“Yeni bir hayat kurmak… Nasıl oluyordu? Önce fikir mi geliyordu? Yoksa bir tesadüf sizi fikrin önüne mi getiriyordu? Yeni bir hayat için mutlaka, kuvvetli bir rüzgâr mı gerekiyordu? Önceki hayatınız artık ‘eski’ mi oluyordu? Eski olanın hükmü kalmıyor muydu? O vakte
kadar boşuna mı yaşamış oluyordunuz?”
Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku, Albayım Beni Nezahat ile Evlendir ve Kalfa ile Kıralıça adlı romanlarıyla edebiyatımızda kendine has bir yer edinen İlhami Algör, yine bir romanla karşımızda: İkircikli Biricik.
İkircikli Biricik, yalnızlığın, arayışın, bulma ümidinin, şehirlerin, caddelerin, şarkının ve şiirin romanı… Titizlikle örülmüş bir kurgu; ustalıkla harmanlanmış, sarsıcı bir dil…
*
1
Çocuktum
Ailemin başında dertler vardı. Yaşadığımız çevrede bazı insanlar “kuyruklu” olduğumuzu düşünüyorlardı. Fısıltıları kulağımıza geliyordu. Bir kahraman olmak, ailemi fısıltıların verdiği tedirginliklerden korumak istedim. Hayalperest bir çocuk olduğumu düşündüler. Büyüdüm. Kahraman olamadım. Beceremediğimi fark ettiğimde canım sıkıldı. Başım ağrıdı. Doktora gittim. “Sizde reel ile ideal çatışması var,” dedi doktor. Göz teması kurmadan işini yapan ufak tefek sessiz bir kadındı. Bana baş ağrısına karşı nefes alma teknikleri öğretti.
O günlerde bir kitap okudum. Kitapta, “Yok senin vasfettiğin dilber bu şehr içre Nedim / Bir peri sûret görünmüş, bir hayâl olmuş sana” dizesini okudum. Gülesim geldi. Güldüm. Kitap elimden düştü. Vapurdaydım. Beylerbeyi’nde, son padişah devrinden kalmış bir eve çeviri dosyası teslim etmiş olarak dönüyordum. Çeviri, çocukluğunda buralardan sürülmüş, artık rahmetli bir Rum’un hatıralarına, hafızası’na dair idi. Çeviriden maksadım, “ne olmuş da buralardan sürülmüş, giderken yanında hangi hatıraları götürmüş, götürdükleri şimdi orada ne haldelermiş, eğer buradan giden hâlâ orada yaşıyor ise, hafıza gümrüksüz, sınırsız bir şey miymiş?..” sorularına bir cevap bulmak idi.
Mevsim Ağustos sonuna doğru idi. Kara üzüm yemeye az vakit kalmış idi. Vapurun kıç güvertesinde oturuyordum. Yakınımda bir kadın oturuyordu. Denize bakıyordu. Denize bakarken acaba kendi içinde nelere bakıyordu? Nasıl oldu ise kitap kadına yakın düştü. Eğildi aldı, bana verdi. Verirken “Bir insanı elindeki kitabı düşürecek kadar güldüren ne olabilir? Veya sizde var mı biraz?” aralığından yüzüme baktı. Anladım bakışını.
Dedim ki, “Ey tanımadığı biri için zahmete giren cesur kadın, beni güldüren ve o esnada kitabın elimden düşmesine sebep olan cümleyi size takdim etsem, ‘Ne var ki bunda?’ diyebilirsiniz. Fakat o cümle, reel ile ideal çatışmasıyla başı ağrımış biri olarak bende bir yere denk geldi ve ‘Bir hayal olmuş sana’ tespiti ile kendini aştı. ”
Derken vapur yanaştı. Herkes yoluna gitti. Ben de keyfini kederine dürüm etmiş olarak sokağıma döndüm. Dönerken alışveriş ettim. Beyaz peynir, siyah zeytin, kara ekmek, 20’lik rakı aldım. Konu bu mu? Bilmiyorum. Ne desem yalan olur.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yerli)
- Kitap Adıİkircikli Biricik
- Sayfa Sayısı169
- Yazarİlhami Algör
- ISBN9789750517853
- Boyutlar, Kapak13x19,5 cm, Karton Kapak
- Yayıneviİletişim Yayınları / 2023
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Kalfa ile Kıralıça ~ İlhami Algör
Kalfa ile Kıralıça
İlhami Algör
“Melo Abla, aslen Çanakkaleli, Frig-Aiol melezi idi. Melezliğinden ötürü Melo namıyla anılırdı. Kalemle çizilmiş ince güzel bir yüzü, göreni sakinleştiren bir gülümseyişi vardı. Gözleri...
- Şeytan Geçti ~ Aslı Tohumcu
Şeytan Geçti
Aslı Tohumcu
“Bacım, adını bağışlar mısın?” “Ayser,” derken içinden mi geçirdi, dışarıya mı konuştu emin olamıyor. “Selma benimki de. Bir çay içip dertleşelim ister misin kadın...
- Bir Kadını Öldürmeye Nereden Başlamalı? ~ Hatice Meryem
Bir Kadını Öldürmeye Nereden Başlamalı?
Hatice Meryem
Bir kadını öldürmeden önceki birkaç saat içinde yemek yemeyin. Aranızda, öldüreceği kadının pişirdiği yemeği yiyenler var ki, siz onlardan olmayın. Midenize fesadı sokmayın. Gazlı...