Benzersiz Katherine Rundell, ödül ve övgülere boğulan kitabı İMKÂNSIZ YARATIKLAR’da bizi efsanelerdeki tüm o yaratıkların hâlâ yaşadığı vahşi ve büyüleyici bir yere götürüyor.
Büyükbabasının sözünü dinlemeyip boğulan bir griffin yavrusunu gizli gölden kurtardığı gün Christopher’ın hayatı sonsuza dek değişti.
O gün Christopher, hiçbir haritada görünmeyen takımadaların varlığını öğrendi: Hiç var olmadıklarını ya da çoktan yok olduklarını sandığımız tüm efsanevi yaratıkların yaşadığı yer, ARŞİPELAGO. Ve aynı gün, uçan paltolu Malu’yla tanıştı. Peşindeki katilden kaçarken evinden fazlaca uzaklaşmış bu çaresiz kızı yalnız bırakamazdı. Üstelik katil, çok daha büyük bir kötülüğün parçasıydı.
İkili, deniz canavarları, ölümcül bilmeceler, yırtıcı yaratıklar, meymenetsiz tiplerle dolu vahşi bir yolculuğa çıkacak; yolda sfenkslere danışacak, krakenlerle savaşıp ejderhalarla pazarlık etmek zorunda kalacak.
Dünyanın kaderi bu iki çocuğun ellerinin arasında.
“Önce Tolkien vardı, sonra Pullman ve şimdi artık Katherine Rundell var.” —Michael Morpurgo
“Katherine Rundell bir dâhi. Her yaştan ve her türden okuru memnun eden özgün ve heyecan veren kitaplar yazıyor.” —Neil Gaiman
“Günümüzün en yetenekli hikâye anlatıcılarından birinin elinden çıkmış bir klasik, âdeta bir mucize.” —Katherine Applegate
GELİŞ
Christopher, saldırıdan bir gün önce feribot terminalinin dışındaki bir bankta oturmuş, dedesini bekliyordu. Kuzey Londra’daki evinden İskoçya’ya tek başına seyahat etmişti. Yoldan ötürü bacaklarına kramplar girmişti ve kurt gibi açtı. Bir sincap bankın üzerine atlayıp onu izlemeye koyuldu. Hayvan titreyerek, bıyıkları Christopher’ın dizine değene kadar yavaşça yaklaştı. Ona bir başkası ve sonra bir başkası daha katıldı; en sonunda yedi sincap ayaklarının etrafında toplanmıştı. Taksi durağında bekleyen bir kadın başını çevirip uzun uzun Christopher’ı izledi. “Bunu nasıl yapıyor?” diye sordu yanındaki adama. Sincaplardan biri Christopher’ın ayakkabısının ucuna zıplayıp oturdu.
Christopher gülünce kaval kemiğinden tırmanip dizine kadar koştu. “Keyfin yerinde mi?” diye sordu Christopher sincaba. “Güzel bir gün, değil mi?” “Kesin besliyordur onları,” dedi adam ve sonra Christopher’a seslendi: “Yaban hayvanlarını beslememelisin! Sindirim sistemleri için iyi değil.” “Biliyorum,” dedi Christopher, hafifçe gülümseyerek. “Beslemiyorum.” Arkadaşları arasında şaka konusuydu bu durum çünkü Christopher nerede olursa olsun hayvanlar bir şekilde gelip onu bulurdu. Sokakta kediler yanına gelip ayak bileklerine dolanır, parkta köpekler üstüne atlardı. Bir seferinde, küçük bir tilki korosu uluyarak Christopher’a yaklaşmaya çalışınca futbol maçlarını durdurmak zorunda kalmışlardı. Okul gezisine gittiği başka bir seferinde, güvercinler ısrarla başının üzerine dalışlar yapmıştı. Hampstead’deki göletlerde yüzmesi neredeyse imkânsızdı; aniden çıkagelen kuğu sürüsü küçük çocukların korkudan çığlık atmasına neden olduğu için cankurtaran ona sudan çıkmasını söylemişti. Christopher gülümsemiş, kuğulara ıslık çalmış ve onları göletten çıkarıp yakınlardaki çalılıklara götürmüştü.
Genç bir kuğu pençeli, perdeli ayaklarıyla omzuna konmaya çalışırken derisini çizerek kanatmıştı. Christopher aylar sonra bile bu izleri taşıyordu. Yara izlerine aldırış etmiyor ama hayvanların ilgi ve sevgisinin nazik bir şey olmadığını, işin içine genellikle bir miktar kan karıştığını biliyordu. Babası, sert bir tavırla, “Kokusunda bir şey var,” derdi. Ancak Christopher, bildiği kadarıyla yaşıtlarından çok da farklı kokmuyordu. Sık sık olmasa da yıkanırdı. Küçük bir çocukken hayvanların ilgisi hayatının en büyük keyif kaynağıydı. Büyüdüğünde de öyleydi aslında ancak coşkulu neşesini saklamayı öğrenmişti çünkü babası bu durumdan nefret ediyordu. Hayvanlar, babasını açıklanamaz derecede kaygılandırırdı. “Gidin, defolun!” der, bütün kedileri, kuşları ve ara sıra metroda sıçanlarla fareleri kovalardı. Christopher ile babası artık hiç kırlara gitmiyorlardı çünkü yabani tavşanların Christopher’ı tarlalarda kovalaması ya da kırlangıçların oğlanın saçlarına yuva yapmaya niyetlenmesi ihtimali hep vardı. Babası hep böyle değildi aslında. Annesinin ölümün den önce farklıydı. Hayvanlar annesinin de yanına gelirdi. Üçünün Richmond Park’ta geyiklerle çevrili bir fotoğrafı vardı; babası omuzlarında bebek Christopher’la gülüyordu. Ancak annesi dokuz yıl önce ölmüş ve babası, üzerine çöken ağırlık onu aşağıya ve kendi içine doğru ittiriyormuşçasına öylece kasılıp kalmıştı. Annesinin ölümünden sonra evdeki her şey sanki daha bir küçülmüş, korkaklaşmış ve silikleşmişti. İşte bu yüzden Christopher geceleri gizlice penceresini açıp kuşları içeri alıyordu.
Uzun, lacivert bir yün palto giyiyor ve ara sıra serçelerin üzerine konup yama ceplerini incelemesine izin veriyordu. Kargalara rastlarsa selamlamak için dolambaçlı yollara giriyor, pençeli ayaklarıyla kolundan omzuna kadar yürümelerine izin veriyordu. Arkadaşları temkinliydi, “Gözlerini oyarlar!” diyerek onu uyarıyor. lardı ama Christopher sadece gülümseyip başını iki yana sallıyordu. “Hayır.” Hayvanların yanında sesi daha yumuşak, daha hafifti. “Yapmazlar,” diyordu ve yapmıyorlardı. Hayvanların etrafinda Christopher’ın yüzü gerilmiş bir yay görünümüne bürünüyordu: Hazırdı, bekliyordu. Kargalar ona gümüş düğmeler, ataşlar, bozuk paralar getiriyordu.
Bir ayakkabı bağcığını bozuk paralara açtığı deliklerden geçirerek boynuna takmıştı. Okuldaki son sınıf öğrencilerinden bazıları onunla dalga geçmişti ancak alayları, kolyeyi takmasına engel olmamıştı. Bu kolye ile Christopher yabanın ve canlı şeylerin tarafında olduğunu ifade ediyordu. Böyle böyle Cristopher büyüdü, boyu uzadı -uzun boylu bir aileydiler, çarpık bacakları ve ince yapılı elleri vardıve bekledi. Christopher neyi beklediğini açıklayamıyordu: Sadece umuyordu, şimdiye kadar gördüklerinden daha fazlası olmalıydı; bu duygu, akciğerlerini ve midesini yakacak derecede kuvvetliydi. Hayvanlar, bir vaat gibiydi. (Haklıydı. Şaşırtıcı bir şey hayatını sonsuza dek değiştirecekti.)
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap Adıİmkânsız Yaratıklar
- Sayfa Sayısı344
- YazarKatherine Rundell
- ISBN9786051983349
- Boyutlar, Kapak14 x 21 cm, Karton Kapak
- YayıneviDomingo Yayınevi / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Üç Yanlış Üç Ceset ~ Agatha Christie
Üç Yanlış Üç Ceset
Agatha Christie
Öğrencilerin kaldığı bir pansiyonda patlak veren hırsızlık olayı Hercule Poirot için hiç de ilgi çekici bir durum değildir. Başlangıçta basit bir hırsızlık gibi görünen...
- Nefes – Gölge Varlıklar Serisi 2 ~ J. K. Beck
Nefes – Gölge Varlıklar Serisi 2
J. K. Beck
Kapıların Dışında, savaştan dönen Beckmann’ın hikâyesini anlatır. Ölülerin diyarından tesadüfen geri dönebilenlerden biridir o. Fakat ne eşi ne evi ne de ülkesi bıraktığı gibidir....
- Bir İdam Mahkûmunun Son Günü ~ Victor Hugo
Bir İdam Mahkûmunun Son Günü
Victor Hugo
Hugo, aydınlanmacı hümanizmin geleneğinde, suç ile ceza ilişkisinin insansız bir mıntıkada tartışılmasının anlamsızlığına işaret eder gibidir. Onun kişisi, hayat ile ölüm arasındaki dar sınır...