Estrella’da yaşayan David on yaşlarında, uzun boylu, yapılı bir genç olma yolundadır; en büyük merakıysa arkadaşlarıyla birlikte futbol oynamaktır. Babası Simón onun maçlarını seyredip gelişimine tanık olurken annesi Inés ise bir butikte çalışır. Meraklı David en temel gerçekleri irdeleyen sorularıyla anne babasını ve otorite figürlerini sarsmaya devam eder. Müzik Akademisi’ndeki eğitiminde ise son derece başına buyruk bir tutum sergiler. Bir gün yakınlardaki yetimhanenin yöneticisi Julio Fabricante, David’e kuracakları yeni bir futbol takımında oynamayı teklif eder.
David ailesini terk edip Julio’yla yaşamaya karar verir. Bunu izleyen beklenmedik gelişmelerle aile daha da derinden sarsılacaktır. J.M. Coetzee’nin tarihten, bellekten yoksun olmasına karşın soru işaretleriyle dolu bir dünyayı irdelediği benzersiz “İsa Üçlemesi”, İsa’nın Ölümü’yle tamamlanıyor. “İsa’nın Ölümü, yakın dönemde kurmaca alanındaki en ilgi çekici ve en yanlış anlaşılan girişimlerden biri olan üçlemenin son kitabı… Kariyerlerinin son dönemindeki diğer büyük sanatçılar gibi Coetzee de daha az didaktikleşirken ustalaştı, yanıt vermektense soru sormayı seçti. O sorular ki en kadim ve büyükleri, kutsallık ve adalet, ebeveynlik ve ölümden sonraki yaşamla ilgili olanlar. Gelgelelim bu ille de aşırı ciddiyetle ele alınmaları gerektiği anlamına gelmiyor.” Adam Kirsch, Tablet
1. Bölüm
Serin bir sonbahar günü öğleden sonra. Apartmanın arkasındaki çimenlikte Simón futbol maçı izliyor. Apartmandaki çocukların yaptığı bu maçların tek izleyicisi kendisi oluyor genellikle. Ama bugün iki yabancı da durmuş maçı seyrediyor: Koyu renk takım elbiseli bir adam ve yanı başında duran okul formalı bir kız. Top bir kavis yaparak sol kanada, David’in oynadığı yere gidiyor. David topu alıyor, karşısına çıkan defans oyuncusunu kolayca geçip topu kalenin tam ortasına doğru havadan gönderiyor. Top herkesi aşıyor, kaleciyi de aşıyor ve çizgiyi geçip gol oluyor. Bu hafta içi maçlarında doğru düzgün takım kurulmuyor. Çocuklar uygun gördükleri şekilde takımlara ayrılıyor, bazı oyuncuları alıp bazılarını bırakıyorlar. Sahada kimi zaman otuz kimi zaman yarım düzine kişi oluyor. David üç yıl önce ilk kez katıldığında, hem yaş hem cüsse bakımından en küçükleriydi. Şimdi büyük çocuklardan biri ama uzun boyuna rağmen atik, kıvrak, rakibini şaşırtan bir koşucu. Maçta bir duraklama oluyor. İki yabancı Simón’a yaklaşıyor; ayağının dibinde uyuklayan köpek kendine gelip kafasını kaldırıyor. “İyi günler,” diyor adam. “Hangi takım bunlar?”
“Mahalleden çocuklar arasında karma bir maç sadece.” “Fena değiller,” diyor yabancı. “Velilerden biri misiniz?” O bir veli mi? Tam manasıyla ne olduğunu açıklamaya değer mi? “Şuradaki benim oğlum,” diyor. “David. Siyah saçlı, uzun boylu olan.” Yabancı, David’i, oyuna pek de dikkatini vermeden dalgın dalgın dolanan siyah saçlı, uzun boylu oğlan çocuğunu inceliyor. “Takım olmayı düşündüler mi hiç?” diyor yabancı. “İzninizle kendimi tanıtayım. Adım Julio Fabricante. Bu da Maria Prudencia. Las Manos’tan geliyoruz. Las Manos’u biliyor musunuz? Hayır mı?
Nehrin öte yakasındaki yetimhane.” “Simón,” diye kendini tanıtıyor Simón. Yetimhaneden Julio Fabricante’yle tokalaşıyor, Maria Prudencia’ya bir baş selamı veriyor. Maria’nın on dört yaşında olduğunu tahmin ediyor; sağlam yapılı, kalın kaşlı ve memeleri yetişkin bir kadınınki kadar büyük. “Soruyorum çünkü onları ağırlamaktan memnun oluruz. Doğru düzgün çizgileri ve kaleleri olan nizami bir sahamız var.” “Öylesine topun arkasında koşmaktan memnunlar sanırım.” “Rekabet olmadan gelişemezsin,” diyor Julio. “Olabilir. Diğer yandan, takım kurmak demek aralarından on bir kişi seçip kalanları dışlamaları demek, bu da inşa ettikleri ruha aykırı düşer. Benim bakış açım bu. Ama belki de yanılıyorumdur. Belki de rekabet etmek ve gelişmek istiyorlardır gerçekten. Onlara sorun.”
David topu almış. Sola gidecekmiş gibi yapıp sağa gidiyor, bunu öyle kıvrak bir hareketle yapıyor ki defans oyuncusu şaşalıyor. David takım arkadaşlarından birine pas veriyor, sonra da onun topu kalecinin kucağına uslu uslu bırakmasını seyrediyor. “Oğlunuz çok iyi oynuyor,” diyor Julio. “Doğuştan yetenekli.” “Diğer arkadaşlarından avantajlı. Dans dersi alıyor ve bu yüzden dengesi iyi. Diğer çocuklar da dans dersi alsaydı onun kadar iyi olurlardı.” “Duydun mu Maria?” diyor Julio. “Belki sen de David’i örnek alıp dans derslerine başlamalısın.” Maria gözlerini boşluğa dikmiş, hiç kıpırdamıyor. “Maria Prudencia da futbol oynuyor,” diyor Julio. “Takımımızın en gözüpek oyuncularından biridir.” Güneş batmak üzere. Birazdan topun sahibi olan çocuk topu geri isteyecek (“artık gitmem gerek”) ve oyuncular evlere dağılacak. “Onların antrenörü olmadığınızı biliyorum,” diyor Julio. “Takım oyunundan pek hoşlanmadığınızı da görebiliyorum. Yine de çocukların hatırı için bir düşünün. Buyrun kartvizitim.
Belki takım olarak başka bir takıma karşı oynamak hoşlarına gider. Tanıştığımıza çok sevindim.” Dr. Julio Fabricante, Eğitimci, yazıyor kartta. Orfanato de Las Manos, Estrella 4. “Gel Bolívar,” diyor Simón. “Eve dönme vakti.” Köpek güçlükle ayağa kalkıyor ve kötü kokulu bir gaz çıkarıyor. Akşam yemeğinde David soruyor: “Konuştuğun adam kimdi?” “Adı Dr. Julio Fabricante. İşte kartviziti. Yetimhaneden geliyormuş. Sizin bir takım kurup yetimhane takımıyla maç yapmanızı teklif etti.” Inés kartı inceliyor. “Eğitimci,” diyor. “Bu da nesi?” “Öğretmen yerine kullanılan süslü bir laf.” Ertesi gün öğlenden sonra Simón çimenlik alana vardığında Dr. Fabricante çoktan gelmiş
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap Adıİsa’nın Ölümü
- Sayfa Sayısı192
- YazarJ.M. Coetzee
- ISBN9789750758065
- Boyutlar, Kapak, Karton kapak
- YayıneviCan Yayınları / 2022
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Hiç Kimse Sıradan Değildir ~ Markus Zusak
Hiç Kimse Sıradan Değildir
Markus Zusak
“19 yaşındayım, taksi şoförüyüm. Sadece bu işe yarıyorum, birde arkadaşlarımla kâğıt oynamaya. Başka hiçbir uğraşım, isteğim, hedefim yok. Bir ev arkadaşım var, adı Kapıcı....
- Kitap Kurtları ~ Emily Henry
Kitap Kurtları
Emily Henry
Küçük bir tatil. İki rakip. Akıllarının ucuna bile gelmeyen bir aşk. Nora Stephens’ın hayatı kitaplardan ibarettir. Zira yaptığı iş de kitaplarla ilgilidir. Daha doğrusu...
- Mutluluk Kenti ~ Leonard Gardner
Mutluluk Kenti
Leonard Gardner
Mutluluk Kenti meydan okumanın ve mücadelenin canlı bir tasvirini sunan bir roman, iyi bir hayat vaadinin ve umutsuzluğun anlatısı. İnsan hayatının hüznü ve güzelliğinin...