Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

II. Viyana Kuşatması
II. Viyana Kuşatması

II. Viyana Kuşatması

Kahraman Şakul

1683 II. Viyana Kuşatması, Osmanlı Devleti’nin kara/nlık günlerinin önsözü… Askerî tarihçi Kahraman Şakul, bozgunun Doğu-Batı arasında kalan imgesi üzerine arkeolojik kazı yapıyor, ‘bizim cephe’nin…

1683 II. Viyana Kuşatması, Osmanlı Devleti’nin kara/nlık günlerinin önsözü…

Askerî tarihçi Kahraman Şakul, bozgunun Doğu-Batı arasında kalan imgesi üzerine arkeolojik kazı yapıyor, ‘bizim cephe’nin Alaman Dağı’ndaki acı saatlerini yeniden işletiyor. Akademik disiplinin satır aralarında, Kara Mustafa Paşa, Vânî Efendi, Evliya Çelebi, Murad Giray, İbrahim Paşa, IV. Mehmed, Sobieski, Lothringen Dükü Karl ve İmparator Leopold portreleri üzerinden kuşatan ve kuşatılanın ortak trajedisiyle karşılaşacak, 1526 Mohaç Zaferi’nin gölgesinde geçen 157 senelik filmin sonunda, yenilgiden dönen Osmanlı’yla ‘düşman’ın yengi naralarının iç içe geçtiği bir literatür okuyacaksınız.

Viyana kapılarında bırakılan Türk Cihan Hakimiyeti Mefkûresi’nin Yedi Başlı Ejder’in sesinde eriyip gittiğine şahit olacak, bu mücadelenin nasıl Kızılelma ve İslamofobi mengenesine sıkışıp medeniyetler çatışması tezine malzeme edildiğini görecek, kuşatan ve kuşatılanların ortak kaderini objektif bir vizörden seyredeceksiniz.

Elinizdeki çalışma, muharebe odaklı eski askerî tarihçilik ile multidisipliner yeni askerî tarihçiliğin bir arada olduğu, sivillerin mağduriyetine yer verildiği bir tarih anlatısı.

Kahraman Şakul, “Viyana ya fethedilseydi?” sorusunun izinde, görsel malzemeyle zenginleştirdiği kitabında, dönemin panoramasını çiziyor, Viyana kapılarında kalan Osmanlı ütopyasının eskizlerini çıkarıyor.

SAVAŞA GİDEN YOL

Osmanlılar, Habsburg Hanedanı idaresindeki Kutsal Roma İmparatorluğu’na Nemçe demekteydiler; biz de bu kullanımı tercih edeceğiz. Tarihte iki devlet arasındaki beşinci savaş (1683- 1699) Osmanlıların Viyana’yı ikinci kez kuşatmasıyla anılır. Kuşatma dünya savaş tarihinde; hedef, yöntem, kapsam, idare tarzı ve yol açtığı sonuçlar ile müstesna bir yere sahip olagelmiştir. Dolayısıyla, bu cüretkâr girişimin nedenleri hala bir tartışma konusudur. Arka fonunu geleneksel fetihçi Osmanlı zihniyetinin doldurduğu tablonun ön fonunda ‘kifayetsiz muhteris’ Kara Mustafa Paşa’yı XIV. Louis ve asi Protestan Macarların ayarttığı genel kabul görmektedir. Osmanlı tarihçileri 19. yüzyılın ortalarından itibaren o devrin şartları içinden baktıklarında bilhassa Çehrin (1678) ve Viyana (1683) kuşatmalarının gereksiz olduğunu düşünmeye başlamışlardı. Biraz da bu yüzden bu kuşatmaları şahsi nedenlerle açıklama yoluna gittiler.1 Oysa İkinci Viyana Kuşatması’na giden yolu Kara Mustafa Paşa’nın yetimliği, yobazlığı, inatçılığı ve ihtirası gibi nedenlerden ziyade coğrafi konuma bağlı jeopolitik durum ve bunun vücut verdiği jeostratejik hedefler açmıştı. İki hasım arasında 1526 – 1699 arasındaki en önemli sorun Osmanlıların ‘Üngürüs vilayeti’ dedikleri Macar havzasına kimin sahip olacağıydı. Coğrafi açıdan Panonya havzası batıda Alpler, doğuda ve kuzeyde Karpatlar, güneyde ise Sırp-Bosna sıra dağlarıyla çevrelenir. Doğu kapısı Belgrad, batı kapısı ise Viyana olan bu havza Osmanlıların 1526 tarihli Mohaç Zaferi’nden sonra zamanla üç parçaya bölününce yeni bir jeopolitik durum oluştu. Havzanın ortasını kaplayan ova doğrudan Osmanlı idaresine geçerken havzanın doğusundaki Transilvanya’da Erdel Beyliği (1547) adıyla Osmanlılara tâbi Protestan ve imtiyazlı bir eyalet kuruldu. Havzanın batısı ise Habsburgların elinde nüfusu büyük oranda Katolik Macarlardan oluşan Kraliyet Macaristan’ına dönüştü. Osmanlılar, buraya kısmen ‘Orta Macar’ demişlerdir. Yeni jeopolitik durum Hıristiyan Roma ile Müslüman Romanın birbirine karşıt geliştirdikleri evrensel imparatorluk hayallerini besleyen yeni bir jeostrateji doğurdu. 1526-1606 arasında havzadaki üstünlük mücadelesi Osmanlıların lehine sürdü. Öyle ki Viyana 1529’da kuşatıldığı gibi Nemçe havzanın kendi idaresinde kalan kısmı için Osmanlılara yıllık vergi vermek zorunda kaldı. 1606-1658 arası Erdel beylerinin havzayı kendi denetimleri altına alma çabasıyla şekillendi. Bu dönemde Nemçe Otuz Yıl Savaşları ile meşgulken Osmanlılar da İran savaşları ve iç kargaşa ile uğraşmaktaydılar. 1658-1683 yılları arasındaki ‘Köprülüler Devri’nde Osmanlılar, tüm Macar havzasını ele geçirmek için çetin bir mücadeleye giriştiler.2 Son evre Osmanlı tarihinde ‘İkinci Altın Çağ’ denilen ‘Köprülüler Devri’ ile çakışmaktadır. Köprülü Mehmet Paşa (1657-1661), oğlu Ahmet Paşa (1661- 1676) ve damadı Mustafa Paşa’nın (1676-1683) sadaret makamını birbirlerinden devralmaları sonucunda siyaseti tekelleştiren Köprülüler, yeni bir yayılmacı siyasete soyundular. Yayılmacılığın ardındaki etkenlere baktığımızda en başta değişen uluslararası ortama tepki olarak geleneksel kuzey politikasının terk edilmesi gelmektedir. Yeni dönem Slovakya’dan Volga havzasına uzanan bir yay görünümündeki kuzey serhaddinde batıdan doğuya doğru Habsburg hanedanının saltanat sürdüğü Kutsal Roma İmparatorluğu (Nemçe), seçilmiş krallar ve soylular meclisi (Sejm) tarafından yönetilen Lehistan-Litvanya Ortak Tacı (Lehistan) ve Romanof Hanedanının idaresindeki Moskof Knezliği ile yeni bir mücadele süreci demekti. Bir ‘şahinler hükümetini’ andıran Köprülülerin ikinci bir kaygısı iktidar konumunu meşrulaştırma ve pekiştirme çabasıdır. Viyana’da alınan hezimetin sonuna dek tutarlı bir yöntem izledikleri göze çarpmaktadır: siyasi gerilimi tırmandırma- diplomatik çözümsüzlük yaratma – fetih- aile vakıfları kurmakzenginlik ve itibar edinme. Bu sayede Viyana Kuşatması’ndan sonra bile Köprülü ailesi devam etmiş ve bünyesinden pek çok önemli devlet adamı çıkartmıştır.3 Üçüncü unsur ise bu devirdeki Osmanlı yayılmacılığını meşrulaştıran ideolojik yaklaşımdı. Bu yaklaşımın bir ayağı Osmanlı sınırlarında hasım devletlere karşı ayaklanan ve etnik-dini kimlikleri idarecilerinden farklı olan halkları himaye etme iddiasıydı. Kamaniçe (1672), Çehrin (1678) ve Viyana (1683) kuşatmalarıyla sonuçlanacak olan savaş ilanlarında Osmanlıların öne sürdüğü gerekçe kendilerine sığınan serhat halklarını korumak olmuştur. Transilvanya bölgesi Otuz Yıl Savaşları esnasında gitgide baskı gören Protestan unsurların toplandığı bir sığınak haline çoktan gelmişti. 1648’den itibaren kuzey uçlarda Lehistan Kozakları ve 1670’lerde Nemçe’ye karşı isyan eden Macar Protestanları Osmanlı himayesinde tampon devlet kurma potansiyeline sahiptiler. Bu süreçte Köprülüler Katolik hasımlar Venedik, Lehistan ve Nemçe’ye karşı Girit ve Lehistan’da Ortodoks halkları (Rumlar ve Kozaklar), Macaristan’da ise Protestan halkları desteklemek suretiyle yeni bir yayılmacı siyaset gütme olanağına kavuştular. Böylece Kandiye (1648-1669), Uyvar (1663), Kamaniçe (1672), Çehrin (1678) ve Viyana (1683) kuşatmalarının tamamında saldırgan taraf Osmanlılar olduğu hâlde bu gerekçe ―ilk örnek hariç― savaş ilanını ahlaken meşru bir zemine oturtmak maksadına hizmet etti.

Jeopolitik Durum: Yeni Kuzey Politikası

Osmanlıların geleneksel kuzey politikası İstanbul’a başta hububat, köle ve kürk akışı aksamasın diye Karadeniz’in güvenliğini sağlamayı amaçlamaktaydı. Bu politika Moskoflar ile Lehistan arasındaki dengeyi gözetmek, Kırım Tatarları aracılığıyla bozkırları denetim altında tutmak ve stratejik önemi haiz kıyı bölgelerinde güçlü garnizonlar bulundurmak suretiyle sürdürülmekteydi. Karadeniz’de 1620’lerden itibaren Kazak baskınlarının ortaya çıkması Moskof Knezliği’nin gitgide Karadeniz ve Kafkasya’ya sokulması ve Lehistan’daki iç karışıklıkların baş göstermesi gibi gelişmeler yüzünden geleneksel kuzey politikası sürdürülemez bir hâl almaya başladı. İlk kez tarihçi Metin Kunt’un dile getirdiği ve günümüzde kabul gören yaklaşıma göre Köprülüler; işte bu geleneksel kuzey politikasını değiştirme yoluna gittiler.4 Otuz Yıl Savaşları’nı bitiren Vestfalya Barış Antlaşması’nın imzalandığı 1648 senesi Batı Avrupa için olduğu kadar Orta ve Doğu Avrupa için de önemli bir yıldı.5 Kuzey hattında Lehistan ve Nemçe devletlerinde güneyde ise Venedik’te çözülme emareleri görülmekteydi. Osmanlılar, Girit’e saldırırken Zaporog Kozaklarının atamanı (hetman) Bohdan Himelnitski (Khmelnytsky) tüm Kozakları birleştiren Kozak Devletini (Atamanlık: 1648-1657) kurarak tabi olduğu Lehistan’a meydan okudu. Toprak sahibi Katolik Lehlere karşı köylü Ortodoks Kozaklar isyan başlatırken Erdel (Transilvanya) Beyi II. György Rakoçi [Rákóczi] (1648-1658) fırsattan istifade Eflak-Boğdan’a musallat olup Kozak isyanı, Moskof ve İsveç hücumuyla boğuşan Lehistan’a müdahale etmeye girişti. Bu gelişmeler Osmanlıların ilgisini kuzey serhatlerine çekti. İlk başta Osmanlıların arzusu yeni arazi kazanmaktan ziyade kuzey serhatlerindeki istikrarsızlığın Osmanlı İmparatorluğu’na sıçramasını önlemek gibi durmaktadır. Bu durumda yeni kuzey politikasının birincil unsuru merkezi idareyi uçlara yayma çabası oldu.

Birinci Adım: 1657-1661

Köprülülerin ilk başta dışarıda karşılaştıkları iki temel sorun uzayıp giden Venedik Savaşı ve kuzey sınırlarında Osmanlı hükmünün aşınması idi. Bu sorunlara ilk müdahale Çanakkale Boğazı’ndaki Venedik ablukasının kırılması (1657) ve kuzeyde Yanova (1658) ve Varad’ın (1660) fethiyle geldi. Rum Ortodoks Patriği III. Partenios Moskof Çarını Bizans İmparatoru yapmak maksadıyla asi Erdel’in himayesindeki Eflak Beyi Şerban ile mektuplaşmakla itham edilip asıldı (1657) ki Osmanlı tarihinde bir ilktir. Osmanlılar ne zamandır kendilerine tâbi olan Kırım, Erdel, Eflak ve Boğdan’ın Otuz Yıl Savaşları’na katılmasından rahatsızdılar. Zira Osmanlılar iç buhranlar ve Girit’te batağa saplanan Venedik Savaşı nedeniyle bu mücadeleden uzak durmayı seçmişti. Tâbi devletler ise katılmayı… Köprülüler dönemi, Ukrayna tarihinde Yıkım Çağı (1657- 1686) denilen döneme denk düşer. Katolik Lehistan’ın Ortodoks olan Kozaklara zaman zaman dinsel baskılar yapması, köylülerin çoğu Ukraynalı iken toprak sahiplerinin Leh soyluları olması gibi sorunlar zamanla bir Kozak isyanına sebebiyet verdi. Sürekli savaş hâli ve asayiş bozukluğu ile şekillenen bu dönemde Kozak Devletinin başı Ataman Himelnitski Lehistan ve Moskof Knezliği’ne karşı bir denge unsuru olarak doğrudan Osmanlı müdahalesine taraftardı. Fakat Bâb-ı Ali Kandiye Kuşatması yüzünden Venedik Savaşı sürerken Lehistan ile savaşmayı da göze alamazdı. Bu yüzden Himelnitski’nin yardım taleplerine rağmen kuzeye doğrudan müdahale etmedi. Fakat 1644-1654 arasında Lehistan’a karşı bir Tatar-Kozak ittifakı belirdi ki ortak düzenledikleri akınların bir kısmına Evliya Çelebi’nin III. İslam Giray Han’ın yanında katıldığını Seyahatname’sinden aşinayız.6 Serhat güçlü devletlerin arasında sıkışmış bir gri bölgeydi. Uç bölge halkları kendi akıbetleri için istikrarsız dönemlerde bir o tarafa bir bu tarafa bağlılık sunarak bir nevi hamisi bol (poli-vasalaj) bir düzen içinde ayakta kalmaya çalışırlardı. Himelnitski bu yüzden Kozak Devletinin istikbali için bir yandan da Moskoflarla görüşüyordu. Osmanlı ve Leh tepkisinden çekinen Moskova önceleri soğuk baksa dahi nihayet Pereyaslav Antlaşması (1654) ile Kozakları himayesi altına almayı kabul etti. Neticede Leh-Moskof Savaşı çıktı ve 13 sene sürdü (1654-1667). Kırım Tatarları, Kozaklarla beraber Lehistan ve hatta İsveç’e karşı akına çıkarken Erdel Beyliği de İsveç ile bir olup Lehistan’ı ele geçirme planları yapıyordu. 1547 senesinde Osmanlılara bağlı imtiyazlı bir eyalet olarak kurulan Erdel’in (Transilvanya) beyleri Gábor Bethlen (1613-1629) ve I. György Rakoçi (1629-1648) Osmanlı merkezi idaresine Köprülüler Devrinden önce hâkim olan istikrarsızlığı fırsat bilip bağımsız hükümdar gibi davranmaktaydılar. Bilhassa Erdel Voyvodası II. György Rakoçi’nin (1648-1658) çabasıyla Vestfalya Antlaşması’nda Erdel’in bağımsız bir devlet gibi telakki edilmesi kaygı vericiydi. Eflak-Boğdan’ı denetimi altına alıp İsveç ve Brandenburg’un [gelecekte Prusya] desteğiyle ve Kozaklarla beraber Leh Kralı olmak için 1657’de Lehistan’a saldırınca Bab-ı Ali’nin sabrı taştı. Erdel’i hizaya getirmek amacıyla III. Partenios asılırken 1658’de Kırım Tatarlarının da katıldığı bir askeri sefer düzenlendi ve Erdel’in güneybatı kısmındaki güçlü Yanova kalesi fethedildi. Devamında Varad’ın da fethi ile birlikte merkezi idareye bağlı Yanova ve Varad eyaletleri kuruldu. Nihayet serbest seçim ilkesini çiğneyerek doğrudan atanan önceki beyler Ákos Barcsay (1658-1661) ve Janos Kemény’ye [Kemyenoş] (1661) göre daha itaatkâr bulunan Kalvinist alim ve asilzade Mihali Apafi 1661’de Erdel Beyi atandı.

İkinci Adım: 1661-1669

Köprülülerin sınırlarda güvenliği tesis etmeye yönelik ikinci müdahalesi yine Macar serhaddinde oldu. Apafi’nin Erdel Beyi atanmasını kabul etmeyen Nemçe Kemény’yi desteklemeye devam edince dördüncü Osmanlı-Nemçe Savaşı çıktı. Günümüzde Slovakya sınırlarında bulunan Uyvar Kalesi’nin fethi (1663) Osmanlıların Yukarı Macaristan bölgesine sızmalarını mümkün kıldı. Viyanalıların kuşatma korkusuyla şehri terk etmeye başlamalarına rağmen korkulan olmadı. Ertesi sene ise Raba Muharebesinde (Szentgotthárd, 1664) alınan yenilgi kestirme güney rotasını takiben Viyana’ya yürüme olasılığını ortadan kaldırdı. Böylece Viyana Osmanlılarla barışın yenilenmesiyle sonuçlanan 1644-45 müzakerelerinden sonra bir kez daha Nemçe’nin çok zayıf bir anında muhtemel bir kuşatmadan kurtulmuş oldu. O sefer Osmanlılar uzun müzakerelerden sonra Nemçe yerine Venedik’e savaş ilan etmişler ve Girit’in fethiyle 25 yıl uğraşmışlardı. Cephede alelacele imzalanan Vasvar Barışı (1664) ile Nemçe Osmanlı yanlısı Mihal Apafi’ye muhalefet etmeyi bırakırken Osmanlılar da yıllık haraç taleplerinden vaz geçtiler. Erdel bu şekilde tekrar Osmanlı buyruğuna girdiği gibi Yukarı Macaristan’da Uyvar ve etrafı Osmanlı idaresine geçti. Mevcut barış geleneksel olarak Nemçe yanlısı olan Katolik ve bazı Protestan Macar soylularını derin hayal kırıklığına uğrattı.

Artık Nemçe’nin kendilerini koruyamayacağına ikna oldukları için kısa vadede Nemçe idaresinden kurtulmak ve uzun vadede Ortaçağ Macar Krallığını ihya etmek için bir araya geldiler. Vasvar Antlaşması’ndan dolayı kızgın olan bazı Alman soylular da onlara katıldılar. Başını Ferenc Wesselényi’nin (Macar Palatini/ başvekili) çektiği meşhur Wesselényi Komplosuna (1664-1671) katılanlar Estergon Başpiskoposu György Lippay, Başhakim Ferenc Nádasdy, Hırvat banı Péter Zrínyi ve Macar soylularından Ferenc Frangepán, I. Ferenc Rakoçi (II. György’nin oğlu) ve István Tököli gibi evliliklerle akrabalık münasebeti kurmuş önemli soylu ailelerdi. Komplocular aralarında Fransa ve Osmanlı İmparatorluğu olmak üzere bazı devletlerin desteğini almak istediler. XIV. Louis mali yardımda bulunurken Osmanlılar Kandiye Kuşatması nedeniyle somut destek vermediler. Hatta bir görüşe göre Viyana’yı komplodan haberdar ettiler. Komplonun ortaya çıkmasıyla Nádasdy, Zrínyi ve Frangepán gibi elebaşılar idam edildiler; Wesselényi ve Lippay evvelce ölmüştü. I. Ferenc Rakoçi ise Katolik annesi Sophia Batthory’nin af dilemesi sonucunda 400.000 taler (233.000 kuruş) tazminat karşılığında serbest bırakıldı.7 Osmanlılar açısından Venedik ile savaş bitmeden ne Ukrayna’da ne de Macaristan’da yeni bir maceraya atılmanın mümkün olamayacağı açıktı. Bu nedenle tüm güçleriyle Kandiye’nin fethine koyuldular. Kuşatmanın son safhası iki yıl sürdü ve uluslararası bir soruna dönüştü. Osmanlılar Venedik’in yanı sıra başını Fransa’nın çektiği güçlü bir Haçlı filosuyla savaşmak zorunda kalsalar da 1669 senesinde Girit artık Osmanlı idaresindeydi. Kuzey yayının doğusunda ise Himelnitski’nin ölümünden sonra Kozak Devletinin tarihe karışması bir dönüm noktası oldu. Leh-Moskof Savaşı sürerken Kozak önderleri hem bu iki devlete karşı özerkliklerini korumaya çalışıyor hem de eski Kozak Devleti’ni ihya etmek bahanesiyle birbirleriyle savaşıyorlardı. Andrusovo Antlaşması (1667) Özü Suyunun (Dinyeper) sağ/ batı yakasını (Ukrayna Kozakları/kardeş Kozaklar) Lehistan’a ve sol/doğu yakasını (Rus Kozakları) Moskoflara bırakmak suretiyle Ukrayna’yı iki hâkimiyet sahasına böldü. Zaporog bölgesini ise Kırım Tatarlarına karşı ortak Leh-Moskof himayesinde bir tampon bölge ilan etti. Kozaklar bu tarihten sonra tekrar Osmanlılara meylettiler. Zaten Osmanlılar da kuzey uçlarda iki güçlü devletin belirmesini sakıncalı buluyordu ve artık Venedik ile barıştığı için tüm dikkatini kuzeye yöneltmeye hazırdı.

Üçüncü Adım: 1669-1681:

Lehistan ve Ukrayna’da Kargaşa

Üçüncü adımda Osmanlılar yayın orta ve doğu kısmına yoğunlaştılar. Himelnitski’nin takipçisi Ataman Petro Doroşenko (1666-1676) iki yaka Kozakları arasında bitmek bilmeyen mücadelelerde Osmanlıları kendi tarafına çekme siyaseti güderek 1669’da resmen himaye talep etti. Böylece Köprülüler için Lehistan hükmündeki batı Ukrayna’ya doğru yayılma fırsatı doğdu. Osmanlılar 1672’de Lehistan’a sefer açarak Kamaniçe ve Podolya’yı fethettiler. Sonrasında kuzeydeki Lviv şehri ancak yüklü bir ödeme karşılığında Osmanlıların eline geçmekten kurtuldu. Ne var ki Osmanlı-Lehistan Savaşı yıllık haraç talebiyle umulmadık bir şekilde uzadı; Osmanlılar tüm asır boyunca Kanuni Devrine özenerek eski haraç uygulamasını başka isimler altında canlandırmak istemişlerdir.

Macaristan’da Hoşnutsuzlar Devri

Macaristan’da ise sular durulmadı. Macar tarihinde Hoşnutsuzlar Devri diye bilinen döneme girildi. Nemçe idaresi Wesselényi Komplosunu bertaraf ettikten sonra Viyana sarayında etkin Cizvit ve Kapuçin tarikatlarının da etkisiyle Katolikliği siyasî sadakatle bağdaştırdı. İmparator Leopold 1679’a dek sürecek mutlakiyetçi baskı politikalarına başladı. 2000 kadar soylu tutuklandı ve topraklarına el konuldu. Yukarı Macaristan’ın Protestan merkezleri olan Trnava ve Kosice’de yoğunlaşan Cizvit faaliyetlerine hız verildi. Pek çok Macar, Erdel’e ve Osmanlı Macaristan’ına kaçtı. 1672’de çıkan isyan kolayca bastırılınca Hoşnutsuzlar Erdel ve Osmanlı desteği olmadan başarılı olamayacaklarını idrak ettiler. Sadrazam Fazıl Ahmed Paşa ise Lehistan ile savaş sürdüğünden dolayı Hoşnutsuzlara destek vermediği gibi Erdel Beyi Apafi’ye de karışmasını yasaklamıştı. Hoşnutsuzlar olarak bilinen Protestan Macar isyankârlar 1673’ten itibaren Kuroczok (Türkçe telaffuzu ‘kurotsok’) diye anıldılar. Osmanlı kaynaklarına “kurs/kuruç” diye yansıyan bu kelime “Haçlılar” demektir ve önderleri Imre Tököli (1657- 1705) ile anılırlar. Wesselényi Komplosuna katılan István Tököli kuşatma altında ölmeden oğlunu Transilvanya’ya kaçırmayı başarmıştı. İmparator Leopold tarafından babasının mirasından men edilen Imre 1672/73’te Yanova Beylerbeyi Vezir Cerrah Kasım Paşa’dan himaye istedi ama reddedildi. 1675’te himaye talebini doğrudan İstanbul’a ilettiğinde Fazıl Ahmed Paşa ise Leh savaşı nedeniyle bir kez daha talebi geri çevirdi.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Çehrin Kuşatması 1678 ~ Kahraman ŞakulÇehrin Kuşatması 1678

    Çehrin Kuşatması 1678

    Kahraman Şakul

    Askerî tarihçi Kahraman Şakul, 1683 Viyana Bozgunu’na giden sürecin arka planını anlatmaya, büyük mağlubiyet öncesi kazanılan zaferlerin haritasını çıkarmaya devam ediyor. 1678 Çehrin Kuşatması,...

  2. Uyvar Kuşatması 1663 ~ Kahraman ŞakulUyvar Kuşatması 1663

    Uyvar Kuşatması 1663

    Kahraman Şakul

    Hangimiz “Uyvar’da bir Türk gibi güçlü” sözünü duymadık ki? Ya da Evliya Çelebi’nin güya ta Amsterdam’a uzanan Frengistan akınını? Askerî tarih alanında yaptığı çalışmalarla...

  3. Kamaniçe Kuşatması 1672 ~ Kahraman ŞakulKamaniçe Kuşatması 1672

    Kamaniçe Kuşatması 1672

    Kahraman Şakul

    IV. Mehmed’in katıldığı ilk ve son kuşatma olan Kamaniçe Kuşatması, adı çok duyulmayan bir Ukrayna seferi. O zaman Lehistan’a ait olan bu metin kalenin...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur