri” (1989-1993) gazetesine yazdığı deneme­lerden oluşuyor. Gazetenin ilk sayısından itibaren “İstanbul’u Bul Bana” başlığı altında yazan Aktunç, İstanbul’un...

  2. Sen Buranın Kışındasın – Günlükler (1964-1967) ~ Hulki AktunçSen Buranın Kışındasın – Günlükler (1964-1967)

    Sen Buranın Kışındasın – Günlükler (1964-1967)

    Hulki Aktunç

    Hulki Aktunç’un delikanlı günleri “Sen Buranın Kışındasın – Günlükler (1964-1967)” Hulki Aktunç’un 1964-1967 yılları arasında tuttuğu günlükler “Sen Buranın Kışındasın” Doğan Yarıcı’nın hazırladığı kitapta...

  3. Daktilo Günlük: Günlükler 1970-1999 ~ Hulki AktunçDaktilo Günlük: Günlükler 1970-1999

    Daktilo Günlük: Günlükler 1970-1999

    Hulki Aktunç

    Daha önce yayımladığımız Sen Buranın Kışındasın (1964-1967) ve İskandil (1968-1969) adlı günlüklerin ardından 1970-1999 yılları arasında yazılmış Daktilo Günlük ile Hulki Aktunç günlükleri sona...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Sıcak Ayaz ~ Serkan ÖzelSıcak Ayaz

    Sıcak Ayaz

    Serkan Özel

    Ben sana ölümün kıyısında yaşama tutunmuş bir hayattan geliyorum. Sonbahar yağmurunda sensiz ıslanacaksam, kahvemin yanında kahvesini yudumlayan sen olmayacaksan, kabustan korkarak uyandığımda sana sarılamayacaksam,...

  2. Bir Yazarın Güncesi ~ Virginia WoolfBir Yazarın Güncesi

    Bir Yazarın Güncesi

    Virginia Woolf

    Virginia Woolf öldüğünde, ardında kendi elyazısıyla doldurulmuş 26 defter bıraktı. Woolf 27 yıl boyunca bu defterlerde, neler yaptığını, kimleri gördüğünü, özellikle bu insanlar hakkında,...

  3. Ferit Edgü & Yüksel Arslan’a Gençlik Mektupları (1957-72) / “27 Mayıs” Günlüğü (1959-62) ~ Orhan DuruFerit Edgü & Yüksel Arslan’a Gençlik Mektupları (1957-72) / “27 Mayıs” Günlüğü (1959-62)

    Ferit Edgü & Yüksel Arslan’a Gençlik Mektupları (1957-72) / “27 Mayıs” Günlüğü (1959-62)

    Orhan Duru

    Orhan Duru’nun mektuplarıyla günlüklerinden oluşan bir çifte kitap elinizdeki. İlkinde, Orhan Duru’nun 1957-72 yıllarında Ferit Edgü ile Yüksel Arslan’a gönderdiği mektuplar var. Burada, daha...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur