Yazgının güldürmediği kişiler, içlerinde bir yerlerde, kendilerini sorumlu tutmaktan geri duramaz. En iyi eseri olmasını istediği ve ölmeden önce üzerinde çalışmaya devam ettiği bu romanda Camus, aslında kendi çocukluğundan hareketle, Jacques Cormery adlı yoksul ve öksüz bir çocuğun yaşamındaki görüntüleri, sesleri, dokuları bir araya getirerek, Cezayir varoşlarında annesiyle birlikte sürdürdüğü sıradan hayatı ve yitirmiş olduğu babasını aramaya koyuluşunu anlatır. Elyazmaları, Camus’nün ölümüne yol açan araba kazasının enkazında keşfedildikten otuz beş yıl sonra, kızı Catherine’in çabalarıyla yayımlanan İlk Adam, tamamlanmamış bir otobiyografik başyapıt. “İlk Adam, Camus’nün yazdığı muhtemelen en içten ve en duygusal kitap…” The New Yorker
İçindekiler
Sunuş……………………………………………………………………… 11
Yayıncının açıklaması ………………………………………………… 17
I. Babayı arayış
Saint-Brieuc ……………………………………………………….. 34
3. Saint-Brieuc ve Malan (J.G.) ……………………………… 41
4. Çocuğun oyunları ……………………………………………. 48
5. Baba. Ölümü. Savaş. Saldırı ……………………………….. 63
6. Aile ……………………………………………………………….. 82
Etienne ……………………………………………………………… 98
6. Okul ……………………………………………………………. 129
7. Mondovi: yerleşim ve baba ………………………………. 162
II. Oğul ya da İlk Adam
1. Lise ……………………………………………………………… 181
Kümes ve tavuğun kesilmesi ……………………………….. 204
Perşembeler ve tatiller ……………………………………….. 210
2. Kendine de karanlık ……………………………………….. 243
Ekler
Yaprak I …………………………………………………………… 253
Yaprak II ………………………………………………………….. 255
Yaprak III …………………………………………………………. 257
Yaprak IV …………………………………………………………. 258
Yaprak V ………………………………………………………….. 259
İlk Adam (notlar ve taslaklar) ……………………………… 261
İki mektup ……………………………………………………………. 303
1
Babayı arayış
Taşlı bir yolda ilerleyen küçük arabanın yukarısında, kocaman ve yoğun bulutlar alacakaranlıkta doğuya doğru koşmaktaydı. Üç gün önce, Atlantik’in üzerinde kabarıp batı yelini beklemişler, derken, önce ağır ağır, sonra gittikçe daha hızlı, sarsılmış, dosdoğru anakaraya yönelerek sonbaharın yakamozlu suları üzerinden uçmuş, Fas sırtlarında tiftiklenip dağılmış,b Cezayir’in yüksek yaylalarında sürüler biçiminde yeniden toplanmışlardı; şimdi de, Tunus sınırına yaklaşırken, yok olup gitmek üzere Tiren Denizi’ne ulaşmaya çabalıyorlardı. Bu adsız ülkenin üzerinden binyıllar boyunca imparatorlukların ve halkların geçtiğinden azıcık daha hızlı geçerek, kuzeyde devingen denizin, güneyde kumların donmuş dalgalarının koruduğu bu bir tür uçsuz bucaksız adanın üzerinden binlerce kilometrelik bir koşudan sonra, atılışları gücünü yitiriyor ve kimileri şimdiden iri ve seyrek yağmur damlaları biçiminde eriyor, damlalar dört yolcunun üzerindeki bez körükte çıtırdamaya başlıyordu.
Araba oldukça iyi çizilmiş, ama ancak oturmuş yolun üstünde gıcırdıyordu. Zaman zaman, demirli tekerlek çemberinin ya da bir atın toynağının altından bir kıvılcım fışkırıyor, bir çakmaktaşı gelip arabanın tahtasına çarpıyor ya da tersine, duyulur duyulmaz bir sesle hendeğin yumuşak toprağına gömülüyordu.
Bu arada iki küçük at düzenli bir biçimde ilerliyor, ev eşyası yüklü, ağır arabayı çekmek için göğüsleri ileride, arada bir şöyle bir sendeliyor, farklı tırıslarıyla yolu durmamacasına geriye atıyorlardı. Bazı bazı ikisinden biri burun deliklerinden havayı gürültüyle püskürtüyor, koşusu bozuluyordu. O zaman, arabayı süren Arap eskimiş*a dizginlerin kayışını sırtında şaklatıyor, hayvan da güzelce eski uyumuna dönüyordu.
Ön sırada, sürücünün yanında oturan adam, yüzünden hiçbir şey sezilmeyen, otuz yaşlarında bir Fransız, altında devinen iki sağrıya bakıyordu. Yapılı, tıknaz, uzun yüzlü, geniş ve köşeli alınlı, sert çeneli, açık renk gözlü bir adamdı; mevsimin ilerlemiş olmasına karşın, dönemin modasına göre, kalın bezden yapılmış, yakadan kapalı, üç düğmeli bir ceket giymiş, kısa kesilmiş saçlarının üzerine hafif bir kasketab geçirmişti.bc Yağmurun üzerlerinden akmaya başladığı anda, arabanın içine doğru döndü, “İyi misin?” diye seslendi. Birincisiyle eski bavullar ve ev eşyaları yığını arasına sıkışmış ikinci bir sıranın üstünde, yoksul bir biçimde giyinmiş, ama kaba yünden bir büyük şala sarınmış bir kadın hafiften gülümsedi. Belirsiz bir özür dileme devinisiyle, “Evet, evet,” dedi. Dört yaşında bir küçük oğlan kendisine yaslanmış uyuyordu. Yumuşak ve düzenli bir yüzü, dalgalı ve kara İspanyol saçları, küçük, düz bir burnu, güzel ve sıcak kahverengi gözleri vardı. Ama bu yüzde bir şeyler şaşırtıyordu insanı. Yorgunluğun ya da buna benzer herhangi bir şeyin yüz çizgileri üzerine geçici olarak yazdığı bir tür maske değildi bu; hayır, kimi günahsızların sürekli olarak taşıdıkları türden bir uzaklık, bir tatlı dalgınlık havasıydı daha çok, ama burada gizliden gizliye yüz çizgilerinin güzelliğinin yüzeyine gelmekteydi.
Bazı bazı da bakışın öylesine çarpıcı iyiliğine bir nedensiz korku ışıltısı karışıp hemen sonra sönüyordu. Şimdiden çalışmaktan bozulmuş ve eklem yerleri biraz boğumlanmış elinin ayasıyla usulca kocasının sırtına vuruyor, “İyiyim, iyiyim,” diyordu. Birden gülümsemeyi keserek körüğün altından üstündeki su birikintilerinin ışıldamaya başladığı yola baktı.
Adam baldır üzerinde daralan geniş pantolonuyla kalınlaşmış, sarı bağcıklı sarığının altında sessiz sessiz oturan Arap’tan yana döndü. “Daha uzak mı?” Arap kocaman, ak bıyıklarının altından güldü. “Sekiz kilometre daha gittik mi geldin demektir.” Adam geriye döndü, gülümsemeden, ama dikkatle karısına baktı. Gözlerini yoldan ayırmamıştı. “Dizginleri bana ver,” dedi adam. “Nasıl istersen,” dedi Arap. Dizginleri ona bıraktı, yaşlı adam altından bıraktığı yere doğru kayarken, adam üzerinden geçti. Dizginlerin kayışını iki kez şaklatarak atlara egemen oldu, tırıslarını düzeltip daha doğru çekmeye başladılar birden. “Attan anlıyorsun,” dedi Arap. Yanıt geldi, kısa, gülümsemeden:
“Evet.”
Işık azalmıştı, birden gece ortalığa yerleşiverdi. Arap soluna konulmuş dört köşe feneri sürgüsünden çekti, dibe doğru döndü, içindeki mumu yakmak için birkaç kibrit harcadı. Sonra feneri yerine koydu. Yağmur şimdi yumuşak ve düzenli bir biçimde yağıyordu. Lambanın zayıf ışığında pırıldıyor ve tüm çevrede, kesintisiz karanlığı hafif bir hışırtıyla dolduruyordu. Zaman zaman, araba dikenli fundalar boyunca ilerliyordu; birkaç saniye süresince hafiften aydınlanan kısa ağaçlar.
Ama, geri kalan zamanda, karanlığın daha da genişlettiği boş bir uzam ortasında yol alıyordu. Yalnızca yanmış ot kokuları ya da ağır bir gübre kokusu, bazı bazı ekili topraklar arasından gidildiğini düşündürtüyordu. Sürücünün arkasında kadın konuştu, o da atlarını biraz tutup geriye doğru eğildi. “Hiç kimse yok,” diye yineledi kadın. “Korkuyor musun? Ne dedin?” Adam tümcesini yineledi, ama bu kez bağırarak konuştu. “Yok, yok, senin yanında korkmam.” Ama kaygılı görünüyordu.
“Ağrıyor mu?” “Biraz.” Adam atlarını hızlandırdı ve yalnızca izleri ezen tekerleklerin ve yolu döven nalların kaba gürültüsü doldurdu yeniden geceyi. 1913 güzünde bir geceydi. Yolcular iki saat önce Bône Garı’ndan yola çıkmışlardı. Sert üçüncü mevki sıraları üzerinde bir gece bir gündüzlük bir yolculuktan sonra Cezayir’den gelmişlerdi buraya. Arabayı ve yirmi kilometre içerilerde, küçük bir köyün yakınında bulunan bir çiftliğe götürmek üzere kendilerini bekleyen Arap’ı garda bulmuşlardı, adam bu çiftliğin yönetimini alacaktı. Sandıkların yüklenmesi ve birkaç iş zaman almıştı, yolun kötülüğü daha da geciktirmişti onları.
Arap, yoldaşının kaygısını anlıyormuş gibi, “Korkmayın,” dedi. “Buralarda haydut yoktur.” “Her yerde var,” dedi adam. “Ama gereken var bende.” Dar cebinin üstüne vurdu. “Haklısın,” dedi Arap. “Her zaman çılgınlar çıkar.” Bu sırada, kadın kocasına seslendi. “Henri, sancı var,” dedi. Adam sövdü ve atlarını biraz daha kızıştırdı.aa “Geliyoruz,” dedi. Bir an sonra gene karısına baktı. “Hâlâ sancıyor mu?”
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çağdaş Dünya Edebiyatı Roman (Yabancı)
- Kitap Adıİlk Adam
- Sayfa Sayısı312
- YazarAlbert Camus
- ISBN9789750748769
- Boyutlar, Kapak, Karton Kapak
- YayıneviCan Yayınları / 2023
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Kadınlar Ülkesi ~ Charlotte Perkins Gilman
Kadınlar Ülkesi
Charlotte Perkins Gilman
Medeni bir ülkeye benziyordu açıklası burası, bilindik herhangi bir ülkeden hiçbir farkı yoktu.” Charlotte Perkins Gilman yaşadığı dönemin önde gelen hümanistlerinden ve kadın hakları...
- Süper Brokoli Çocuk ~ Frank Cottrell-Boyce
Süper Brokoli Çocuk
Frank Cottrell-Boyce
Bir kahramana ihtiyacın varsa, aynaya bakmaya ne dersin? Frank Cottrell-Boyce’un, içimizdeki süper gücü harekete geçiren sürükleyici romanı Süper Brokoli Çocuk; okuru nehir sularından gökdelenlerin tepesine fırlatan,...
- Silahlara Veda ~ Ernest Hemingway
Silahlara Veda
Ernest Hemingway
Ernest Hemingway için savaş, çok önemli bir konudur. Hemingway savaşı, yaşayarak yazar romanlarında/öykülerinde; o inanılması güç öldürücü koşullarını okuyucusuna da yaşatır. SİLAHLARA VEDA, Hemingway’in...