Modern zamanların, durup düşünmeye izin vermeyen rutinleri…
Sürekliliğin; farkındalıkdan götürdükleri…
Gökyüzündeki yıldızları unutmamıza neden olan şehir ışıkları… Kendimizi kendimizden uzak tutan meşgaleler…
Kariyer insanı Almira`nın boyutsal yolculuğundaki kesifleri…
***
Uzun soluklu bir çalışmanın maddeye dönüşmüş şekli olan “İksir”, yaklaşık on beş yıllık bir fikir evresinin sonucunda kâğıda düştü. Gecenin karanlığında en tutarlı; ama bir o kadar da aydınlığa en yakın zamanlarında…
Uyanık kalmak için kimi zaman bir fincan kahveye, kimi zaman ise anlamı dahi bilinmeyen bir dildeki melodiye başvuruldu. Kalabalığın yalnızlığından kaçıldı sokakların ayağa düşmediği şafak vakitlerinde…
Odun ateşinde pişirilmiş taze ekmeğin baş döndürücü kokusunu alabilmek için uzun, rahatlatıcı yürüyüşler yapıldı içinden en çıkılmaz zamanlarda… Kendini, kendinde, kendisi izledi çoğu zaman, yaşanmışlıkların dimağlara sinen pasını silmek için… Ağır ağır sindirilerek kaleme alındı. Yaklaşık bir buçuk yılda tamamlandı “İksir” .
İki çetin kış, birkaç bahar… Bir de hazan geçirdi. İki ülke… Milyonlarca insan yığını gördü… Çokça enerji biriktirdi bünyesinde “İksir”…
Adını bilmediği, belki de hiç bilmeyeceği insanları bazen sevindirdi, bazen hayrete düşürdü. Önce Türkiye’de, yakın zamanda ise Almanya’da onu bekleyenlerle kucaklaşacaktır.
İKSİR
ŞEHİR SENDROMU
Güneş gökdelenlerin arasında kaybolurken, binaları turuncuya boyamıştı. Gökyüzü lale tarlası gibi doyumsuz bir güzellikteydi. Elbe Nehrine demir atmış gemilerin direklerine konaklayan kuşlar; ev ile iş arasında mekik dokurken, şehir insanı neleri kaçırmıştı? Arzularına sahip olmak isterken, kendini mi unutmuştu?
Neyi arar olmuştu ufuklarda…
Almira’nın gözü duvardaki saate takıldı. İş dünyasının kozmopolit karmaşasından çıkmasına bir saatten az kalmıştı. Günün büyük bölümünü ofisinde geçirirdi.
Yorgunluğunu azaltmak, nefes almak için ofisinin penceresinden seyre dalardı. İnsanları izlemek kendini toplamasında ona yardımcı olurdu.
—“Almira daha işin bitmedi mi? Çıkmıyor muyuz?” Dedi Maria
— Ben bir süre daha kalmak istiyorum. Yapılması gereken işlerim var.
— Bize katılmak istersen, arkadaşlarla her zaman ki barda olacağız. Üstelik bu gece hep birlikte şarkılar söyleyeceğiz. Çok eğleneceksin!
—Hayır, teşekkürler.
—Fikrini değiştirirsen yeri biliyorsun!
—Tamam, pazartesi görüşürüz.
—Hoşça kal.
— Görüşürüz.
Pencereden bakarken; caddeden karşıdan karşıya geçmek için bekleyen insanları, sokak müzisyenlerini, köpek bakıcılarını gördü.
Bir zamanlar şehrin temposu Almira’nın tutkusuydu. Güneşten önce uyanır. Sabahın ilk ışıklarıyla yükselen şehrin ritmine kendini kaptırırdı. Sabahın rehavetini almak için, içtiği sert kahve onu kendine getirirdi. Bazen yağmurun kokusunu, karın sakinliğini, güneşin ilk ısıtıcı ışınlarını doyasıya yaşardı. Ardından önünde duran güne hazırlanmak için düşüncelerini işine, yapacaklarına yönlendirirdi.
Yapılacaklar listesine göz atar. Bir sonraki gün için planlar yapardı. Bu kimi zaman iş toplantısı, sunumlar, yeni projeler kimi zaman ise hafta sonu arkadaşları ile geçirilecek küçük tatil günlerinin planı olurdu.
Garipti ama bellediği bu sabah ritüelleri, ona eski zevki vermemeye başlamıştı. Aslında ne yağmur, ne güneş, ne kar ne de caddeden gelen ilk sesler onu ilgilendiriyordu; hatta kahvesinin tadı bile hoşuna gitmez olmuştu. Dün de zaten içtikten sonra midesini dokunmuştu. Yoo, kesinlikle garipti bu durum.. Son günlerde ters giden bir şeyler vardı. Yaptığı hiçbir şey ona artık anlamlı gelmiyordu., ,. İlk günler sabah ritüellerini sorgulamakla oyaladı kendini, lakin bir zaman sonra kendini kandırdığının, gerçeğin boyutunun daha da korkunç olduğunu kendine itiraf etti.
.
Sorgulamaları öylesine derinleşmişti ki varlığının bir kabullenme yada pi sayısından farksız olduğunu düşünmeye başlamıştı.Almira kendini bir yere ait hissetmiyordu.Onu en çok alt üst eden şeyde her şeye olan yabancılığıydı.Yaptığı islerin hiçbirini benimsemiyordu.Hayati boyunca hiç bu kadar köksüz,bağımsız olduğunu hissetmemişti.
-“Hayır, böyle değildi, hayatim kolay ve alışa gelmişti. Kendi kendine işliyordu ”Nerden çıktı simdi bu haller?” diye hem hayıflanıyor, hem bir karar vermek zorunda olduğunu biliyordu.
Hayat, bu saate kadar devam ettiği gibi ilerleyebilir, zorla da olsa kahvesinin tadına yine kendini alıştırabilir, dünyasına dalar ve bir kaç saksı çiçek daha soldurabilir… Ama bu sorular ya devam ederse. Bastıramadı, ta içinden haykıran bu sorular ya ona hükmederse?
.
.
Almira içinde bu savaşı verirken,
, Kimi(M) gerçek miyim(M) dedi.
Usulca…
Bir an kendinden korktu. Delirmek üzere olabileceğini düşündü.
Düşüncelerinin ağırlığıyla koltuğuna oturdu.
Düşüncelerinden uzaklaşmak için masasının üstünü toplamaya başladı.
Gözü pc’ye yapıştırdığı hatırlatıcıya ilişti.
Gün bitmemişti. Alış-veriş yapması için kendine not bırakmıştı.
Hoşuna gitmese de not, sıradan alışık olduğu bir işi yapacak olması onu rahatlattı.
Ofisinden çıkmak için kırmızı pardösüsünü giydi. Ofisindeki boy aynasına baktı.
Karşısında otuzuna bile girmemiş, güzel siyah uzun saçlı yorgun bir kadın duruyordu.
Almira sen misin?
Dedi aynadaki aksine…
Yıllar sonrada böylemi görüneceksin?
Güldü kendine… Kinaye ile
ALMİRA hadi anlamlandırdığın kadar dâhilsin oyuna…
Yola çık! Dedi.
Aslında kendisini ikna etmesi pekte zor değildi yolculuklar konusunda. Evinin bir köşesinde acil yardım kutusu gibi bekleyen bir bavulu hep olurdu.Almira’yı tanıyan bütün insanlar onun yolculuk için yaratılmış olduğuna inanırlardı. Uzak ülkeler, farklı yaşam tarzları onun ilgi alanlarıydı. Gittiği yerlerin günlük alışkanlıklarından, adetlerine kadar bütün detayları araştırırdı. Değişik ülkelere ait bir sürü anı biriktirirdi.
Hoş görü ile …
Yargısızca her varlığı olduğu gibi kabul eder yapabileceklerinden fazlasını istemezdi.
Her anın bir kez yaşandığını düşünürdü.
Kimine göre çılgınca bir fikirdi bu.
Aldığım her nefes bir daha tekrarlanmayacak,” Her anım yeni bir oluş yeni bir hayat” derdi.
Arkadaşları espri ile Almira dünyamıza dön diye seslendiklerinde.
O sıcacık tatlı sesiyle;”Evet, dünyanıza dönüyorum” derdi.
“Yaptığın her ne olursa olsun; nerdeysen orda OL! Hadi şimdi alış-veriş zamanı” diyip
Kendine çeki düzen verdi.
* * *
Reyonların arasında ihtiyaçlarını aramaya koyuldu. Bu günlerde her şeyi unuttuğu için market listesi yapmıştı. Listesine göz attı…
Yalnız yaşayan birinin alış veriş listesi bu kadar kalabalık mı olmalı? Dedi.
Dostlarına vereceği partiyi anımsadı. Onları en iyi şekilde ağırlamak istiyordu.
Şehir yaşantısının bazı avantajları vardı. Kendine ait ev, araba ve tabi ki para!
Sunulanlar harika şeylerdi. Bağımsız bir krallıktı kimine göre.
Bir süre sonra ise; kazandıklarını kaybetmemek, korumak ve fazlasına sahip olmak için hırsla çalışmak daha çok çalışmak demekti. Krallığın korunması için köleye dönüşmek. Arzularının esiri olmak. Hepsi daha iyi koşullarda yaşamak içindi. Sonrasında ise daha yorgun daha yalnız, gelip geçen bir yaşam.
Sorumluluklar özgürlüğün kelepçeleriydi. Açık havadan inşa edilmiş koca bir ceza evi. Bedenleri kısa bir süre için oradan oraya taşıyıp uzaklaşmak. Sonrasında ise tekrar çarka geri dönmek; sorun çıkarmazdı. Alışkanlıklar makineleşmiş toplumları oluşturmaya başlamıştı. Sorgulamaya açık olmayan, kabullenmenin temel prensip edildiği koşullar. Nereye gidersen git ne yaparsan yap, çalış, üret, tüket, yeniden başa dön. İnsanları böyle programlamıştı.
Şehirler… Ve Yaşantıları…
HIRSIZ hırsız, Hırsızsınız !
Almira olanları anlamak için çevresine baktı. Kendine doğru yaklaşan yaşlı market görevlisi kadını gördü. Kadın nefes almaksızın, telaşla kelimeleri birbirine ekliyordu.
“Sizin gibiler yüzünden huzur kalmadı ülkede!
Can güvenliğimden endişeleniyorum. Sokakta rahat yürüyemez oldum.
Her kötü olayın altından siz çıkıyorsunuz. Hırsızlık, yan kesicilik, soygunlar… Bizim ödediğimiz vergilerle yaşayıp bize zarar veriyorsunuz. Bu durum katlanılmaz bir hal aldı! “
Amalasand, kıpkırmızı olmuştu. Öfkesi yüzünden okunuyordu. Delirmişçesine çığlıklar atıyordu.
…
“İksir/Şehir Sendromu” için 8 yanıt
Bir yanıt yazın
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yerli)
- Kitap Adıİksir/Şehir Sendromu
- Sayfa Sayısı278
- YazarAli Aytaç
- ISBN6056137655
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviKaNeS Yayınları / 2010
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Sesini Kaybeden Adam ~ Enver Aysever
Sesini Kaybeden Adam
Enver Aysever
Sesim şiirsiz bir dünyada kayboldu. Dünyaya hangi dönemde, hangi coğrafyada, ne tür koşullarda geleceğimize karar veremeyiz. Ancak nasıl yaşam süreceğimize, geçen süreci nasıl dolduracağımıza...
- Uçsuz Bucaksız Boşluk ~ Uçsuz Bucaksız Boşluk
Uçsuz Bucaksız Boşluk
Uçsuz Bucaksız Boşluk
Babamın Masalı – Bir Osmanlı Kadınının İlk Yolculuğu adlı romanı aracılığıyla tanıştığımız Tülay Uluser, bu kez de Uçsuz Bucaksız Boşluk adlı çalışmasıyla çıkıyor okurlarının karşısına. Uçsuz Bucaksız...
- Neredesin Şelale? – Şelale’nin Bez Bebeği 2 ~ Naşide Gökbudak
Neredesin Şelale? – Şelale’nin Bez Bebeği 2
Naşide Gökbudak
27 Mayıs 1960. Şelâle kendini bilmez bir halde, kucağında bez bebeğiyle köşkünden dışarı çıkar ve bir daha geri dönmez. Onun için bilinmeze doğru bir...
USTACA kaleme alınmış , mükemmel bir BAŞYAPIT….. Kitabın temesı ve konusu mükemmel
cok beyendim.. favorilerim içinde yer alan bir kitap ….
Özellikle zeytinlik te konusmalar ,almiranın dibek kahvesinin yapımı cok ilgimi çekti ….
Çok beyendim .başarılarınız devamını dilerim..:)
Pelin hanım! beyenmek değil beğenmek..
amacım sadece düzeltmek..
Çok deerli bir çalışma ilgilenip anlayana. Ustam Selametle MaşallaH
ilgi çekici bir kitap.merak ettim tamamını doğrusu
şurada yazılanlar bile ne kadar güzel olduğunu gösteriyor okumak lazımm
kitabı çok merak ettim.
Çok güzel kitap,yaşamın kargaşasından alıyor sizleri Almira’nın dünyasına, belki de kendi dünyanıza götürüyor…
Tavsiye ediyorum…
Çok ilgimi çekti