“İskambil Destesi’nde, okur karşısına çıktıkları tarih sıralamasıyla Son Istanbul, Kaf Dağının Önü, Üç Aynalı Kırk Oda ve Yedi Kapılı Kırk Oda’daki uzun öykülerin arasından seçilmiş parçalar yer alıyor. Bu biçimde desteyi yeniden kardığımızda, kısa öyküye gücünü veren özellik ortaya çıkıyor sanki: tamamlanmamışlığın, yarım kalmışlığın verdiği bir çeşit hayat sızısı… Bu seçki aynı zamanda bir tür oyun kitabı: edebiyatın girdi-çıktıları üzerine yeniden düşünmeye kışkırtmak isteyen edebiyat-içi bir oyun… Oyun masasında yolları kesişen kişiler, hayatları, kaderleri, tesadüfleri birbirine karışsın diye desteyi yeniden karıyorum. Herkesin hayatta birden fazla şansı olmalı.”
– Murathan Mungan-
İÇİNDEKİLER
Önsöz:
Desteyi yeniden karmak,
kâğıtları yeniden dağıtmak
çiçek
örtülü aynalar
17
Denize Bakan Ağaç
yoksulların tarikatı
Denizkızı
duvar
bantlar
Bere
Bir A4 Masalı
**
s. 9-11
Şimdiye dek belli bir program çerçevesinde belli aralıklarla yayımlanan ve her biri kendine özgü bir bağlam ya da tema ışığında farklı kitaplarımdan seçilmiş şiirler, öyküler içeren Doğduğum Yüzyıla Veda, Doğu Sarayı, Li Rojhilatê Dilê Min / Kalbimin Doğusunda özel bir seçki dizisi oluşturmaktadır; zamanla aralarına şu an elinizde tuttuğunuz İskambil Destesi gibi yenilerinin katılmasıyla dizinin siluetinin daha da belirginleşeceği kanısındayım.
Diğer kitaplarımla aralarındaki farkın, okur katında “nesne düzeyinde” de alımlanmasını kolaylaştırmak amacıyla bu dizinin kitapları farklı bir boyutta basılmakta, ayrıca arka kapak yazılarında içerik bilgisi verilmektedir.
1999 yılında Üç Aynalı Kırk Oda’nın yayımlanması nedeniyle, yayıncılık yaşamına maalesef artık son vermiş olan Adam Yayınları’nın Beyoğlu, Küçükparmakkapı Sokak’taki binasında okurla buluştuğum bir söyleşi etkinliğine katılmıştım. Sanırım elinizdeki kitabı biçimlendiren düşüncenin gölgesi o söyleşi sırasında, benim kısa ve uzun öykü ayrımı üzerine yaptığım o konuşma sırasında düştü aklıma. Kitaplarımda görüleceği gibi, uzun öykülerim, her biri kendine ait başlık taşıyan kısa ve orta boy öykülerin diziliminden oluşur. Bunlar hem bir bölümleme mantığıyla, ait oldukları bütünün bağlantı parçası olarak belli bir akış içinde birbirini izler, hem de tek tek ele alındıklarında, anlam ve bütünlük yitimine uğramadan kendi başlarına birer “öykü” olarak da okunabilirler; en azından bu yapılmaya çalışılmıştır. O gün, o konuşma sırasında, özellikle “Kâğıttan Kaplanlar Masalı”ndan itibaren bu dikkati, daha seçilmiş bir tutumla gözetmeye, uzun öykülerimin her parçasının kendi içinde tamamlanmış “birim”lerden oluşmasını sağlamaya çalıştığıma değindim. Öykücülüğümün başından beri “anlatmak” kadar “kurmaya” da özen ve dikkat gösterdim. Yukarıda sözünü etmeye çalıştığım kısa öykünün “tamamlanmışlık” halinden muradımın, kuşkusuz bu türün doğasının izin verdiği ölçüdeki bir “tamamlanmışlık” olduğunun anlaşılmasını isterim. Çünkü kısa öykünün önemli özelliklerinden biri, roman kesinliğinde bir “son” duygusuna sahip olmayışıdır. Pek çok öykü, “aydınlattığı an’la” okurun gözlerini kamaştırır, ama biterken, ardında okurun izini artık kendi imgeleminde sürdüreceği yanıtsız bırakılmış sorular, asılı kalmış durumlar, puslu belirsizlikler bırakır. Çoğu kez öyküye gücünü veren de budur; yarım kalmışlığın ya da olmamışlığın verdiği bir çeşit hayat sızısı…
Türkiye’de öykücülük çok yıllar sadece “kısa öykü”cülük olarak anlaşıldığından, hatta neredeyse Sait Faik, Sabahattin Ali, Orhan Kemal tarzı hikâyecilikle sınırlandırıldığından “uzun öykü”nün kendini bir öykücülük uğraşı, bir öykü verimi olarak kabul ettirmesi epey zaman aldı. Aslında öykü türünün kendisini de örtük bir küçümsemeyle, yazarların romana geçmeden önce el bileme, bilek sınama, kusur gidermenin “idman sahası” olarak gören bu yaklaşımın egemen olduğu kültür ve edebiyat ortamında, “uzun öykü”ye ya da “novella”ya kotarılamamış ya da soluğu tıkanıp yarı yolda kalmış roman taslağı gözüyle bakılması da kaçınılmazdı. Ne yazık ki “uzun öykü” ya da “novella” türünün gerek Türkçe yazılmış, gerek dünya edebiyatından dilimize özenle kazandırılmış parlak örnekleri bile, yıllar boyunca bu kökleşmiş yanılgıyı değiştirmeye yetmedi.
Benimse hikâyeciliğe adım attığım daha ilk kitabım, iki uzun öyküden oluşur: Son Istanbul (1985). Sonraki yıllarda da, yayımlanan nerdeyse her kitabımda en az bir uzun öykünün yer aldığı görülecektir: Cenk Hikâyeleri (1986) içinde “Şahmeran’ın Bacakları”, “Binali ile Temir”; Lal Masallar (1989) içinde “Ulak ile Sadrazam” ve diğerleri…
Elinizdeki kitapta, okur karşısına çıktıkları tarih sıralamasıyla Son Istanbul, Kaf Dağının Önü, Üç Aynalı Kırk Oda ve Yedi Kapılı Kırk Oda’daki uzun öykülerin arasından seçilmiş parçalar yer alıyor. Bu öykülerin her biri, parçası oldukları uzun öykü içinde de kendi bölüm başlıklarına sahipler. İçlerinde bir tek Üç Aynalı Kırk Oda’da, “Aynalı Pastane” içinde yer alan parça başlıksızdı ve ben ona bu kitap nedeniyle bir ad taktım: “Bir A4 Masalı”. Aslında “Aynalı Pastane”yi yazarken, bir tek o bölümü “başlıklandırma” gereği duymuş, sonra vazgeçmiştim. Belki hayat üzerine yazdıklarımızın aslında bir tür “A4 masalı” olduğunu söylemek için de kartları yeniden dağıtmak gerekiyor olabilir.
Şu söylediklerimden anlaşılacağı gibi, bu anlamda İskambil Destesi dizinin diğer seçkilerinden farklı olarak aynı zamanda bir tür oyun kitabıdır; ama edebiyatın girdi-çıktıları üzerine bizi yeniden düşünmeye kışkırtmak isteyen “edebiyat-içi” bir oyun… Bir oyun-kitap. Bu özelliği nedeniyle de sanırım genel okur kitlesinden çok, edebiyatta yapı ve kurgu sınırlarını kurcalayan işlere ilgi duyanların ya da öykülerimin, yazdıklarımın sadık takipçilerinin merakını uyandıracaktır.
Bu önsöz için, kitabı çatan temel mantığa, seçkinin temasına uygun bir başlık düşünürken, öncelikle aklıma “Desteyi yeniden karmak”, “Kâğıtları yeniden dağıtmak” geldi elbette. Sonra, karışık çamaşırları aynı ipte kurutmayı; farklı duvarlardan toplanmış tabloları şimdi yeni bir duvarda yan yana getirmeyi düşündürecek farklı başlıklar da aramadım değil. Ardından yine oyun masasına dönmeye, öykülerimin yolları burada kesişen kişileri, hayatları, kaderleri, tesadüfleri birbirine karışsın diye desteyi yeniden karmaya, kartları bu kitabın yüzeyinde yeniden dağıtmaya karar verdim.
İyi yazmalar, iyi okumalar, iyi oyunlar, iyi zamanlarımız olsun. Herkesin hayatta birden fazla şansı olsun.
Şubat 2014
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Öykü
- Kitap Adıİskambil Destesi
- Sayfa Sayısı112
- YazarMurathan Mungan
- ISBN9789753429559
- Boyutlar, Kapak, Karton Kapak
- YayıneviMetis Yayınları / 2014
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Pandora’nın Kalbi 1 ~ Dilara Keskin
Pandora’nın Kalbi 1
Dilara Keskin
Eğlenceli bir tatil ne kadar ölümcül olabilir? Elisa Yıldırım, erkek arkadaşı ve dostlarıyla birlikte dağ evinde yapacağı tatil için heyecan içindedir. Issız ve telefonun...
- Aşkın Halleri ~ Özcan Karabulut
Aşkın Halleri
Özcan Karabulut
Aşkın Halleri, temel izleği aşk olan öykülerden oluşuyor. Ancak, Özcan Karabulut’un çoğu öyküsünün aksine, buradaki öyküler, siyasal artalan üzerine oturtulmamış; siyasal söylem taşımıyor, yalnızca...
- Sıra Sana Da Gelecek ~ Koray Avcı Çakman
Sıra Sana Da Gelecek
Koray Avcı Çakman
“Hırs, Kibir, Sevgisizlik, Açgözlülük, Kıskançlık, Duyarsızlık, Nefret ve Merhametsizlik… İnsanların zaafları bana tüm kapıları açacak.” Naif kişiliği ve güçlü anlatım yeteneğiyle çocuk ve gençlik...