Konu ilişkiler oldu mu, Colin Singleton’ın tipi Katherine isimli kızlar… Ve konu Katherine isimli kızlar oldu mu, Colin her seferinde terk ediliyor. Tam sayı vermek gerekirse, on dokuz kere. Bir yol macerasına atılan, evden kilometrelerce uzaktaki bu anagram âşığı, hali harap, üstün zekâlı gencin cebinde on bin dolar, peşinde kana susamış bir yaban domuzu ve hemen yanında televizyon bağımlısı, şişman dostu vardır… Ama bir tane bile Katherine yoktur. Yarattığı formülle tüm romantik ilişkilerin geleceğini hesaplamayı uman Colin, Katherine Öngörülebilirliği Teoremi’ni ispatlamak için debelenmekte, tüm Terk Edilenler’in öcünü almanın ve sonunda kızı kapmanın peşindedir. Aşk, dostluk ve ölü bir Avusturya-Macaristan arşidükü, insanın kendisini yeniden keşfetmesini konu alan bu çok katmanlı romana şaşırtıcı bir son ve sıcacık bir yön katıyor.
“Green, bıçak gibi keskin ve zekâ dolu bir başka öykü daha kaleme almış. Komik sayfalarda karşımıza kâh müthiş keyif veren toy ve gösterişçi karakterler, kâh entelektüel bir üslup çıkıyor.”
-Booklist-
“Kahkaha attıracak kadar komik… Kendisinden önce gelen pek çok Amerikan yapımı yol öyküsüne hem bir övgü hem de bir taşlama.”
-The Horn Book-
“Her detay göz önünde bulundurulmuş, hikâye zarafet ve kaçınılmaz bir devinimle akıp gidiyor.”
-New York Times Book Review-
“Diyaloglarla birlikte şiir gibi akıp giden konu yabancı diller, denklemler ve detaylı dipnotlarla canlanıyor. Romantizm, matematik ya da basitçe iyi bir hikâye okumak isteyen herkesin ilgisini çekecek.”
-VOYA-
“Bu komik roman üslup açısından Alaska’nın Peşinde ve Aynı Yıldızın Altında’dan ayrılsa da zekice kurulmuş diyaloglar ve merak uyandıran karakterleriyle ortak bir paydada buluşuyorlar.”
-Kliatt-
“Romantizm dolu, hüzünlü ve dokunaklı sahnelerden ironik ve eğlenceli üsluba, matematikle harmanlanmış, her şey dâhil bir öykü. Keyifli, gerçekten karmaşık ve müthiş eğlenceli.”
-Kirkus Reviews-
***
(bir)
Üstün zekâsıyla tanınan Colin Singleton liseden mezun olmasının ve on dokuzuncu sefer Katherine isimli bir kız tarafından terk edilmesinin ertesi sabahı banyo yaptı. Banyo küvetinde yıkanmayı tercih ediyordu; hayattaki ilkelerinden biri yatarak kolayca yapılabilecek bir şeyi asla ayakta yapmamaktı. Suyun ısınmasının hemen ardından küvete girip oturdu ve su onu kaplarken boş gözlerle baktı. Bükerek küvete sığdırdığı bacaklarından su santim santim yükseliyordu. Colin bu küvet için fazla uzun, fazla büyük olduğunu hayal meyal de olsa fark ediyordu… Çocuk rolü kesen bir yetişkin gibi görünüyor olmalıydı.
Su, yağsız olduğu kadar kassız karnından yukarı şıpırdayarak yükselirken Arşimet’i düşündü. Colin aşağı yukarı dört yaşındayken, küvete oturduğunda taşan suyla hacim hesaplanabileceğini keşfeden Yunan filozof Arşimet’ten bahseden bir kitap okumuştu. Bu keşfin üstüne Arşimet sözde, “Evreka!” diye bağırmış ve çırılçıplak sokağa fırlamıştı. Kitapta pek çok önemli keşfin bir “Evreka anı” içerdiğinden bahsediliyordu. O zaman bile Colin önemli keşifler yapmaya can attığı için annesi akşam eve geldiğinde ona bunu sormuştu.
“Anne, hiç Evreka anı yaşayabilecek miyim?”
“Ah, tadım,” demişti annesi elini tutarak. “Bir şey mi oldu?” “Evreka anı yaşamak istiyorum,” demişti Colin, bir başka çocuğun Ninja Kaplumbağa isterken takınacağı tavırla.
Annesi elini Colin’in yanağına koyup gülümsemişti, suratı o kadar yakındı İd Colin kahve ve makyaj malzemesi kokusu almıştı. “Tabii ki Colin. Tabii ki yaşayacaksın, bebeğim.” Ama anneler yalan söyler. İş tanımında bu vardır.
Colin derin bir nefes alıp başım suya sokana kadar kaydı. Ağlıyorum, diye düşündü, gözlerini yakıcı sabunlu suda açınca. Ağ/ayasım var, o yüzden ağlıyor olmalıyım ama anlamak mümkün değil çünkü su altındayım. Ama ağlamıyordu. Tuhaf ama kendini ağlayamayacak kadar depresif hissediyordu. Ağlayamayacak kadar yaralı. Sanki kız ondan, ağlayan parçasını söküp almıştı.
Küvetin tıpasını çekti, ayağa kalktı, kurulandı ve giyindi. Banyodan çıktığında annesiyle babasını yatağının üstünde otururken buldu. Hem annesi hem de babasının aynı anda odasında olması hiçbir zaman hayra alamet olmamıştı. Yıllar içinde bu, şöyle anlamlar taşımıştı:
-Anneannen/deden/Suzie halan -“hiç tanışmamış olabilirsin ama inan bana, gerçekten iyi biriydi ve çok yazık oldu”- vefat etti.
-Katherine diye bir kız yüzünden çalışmaya odaklanamıyorsun.
-Bebekler eninde sonunda ilgi çekici bulacağın ama şimdilik seni tiksindirecek bir eylem sonunda oluşuyor, ayrıca kimi zaman insanlar bebek yapma organlarını içeren ama bebek yapmayı içermeyen şeyler yapıyorlar, örneğin birbirlerini suratları dışında yerlerden öpmek gibi.
Hiçbir zaman şu anlama gelmemişti:
-Sen banyodayken Katherine diye bir kız aradı. Çok üzgünmüş. Seni hâlâ seviyormuş ve çok kötü bir hata yapmış ve seni şu anda aşağı katta bekliyor.
Buna rağmen Colin annesiyle babasının 4 Numara türünden bir haber vermek için odasında olduğunu ummaktan kendini alamıyordu. Genel olarak kötümserdi fakat Katherine’ler söz konusu oldu mu istisna yapardı: hep ona döneceklerini hissederdi. Katherine’i sevme ve onun tarafından sevilme duygusu göğsünde kabardı, âdeta genzinde adrenalin tadı vardı, belki de bitmemişti, belki kiz elini yine avcunda tutacak ve yüksek, arsız ses tonu fısıltıya dönüşerek her zaman yaptığı gibi hızlı ve kısık bir şekilde, seni seviyorum, diyecekti. Bunu hep sanki gizli ve büyük bir sırmış gibi söylerdi.
Babası ayağa kalkıp yanına geldi. “Katherine beni aradı,” dedi. “Senin için endişelenmiş.” Colin babasının elini omzuna attığını hissetti, sonra birbirlerine yaklaştılar, ardından da sarıldılar.
“Biz de endişelendik,” dedi annesi. Minyon bir kadındı, dalgalı ve öndeki perçemi beyaz olan kahverengi saçları vardı. “Ve çok şaşırdık,” diye ekledi. “Ne oldu?”
“Bilmiyorum,”dedi Colin, babasının omzuna doğru, yumuşak bir ses tonuyla. “Benden… benden usanmış. Bıkmış. Öyle söyledi.” Bunun üstüne annesi de kalktı ve bir sürü kucaklaşma, kollar, omuzlar olaya karıştı, sonra annesi ağlamaya başladı. Colin sarılmaların arasından kendini kurtarıp yatağına oturdu. Onları odasından hemen o saniye çıkartma isteğiyle dolmuştu, eğer çıkmazlarsa padayacaktı. Kelimenin tam anlamıyla hem de. Bağırsakları duvarlara saçılacaktı; üstünzekâlı beyni yatak örtüsüne akacaktı.
“Peki, bir ara oturup seçeneklerini değerlendirmemiz lazım,” dedi babası. Değerlendirme takınası vardı. “Olayın sadece iyi yanlarına odaklandığımı sanma ama yine de bu yaz biraz boş vaktin olacak gibi görünüyor. Northwestem’da yaz okulu olabilir mesela.”
“Bugünlük yalnız kalmak istiyorum,” diye karşılık verdi Colin, gitsinler de patlamak zorunda kalmasın diye sakin görünmeye çalışarak “Yarın değerlendirebilir miyiz?”
“Tabii ki tatlım,” dedi annesi. “Tüm gün buradayız. İstediğin zaman aşağıya gel, seni seviyoruz, sen çok çok özel bir çocuksun Colin ve bu kızın sana başka türlü hissettirmesine izin vermemen gerekiyor çünkü sen müthiş bir çocuksun, çok zekisin ve… ”Tam o anda en özel, müthiş ve zeki çocuk, banyosuna koşup içi dışına çıkana kadar kustu. Buna da bir tür patlama denilebilirdi pekâlâ.
“Colin!” diye bağırdı annesi.
“Yalnız kalmak istiyorum,” diye ısrar etti Colin banyodan. “Lütfen.”
Dışarı çıktığında gitmişlerdi.
Sonraki on dört saat boyunca Colin yemek yemek, içmek veya tekrar kusmak için bir saniye bile durmadan, dört gün önce aldığı yıllığı tekrar tekrar okudu. îçınde her zamanki yıllık saçmalıklarının yanı sıra yetmiş iki imza vardı. On ikisi sadece imzaydı, elli altısı zekâsından bahsediyordu, yirmi beşi onu daha iyi tanımak istediğini dile getiriyordu, on biri birlikte edebiyat dersi almanın eğlenceli olduğunu söylüyordu, yedisinde “göz büzgeni” kelimeleri geçiyordu ve akıl alır gibi değildi ama on yedisi “Çok Havalısın! sözüyle bitiyordu. Colin Singleton bir mavi balina ne kadar zayıf, Bangladeş ne kadar zenginse o kadar havalıydı. Muhtemelen bu on yedi kişi dalga geçiyordu. Enine boyuna düşündü… ve kimisiyle on iki yıldan beri aynı okula gittiği yirmi beş kişinin onu nasıl “daha iyi tanımak” isteyebileceğini merak etti. Sanki ellerine firsat geçmemişti de…
Fakat o on dört saatin çoğunda XIX. Katherine’in yazdıklarım tekrar tekrar okudu:
Col,
Tüm gittiğimiz ve gideceğimiz yerlerin şerefine… ve sana tekrar, tekrar, tekrar ve tekrar söylüyorum: seniseviyorum.
sevgilerimle, K-a-t-h-e-r-i-n-e
Sonunda Colin zihni için yatağı fazla rahat bulduğundan halının üstünde bacaklarım açıp sırtüstü yattı. “Sevgilerimle” kelimesinin harfleriyle oynadı, ta ki hoşuna giden bir anagram bulana kadar: sevilme geril. Sonra, sevilmeden gerilerek öylece yatarak artık ezberlediği notu zihninde tekrar etti ve ağlamak istedi ama onun yerine sadece karın boşluğunda bir acı hissetti, Ağlamak bir şey ekliyordu: Ağlamak, benlik artı gözyaşıydı. Ama Colinin hissettiği şey ağlamanın korkunç derecede tersiydi. Benlik eksi bir şeyler… Tek bir kelimeyi -sevgilerimle- düşünüp duruyor ve göğüs kafesinin hemen altındaki yakıcı acıya teslim oluyordu.
Şimdiye kadar yediği en beter dayak gibi canını yakıyordu. Ve dayak yemişliği çoktu.
(iki)
Akşam saat ondan kısa süre önce biraz şişman ve kıllı bir Lübnanlı oğlan, Colin’in odasına kapıyı çalmadan girene kadar canı böyle acımaya devam etti. Sonra Colin başını çevirip gözlerini kısarak ona baktı.
“Bu ne şimdi böyle?” diye sordu Haşan âdeta haykırarak. “Beni terk etti,” diye yanıtladı Colin.
“Duydum. Bana bak, sitzpinkler‘… Aslında seni teselli etmeye geldim de hele dur, mesanemle yanan bir evi söndürebilirim.” Yatağın yanından son sürat geçip banyo kapısını açtı. “Tanrım, Singleton, ne yedin böyle? Bu koku… OFFF!
KUSMUK BU BE, KUSMUK! IYYY!” Haşan haykırırken Colin de, Ha, evet. Tuvalet. Sifonu çekmeliydim, diye düşünüyordu.
“Etrafa sıçrattıysam kusura bakma,” dedi Haşan dönünce. Yatağın kenarına oturup Colin’in halsiz bedenini hafifçe tekmeledi. “İki elimle burnumu tutmak zorunda kaldığım için Babafingo biraz sallandı. Soktuğumun aleti hayvani bir sarkaç gibi.” Colin gülmedi. “Galiba halin gerçekten fena çünkü (a) elimdeki en iyi malzeme Babafingo şakaları ve (b) kim kendi kusmuğunu sifonlamayı unutur ki?”
“Bir deliğe girip ölmek istiyorum.” Colin herhangi bir duygu belirtmeksizin krem rengi halıya doğru konuşmuştu. “Eyvahlar olsun,” dedi Haşan yavaşça nefes vererek “Tek istediğim beni sevmesi ve hayatta anlamlı bir şeyler yapabilmekti. Ama bak yani, bak da gör.”
“Bakıyorum zaten. Ve emin ol gördüklerim hoşuma gitmiyor, kâfir. Aslına bakarsan kokladığım şey de hoşuma gitmiyor.” Haşan yatağa uzandı ve Colin’in sefaleti öylece aralarında asılı kaldı.
“Ben… ben tam bir başarısızlık abidesiyim. Ya olay bundan ibaretse? Ya on yıl sonra şu soktuğumun ofis bölmelerinden birinde otururken haldır huldur sayılarla uğraşıp fantezi beyzbol liginde milletin canına okumak için oyuncu istatistiklerini ezberliyor olursam ve o yanımda olmazsa ve asla önemli bir şey yapmazsam ve işe yaramazın teki olursam?”
Haşan elleri dizlerinde dikeldi. “İşte bak, sırf bu yüzden Allah’a inanman lazım. Ben bir bilmem olmasını bile beklemiyorum ve çamur içinde dolanan domuzlar kadar mutluyum.
Colin iç geçirdi. Haşan o kadar dindar olmamasına rağmen şaka yollu Colin’i Müslümanlığa yönlendirmeye çalışırdı. “Tabii ya. Tanrı inana. Çok iyi fikir. Aynı zamanda devasa penguenlerin pofuduk sırtlarında uzaya gidip XIX. Katherine’i yerçekimsiz ortamda becerebileceğime de inanabilirim.” “Singleton, senin Allah’a şimdiye kadar tanıştığım herkesten çok inanman gerekiyor.”
“Eh, senin de üniversiteye gitmen gerekiyor”diye mırıldandı Colin. Haşan homurdandı. Colin’den bir üst sınıfta olan Haşan, Şikago’daki Loyola Üniversitesini kazanmasına rağmen okulu bir yıllığına dondurmuştu. Sonbahar döneminden henüz ders seçmediği için bu bir yıl, iki yıla dönüşecek gibi görünüyordu.
“Konuyu bana çevirme,”dedi Haşan gülümseyerek. “Halıdan kalkamayacak veya kendi kusmuğunu sifonlayamayacak kadar fena halde olan ben değilim, dostum. Neden biliyor musun? Tanrım var da ondan.”
“Misyonerlik yapmayı bırak,” diye inledi Colin. Haşan yere adayıp Colin’in üstüne çıktı, kollarım yere yapıştırıp bağırmaya başladı. “Allah tektir ve Hazreti Muhammed onun elçisidir! Benimle birlikte tekrar et, sitzpinkler. La ilahe illallah!” Colin, Hasanın ağırlığı altında nefessiz kalana kadar kahkaha attı, Hasan da gülüyordu. “Götünü cehennemden kurtarmaya çalışıyorum.”
“Kalk üstümden yoksa birazdan oraya gideceğim,” diye hırıldadı Colin.
Hasan ayağa kalktı ve bir anda ciddileşti. “Peki, tam olarak sorun ne?”…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Edebiyat Roman (Yabancı)
- Kitap Adıİlk Aşk (19 Başarısız Denemeden Sonra)
- Sayfa Sayısı320
- YazarJohn Green
- ÇevirmenÇiçek Eriş
- ISBN9786053433156
- Boyutlar, Kapak14 x 21 cm, Ciltli
- YayıneviPegasus / 2014-08
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Yıldız Ruh – Demir Yürek 2. Kitap ~ Ashley Poston
Yıldız Ruh – Demir Yürek 2. Kitap
Ashley Poston
Ana Armorov, imparatoriçe olarak taç giydikten hemen sonra suikasta uğramıştı ve galaksinin büyük kısmı onun öldüğünü sanıyordu. Ancak o eski hayatına geri dönmüştü ve...
- Karamazov Kardeşler ~ Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
Karamazov Kardeşler
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
“Size gerçek, gerçeğin ta kendisi olarak diyorum ki, toprağa düşen bir buğday tanesi yok olmazsa sadece bir buğday tanesi olarak kalır; ama yok olursa...
- Lontano ~ Jean Christophe Grange
Lontano
Jean Christophe Grange
JEAN-CHRISTOPHE GRANGÉ’DEN KONGO-FRANSA-BELÇİKA ÜÇGENİNDE TÜYLER ÜRPERTİCİ, SOLUK SOLUĞA BİR KOVALAMACA. ONLAR ÖLÜMSÜZLÜĞÜN SIRRINA VÂKIF OLANLARDI. İNTİKAM HİSSİYLE YANIP TUTUŞAN, KÖTÜLÜĞÜN ÖNCÜLERİYDİ. ZAMANIN VE MEKÂNIN...