Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

İn – Baykal Kaseti Dink Cinayeti ve Diğer Komplolar
İn – Baykal Kaseti Dink Cinayeti ve Diğer Komplolar

İn – Baykal Kaseti Dink Cinayeti ve Diğer Komplolar

Sabri Uzun

“Sabri Ağabey yakın dönemin önemli olaylarının şahitlerinden biri. Yaşananların arka planını çok iyi biliyor. Devlet geleneğini bozmamak adına görevdeyken öğrendiklerini uzun süre paylaşmak, yayımlamak…

“Sabri Ağabey yakın dönemin önemli olaylarının şahitlerinden biri. Yaşananların arka planını çok iyi biliyor. Devlet geleneğini bozmamak adına görevdeyken öğrendiklerini uzun süre paylaşmak, yayımlamak istemedi. Sahip olduğu bilgilerin bir kısmının devlet sırrı değil ‘Paralel Devlet Yapılanması’nın suçları olduğunu anlayınca da yazmaya karar verdi. Yazdıklarının çok önemli olduğu kanaatindeyim. İçeriğinin bir kısmını tahmin etsem bile İN benim için de yeni ve aydınlatıcı olacaktır.”
HANEFİ AVCI

Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi eski Başkanı Sabri Uzun’dan, uzun süredir beklenen kitap…
İN, Emniyet’te 40 yıl görev yapan bir İstihbaratçının, teşkilat içinde yuvalanan Cemaat’le yüzleşmesini, mücadelesini, kurulan tuzak ve komploları anlatan, Türkiye gündemini sarsacak bir çalışma…
İN, polis ve yargı içindeki çetenin karanlık faaliyetlerine isim isim, olay olay ışık tutuyor.

• Deniz Baykal’a komployu kimler kurdu?
• Gizli kayıt yapılan evlerin kapılarını kim açtı?
• Hrant Dink cinayeti “tuzak içinde tuzak” mı?
• MHP yöneticilerinin seks görüntüleri nasıl kaydedildi?
• Recep Tayyip Erdoğan’a suikast yalanları ne işe yaradı?
• Ergenekon, Balyoz, Odatv davaları aslında ne zaman başlayacaktı?
• Tertiplerde rol alan basın mensubu Cemaat şakirtleri kimler?

***

İÇİNDEKİLER

Önsöz

BÖLÜM 1: “Özel Sınıf”
Cemaat Maratonu: Gülen Anlatıyor …. 19
Kuleli Askeri Lisesi’nde Cemaat örgütlenmesi …. 22
Kuleli Askeri Lisesi’ne Cemaat Nasıl Sızdı? …. 24
Hava ve Deniz Harp Okulu Öğrencilerine Cemaat Eğitimi …. 25
“Özel Sınıf” Cemaatçiler …. 26
“Taliban Mektebi” Gibi …. 29
Polis Koleji’ni Atatürk Açtı (1937), Cemaat İşgal Etti (1980-2013), Devlet Kapattı (2013) …. 30
“Hanefi Avcı, Karınızın Telefonunu Dinliyor!” Yalanıyla Hükümeti Kuşatma Operasyonu …. 32
Karargâh Olmadan Savaş Kazanılamaz …. 33
Örgüt Nasıl Kurulur? …. 36
Cemaat’in Maddi Varlığı …. 36
Cemaat’in Bürokrasiye Bakışı …. 37

BÖLÜM 2: Minibüsün Esrarı
Van’dan Ankara’ya Getirilen PKK Minibüsü …. 41
Başbakan’ın Özel Uçağına Sabotaj …. 43
Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’e Suikast! …. 45
Suikast İddialarının Kaynağı …. 47
Arınç’a Suikast Yalanı, Kozmik Oda Kumpası …. 49
ABD Büyükelçisi’ni Yanıltanlar Kimler? …. 50
Şike Davası Değil, Para Davası! …. 50
“Sizden Sekiz Gün Süre İstiyorum” …. 52

BÖLÜM 3: Cemaat’in Mesajı
Gözaltına Alınmayı Bekledim …. 57
Evime Gönderilen Polis Memuru …. 62
Terör Şubesi’nin “Fuhuş” Operasyonu …. 65
Telefonu Dinlenen Başsavcı …. 69
“Emniyet’te Fethullahçı Yapılanma” Belgeleri, Cami Avlusunda …. 71
Fatih Altaylı Beni “Cemaatçi” Yaptı! …. 72
Uyandıramadım… …. 75
Cüneyt Özdemir: “Pardon Siz Fethullahçı mısınız?” …. 76
Hükümetin Karşı Atağı …. 77
Erdoğan’ın Hastalığını Cemaat Nereden Bildi? …. 78

BÖLÜM 4: Tuncay Güney Kimin Adamı?
Ergenekon Soruşturmasında Görevlendirilmiş “Polisler” …. 83
Kozanlı Ömer ve Coşkun Ç.’nin Marifetleri …. 85
Tuhaf Bir Soruşturma Yöntemi …. 86
Tuncay Güney’in Ses Kayıtları …. 87
Sorgu İçinde Gizli Dinleme …. 92
Hanefi Avcı’nın Notu Nereden Çıktı? …. 94
Yıllar Sonra Baybaşin’i Kim Konuşturdu? …. 95
Zihnen Fahişe Olunmadan, Bedenen Olunmaz …. 97
Nazlı Ilıcak, Protestanlık ve Cemaat …. 99

BÖLÜM 5: Baykal Olayı’nın Perde Arkası
Deniz Baykal’ı Gizli Kameraya Kimler Çekti? …. 105
Dinleme Yöntemi Nedir? …. 106
Havaalanından Gümrüksüz Giren İstihbarat Cihazları …. 110
Hırsızlık Süsüyle Evden Kaçan Polisler …. 112
“Yaptığımız İşler İllegal” …. 112
Polisler, Kendi Görüntülerini Kaydetmiş …. 114

BÖLÜM 6: Ergenekon Şeması’nın Ortaya Çıkışı
Serdar Öztürk’ün Bürosuna Kim Girdi? …. 119
Albay Levent Göktaş’a Cemaat Tuzağı …. 123
Binbaşı Levent Bektaş’a Kumpas …. 125
Ergenekon Şemasını İlk Kez. Görmem …. 126
Cemaatçilerin Motor-Şasi Numarası Yok! …. 129
Yılmaz, Çiller ve Bir’in Başına Gelenler …. 134
“Ya Para ya da Mali Şube’ye Hesap Verirsin!” …. 138
Gazeteci Nedim Şener Gördü, Mahkeme Gör(e)medi …. 139
Ergenekon Takibindeki Üç Organize Şube Polisine Dava …. 143

BÖLÜM 7: Polislere Kurulan Tuzaklar
Altındağ İlçe Emniyet Müdürü İbrahim Seydioğulları’na Kumpas …. 149
Emniyet’te “Böcek” …. 149
Hanefi Avcı’nın Önemli “Tuzak” Tespiti …. 153
Hakkımdaki Şikâyet Mektubu …. 155
Mal Beyanım …. 160

BÖLÜM 8: Cemaat Elçilik Yolunda
Müfettiş Özkılınç, Dink Soruşturmasında da Var …. 163
Tayinlere Cemaat Müdahalesi …. 164
Devrimci Karargâh, Ulaş Erdoğan ve Osman Baha Okar …. 166
Ümit Sayın Vakası …. 170
ABD Büyükelçiliği’ne Brifing …. 172
Yaşar Büyükanıt’ın Özel Hayatı ve Amerikalılar …. 175
İstihbarat’a 50 Bin Dolar Hibe Teklifi …. 176
Çuval Olayı …. 177
Parmak İzi Vermedik …. 179
Umut Oran’a Niçin Hediye Gönderildi? …. 179

BÖLÜM 9: Cemaat’in Hışmına Uğrayanlar
Cumhuriyet Savcısı Nuh Mete Yüksel’e Seks Tuzağı …. 183
Emniyet Teşkilatı’nda Kimlere Tuzak Kuruldu? …. 187
Ankara Emniyet Müdürü Orhan Özdemir’e Cemaat Tuzağı …. 188
Emin Arslan’ın Adı Dosyaya Nasıl Girdi? …. 191
“Sokak Lambası”nın Arkasındakiler …. 194
Cemaat’ten Hâkim Şengün’e Tuzak! …. 196
İhbar Mektupları …. 197
IP Numarasını Gizleyen Program Kimlerde? …. 200
Oramiral Nusret Güner’in Üstün Karakteri …. 202
MİT’te Ergenekon Arşivi Oluşturuldu …. 203
Telefonumu Neden Dinlediler? …. 207

BÖLÜM 10: Güneydoğu’da Bir Cinayet
Latif Erdoğan’ın Cemaat’ten Dışlanması …. 223
Cemaat’in Emniyet Yapılanmasındaki Polis Anlatıyor …. 225
Cevzet Soysal’ın Öldürülmesi ve Diğer Suçlar …. 237
Hakkımdaki İddialar …. 239

BÖLÜM 11: Hrant Dink Cinayeti ve Cemaat
Dink Cinayetinde İfadeler Önceden Kararlaştırıldı …. 253
Dink Cinayeti Sonrası Kayıtlar Siliniyor …. 255
Dink Cinayetinin Sorgu Kaseti Nerede? …. 258
Kaybolan İfade Tutanağım …. 259
Telefon Kayıtlarım da Gizleniyor …. 264
Yeni Bir Sahtekârlık Yöntemi mi? …. 266
Tuzak İçinde Tuzak …. 274
Ortada Bir Şema Var Ama Sahibi Yok! …. 276
Dink Cinayetinde Önemli Tespitler …. 279
Aksu’dan Akyürek’e: “Git b…nu temizle” …. 284
Cemaat “Kara Propagandayı” Nasıl Yapıyor? …. 285

BÖLÜM 12: Cemaatin Diğer İşleri
PKK’lı Sabri Ok ve MİT’çileri Ankara’da Gördüm …. 293
Türkbank Kaseti …. 295
Önce Askere Yalvardı, Sonra Cezaevine Doldurdu! …. 297
Cemaat Evlerinde Stajyer Polis Akademisi Öğrencileri …. 301
Cüzdan Cemaati …. 302
“Katolik” Değil, “Katalog” Evliliği …. 304
“Kim Cemaatçi, Kim Değil, İyi Biliriz” …. 305
Polis Akademisi Kura Çekiminde Sahtekârlık …. 309
Basın Mensubu Cemaat Şakirtleri! …. 310
Sekiz Milyon Dolarlık Yüz Tanıma Sistemi …. 311
Yeminli Bilirkişi Yerine Cemaat Şakirdi Bilirkişi! …. 314
Zekeriya Öz ile Görüşen Kadın …. 318
17-25 Aralık Operasyonları …. 320

Sonsöz …. 323
Ekler …. 327
Dizin …. 354

ÖNSÖZ

20 Ekim 1953 günü, anamın söylemesine göre “Darı ayının ilk çarşambası” doğmuşum. Nüfus kaydına göre, 1 Nisan 1953. Ören Beldesi İlkokulu’ndan 1965 yılında, Giresun-Eynesil Ortaokulu’ndan 1968’de mezun olup, Ankara Polis Koleji’ne girdim. 1974’te Polis Akademisini bitirdim. 1978 yılında İstihbarat Kursunu tamamlayıp, 1979’da Uşak İstihbarat Şubesini kurdum.

Yıl 1980, 27 Ağustos. Uşak İstihbarat Grup Amiri Komiseri olarak Giresun-Eynesil’de izindeydim. Kardeşim Hakkı’yla baş başayken, “Şu mektubu al, ben öldükten sonra açacaksın,” dedim, kapalı bir zarf uzattım.

“Ağabey, bu ne?” diye sordu.

“Daha uzatma, işte öyle…” dedim ve oradan ayrıldım. Artık dayanamıyordum! Vücudumda çıbanlar çıkmıştı. Ajanlarım, “Ağabey, seni vuracaklar,” diyorlardı. Ben ise, İstihbarat Dairesi Başkanlığı’na gönderdiğim raporlarda kendimi öne çıkartmak istemiyor, “öldürme tehditlerini” hiç kimseyle paylaşmıyordum.

O zaman Afyon’da kuruluşu bulunan Milli İstihbarat Teşkilatı Bölge Müdürlüğü’nün elemanları sabahleyin Vali Kemal Esensoy ile görüşmüş. Vali Bey, hemen beni çağırtıp, “Sana koruma verelim,” demişti.

Öğleden sonra MİT görevlileri, İl Emniyet Müdürü Lütfü Zafer Araş ile görüştü. Onlar makamdan çıkar çıkmaz Emniyet Müdürü beni çağırıp, “Seni nasıl korumalıyız?” diye sordu.

Bir ajanım, “Ağabey, seni öldüren örgüt çok sempatizan kazanacağından birbirleriyle yarış halindeler,” demişti.

İstihbarat Daire Başkanlığı’ndan iki rütbeli Uşak’a geldi. Birlikte Milliyetçi Hareket Partisi İl Başkanı Köleoğlu’nun, Uşak Ulucami’nin yanında bulunan işyerine gittik. Arkadaşlar, Köleoğlu’na “hayati tehlikesinin” bulunduğunu uygun sözcüklerle anlattılar. Birkaç gün sonra Köleoğlu, işyerinde öldürülecekti.

Ben de sonumun çok yakın olduğunu hissediyordum. İstihbarat Grubu’nda birlikte çalıştığım üç kişiden biri olan polis memuru Diyarbakırlı Abdullah Budak, 27 Nisan 1980’de, elinde tabancası ateş etmeye hazır olduğu halde Kemalöz Mahallesi’nde, gün ortasında öldürülmüştü.

SSK Hastanesi’nin morguna giderek, Abdullah’ı gör-düm. “Kardeşim, senin kanını almazsam, Allah, benim çocuklarımı da babasız bıraksın,” diye söz vererek ağladım. Doktor, Abdullah’ın elbisesini makasla keserek çıkartı, yere attı. “Bu elbiseleri alabilir miyim?” diye sordum ve aldım, naftalinleyerek sakladım. 1981’in Mart ayında, Manisa Emniyet Müdürlüğü’nde yapılan sorgu sırasında, o elbiseleri yanımda götürecek, Abdullah Budak’ın katillerine kanı gösterecektim.

Burada anlatmak istediğim, olayın dramatik yönü değil, 27 yaşında bir komiserin, devlet adına nasıl kendisini “hasım sahibi” gibi görüp, öldürüleceği bilgisini dahi gizleye rek yaşamak zorunda olmasıdır.

Artık, tabancamı elimde, el çantamın altında açıkta taşımaktaydım. Sürekli etrafımı kolluyordum. Öldürüleceğimi biliyordum da, silahlı çatışmayla ölmek istiyordum.

Kardeşime bıraktığım o vasiyetnamede, “Ben ölürsen kanımı sen al, sen almazsan oğlum alsın. İkiniz de kanımı almazsanız, huzuruma gelmeyin,” diye yazmıştım. Oğlum o tarihte daha dört ay 17 günlüktü.

Şunu özellikle belirteyim ki, Türkiye Cumhuriyeti devletinin o günkü hali daha iyi anlaşılsın diye o günlere ait bir anımı anlatmak isterim.

Abdullah Budak öldürüldüğünde cenazesi, eşi ve çocukları da birlikte, mesai arkadaşı bir polis memuruna ait özel bir otomobille Diyarbakır’a gönderilmişti. Valiliğin önünde yapılan cenaze töreni sırasında halktan 1500 lira toplanıp söz konusu otomobilin benzin parası karşılanmıştı.

12 Eylül 1980 günü sabahı saat 05.00’te evimin kapı zili çaldı. Ben, öldürüleceğim korkusuyla pencereye çıkamıyordum. Eşim camdan baktı. Komşunun çocuğu, “İhtilal oldu, ekmek alın,” diyordu. Eşim bunu bana aktardığında, “Ekmeğe gerek yok hanım, artık ben aç da yaşarım. Yaşama şansım arttı hanım, yaşama şansım arttı,” dedim. Evet, ben darbeye sevinmiştim. Çocuklarım babasız kalmadıysa, o darbe sayesinde kalmadı.

Uşak Emniyet Müdürlüğü, o dönemde Valilik binasındaki yedi odada hizmet veriyordu, İl Emniyet Müdürlüğü hizmet binası olmadığından örgütsel suçluları koyacak bir nezarethane dahi yoktu.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, “Terörle Mücadele Yasası” yapmamıştı. Terör suçlularının yargılanacağı mahkemeler yoktu. Emniyet Teşkilatında “Terörle Mücadele” edecek Daire Başkanlığı ve İl Şube Müdürlüğü kurulmamıştı. Terör ve Organize Suçlarla Mücadele amaçlı Teknik Dinleme ve İzleme Kanunu yoktu.

Necdet Menzir’in, İstanbul İl Emniyet Müdürü’yken 1992 yılında Almanya’ya yaptığı bir iş seyahati sırasında Alman polisinin, “Biz, istihbaratın yüzde 95’ini teknik istihbarat kaynaklarından alıyoruz,” sözü karşısında ne kadar şaşırdığını anlatmasını hatırlarım.

O yıllarda Türkiye’de elde edilen istihbaratın yüzde 95’i, ajanlardan (insan kaynaklı) temin ediliyordu; teknolojiye çok yabancıydık. Ne teknik cihazımız, ne teknik personelimiz, ne de o teknolojinin kullanılmasına izin veren kanunlarımız vardı.

Kendi mesleklerinde karakterlerini, becerilerini ispat edememiş bazı vali yardımcıları, kaymakamlar, mülkiye müfettişleri, Emniyet Teşkilatı’na gelip, birkaç yıl zaman geçirdikten sonra başka görevlere geçiyorlar veya İl Emniyet Müdürü oluyorlardı. Bir tür ”makam hırsızlığı”ydı yaptıkları. Hizmet üretmek diye bir sorunları yoktu. Polis Teşkilatı’nda yapılan modern atılımların tamamı, polis kökenli müdürler sayesinde gerçekleşmiştir.

Lütfen dikkat! Herkes, kendi mesleğinin dışında mes-leklerde görevlendirilirse devlet sistemi çözülmeye başlar. Mesela; Türkiye’de Mülkiyeliler ve askerler, kendi mesleklerinin dışında (Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, Emniyet Teşkilatı, Kültür Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Devlet Denetleme Kurulu, Başbakanlık Müsteşarlığı gibi) görevlendirilmeye başlanmışsa, siyasi irade “yalama yapıyor”, ülke er veya geç bir siyasi felakete sürüklenecek demektir.

Bu kitabımla, Haziran 1978-Nisan 2013 yılları arasında yaşadığım deneyimleri, sıkıntıları, hukuksuzlukları ve “Cemaat Zulmü”nü anlatmak; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin TBMM öncülüğünde, demokratik, laik, hukuk devleti olabilmesi için temel insan haklarına dayanan anayasal sistemin işletilmesine katkı sağlamak istedim.

Bu kitap duygularımı, düşüncelerimi, değerlendirmelerimi içermektedir; adli ve idari delil değildir.

Bu kitap, devletin adli ve mülki makamlarını işgal edip de “hizmet üretemeyen âcizlerin” önünü açıp, onları sanki görev yapıyorlarmış gibi becerikli kılmak için yazılmamıştır. Türk milletinin bilmesi gerekenleri öğrenmesi için yazılmıştır.

* * *

Bir mülkiye müfettişine 4 Aralık 2009 günü verdiğim ifadem “kayıp”; halen bulunamadı.

Mülkiye müfettişlerine, 20 Eylül 2010 günü verdiğim ifademde, “Kozanlı Ömer” kod adlı Osman Hilmi Özdil’in, “Valiler Kararnamesi’nde belirleyici olduğunu” söylemiş, “Kayınbiraderinin B. ilinden, B. iline tayin edilmiş vali ol-duğunu” belirtmiştim.

Bir gazete, verdiğim ifadenin doğruluğunu ispatladı ve “Burdur İli’nden Bolu Valiliği’ne tayin edilmiş İbrahim Özçimen’in, Hanefi Avcı’nın yazdığı Haliç’te Yaşayan Simonlar-Dün Devlet, Bugün Cemaat ¹ isimli kitapta adı geçen ve kod adı Kozanlı Ömer olan Osman Hilmi Özdil’in kayınbiraderi olduğunu” yazdı.

Bir başka deyişle durumu mülkiye müfettişleri değil bir gazeteci aydınlattı. Vali İbrahim Özçimen, 2010’dan 2014’e kadar Bolu Valiliği’ne devam etti.

Bu örnekten, mülkiye müfettişlerine verilen ifadelerin hiçbir öneminin kalmadığı gerçeği ortaya çıkıyor. Bu ifadenin önemi yoksa benden neden ifade vermem istenmiştir?

Aynı mülkiye müfettişlerine ifade veren 51 Emniyet Müdürü’nden üçü “Emniyet Teşkilatındaki Cemaat Yapılanması”nı anlatmıştı. Bu üç kişiden birisi de bendim. Diğer 48 Emniyet Müdürü, “Biz görmedik, duymadık,

— — —

1* Hanefi Avcı, Haliç’te Yaşayan Simonlar-Dün Devlet, Bugün Cemaat, Angora Yay., 2010.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur