Yılmaz Özdil’den yine vurucu, yine eğlenceli ve hep düşündürücü yazılar…
Hürriyet gazetesi köşe yazarı Yılmaz Özdil, geçen yıl büyük ilgi gören ve satış rekorları kıran İsim, Şehir, Hayvan kitabından sonra yepyeni bir derlemeyle, İsim, Şehir Bitki ile okurlarının karşında.
Özdil, kısa, özlü, tatlı bir üslubun egemen olduğu sert vurguları ve yer yer alaycı, yer yer hüzün verici diliyle 19 Mayıs törenlerinin iptal edilmesinden ünlü dağcı ve AKUT kurucusu Nasuh Mahruki’nin vatan sevgisine, “Ak CHP” hükümetinin neler yapabileceğinden İmam Hatip’ler ve dindar gençlik tartışmalarına, 2020 Olimpiyatlar Türkiye’de düzenlense neler olabileceğinden “AncelinaColi”nin Suriyeli mültecilerin kampını ziyaretine kadar değişik konulara kıvrak bir üslupla el atıyor.
Özdil’den düşündüren, hüzünlendiren, güldüren, sinirlendiren, hayranlık uyandırıcı bir dil ustalığına sahip yeni bir eser…
***
Cumhuriyet dediğin nevresim takımı değildir, gazeteden biriktirdiğin kuponlarla vermezler…
19 Mayıs
Vapur hazır mı arkadaşlar?
İyisi mi ertele Kemal abi…
-Nasıl yani?
Güzel abim, yarın öbür gün çoluk çocuk üşür 19 Mayısta… Başka mevsimde kurtar memleketi.
Ağustos’u mu beklesek?
Çok sıcak olur be… Vıcık vıcık ter, üstüne soğuk gazoz mazoz, maazallah bademcikleri şişer.
Temmuz’da gidelim bari.
Canım abim, milli eğitim falan kurucan, okul filan, kışın ders, yazın tatil, Haziran’da karneyi kapan anında vınn, yazın olmaz bu iş yani.
Sömestrde gitsek…
Umre var, oraya gitçekler.
-Aralık’a çekelim…
-Kar yağar.
Ocak da soğuk…
Buz, buzz.
-Mart?
Nevruz’dan haberin yok galiba, bakanlar valiler ateşten atlıycak, senle mi uğraşcaklar.
Nisan’a alalım…
Play-off var, statlar dolu, kutlama yapıcaz diye boşaltamayız, Lozan Antlaşması’na uysa bile, Dijitürk sözleşmesine aykırı olur, uefa’yla papaz oluruz valla.
Eylül’de gelsek…
Yağmur yağar, ayaz da var, zatürree mi etçen çocukları.
Ekim hiç olmazsa…
O hiç olmaz… Padişah efendimizi anıcaz, ayıp olur şimdi o tarihte burnunu sokup araya girmen.
Kasım?
Ölücen zaten, onu kutluycaz.
E gitmeyeyim o zaman…
E gitme tabii, otur oturduğun yerde, salla başını al maaşını, sen mi kurtarıcan memleketi.
*
29 Ekim
Kendi Everest’inize Tırmanın.
Nasuh Mahruki’nin kitabı bu.
“Herkes Everest’e tırmanamayabilir ama… Herkesin tırmanabileceği bir Everest’i vardır” diyor.
Cumhuriyet dediğin…
Nasuh’tur.
Sadece “bir kişi”nin “her şeyi” değiştirebileceğinin kanıtıdır o… Mustafa Kemal’in “Ey Türk gençliği” diye başladığı hitabeyi anlayan, kavrayan, gerçekleştirendir. Teslim olmayandır.
Hatırlayın…
Marmara depreminde sadece o ve bi avuç cesur arkadaşı vardı. Memleket acz içinde ağıt yakarken, adeta uzaylı gibi indiler hayatımıza, sakin, bilgili, mütevazı.
Van’da gördük, binlerce olmuşlar. Sahte vicdanlar oturduğu yerde dizini dövüyormuş rolü yaparken, elini değil, hayatını taşın altına sokup, gitti sanılan 187 can’ı geri getirdiler.
Basiretsizler coğrafyasının mantığını değiştirdi çünkü Nasuh… Kabiliyetsizler ülkesinin, sırf kabiliyetsizlerden ibaret olmadığını gösterdi. Yüreklendirdi. “Demek ki yapabiliriz”e model oldu. Belediyelerin, itfaiyelerin, hatta silahlı kuvvetlerin bakış açısını değiştirdi.
Ulusal bilinç geliştirdi.
(99’da annesi vefat ettiğinde, Gölcük’te felaket bölgesindeydi, cenazeye gidemedi. Çünkü, oğlum şu anda insan kurtarıyor, bireysel acımızı haber verip dikkatini dağıtmayayım diye düşünen muhteşem bi babanın oğlu o.)
(Osmanlı’da deniz kuvvetleri komutanlığı yapan, sancak gemisinde vuruşurken yanarak şehit düşen, Nasuh oğlu Kaptan-ı Derya Ali Paşa’nın torunu… “Yanarak ölen” anlamına gelen Mahruki soyadını, şeref mirası olarak taşıyan sülalenin evladı.)
(Dünyaya Everest’in zirvesinden baktıktan sonra, gelip İzmir’den kız alması, damadımız olması, biz İzmirliler için hiç de şaşırtıcı değildir, orası ayrı.)
“Maldan mülkten, paradan puldan, candan canandan geçilir, vatandan geçilmez. Vatan lafla sevilmez, eylemle sevilir” diyor. “Vatan sevgisi, sorumluluk almaktır. Dürüst, namuslu yurttaşlar olarak, korkmadan, kaçmadan elini taşın altına koymaktır” diyor.
“Türkiye’yi Türkiye’nin kendisinden başkası iyileştiremez” diyor.
Sevgili analar, babalar…
19 Mayıs
23 Nisan
9 Eylül
29 Ekim dediğin…
Bu ruhtur.
Nasuh’lar yetiştirin.
Kız, erkek, değerli gençler…
Davranın kardeşim.
Adım atın.
Everest’inize tırmanın.
*
23 Nisan
Değerli çocuklar…
Minik bir kız, kendisi gibi minicik iki kedi yavrusunu sepetten yuvaya oturtmuş, hem güneş alsınlar, hem de mahalledeki arkadaşları da sevsin diye apartmanın bahçesine çıkarmış… Tesadüf bu ya, yalaka bi gazteci komşuymuş… İşe giderken, bi de bakmış, mahallenin bütün çocukları bi sepetin başında toplanmış, cıvıl cıvıl gülücük saçıyorlar. Merak etmiş. Yanaşmış… Ki, yanaşmayı iyi bilirler. A-aaa, iki minicik kedi yavrusu… Araştırmacı gazteci olduğu için “kaç yaşında bunlar” diye sormuş. Minik kız “görmüyor musun, henüz çok minikler, gözleri bile açılmadı” demiş. Gazteci hafiften morarmış ama, hiç bozuntuya vermeyip, “isimleri ne bunların peki” diye sormuş. Minik kız, pat diye, “AKP” cevabını vermiş. Gaztecinin gözleri faltaşı gibi açılmış… Acaba yanlış mı duydum diye, tekrar sormuş, zamane çocuklarının boku ters oluyor malum, “sağır mısın, AKP işte” cevabını almış.
E bu fırsat kaçmaz tabii… Koşmuş hemen gazteci gaztesine, kaldırmış telefonu, AKP’yi aramış, vermiş gazı, vaziyet böyle böyle, “biçilmez kaftan” demiş. Hemen organizasyon ayarlanmış, kameralar mameralar mahalleye hücum, Başbakan’ın güzergâhı değiştirilmiş, 23 Nisan sabahı tesadüfen oradan geçiyormuş gibi yapılıp, zınk, minik kızın önünde durmuş makam aracı… İnmiş başbakan. Bagajdan oyuncak dağıtımının ardından, “a-aa bunlar ne böyle” demiş, minik kıza yaklaşarak, “günaydın güzel yavrum, bu minik kedilerin ismi ne bakayım” diye sormuş. Minik kız, haşırt diye, “birinin adı CHP, birinin adı MHP” demiş iyi mi! Resmi heyetin gözüne biber gazı sıkılmış gibi olmuş… Üç-beş saniye sessizlikten sonra, bizim yalaka gazteci öne atılmış, “e hani AKP diyordun” diye hesap sormuş. Dedim ya, zamane çocukları aksi oluyor biraz, “o eskidendi” demiş… “Büyüdüler artık, gözleri açıldı!”
Anne-babalarınızın siyaset miyaset diye saatlerce konuştuğu mevzular, bu tür komikliklerden ibarettir, ufak ufak ayağınız alışsın diye yazıyorum.
Biliyorum, büyüklerinizi dinleyip dinleyip, endişeleniyorsunuz.
Sakın…
Öcü, kahkahadan korkar.
Hayata hep gülümseyerek bakın.
*
30 Ağustos
“Sarışın bir kurda benziyordu… Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı. Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi, durdu. Bıraksalar, ince uzun bacakları üzerinde yaylanarak ve karanlıkla akan bir yıldız gibi kayarak, Kocatepe’den Afyon Ovası’na atlayacaktı” filan…
Sonra?
Afyon Çimento Fransız’a satıldı.
Ama biz satmadık…
Biz zaten İtalyan’a satmıştık.
İtalyan da, Fransız’a sattı.
Batıya ilerledik ardından…
Mustafa Kemal’i Uşak’a getiren treni, kiloyla hurdacıya sattık!
Denizli’ye gelince…
Tekstil firmalarını Alman’a, madenleri İspanyol’a, beyaz eşya fabrikasıyla kâğıt fabrikasını İtalyan’a verdik… Mısırlı bastı parayı, elektrik santralini söküp, Irak’a götürdü.
Ve Manisa kurtuldu…
Pamuklu Mensucat’ın güzelim arsasını Hollandalı’ya sattık, işsizlerin umudu olan Manisa Et Tavuk’un önce makinelerini söktük, sonra arsasını elden çıkardık.
E hadi…
Gözünüz Aydın!
Kuşadası Limanı’nı İsrailli’ye vermiştik…
5 bin 413 emlakı da İngilizlere verdik.
9 Eylül’ü ve İzmir’i uzun uzun anlatmayayım…
Yunan bankası malum.
Aslına bakarsanız, tam 30 Ağustos’ta yazacaktım bu yazıyı ama… “Cumhuriyet Ekspresi”miz, İnönü muharebelerinin cereyan ettiği Bozüyük’te iş makinesine toslayınca, beklemeyeyim gari dedim… Cümleten görkemli kutlamalar dilerim!
*
10 Kasım
Gazeteler yazdı…
Türkiye Büyük Millet Meclisi, tarihinde ilk kez bir padişah için, Sultan l’inci Abdülmecid’in ölümünün 150’nci yıldönümü vesilesiyle anma töreni düzenliyor. Padişah tuğralı davetiyeler, milletvekillerine gönderildi. Anma töreni 17 Kasım’da Dolmabahçe Sarayı’nda yapılacak.
Kendini Atatürkçü zanneden gaz’teciler derhal gaza geldi haliyle… Vay efendim, Cumhuriyetin yaş gününü kutlamıyorlarmış da, Abdülmecid’in ölüm yıldönümüne tören yapıyorlarmış filan.
Padişah Abdülmecid denilen o arkadaş…
Öleli kaç sene oldu?
Evet, 150 sene oldu.
Peki, hangi gün öldü?
26 Haziran.
Hangi gün doğdu?
25 Nisan.
Tahta hangi gün çıktı?
1 Temmuz.
E hani 17 Kasım?
Hep söylerim, yurtsever’in salağı hain’den fazla zarar verir yurda.. Güya cumhuriyetçi tipler Abdülmecid ismine sazan gibi atladı ama “17 Kasım’ın Abdülmecit’le falan alakası yoktur.
17 Kasım…
Mustafa Kemal için idam fermanı yazan Vahdettin’in Türkiye’den defolup gittiği gündür!
“Dersaadet işgal orduları başkumandanı General Harrington cenaplarına… İstanbul’da hayatımı tehlikede gördüğümden, İngiltere devlet-i fahimanesine (yüce devletine) iltica ve bir an evvel naklimi taleb ederim efendim” diye dilekçe yazıp, hiç utanmadan, “halife-i müslimin” diye imzalayan Vahdettin’in, İngiliz işgal zırhlısının ambarına fare gibi saklanarak kaçtığı gündür!
Alenen…
Vahdettin’i anıyorlar.
Hazır, alayınız Dolmabahçe Sarayı’nda toplanmışken… Mustafa Kemal’in son nefesini verdiği odada yapın bari töreninizi de, tam olsun.
*
Anıtkabir
Orgeneral Necdet Özel’e iletilmesi ricasıyla, Genelkurmay Başkanlığı, Çankaya, Ankara.
Necdet bey…
Bu sene mesela, kaç subay hapse girdi?
Biliyoruz.
Adalet Bakanlığı açıklıyor.
Ülkeye kaç dolar girdi?
Cent çent…
Merkez Bankası duyuruyor.
Memlekete kaç turist girdi?
Sor, Turizm Bakanlığı’na…
Söylesin.
İstatistiği tutuluyor.
Kaç kişi işe girdi?
Kaç kişi ev taksidine girdi?
Kaç kişi üniversiteye girdi?
Kaç kişi sinemaya girdi?
Kaç kişi maça girdi?
Hepsini biliyoruz.
Kümese kaç tavuk girdi?
Ağıla kaç koyun girdi?
Ahıra kaç eşek girdi?
Tek tek sayılıyor.
Kaç kişi gerdeğe girdi?
Onu bile biliyoruz.
Tüik’in sitesinde yazıyor.
Anıtkabir’e kaç kişi girdi?
Bilmiyoruz!
Niye bilmiyoruz kardeşim?
Genelkurmay’ın resmi internet sitesindeki “Anıtkabir ziyaretçi sayısını neden kaldırdınız? Anıtkabir’e giren yurttaş sayısı, Turkkiye’ye giren Angus sayısından önemsiz midir?
Emir mi aldınız?
Sizin emriniz mi?
Bilmek istiyoruz.
(Konuyla ilgili olarak Milli Savunma Bakanı’na soru önergesi verildi. Lütfedilip cevap verilmedi. Gerçeği öğrenebilmek için senelerce Wikileaks belgelerinin açıklanmasını mı bekleyeceğiz?)
En son gittiğinizde, Anıtkabir özel Defteri’ne “Atatürkçü düşünce sisteminin ışığı altında, bize verilen bütün görevleri yerine getirmeye hazırız” yazmıştınız. Anıtkabir kanunen size bağlı… Görevinizi yetine getirin.
Atatürkçülüğü saymak…
Sizin işiniz.
Sayın Necdet bey…
Sayın.
Sevgilerimle olmasa da…
Say’gılanmla.
Yılmaz
*
Anafartalar
Çanakkale’deyim.
Alışverişte…
Top mermisi aldım bu sene.
Kovan aslında.
120 milimetre çapında.
İngiliz malı.
50 lira istedi köylü.
10 liradan açtım kapıyı.
5 can mı aldı patladığında?
15 mi acaba?
30 liraya bağladık işi.
3 parça da şarapnel ikram etti.
Ayağımız alışsın… Avanta.
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’na göre, Çanakkale’deki savaş malzemeleri tarihi eser niteliği taşıdığı için, satılması yasak güya… Karışan eden yok.
Alenen, gırla.
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Deneme
- Kitap Adıİsim Şehir Bitki
- Sayfa Sayısı436
- YazarYılmaz Özdil
- ISBN6050906837
- Boyutlar, Kapak14x23, Karton Kapak
- YayıneviDoğan Kitap / 2012
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Kırdığın Yerden Kırıl ~ Zeus Kabadayı
Kırdığın Yerden Kırıl
Zeus Kabadayı
Bazen gitmek gerek, hiç görmediğin yerleri görmek için… Bazen her şeyi unutmak gerek, en sevdiğin şarkıyı silip ilk defa duyuyormuş gibi dinlemek gerek. Sevmek...
- Ağlaya Ağlaya Öldük Anam Bacım ~ Mustafa Çiftci
Ağlaya Ağlaya Öldük Anam Bacım
Mustafa Çiftci
“Dayanamam anamın kederlenmesine. Hemen ağzımla saz sesi, darbuka sesi çıkarır, bir yandan da oynarım. Anam o zaman azıcık da olsa güler. ‘Hah şöyle gül...
- Şemspare ~ Elif Şafak
Şemspare
Elif Şafak
“Kararır gökyüzü bazen; kasvetli bulutlar kaplar semayı. Hayatın ritmi durağanlaşır, sohbetler bildikleşir, içimizde birikir yalnızlık hissi. Nasıl özleriz güneşi o zaman, griler içinde aradığımız...