Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Irina’ya Göre Şeffaflık
Irina’ya Göre Şeffaflık

Irina’ya Göre Şeffaflık

Benjamin Fogel

Yıl 2058. İnternetin gelişmiş bir sürümü olan Ağ, hayatın her alanına hâkim olmuştur. Şeffaflık politikası gereği vatandaşlara ait her türlü bilgi erişime açık bir…

Yıl 2058. İnternetin gelişmiş bir sürümü olan Ağ, hayatın her alanına hâkim olmuştur. Şeffaflık politikası gereği vatandaşlara ait her türlü bilgi erişime açık bir biçimde Ağ’da paylaşılmakta, kimlik kartları yerine artık deri altına yerleştirilen çipler kullanılmaktadır. Böylelikle yeni bir çağ başlar. Sistem herkesin her an nerede, kiminle olduğunu ve ne yaptığını bildiğinden tehlikenin yerini güvene bıraktığına inanılır. Elbette bu düzen kendi şüphecilerini de yaratır ve vatandaşlardan bazılarının, belli kurallar çerçevesinde mahremiyetlerini korumasına izin verilir. Sonuç olarak gerçek hayat Ağ üzerinde yaşanırken, sanal hayat takma isim ve yüze takılan protezlerle sokağa taşınır.

Camille Lavigne ya da gerçek hayattaki adıyla Dyna Rogne takma isim kullanmayı seçenlerdendir. Kimlik politikalarıyla şekillenen bu yeni toplumda başarı ölçütü zenginlik ya da kariyer yapmak değil kişiliğin kendisi olduğundan, vatandaşların en büyük arzusu Ağ üzerinden atanan notlarını yani meta-göstergelerini yüksek tutmaktır. Camille de aynı hedefle Ağ’ın kanaat liderlerinden, şeffaflık savunucusu Irina Laubovsky’nin kanatları altına sığınmayı ve yükselmeyi hedefler. Fakat fikirleriyle hayranlık kadar rahatsızlık da uyandıran bu entelektüel gerçekte kimdir? Camille’in gerçeği öğrenmek amacıyla çıktığı bu yolculuk onu “rüya toplum”un görünmeyen yüzüyle tanıştıracaktır.

Benjamin Fogel bilimkurgu, distopya ve polisiye gibi türleri bir potada eriten romanında, gerçekleşmesi kulağa tüyler ürpertici derecede yakın gelen geleceğin portresini çiziyor. Irina’ya Göre Şeffaflık, 1984’ün korkularını 2058’e taşıyan etkileyici bir roman.

*

Élise’e

Pulpislere

Ve Ulrich’in anısına

*

Camille Lavigne

Hiçsaklar ve İsmiyoklar

Telefonumun cebimde titrediğini hissediyorum. Bildirimler akın ediyor. Irina beni iletilerde boğmaya çalışıyor. Yok saymayı seçiyorum. Rahatlamam, sıklaşan yazışmalarımızdan kendimi çekip çıkarmam gerek. Yarın bana kızacak, ancak bir molaya ihtiyacım var.

Maxime’le birlikte Ağ’dan uzaklaşmak ve kafamı dağıtmak için arada sırada uğradığım gece kulübü Parallax’ın bodrumuna henüz girdik. Müşterilerin birbirini gözetlememesi için her şey yapılmış. Herhangi birini bir metreden bile tanımak imkânsız. Az ışık ve tavana gömülü büyük jeneratörlerin oluşturduğu duman, algıları belirsizleştiriyor. Diğer bedenlerle çarpışmamaya yetecek referans noktalarına dikkat ederek korkusuzca dans ediyorum. Maxime gözlerini benden ayırmıyor; kalabalıkta kaybolursam beni asla bulamayacağını biliyor. Bu tür bir kulübe ilk kez adım atıyor. Teoride onun gibilerin burada yapacakları bir şey yok, onu bana eşlik etmesi için ikna etmem aylarımı aldı. Sonuç pek kesin değil. Benim dünyamı ve anonimliğin sağladığı özgürlüğü keşfetmesini istiyordum, ancak Ağ’daki kimlikleriyle bağlantı kuramadığımız yabancıların yakınlığı onu kaygılandırıyor. Ona kızmıyorum. Bir bayram havası beklemiyordum. Çoğunluğu 2027 sonrası doğan, şeffaflığı toplumlarımızın iyi işlemesinde kurucu değer olarak benimseyen neslimin bağrında barındırdığı istisnalardan biriyim.

Hiçsakların -saklayacak hiçbir şeyi olmayanların— her daim, haklarında her şeyin bilinmesini nasıl kabul ettiklerini anlamıyorum. Maxime, bir akşam bir kızla tanıştığında kendisini gerçek adıyla tanıtır ve böylece ona meziyetlerinin ve kusurlarının yanı sıra yıllar boyunca hakkında toplanan -mali gelirlerinden sağlık geçmişine, politik düşüncelerinden1 enerji tüketimine kadar tüm bilgilerin de kapılarını açar. Tam tersi davranmayı sağlıksız bulacaktır. Kız da ona kapılar açan soyadını aynı şekilde sunarsa, tanışmaya bile gerek kalmadan birbirleri hakkında her şeyi bileceklerdir.

Kimlikle ilişkim konusunda tercihimi yapacak yaşa geldiğimden beri ismiyoklardanım. Herhangi birinin, adım üzerinden tüm hayatıma erişebilmesini, cinsel ve politik eğilimlerimi bilmesini, zevklerimi ele geçirebilmesini, sözlerimi yargılayabilmesini reddediyorum. Bağımsızlığımı koruyabilmek ve kendimi asla tehlikeye sokmamak için sanal varlığımı gerçek yaşamımdan ayırmam benim için kaçınılmaz. Ağ’da, kendimi gerçek kimliğimle tanıtıyorum. Orada, Henri ile Paula Lavigne’in kızı Camille Lavigne’im ama gerçek dünyada Dyna Rogne takma adının ardına saklanıyorum. Kötü hiçbir şey yapmıyorum. Sistemin dünyayı totaliterlikten korumak için sağladığı hava kabarcığından yararlanıyorum sadece.

Maxime, kendini dans pistine teslim etmeye yanaşmıyor. Çelişkili bir şekilde, izlendiğini hissediyor. Maskesinin düşürüleceğinden, bizden olmadığı için kapı dışarı edileceğinden korkuyor. Tutumunun mantıklı olmadığını biliyor.

İsmiyoklar kanun kaçağı değil, suçluların hepsi de ismiyok değil. Dostluğumuz bunun kanıtı, ancak Maxime kaygısından kurtulamıyor. Kimliğimizin saptanmaması için bu kadar çaba göstermemizi, parmak izlerimizi saklamak için çift deri taşımamızı, yüzümüzden ve el kol hareketlerimizden tanınmamızı engellemek için suratımızı ve yürüyüşümüzü değiştirmemizi çılgınlık olarak görüyor. Geçerli bir neden olmaksızın kim olduğumuzu saklamayacağımızı aklından çıkarmıyor. Onu suçlamıyorum. Çocukluğundan beri bu tür klişelerle kafası tıka basa dolduruluyor. Bana gelince, iletilerle beni bıktıran Irina ile savunmada duran Maxime arasındayken bağlantıyı ben de kesemiyorum. Hep aynı sahne. Dışarı çıkmanın ve insanlar arasında bulunmanın getirdiği heyecan yerini Ağ’dayken asla hissetmediğim bir huzursuzluğa bırakıyor. Gerçeklikteki anonimlik kendin olmaya izin vermiyor. Sadece geçici bir özgürlük alanı sunuyor. Boğucu molalar…

Maxime’i elinden yakalayıp çıkışa doğru çekiyorum. Onu buraya getirmek aptalcaydı. Saat daha 22.30. Geri dönmeye katlanmak istemiyorum. “Ses fazla yüksek,” diyorum, “birbirimizi duyamıyoruz, sakin bir yerde bir şeyler içmeyi tercih ederim.” Mazideki müdavimlerinden yoksun, mahallenin eski bari Winchester’a varıyoruz. İnsanlar benim gibi: Gerçek dünyayı sık sık ziyaret etmek onların zararına. Evlerinde aileleriyle kalmayı, en yüksek not olan beşe olabildiğince yaklaşmayı umarak, akla yatkın biçimde düzenlenmiş ve kanıtlanmış ölçütlere göre küresel nüfusu sınıflandıran meta-göstergelerini yükseltmek için Ağ’da aylak aylak dolaşmayı tercih ediyorlar. Birbirimizden ne kadar uzak olursak olalım, yalnızlığı ortadan kaldırmaya hiç bu kadar yakın olmadık; insanlar ya çiftler ve sevilmekten istifade ediyorlar, ya da Ağ’ın, kendileri için potansiyel ruh eşleri belirlemesini beklerken cazibelerini artırmak için seviyelerini yükseltiyorlar. Ya mutlu ya da mutluluğa giden yolda olabiliyoruz.

Bir köşede alay ederek gülen, hiç güven vermeyen üç tip hariç bar boş. Dekorasyondan müziğe kadar hiçbir şey 2058 Ocak’ının Paris’inde olduğumuza işaret etmiyor. Tezgâhın arkasındaki patron, bir zamanların otomatları gibi ağır ağır çalışıyor. Üzerinde bol, mavi bir tulumla kareli bir gömlek var. Beyaz sakalı ona suratsız bir hava katıyor. Eski şeyleri sevmesinin samimi bir özlemi mi, yoksa öne çıkma arzusunu mu ifade ettiğini kestirmek zor. Geçmişe takılıp kalmadığı, iş yapma ve uyum sağlama ihtiyacını hiç hissetmediği ya da daha ziyade bunlara hiçbir zaman cesaret edemeyip her şeyi olduğu gibi bırakmayı ve içlerinde kendini çok kötü hissetmediği o eski giysileri saklamayı tercih ettiği sürece. Bu noktada, istikrara, sakin ortamlara ve denetime düşkün olan benim neslimden çok da uzak değil. Maxime’e bir soda -kontrolünü yitirmekten ve çevrimiçi itibarının lekeleneceğini görmekten korktuğu için asla alkol kullanmıyor ve kendime bir bira söylüyorum; yaşlı adam müşterileri bağımsız kılacak robotik bir dükkâncığın küçük barının yerini alacağı günü umursamaksızın uyuşuk adımlarla siparişleri getiriyor.

Maxime’in hayatımın bir parçası olması önceden hesap edilmiş bir şey değil; bugün bile bir hiçsakın yakın arkadaşım olması beni şaşırtıyor. Irina, Maxime’e düşkünlüğümü anlamıyor. Kafa karıştırıcı bayağılığının ötesinde, her şeyi inançla açıklayan ve Ağ’ın gerçek yaşama taşmasını önleyerek son engelleri havaya uçurmak isteyen şu gerçekliğin aşırı radikal taraftarlarından biri, bir hiçsaklamayan olduğundan şüpheleniyor. Daha radikal hiçsaklar, karşılaştıkları her bireyin artırılmış gerçeklik içinde ad ve meta-göstergesinin sergilendiğini görmeyi hayal ediyor. Benimle yatmak isteyen yakışıklı bir adam, normalliği marjinal havamı açığa çıkaran bir acemi olunca, Irina egomu tatmin etmek için o adamla sürttüğümü söylüyor. Sıklıkla olduğu gibi doğru görüyor; ancak kendisinin başarısızlığa uğradığı noktada diğerinin başarılı olduğunu unutuyor: Bu adam beni dönüşebileceğim kişi olarak değil, olduğum gibi seviyor.

Maxime’le beş yıl önce, çevrimiçi konferans yapmayı reddeden yaşlı bir akademisyenin düzenlediği, transhümanizm üzerine bir bilimsel toplantıda tanıştım. Yanıma oturdu, biraz konuştuk. Benden hoşlandı, tekrar görüşmek istedi. İlkin, bu çağda yaşadığımız için şanslı olduğumuzu tekrarlayıp başarılarından gurur duyanların gösterdiği belirtiyi, geleceğe dair kaba güveni, saf iyimserliği küçümsüyordum. Ancak zamanla, şeffaflık hakkındaki görüşüne rağmen, insan etkileşimlerinin gizemi üzerine benimle aynı ilgiyi paylaşan değerli bir müttefik oldu. Verilerin kullanılabilirliğinin yaşam deneyimini kesinlikle önlemediği fikrini savunuyor. “Ağ, bilgiye sınırsız erişim sağlarken yine de okullar kapatılmıyor. Aynı şey insanlar için de geçerli,” diyor. “Günün birinde, insanlarla tanışmadan önce araştırma yapma zahmetine girmeyeceğiz. Sürprizi berbat etmeyi reddedeceğiz.” Tüm ısrarlarına rağmen Maxime’in Ağ üzerindeki profilime erişmesine izin vermiyorum. Geçen tüm yıllardan sonra beni Dyna diye çağırdığını duyduğuma seviniyorum. Bir ismiyok, gerçek hayatını sanal kimliğine asla karıştırmamalı, kural bu.

Ağ, tüm verileri merkezde toplayıp ifşa ettiğinden beri bize sadece iki hak kaldı: İş dünyası da dahil olmak üzere gerçek dünyada takma ad kullanmak ve gerçek kimliğimizle ilintisiz bir cep telefonu numarasını elimizde tutmak. Ayrıca iki tür engellemeyle de karşı karşıyayız: Birini adresi ya da bir şirket veya bir spor kulübü gibi bir insan grubuna dahil olması gibi belirli ölçütler yoluyla aramak ve profillerimize bakanların listesine ulaşmak. Bu dört temel madde sayesinde gerçek hayatta anonimlik hâlâ mümkün.

 

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Bir Yumak Aşk ~ Heidi BettsBir Yumak Aşk

    Bir Yumak Aşk

    Heidi Betts

    “Heidi Betts, kaleme aldığı bu esprili, eğlendirici hikâye ile ayaklarınızı yerden kesecek. Bu kitap, bitirmeden uyumak istemeyeceğiniz kadar zevkli bir okuma sunuyor size. ”...

  2. Turunç Ağacı ~ Jokha AlharthiTurunç Ağacı

    Turunç Ağacı

    Jokha Alharthi

    Turunç Ağacı, sosyal statü, zenginlik, arzu ve kadın temsili üzerine bir roman; İngiltere’de eğitim gören Ummanlı Zuhur’un geçmişle bugün arasında sıkışıp kalmasının hikâyesi… Zuhur...

  3. Görülmeyenler ~ Roy JacobsenGörülmeyenler

    Görülmeyenler

    Roy Jacobsen

    “Kimse bir adayı terk edemez…” Norveç’in yaşayan en önemli yazarlarından Roy Jacobsen’den modern bir destan… Görülmeyenler, ülkenin kuzeyindeki küçük bir adada denizin ve gökyüzünün...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur