İkiz Gezginler Troya kentinin efsanelerini keşfediyor!
Paris’in doğumundaki kehanet neydi?
Troya savaşına neden olan güzeller güzeli Sparta’lı kadın kimdi?
Akha’lılar Troya’yı ele geçirebilmek için nasıl bir oyun oynadılar?
İkiz Gezginlerimiz Peri ve Ege ile birlikte efsanelerle dolu bir Troya yolculuğuna çıkmaya hazır mısınız? Eğer yanıtınız evetse, sıkı durun. Tanrıların habercisi Hermes, uçan ayakkabılarıyla sizi bulunduğunuz yerden alıp Troya’ya götürmeye geliyor!..
Arkeolog yazar Betül Avunç’un Anadolu’nun tarihsel mirasını gelecek kuşaklara tanıtmak, çocuklara arkeolojiyi ve mitolojiyi sevdirmek amacıyla kaleme aldığı “İkiz Gezginler” serisinin üçüncü kitabı İkiz Gezginler Troya’da, Gökçe Akgül’ün muhteşem kapak tasarımı ve yenilenmiş baskısıyla okurlarıyla buluşuyor.
Kısa bir hafta sonu tatili için arkeolog olan anne ve babalarıyla birlikte Troya’ya gitmeye hazırlanan ikizlerimiz bir hayli sabırsızlar. Öyle ki, daha gezi için yola çıkmadan önce Troya ile ilgili rüyalar görmeye ve oyunlar oynamaya başladılar bile… Başucu rehberleri ise ünlü ozan Homeros’un İlyada destanı. Ah keşke Hermes gelse de hemen uçursa onları gidecekleri yere! Zaman az, görecek yer çok. Efsaneleri dolu dolu yaşayabilmek için iki kısa gün yetmez ki! Neyse ki Esin Perisi çağrılarına yetişiyor ve ikizlerimizi geçmiş ile şimdiki zaman arasında geçişler yaşayacakları olağanüstü bir serüvene çıkarıyor. Kendilerini bir anda tanrıların tanrısı Zeus’un misafiri olarak bulan Peri ve Ege binlerce yıl öncesine dönüyor. Zamanda çıktıkları bu yolculukta karşılarına çıkan herkes ve gördükleri her şey onları âdeta büyülüyor. Şölenler kuruluyor, ziyafetler veriliyor, Tanrıçalar yarışıyor, savaşlar çıkıyor, kısaca ikizler için Troya efsanesi canlanıyor.
Her yaştan okurun ilgisini çekecek güçlü bir kurguya sahip olan İkiz Gezginler Troya’da, binlerce yıla tanıklık etmiş efsane bir kentin geçmişini merak eden edebiyatseverlere renkli bir okuma deneyimi sunuyor. Ayrıca özgün içeriğiyle ilkokul öğretmenlerinin öğrencilerine en çok tavsiye ettiği güdümlü kitaplar arasında yer alıyor.
“Aaaaaaah! Yanıyoruz, yanıyoruuuz! Söndürün şu alevleri… Priamooos, neredesiin? Uyanın Troyalılar, uyanın, kurtarın canlarınızı… Yanıyoruuuuz!” “Ne? Ne oluyor? Kim yanıyor?” “Yanıyoruz Priamos, yanıyoruz! Sarayımız, güzel kentimiz Troya cayır cayır yanıyor. Troyalılar, uyanııın!” “Karıcığım, asıl sen uyan. Kimsenin yandığı yok. Bak, yatağımızdayız.” “Yangın… Yangını söndürdünüz mü Priamos?” “Yangın mangın yok Hekabe, çırpınıp durma artık. Kötü bir düş gördün, o kadar.” “Düş mü? Ama her şey o kadar gerçekti ki…” “Geçti artık, korkma. Biraz su iç, sakinleşirsin. Nöbetçi, hey nöbetçi! Neredesin be adam! NÖBETÇ‹ DED‹M!” “Buyrun kralım, ne emretmiştiniz?”
“‹ki saattir sesleniyorum oğlum, ayakta mı uyuyorsun?” “Bağışlayın efendimiz, içim geçmiş.” “‹çi geçmişmiş! Kütük gibi uyuyordum desene şuna. Kraliçenin çığlıklarını da mı duymadın?” “Duymadım efendimiz, bağışlayın.” “Aferin sana, bir de nöbetçi olacaksın! Şuracıkta boğazlansak ruhun duymayacak demek!” “Bağışlayın beni yüce kralım. Bundan sonra gözümü dört açacağım, en ufak bir…” “Tamam, tamam, bırak palavrayı şimdi! Git, kraliçeye biraz su getir.” “Başüstüne efendimiz.” “Hekabe, zavallı karıcığım, hâlâ titriyorsun. Öyle iki büklüm oturma, arkana yaslan. Dur, sırtına bir yastık daha koyayım… Hah, şimdi oldu işte, karnındaki bebecik de rahat etsin. O kadar çırpındın ki, allak bullak olmuştur yavrucak.” “Ah Priamos, ne korkunç bir düştü o! Karnımdan yılan gibi kıvrılan alev dilleri çıkıyordu. Alevler önce sarayımıza, sonra kentimize yayıldı, Troya surlarına dolanıp her yeri tutuşturdular. Bir görseydin Priamos, Troya alevler içindeydi! Aaaah!”
“Hekabe, neyin var karıcığım?”
“Bebek… Priamos, bebek geliyor sanırım. Aaah!”
“Bebek mi? Bu kadar çırpınmadan sonra olacağı buydu işte! NÖBETÇ‹!”
“Korkma Priamos, doğum yaklaşmıştı zaten!
Ayyyyyyy!”
“NÖBETÇ‹!”
“Geldim efendim, buyrun, kraliçemizin suyu…”
“Oğlum bırak şimdi suyu muyu… Koş, kadınlara haber sal hemen. Kraliçe doğuruyor!”
“Aaayyyy…”
“Tamam karıcığım, yaslan bana sen… Hah, hizmetkârların da geldiler işte. Hanımlar koşun, kraliçemize yardım edin. Hey, yatağın başına üşüşmeyin hepiniz birden, boğacaksınız kadıncağızı. Dur kızım, koyma o tası oraya, dikkat etsene biraz…” “Soylu kralım, siz hiç merak etmeyin, daha önceki doğumlarında da biz yardım etmiştik kraliçemize. Bu sefer de evladınızı sağ salim kucaklayacağınızdan kuşkunuz olmasın. O arada biraz dinlenmeye çekilin isterseniz. Biz her şeyi halleder, sonra da size müjdeyi veririz.”
“Tamam tamam, gidiyorum, kraliçe size emanet.”
“Siz hiç merak etmeyin efendimiz.”
“Nöbetçi!”
“Emredin yüce Priamos.”
“Düş Yorumcusu’nu çağır bana. Söyle, taht salonuna gelsin.”
“Başüstüne efendimiz.”
“Selam sana Priamos, eşsiz Troya’nın yüce kralı. Duydum ki kraliçemiz şerefli bir evlat daha vermek üzereymiş Troya’ya.” “Doğru duymuşsun Düş Yorumcusu, bizim nöbetçinin ağzında bakla ıslanmıyor demek. Gel, otur şöyle, iki laf edelim, canım sıkılıyor zaten. Kraliçem kurtulsa da rahatlasam. Acaba bu sefer oğlan mı olacak, kız mı?” “Troya için hayırlı bir evlat olsun yeter efendimiz. Bu önemli olaydan önce bir düş mü gördünüz acaba?” “Düş müş görmedim, gördüysem de hatırlamıyorum. Ama kraliçe bir düş gördü, daha doğrusu bir karabasan… Onu yorumlamanı istiyorum.”
“Dinliyorum efendimiz.” “Kraliçenin korkunç çığlıklarıyla uyandım birden. ‘Yanıyoruz, yanıyoruz!’ diye bas bas bağırıyor, çırpınıp duruyordu yatakta. Hemen uyandırdım, ama o kadar etkilenmişti ki, zar zor sakinleştirebildim kadıncağızı. Düşünde karnından çıkan alevler her yanı sarıyor, bütün Troya’yı ateşe veriyormuş. Tam bunları anlatırken doğum sancıları başladı.” “Hımmm….” “Ne demek hımmm? Konuşsana be adam, neden susuyorsun? Yorumlayacaksan yorumla artık şu düşü.” “Uğursuzluk efendimiz… Bir uğursuzluk dolanıyor başımızda. Uğursuzluktan da öte… Felâketlerin en büyüğü bekliyor Troya’yı. Yakılıp yıkılacak güzel kentimiz, taş üstüne taş kalmayacak buralarda!
Düş Tanrısı uyarıyor seni kralım. Kraliçenin karnından çıkan alevlerin anlamı belli… Doğacak çocuğunuz sebep olacak bu yıkıma.” “Ne demek istiyorsun sen? Etrafta bu kadar düşman varken, benim kanımı taşıyan biri mi yıkacak yani Troya’yı? Soyumuzun bu kente neler kazandırdığını unuttun mu? Saçma sapan konuşma.” “Yıkacak demedim efendimiz, yıkıma sebep olacak, dedim. ‹nsan bilmeden de bazı kötülüklere sebep olabilir.” “Efendimiz…” “Yine ne var nöbetçi?” “Müjdemi isterim efendimiz, kraliçe bir oğlan doğurdu!” “Oğlan ha! Bir oğlan babası oldum!” “Kutlarım seni yüce Priamos. Ama unutma ki, oğlundan önce Troya halkının babasısın sen. Oğlun yüzünden bunca insanı felâkete sürüklemenin günahını yüklenebilecek misin? Düş Tanrısının uyarısına kulak ver. Çok geç olmadan yok et oğlunu!” “Hey dur, nereye gidiyorsun Düş Yorumcusu? Öyle paldır küldür çıkılır mı kralın huzurundan. Oğlumu görmeyecek misin? Amaan, gidersen git, minicik bir bebekten korkuyorsun demek… Ödlek herif sen de!” “Yüce kralım…” “NE VAR NÖBETÇ‹?” “Şey efendim…”
“NE, NE? Ağzında gevelemeden söyle ne söyleyeceksen! Zaten canım sıkkın, bir de seninle uğraşmayayım!” “Şeyy, kraliçe sizi görmek istiyormuş.” “Tamam gidiyorum. Kraliçe iyi mi?” “‹yiymiş efendim. Kadınlar öyle söyledi.” “Oh, oh, çok şükür… Eee, sen hâlâ ne bekliyorsun? Hadi bakalım, doğru görevinin başına…” “Müjdemi isterim efendimiz.” “Bu sefer ne müjdesi?” “Deminki müjde… Oğlunuzun doğumunu ben müjdelemiştim ya…” “Müjdeyi verdin, şimdi de geri mi istiyorsun? Ha, ha, ha, dur oğlum, bozulma hemen, şaka yapıyordum, ne saf şeysin sen öyle. Giderken hazine dairesine uğra da müjdeni versinler sana.” “Sağolun efendimiz! Siz…siz bir tanesiniz…” “Tamam tamam, yılışma hemen. Hadi, doğru hazineye, marş marş!” “Başüstüne efendimiz.”
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çocuk Kitapları Öykü Roman (Yerli)
- Kitap Adıİkiz Gezginler Troya'da
- Sayfa Sayısı96
- YazarBetül Avunç
- ISBN9789944698474
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
- YayıneviTudem Yayınevi /
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Smyrna’nın Yazgısı ~ Gülseren Engin
Smyrna’nın Yazgısı
Gülseren Engin
“Smyrna’nın Yazgısı bir üçlemenin son kitabı…” Ağlama Smyrna Döneceğim adlı birinci kitap Yunan işgali öncesi Smyrna’yı (İzmir’i), ardından gelen Smyrna’nın Gözyaşları ise işgal sonrası Ege’de Kuvay-ı Milliye’nin...
- Nahoş Hikayeler ~ Leon Bloy
Nahoş Hikayeler
Leon Bloy
Roman ve denemeleriyle olduğu kadar Zola, Maupassant, Renan ve France gibi yazarlara savurduğu sert eleştiriler ve ayrıksı görüşleriyle de tanınan Léon Bloy, edebiyatı yozlaştırdığı...
- Sevgili Yalnızlık ~ Seyfettin Araç
Sevgili Yalnızlık
Seyfettin Araç
“Ben insanları anlayamadığım için canım acıyor, insanlar beni anladıkları için canımı yakıyorlar.” Ben sonsuz yalnızlığa inanıyorum, iklimlere, mevsimlere, kuşlara ve sokaklarda oynayan çocukların masumiyetine...