Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

İnsan Ne ile Yaşar
İnsan Ne ile Yaşar

İnsan Ne ile Yaşar

Lev Nikolayeviç Tolstoy

Tolstoy İvan İlyiç’in Ölümü, Kreutzer Sonat, Şeytan gibi eserlerinde olduğu gibi, bu uzun öyküsünde de hayata direnmenin manevi kaynağını arıyor. Feodal ilişkilerin gitgide çözüldüğü,…

Tolstoy İvan İlyiç’in Ölümü, Kreutzer Sonat, Şeytan gibi eserlerinde olduğu gibi, bu uzun öyküsünde de hayata direnmenin manevi kaynağını arıyor. Feodal ilişkilerin gitgide çözüldüğü, tüm toplumsal katmanların bir altüst oluş yaşadığı Çarlık Rusyası’nda, yoksulluk ve baskı altında ezilen insanın, Tanrı’nın verdiği “sevgi” için yaşaması gerektiğini hatırlatan Tolstoy, kutsal kitaplarda sıkça rastlanan “kıssadan hisse” öykü biçimine başvuruyor. Tanrı’nın ölüm meleği Mihail’in yoksul insanlar arasına karıştığı bu öykü, sevimli ve fantastik olduğu kadar, hayatı olduğu gibi anlatmasıyla “gerçekçi” de.

İnsan Ne ile Yasar: Küçük insanin büyük yüregi.

***

ÖNSÖZ

Tolstoy, Savaş ve Barış, Anna Karenina ve Diriliş gibi dev romanlarıyla Rusya gerçekliğini yansıtmaya çalışırken; onun “toplumsal varlığı”, yani köklü bir soylu sınıfın üyesi olma özelliği, gerek bu dev romanlarda gerekse de öykülerinde ve az sayıdaki oyununda karşımıza ilginç ve yer yer çelişkilerle dolu bir arayışın da serüvenini çıkartır. Rusya’da çarlık rejiminin topluma ve dışa kapalı “iktidarı” özellikle Avrupa’da, “Aydınlanma hareketinin” getirdiği politik özgürlük arayışlarına bir set oluşturmaktadır. Batı’da ulusal devletlerin sınırları oluşurken, demokratik-parlamenter sistem burjuva sınıfının ve alt sınıfların baskısıyla kendini dayatmaya çalışırken, Rusya’da “Asya tarzı” bir kapitalizm henüz “feodal” yapıyı ve buna bağlı üstyapıyı tasfiye edememiştir; toprak ağalığı sistemi belirleyici ağırlığını korumaktadır. 1861’de köylünün “köleliğini” yasal olarak kaldıran adım atıldığında, Rusya, “Dekabristler Ayaklanması” gibi başını soylu sınıfın çektiği politik girişimlere sahne olmuş, ama reform ve demokratikleşme talepleri hep askıya alınmıştır.

Tolstoy gerçekliğe, Rus toplumuna ve üst sınıflara hep bir tür taşra perspektifinden bakmıştır.

Özellikle Anna Karenina’da, kapitalizmin beraberinde getirdiği yeni ilişkilerin yansımaları belirgindir. Toprak aristokrasisinin Rusya’daki gelişmeye ilişkin arayış ve yorumlarını, politik ve ekonomik görüşlerini, bu romandaki diyaloglarda sıkça buluruz. Rusya değişmektedir, ama Çarlığın dışa kapalı rejimi, Rus insanının karşısına bir tür hantal, korunmalı, değişme yeteneğini yitirmiş, ölü bir “aygıt” koymaktadır. Ne üst sınıflar ne de halk ve köylü kitleleri bu aygıta karşı bir şey yapabilecek durumdadırlar. Gorki¹ romanlarının bu dönemlere ait verilerinden de bildiğimiz gibi yeni kapitalist ilişkiler önce acımasız bir orta sınıf (tüccar sınıfı) üzerinden sermaye birikim süreçlerini hızlandırmaya çalışmaktadır.

Ayrıca Slavcılık-Modernizm (Avrupacılık) gibi, bugün bile bizim hâlâ gündemde tuttuğumuz Doğu-Batı tercihine ilişkin bir sosyo-kültürel tartışmasürüp gitmektedir.

Tolstoy, öteki Rus yazarlarına göre daha kapalıdır kendi dünyasına. 1848 devrimlerinin çalkantısının ona hiçbir etkisi olmamıştır örneğin. Dünyayı değiştirmeye yönelik haklı bir şiddeti benimsemez. Durmadan sorunlara öneri getirmekten de geri durmaz. Bu önerileri, Tanrı’ya inanca sığınmaktan, yardım ve hayır cemaatleri hayallerine kadar uzanır. Soyut, ütopik öneriler gerçekliği zorlar durur.

Öte yandan onun İvan İlyiç’in Ölümü, Kreutzer Sonat gibi ünlü uzun anlatıları, insana yabancılığı artan bu dış dünyaya ilişkin model öyküler sunarlar. Çarlık Rusya’sının bir bürokratı olan yargıç İlyiç, insan olma özelliklerini ve bireyi hiçe sayan bu kapalı aygıtın bir “dişlisine” dönüşmüştür örneğin. Kendisi aniden amansız bir hastalığın pençesine düştüğünde, bu kez de onu tedavi eden doktor, ona bir “ruhsuz nesne” gibi muamele eder.

Demek ki, adını koymasa bile, feodalizmin tarihe gömülme aşamasında vahşice hayata saldıran kapitalizmin, insafsız çarlık rejimiyle oluşturduğu uzlaşma, insanların karşısına Kafka’nın² Ceza Sömürgesi’ndeki makine gibi dikilmiştir. Köhne, ama acımasız bir aygıttır bu.

Elinizdeki uzun öykü ise bu iki öyküden farklı bir dünyaya götürür bizi. Kutsal kitaplardan tanıdığımız “kıssadan hisse” veren o ”mucize hikayeleri” gibi bir olay çıkar burada karşımıza.

Aklıma Tolstoy’dan yaklaşık elli yıl sonra ortaya çıkan Frank Capra sinemasından bildiğimiz, iyiliksever insanlar ile yeryüzüne inen meleklerin birbirine karıştığı filmler geliyor. Melek ya da bu dünyadan olmayan bir güç, insana doğru yolu gösterir; onda olduğunu bildiği, ama dünyevi yıpranmanın içinde kendindeki bu gücün farkında olmayan insanı “aydınlatır”. “Uyanma”, “kurtuluşa erme” gibi dini bir  süreçtir söz konusu olan ve harekete geçirilmesi için bu “dış misyoncunun” müdahalesi ya da uyarması şarttır.

Öyleyse “uyumaktadır” insan genellikle, gerçeği görmemektedir; ne kadar yoksul olursa olsun, içindeki Tanrı’nın onun içine yerleştirdiği “sevginin” gücünü unutmaktadır. Toprak sahibi Tolstoy, sırtına giyecek gömleği, ayağına çekecek çizmesi olmayan köylüsüne önemli bir hatırlatma(!) yapmayı görev bilmiş olmalı.

Veysel Atayman
Ocak 2006, İstanbul

İNSAN NE İLE YAŞAR

Ölümden yaşama geçtiğimizi biliriz, çünkü kardeşlerimizi seviyoruz; kardeşini sevmeyen ölümde kalır. (Yuhanna 1, III, 14)³

* * *

Dünyada bolluk içinde yaşayan, fakat kardeşinin yoksulluğunu gördüğünde ona kalbini kapayanın, Tanrı sevgisi nasıl barınabilir içinde? (III, 17)

* * *

Çocuklarım! Sözle yahut dille değil, işle ve gerçekle sevelim. (III, 18)

* * *

Sevgi Tanrı’dandır; her seven de Tanrı’dan gelir, Tanrı’yı bilir. (IV, 7)

* * *

Sevmeyen, Tanrı’yı tanımamıştır, çünkü Tanrı, sevgidir. (IV, 8)

* * *

Hiç kimse hiçbir zaman Tanrı’yı görmedi. Eğer birbirimizi seviyorsak, Tanrı içimizde demektir. (IV, 12)

* * *

Tanrı, sevgidir; seven, Tanrı’nın içinde, Tanrı da onun içindedir. (IV, 16)

* * *

“Tanrı’yı seviyorum” deyip de kardeşinden nefret eden yalancıdır, zira gördüğü kardeşini sevmezken, görmediği Tanrı’yı nasıl sevebilir? (IV, 20)

————

1     Maksim Gorki (1868-1936): Rus öykü, oyun ve roman yazarı.
2     Franz Kafka (1883-1924): Çek asıllı Avusturyalı öykü ve roman yazarı.
3     Yuhanna İncili: Yeni Ahit’teki dört İncil’den sonuncusu. Havari Yuhanna tarafından yazıldığı kabul edilir.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Dünya Klasikleri Öykü
  • Kitap Adıİnsan Ne ile Yaşar
  • Sayfa Sayısı90
  • YazarLev Nikolayeviç Tolstoy
  • ÇevirmenGünay Kızılırmak
  • ISBN9786055588212
  • Boyutlar, Kapak12x21, Karton Kapak
  • YayıneviBORDO SİYAH / 2011

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Diriliş ~ Lev Nikolayeviç TolstoyDiriliş

    Diriliş

    Lev Nikolayeviç Tolstoy

    Tolstoyun en önemli üç romanından biri olan Diriliş, bir insanın geçirdiği sarsıcı değişimin romanıdır. Zengin Prens Nehlüdov, hizmetçi Maslovayı baştan çıkarıp terk ederek hırs...

  2. Hacı Murat ~ Lev N. TolstoyHacı Murat

    Hacı Murat

    Lev N. Tolstoy

    “Poltoraski, Voronsof’un yanına döneceği zaman arkadan bir atlı manganın kendisine yetişmek istediğini görmüştür. Durdu. Ve bu atlıları beklemeye başladı. Atlıların önünde başındaki kalpağa beyaz...

  3. Çocukluğum ~ Lev Nikolayeviç TolstoyÇocukluğum

    Çocukluğum

    Lev Nikolayeviç Tolstoy

    Çocukluğum, usta yazar Tolstoy’un on yaşından itibaren çocukluk ve ergenlik devresini içtenlikle ve kendine has üslubuyla kaleme aldığı unutulmaz bir eser. Yazıldığı dönemden günümüze...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Dedemin Cenneti ~ Habib BektaşDedemin Cenneti

    Dedemin Cenneti

    Habib Bektaş

    İnsanlık Hâlleri Gölge Kokusu adlı romanı, Eylül Fırtınası adıyla Atıf Yılmaz tarafından beyaz perdeye uyarlanan; şiir, öykü, roman ve tiyatro oyunu gibi farklı türlerde edebiyata kazandırdığı eserlerle...

  2. Halıdaki Desen ~ Henry JamesHalıdaki Desen

    Halıdaki Desen

    Henry James

    Bir roman yazarı olarak sayısız eserle ustalığını kanıtlamış Henry James, 19. yüzyılın sonlarına doğru bir tiyatro macerasına da adım atar; ancak üç kere Nobel...

  3. Süper Koşucu ~ Güzin ÖztürkSüper Koşucu

    Süper Koşucu

    Güzin Öztürk

    Elif Çokkoşar’la tanışmaya… pardon, koşmaya hazır mısınız? Ödüllü yazar Güzin Öztürk, “Tek Başıma Okuyorum!” koleksiyonuna eklenen Süper Koşucu’da azmin, tutkunun ve kararlılığın bir hortum kadar etkili olabileceğini mizahın gücüyle...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur