En başta zorunlu olan, yaşamdır: üslup yaşamalıdır. Üslup, her seferinde, senin kendinle ilgili bildirimde bulunmak istediğin çok belirgin bir kişi bakımından, sana, uygun olmalıdır. Yazmaya kalkışmadan önce, şunu tam olarak bilmelidir. “Bunu söylüyor olsaydım, söyle konuşurdum”. Yazmak yalnızca bir benzetilme olmalıdır.
***
s. 161-164
127.
“Birgün bir sevgilim olursa ne yaparsın?” diye sordun bana. Epey duraksadıktan sonra, “Bilmiyorum” dedim.
Bilmiyordum, gerçekten, ne yapabileceğimi.
Sonradan da, “Benim aldanıp aldanmadığımı ancak sen bilebilirsin; senin aldanıp aldanmadığını da, ancak, ben” dedim — sen, “Umarım seni aldatmıyorumdur; kendim de, aldanmıyor…” demiştin, bundan önce : ‘aldanma’ ve ‘aldatma’nın ilişkide tuttuğu yer(ler)i düşündüm, o zaman:-
Temelde yatan bilgisel sorunun (daha önce değindim) bir uzantısı ortaya çıkıyordu, ‘aldatma’ olgusuyla : sen de ben de; sen benim, ben senin, sürekli yanında olabilseydik — yani hem sen hem ben, hep aynı biçimde biz olsaydık; ayrı ayrı yerlerde farklı ilişkilerimiz olmasaydı— ‘aldatma’ olanaksız hâle gelirdi —— ama, bu olanaksız olduğundan dolayı, aldatma/aldatılma, hep bir olanak olarak durur —durdu—, orada…
— Platon’un Symposion’undaki ‘Aristophanes’ mitos’unu anımsa — (Schleirmacher/Nestle çevirisinden özetleyerek aktarıyorum):-
Başlangıçta insanın üç cinsiyeti vardı; bugünkü gibi iki, erkek ve kadın değil, bunların birleşmesinden oluşmuş bir üçüncü cins vardı; bunun adı da hâlâ var, ama bir yergi sözü olarak kullanılıyor, artık. Hermaphrodite adında ve biçimindeydi bu üçüncü cins insan, erkek ile kadından oluşan.
Bunların her birinin dört eli, dört ayağı vardı, yuvarlak bir boyun üzerinde, ortak bir kafada, iki yüzü, dört kulağı vardı, bütün öteki ögeleri de ikişer tane; edep yerleri de bir çiftti.
Bunlar hızlı gitmek istediklerinde, sekiz üyeleri üzerinde yuvarlanarak giderlerdi. Güçleri kuvvetleri çok yüksekti, yüksek de düşünceleri vardı; böylelikle, göklere bir yol açmayı, tanrılara saldırmayı kurarlardı.
Zeus ile öteki tanrılar görüşüp tartıştılar, bunlara ne yapacaklarını. Bunların, öyle yıldırım gönderip, bütün cinslerini yoketmek, yapılacak iş değildi, çünkü o zaman bu insanlardan gelen saygıdan ve kurbanlardan da olacaklardı; ama bunların böyle sınırlarını aşıp taşkınlıklarını sürdürmelerine de izin veremezlerdi.
Sonunda düşüne düşüne Zeus bir çare buldu ve dedi:
Sanıyorum bir yol buldum, insanların gene de varolabilecekleri, ama aşırılıklarından vazgeçebilecekleri; çünkü daha zayıf olacaklar. Şimdi, bunların her birini iki yarıya böleceğim, o zaman daha zayıf olacaklar ama gene de bize yararlı olacaklar; çünkü çoğalmış olacaklar. Artık iki ayaklarının üstünde yürüyecekler. Ama, daha hâlâ sınırlarını aşıp taşkınlık yaptıklarını görürsem, onları bir kez daha ikiye bölerim; o zaman da tek ayakları üstünde zıplayarak yürümek zorunda kalırlar.
Bunu söyledikten sonra insanları ikiye böldü, bir meyve böler gibi. Her birini bölünce de, Apollon’a buyurdu ki, yüzü ve bölünmüş boynu tersine çevirsin, ki insan kendi bölünmüşlüğünü görebilsin de, daha erdemli olsun.
İşte, doğal biçimleri ikiye bölünmüş olduğundan, her bir yarı öteki yarısını özler ve biraraya gelebilirlerse, biribirlerine sarılırlar ve yeniden birleşmeye çalışırlar.
Böylelikle insanlar arasına sevgi [Eros] gelmiştir; bu da, ikiden bir yapma çabası, ve insanın başlangıçtaki yapısını yeniden kurma isteğidir. Her birimiz bir insanın bir parçasıyız, çünkü, birken ikiye bölünmüş ve iki olmuşuz. Bu yüzden, her bir yarı, öteki yarısını arar.
128.
“Kabullenme ve güvenme” üzerinde durmuşum (hep çıkıyordu bunlar, birer sorun olarak, ortaya, değil mi?) — sana güvensizlik duymamın —sana güvenmememin— kendime güvensizliğimin sonucu olabileceğini de düşünmüşüm:-
İlişkimizin sağlamlığına tam (gene!…) inansaydım, sana da tam güvenirdim — ‘aldatılmak’ da aklımın ucundan geçmezdi; kendime de, senin ile olan ilişkim içinde, güvensizlik duymazdım. Ama, işte, senin ilişkimizi —bizi— tam olarak, olduğu gibi ve olması gerektiği gibi, kabullenmekte eksik kaldığın sonucuna vardığım durumlarda; o ‘kuşku kurdu’ başuzatınca, bilgi eksikliğim, kıskançlık olup çıkıyordu.
İlişki, sallantılı hâle geliyordu.
129.
Senin ile birlikte yapacağımız —yapacağımızı düşündüğümüz; biribirimize yapacağımızı söylediğimiz— ne çok şeyi yapmadık : bu da, herhalde, ilişkinin bir gereği:-
Olanaksızlıklarımız da katılır ilişkimize, olanaklarımız kadar—
Sen ile ben, ne çok şey hayal ettik, birlikte yapacağımız, yapmak istediğimiz, yapmamız gereken; ama ‘hayal’in neredeyse sınırsız yayılım gücüne karşılık, ilişkinin ‘gerçek’liği, çok belirgin, sınırlı, giderek dar bir uzam içinde oluştu.
Bu uzam da, işte, gittikçe belirginleşirken, sınırları açıklaşırken, garip ya, gittikçe daha sınırlı, daha dar bir hâle geldi…
— Çünkü kişiye —sana da bana da— tek bir ilişki yeterdi — olabilseydi…
— Ama, olamaz——
Hep çoğaltıp hep azaltır kişi, ilişkilerini — o yere; hiç çekincesiz, hiç kuşkusuz, kendisi olabileceği yere, ulaşamadan — kendisi de, hep çoğalıp hep azalarak…
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Deneme Düşünce-Genel Felsefe
- Kitap Adıİle
- Sayfa Sayısı232
- YazarOruç Aruoba
- ISBN9789753422451
- Boyutlar, Kapak, Karton Kapak
- YayıneviMetis Yayınları / 2015
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Medenileştirme Vazifesi ~ Mustafa Suphi
Medenileştirme Vazifesi
Mustafa Suphi
“Avrupalıların uzak beldelerdeki hareketlerini ve teşebbüslerini anılan medeniyet veya medenileştirme vazifesi namına hesap edecek olursak, sonuçta beklenmeyen ve pek aksi bir neticeye ulaşırız. 15....
- Budalalığın Keşfi ~ Hilmi Yavuz
Budalalığın Keşfi
Hilmi Yavuz
Edebiyatın şiir, makale, anlatı gibi pek çok türünde eser veren Hilmi Yavuz bu kez denemeleriyle okur karşısında. Etik değerlerinin yanında estetik kaygıyı da unutmayan...
- Hayallerimizin Seyir Defteri ~ Tayfun Atay
Hayallerimizin Seyir Defteri
Tayfun Atay
Kimlikler, İmgeler, Temsiller Hayallerimizin Seyir Defteri, Türkiye’de popüler kültür üzerine kaleme alınmış denemelerden oluşan bir seçki. Tayfun Atay kültürel kimlik, kültürel değişme ve kültürel...