Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

İşin Dibi Bozulmuş
İşin Dibi Bozulmuş

İşin Dibi Bozulmuş

Memduh Şevket Esendal

İşin Dibi Bozulmuş’ta yazarın çekmecesinde kalmış ve ancak 1983’ten sonra kitaplarına alınmış öyküleri okuyacaksınız. Bu tarihsiz öyküler bir araya getirilirken yazım ve anlatım biçimleri…

İşin Dibi Bozulmuş’ta yazarın çekmecesinde kalmış ve ancak 1983’ten sonra kitaplarına alınmış öyküleri okuyacaksınız. Bu tarihsiz öyküler bir araya getirilirken yazım ve anlatım biçimleri dikkate alındı, tematik ilişkilerine göre sıralandı.

Esendal, yöneten-yönetilen ilişkisiyle ilgili izleklerde gözlem ve ayrıntı zenginliğine büyük önem verir. Adını “İşin Dibi Bozulmuş” öyküsünden alan bu kitapta da yönetici-aydın tabakasının yurt sorunlarını ele alışı ve halka bakışı, bürokrasideki çarpıklıklar, idari makamlardaki amir-memur ilişkilerinde dönen entrikalar, ortaya çıkan gülünç ve özünde acınası durumlar sergileniyor. Söz gelimi, “Çamur Ahmet’in Çıkışları” adlı öyküsü eğitim sisteminde bugün de rastlanan tuhaflıkların bir röntgeni niteliğinde.

İÇİNDEKİLER
Yayıncının Açıklaması • 7
İşin Dibi Bozulmuş • 9
Çamur Ahmet’in Çıkışları • 20
Akşam Yemeğinden Sonra • 56
Bir Nutuk • 61
İki Müsteşar • 63
İsmail Sabih Bey’in Gazetesi • 65
İnsanın “Ben”i • 76
Sinir Doktoru • 81
Dışı Başka İçi Başka • 84
Garip Bilgisizler Alayı • 90
Ahmet Paşa’nın Katli • 96
Rüstem Ağa’nın Oğlu • 106
Hava Parası • 109
Sokakta • 110
Gurbet Ellerde • 112
Adım • 115
Patron • 117
Randıman • 119
Casusluk • 120
Tirâzîzade Sadullah Efendi Konağı • 124
Büyük Hızır Bey Konağı • 161
Âlemşah Mahallesi • 165
Ölü • 168
Bayan Nazmiye • 173
Mesut Bacı • 176
Konuşma • 178
Ahmet Besim Efendi • 183
Buğday Almaya Köye Gitmiştik • 187
Sevdiğim • 191
Türk Dursun • 194
Kaşıkaraoğlu • 197
Yarı Ölü • 202
Haham • 204
Ölüler Hikâyesi • 207
Cami Duvarı Kenarında • 212

İşin Dibi Bozulmuş

Yenimahalle’de, berber Tahsin’in kahvesine, yabancı bir adam gelmiş anlatıyor, kopuklar da başına toplanmış dinliyorlar. Babaeski’de mi, Lüleburgaz dolayında bir yerde mi, geçen gece bir değirmeni basmışlar. Burası dört taşlı bir değirmenmiş, nöbetçi de çokmuş. Bizim oralarda buğdaylarını öğütmeye gelip değirmende kalan köylülere “nöbetçi” derler. Nöbetçi olup değirmende günlerce beklenildiği çoktur. Anlaşılıyor ki bu değirmenin de nöbetçisi çokmuş. Baskıncılar bunları bir ahıra doldurup başlarına da kendilerinden birini dikmişler. Sonra, “Çıkar paraları!” diye değirmenciyi çok dövmüşler. Ondan para umuyorlarmış. Değirmenci ölmemiş ama kendine gelememiş. Değirmende çırak olan bir çocuk kaçmak istemiş, başına dipçikle vurmuşlar, orada ölmüş. Değirmencinin bir çifte tüfeğini, bir Karadağ tabancasını, orada buldukları bir yük kaçak tütünü, köylülerden birinin bir beygirini, değirmencinin bir çuval ekmeğini alıp sabaha karşı çekilip gitmişler. Ufak tefek hayvan hırsızlığı, tavuk çalmak, bir dükkânı delip şeker kaldırmak, çekmeceye anahtar uydurmak, tezgâhın gözünü kırıp biraz para aşırmak gibi hırsızlıklar, her gün olup durur ama böyle değirmen basıldığı çoktan işitilmemişti. O yıllarda, bu gibi ağır soygunlar gazetelere yazdırılmaz, kahvelerde konuşulup öğrenilirdi. Değirmeni basanların kimler olduklarını bu yabancı adam bilmiyor. Orada nöbetçi olan köylüler de haydutların hiçbirini tanıyamamışlar. Bu değirmen baskını işi hemen o gün, kasabamızın bütün kahvelerinde konuşulmaya başladı. Birkaç gün sonra da bu işi yapanın Edirne’de bir jandarmayı öldürüp kaçan Pazarcıklı Murat adında bir kopuk olduğu söylendi.

Kahvelerde çıkan dedikoduların çoğu dobra çıkar. Bunun da doğru olduğu sonradan öğrenildi. Aradan çok geçmedi, bir gece, Papaslı çiftliğini basıp çiftlik işlerine bakan, kendisi de hatırlı bir adam olan Ahmet Efendi’yi dağa kaldırdılar. Ertesi gün de bu baskını “Çatalsakal” adında bir adamın çetesinin yaptığı öğrenildi. Daha önceden de bu adı taşıyan bir adamın dağ köylerinde dolaştığı, o köylerin ileri gelenlerinden, çorbacılarından para aldığı duyulmuştu ama dağ köyleri uzak yerler olduğundan, aldırış eden olmamıştı. Yahut da bana öyle gelmişti. Şimdi, Papaslı çiftliği basılınca bize bir gözdağı oldu. Çatalsakal adını işitmemiş olanlar varsa işittiler, soruşturdular, öğrendiler. Söylenildiğine göre bu adam Yunan ordusundan kaçmış bir yüzbaşıymış. Kara sakalının orta yeri ağarmış olduğu için, uzaktan bakınca iki çatalmış gibi görünüyormuş. Bunun için de kendisine bu adı vermişler. Kırk beş yaşlarında, orta boylu, geniş omuzluymuş. Birkaç gün içinde Çatalsakal’ı bilmeyen kalmadı. Kasabaya kömür indiren dağ köylülerinin önlerine çıkıp yol kesen haydutlar, kasabamızın hatırı sayılır kimselerinden Tahir Ağa’ya, Ahmet Efendi’nin, bir ufacık kâğıt üzerine yazılmış bir mektubunu yollamışlar. Bu duyulduktan sonra bir sessizlik oldu. Ne oluyor? Çatalsakal ile görüşülüyor mu? Kaç para isteniliyor? Paraları veriyorlar mı? Anlaşılamadı. Birkaç hafta sonra bir sabah, Ahmet Efendi’nin kurtarıldığı, Tahir Ağa’nın evinde hasta yattığı, İstanbul’dan kızlarının, oğlunun geldiği duyuldu. Birkaç gün daha geçince, bir gece treniyle İstanbul’daki evine götürüldüğü işitildi. Sonra da haydutlarla nasıl görüşüldüğü, paranın nasıl götürüldüğü yavaş yavaş öğrenildi. Tahir Ağa, Ahmet Efendi’nin mektubunu alınca, bir adam çıkarmış, Ahmet Efendi’nin oğluna salmış. Kendi adamlarından, bizim de tanıdığımız Mehmet Kalfa adında birini de Longoz ormanlarında Apostol çorbacının ağıllarına yollamış. Haydutlar bunu işitince, oraları sarıp ağıllara inmişler. Orada konuşmalar olmuş. Aldanmıyorsam haydutlar beş bin altın istemişler, on para indirme de yapmamışlar. Mehmet Kalfa kasabaya gelmiş, gene gitmiş, sonra paraları Tahir Ağa’nın kendisi götürmüş. Podima balkanları içinde, bir alanda Tahir Ağa’nın dediğine göre Ahmet Efendi’yi bir sık çalılık, bir çığralık içinden çıkarıp getirmişler. Tahir Ağa tanımamış. Üstü başı yırtılmış, saçı sakalı uzamış, yaşlı bir dilenci… Tahir Ağa ile kucaklaşmış, öpüşmüşler. Onu bir ata bindirip yol uğrağı bir köye indirmek bile kolay olmamış. Yine Tahir Ağa’nın anlattığına göre, haydutların üstleri başları da Ahmet Efendi’nin kılığından daha iyi değilmiş. Çok korkuyor, kuşkulanıyor, jandarmalara bile aldırmamakla beraber tetik üstünde duruyorlarmış. Paraları almış, saymamışlar. Oraya gelenler Ahmet Efendi ile uğraşırken haydutlar orman içine dağılıp gözden uzaklaşmışlar. Bu işler olup dururken hükümet, bir gün, haberi yokmuş gibi durdu. Ertesi gün de, “Ne boynumuzun borcu, bizim ilçemizde olmuş bir iş değil ya!” der gibi davranacak oldu. İşin doğrusu, bütün ilçede ancak yirmi beş kadar jandarma vardı. Onlar da yaşlarını, başlarını almış kimseler. Yirmi yedi aylıklarını da hükümetten alacak durumdalar. Başlarında bulunan subayları da iyi adamlardı, hep tanırız. Yüzbaşı Dindin Hüseyin Ağa kurnaz, akıllı bir ihtiyardır. Hükümet kapısı önüne oturup ceketinin astarını yamar. Olmayacak işlerin adını “Dindin” koymuştur. Sonradan bu söz ona ad olmuş. Bölükemini Arif Efendi bir telgraf getirir, okur: “Bir kol alıp sen falan yere çık, bir kolla de mülazım filan yere çıksın!” Hüseyin Ağa dinler, “Dindin,” der, “hangi kol? Sağ kol mu? Sağ kolumu mu? Sol kolumu mu? As o kâğıdı çengele!” Yüzbaşının oturduğu odanın duvarında bir çengel vardır, telgraf çengele asılır. Bereket versin sonra da kimse sormaz. Sorsalar da Hüseyin Ağa korkmaz, karşılığını verir. “Gel bölükemini, al kâğıdı kalemi. Yaz bakayım!” “Mevcut bölük yirmi iki olup beş nefer maa bir çavuş, bâ-emr-i kumandani istasyondadır. Altı nefer-i suvari posta refakatinde, bir nefer tahsilat için köylerde gezmekte, kapı altında bulunan piyade efradı ise Kaymakam-ı Kaza’ya refakat etmekte olup Mal Sandığı, Ziraat Bankası kasası, kapı nöbeti, hapishane nöbeti tutmakta olması hasebile esasen kazamız dahilinde saye-i şahanede asayiş berkemal olduğundan, civar bölükler arazilerine tecavüze kifayet-i kuvvetimiz bulunmadığı maruzdur. Ol bapta emr ü irade hazreti men lehü’l-emrindir.”

Yüzbaşı, mührünü bölükeminine verir. Yazı yazılır gider. Karşılık da gelmez, iş de atlatılmış olur. Yalnız, işi gittikçe azıtan haydutlar, kasabamıza yakın yerlere de sokulmaya başladılar. Ulubağlar’da Delicesu denilen bir su başında kuzu yemişler, eğlenmişler. Bağ bekçileri gelip yüzbaşıya söylemişler. On iki kişiymişler. Başlarında Yozcu Halil adında kanlı, korkulu bir haydut varmış. Teğmen Abdullah Ağa ile başçavuş bir olup bu bekçileri, “Siz yataklık ediyorsunuz!” diye dövecek, hapse koyacak olmuşlar. Yüzbaşı bırakmamış. Aradan on gün kadar geçti, bir gündüz günü, öğle karanlığında Arapoğlu Mehmet Ali’nin Muhacir mahallesindeki hanını basıp Mehmet Ali’yi dağa kaldırdılar. Bu baskın, bir saat içerisinde kasabamızda duyuldu. İşi gittikçe azıtan haydutlar, ilçemiz içinde, kasabamıza yakın yerlere de gelip baş göstermeye yeltendiler. “Kazamızda haydutluk yoktur!” diye hizmetten kaçmaya çalışan Hüseyin Ağa ile Teğmen Arnavut Abdullah’a haber etmeden, hatırlı adamlardan birkaçı kalkıp kaymakama gitmişler. “Bu işin sonu ne olacak?” diye sormuşlar. O yıllarda kaymakamımız Zühtü Bey adında bir kimseydi. Eskiden zararsız, iyi adamlardan biriymiş. Bir yangında karısıyla kızının yandıklarını görmüş, aklını kaçırır gibi olmuş. Söylendiğine göre tımarhaneyi de boylamış. Kimlerse, bu adama acımışlar, ilçemize kaymakam yollamışlar. Karnı acıkmadıkça yemek yiyeceğini düşünmeyecek kadar dalgın. Hüsnü isterse, onu idare eder, arkasından da güler. Zaruhi bir gün pekmez kaynatmaya gidecek, evde yemek yok, der. Kaymakamı Bakkal Sava’nın dükkânı arkasındaki odaya sokar, orada sardalya salatası yedirir. Sava’nın çırağı da hizmet eder. Kaymakam bayılır. Kelle, paça hazırlayıp çarşıda satan Köse’den bir koyun başı almışlar. Bu Köse de Hüsnü gibi ayalcı çapkının biri. Köse, başı eve götürürken değiştirmesin diye kaymakamlık mührüyle mühürlemiş. Köse de eline almış gezdiriyor, kahvelerde dükkânlarda gösteriyor. Âkif’in tuhafçı dükkânında, “İcabı icra olunmak üzere aşçı kadına” diye havale yazıp tarih atmışlar. Çoluk çocuk eğlencesi! Mehmet Ali’yi dağa kaldırmaları üzerine memleket ağaları, beyleri, “Bu işin sonu nereye varacak” diye kaymakama çıktıklarında Zühtü Bey zavallısı, içi biraz sıkılarak, “Kim bilir efendim, bu işin sonunun nereye varacağını, ben nereden bilirim!” demiş. Beyler, ağalar susmuşlar. Biraz böyle sus oturduktan sonra Yakup Ağa, “Kaymakam Bey bilmez, biz de bilmeyiz; işimiz Allah’a kaldı. Ne oturup duruyorsunuz, kalkın gidelim!” demiş. Kalkmışlar. Mabeyn’e de bir telgraf yazacak olmuşlar. Aralarından bir iki bilgiç, “Mabeyn’e telgrafı postane almaz. Alsa bile ben mühür basmam. Adamın külünü havaya savururlar. Yazarsanız valiye yazalım!” derler. Edirne Valisi’ne bir telgraf çekilir. İşe kâtip parmağı karıştığı için tadı tuzu kaçar, sertliği de kalmaz; vali de mutasarrıfa yazar, o da ilçeye yollar, kaymakam da imza sahiplerinin kimler olduklarını öğrenip mutasarrıfa yollar. Bu arada jandarmanın da hiçbir iş yapmaması olmayacağı için onlar da Muhacir mahallesinden birkaç kişinin evini, Yenimahalle’den de bizim berber Tahsin’in kahvesini basmışlar. Birçoklarıyla birlikte Tahsin’i de hükümete getirmişler. Gece de, “Siz yataklık ediyorsunuz!” diye çoklarını dövmüşler. Bunları yapanlar da Teğmen Abdullah ile Başçavuş Hâfız’mış. Kasabada herkes bunlarla alay ediyormuş. Dindin Hüseyin Ağa “Yapın!” dememiştir de, yaptıklarına göz kapatmıştır. Kasabadan adam kaldırılırken, büsbütün göz kapamak da olmaz. Sonunda hiçbir şey çıkmayacak da olsa gene bir şeyler yapıyor görünmelidir. Bu araştırmalar, bu dayak atışlar haydutların soygunculukları kadar rahatsızlıklar, acı izler bıraktı. Bu sefer kaymakama giden olmadıysa da homurdananlar pek çok oldu. Hüseyin Ağa’nın haberi yokmuş, denildi. Ertesi sabah ağa bağırdı, çağırdı. Orada alıkonulanları bıraktırdı. Kendisinden kuşkulanılan her adama dayak atılamaz. Bizim berber Tahsin de bunlardan biridir. Hem dövdüler hem de ondan korkmaya başladılar. Hele Hâfız, araya adam koyup barışmanın yollarını aramaya başladı. Bu dayak gecesinden sonra bir sessizlik gelir gibi oldu. Bir sıkıntılı hava! Bir yangın mı olacak? Birini mi öldürecekler? İyi oldu ki Mehmet Ali’nin adamları, erken davrandı. Kurtulma para-

….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Öykü
  • Kitap Adıİşin Dibi Bozulmuş
  • Sayfa Sayısı208
  • YazarMemduh Şevket Esendal
  • ISBN9789750865060
  • Boyutlar, Kapak13,5 x 21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviYapı Kredi Yayınları / 2025

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Bu Yollar Uzar ~ Memduh Şevket EsendalBu Yollar Uzar

    Bu Yollar Uzar

    Memduh Şevket Esendal

    Memduh Şevket Esendal, alışık olduğumuz üslubuyla, sakin dünyaları ve kendi yağında kavrulan insanları anlatmaya Bu Yollar Uzar’da da devam ediyor. Taşra-şehir, bürokrasi-toplum, Doğu-Batı gibi...

  2. Hayata Başlarken ~ Memduh Şevket EsendalHayata Başlarken

    Hayata Başlarken

    Memduh Şevket Esendal

    Hayata Başlarken’de yazarın çekmecesinde kalmış ve ancak 1983’ten sonra kitaplarına alınmış öyküleri okuyacaksınız. Bu tarihsiz öyküler bir araya getirilirken yazım ve anlatım biçimleri dikkate...

  3. Muzaffer ~ Memduh Şevket EsendalMuzaffer

    Muzaffer

    Memduh Şevket Esendal

    Muzaffer ve annesi İstanbul’un eski bir mahallesindeki mütevazı evlerinde, kimselere yük olmayan yaşayışlarını sessiz sedasız sürdürürler. Evin erkeği hastalanıp erkenden göçmüştür öteki dünyaya. Anne...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Ustam ve Ben ~ Elif ŞafakUstam ve Ben

    Ustam ve Ben

    Elif Şafak

    Öğrenme aşkıyla geçti ömrümüz, aşkı öğrenemesek de… Tarihimizin en önemli ve çalkantılı dönemlerinden biri olan 16. yüzyılda İstanbul… Hindistan’dan gelen beyaz bir fil ve...

  2. Molly, Pim ve Milyonlarca Yıldız ~ Martine MurrayMolly, Pim ve Milyonlarca Yıldız

    Molly, Pim ve Milyonlarca Yıldız

    Martine Murray

    Bu kitap, büyük bir bölümü Atatürk’ün kendi elyazısıyla yazdığı, Yapı ve Kredi Bankası Arşivi’nde bulunan Atatürk’le ilgili belgelerden derlenmiştir: Mustafa Kemal Paşa’nın yaveri tarafından...

  3. Tonio Kröger ~ Thomas MannTonio Kröger

    Tonio Kröger

    Thomas Mann

    İki dünya arasındayım, her ikisinde de rahat edemiyorum, bu yüzden işim zor. Siz sanatçılar benim bir burjuva olduğumu söylüyorsunuz, burjuvalarsa beni tutuklamaya kalkıştılar… Burjuvalar...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    ×
    Yukarı
    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur