George Saunders’ın erken dönem öykülerinin ve bir novellasının yer aldığı İçSavaşDiyarı Feci Düşüşte siber terörizmle dolu, kâbus gibi bir kıyamet-sonrası dünya yaratarak okurları her zamankinden daha karanlık, daha nüktedan, daha ümitsiz ve hepsinden ötesi, çok daha çarpıcı gerçeklerle yüzleştiriyor.
Folio Ödüllü yazar Saunders, bir kez daha aşina olduğumuz kahramanlara dönerek kaybetmişlerin, eziklerin, kusurluların, engellilerin yani bir şekilde yaşamın kıyısında kalmış bireyin gönüllü sözcülüğünü üstleniyor.
İçSavaşDiyarı Feci Düşüşte’yi yazarın külliyatında farklı bir yere koyan özellik ise öykülerin büyük çoğunluğunun, paralel bir evrende ya da çok yakın ve kötümser bir gelecekte geçiyor olması. Saunders, insanlığa dair karanlık bakışını “ötekileşmek” ve “yalnızlaşmak” alanında yoğunlaştırarak okuruna sarsıcı satırlar sunuyor.
Hiciv, eleştiri, ironi ve mizah dozunu hiçbir sayfada yitirmeyen İçSavaşDiyarı Feci Düşüşte, George Saunders’ın en güzel ve en yaşlı öykülerinin aslında nasıl da hiç yaşlanmadığını ortaya koyuyor.
“George Saunders’ın klostrofobik manzaralarını ziyaret ettikten sonra, bir alışveriş merkezine ya da eğlence parkına bir daha asla aynı şekilde bakamayacaksınız…”
The Philadelphia Inquirer
İçindekiler
İçSavaşDiyarı Feci Düşüşte 9
Isabelle 38
Dalgayapar Bozulunca 47
180 Kiloluk Genel Müdür 60
Son İndirme Bayan Schwartz İçin 85
Ezik Mary’nin Başarısızlıkla Sonuçlanan Terör Harekâtı 101
Bereket 112
Yazarın Notu 218
Bana sevinci öğreten annem, babam,
Nancy ve Jane için
bir de
o sevinci tamamlayan Paula,
Caitlin ve Alena için.
İçSavaşDiyarı
Feci Düşüşte
Ne zaman potansiyel, büyük bir yatırımcı tur için gelse, yaptığım ilk şey onu Erie’den naklettiğimiz Kanal Havuzuna götürmek oluyor. Orada, otuz metrelik gerçek bir kanalımız ve gerçeğine çok uygun bir amele kampı modelimiz var. Kanalı asıl yapanların İrlandalılar olduğunu öğrendiğimizde rezil olmuştuk gerçi. Ama modeli düzeltecek bütçemiz yok, bu yüzden aşağı yukarı her on beş dakikada bir, işçi yatakhanesinde bulunan bir alet oryantal yemek kokuları yayıyor. Bugünkü olası Tarih Canlandırma Meslektaşım, YanarkenÖğren’in kurucusu Bay Haberstrom. YanarkenÖğren ülke çapında bir kuruluş. En büyük numaraları da mekânlarında eksiksiz bir kütüphane kurmuş olmak. Böylece bir yandan bronzlaşırken bir yandan da patenli liseli kızlara getirttiğiniz kitabı okuyabiliyorsunuz. Bay Haberstrom’la patikada yürüyorduk, üzerinde bir eşofman takımı vardı ve puro içiyordu. Zekâsına hayran olduğumu söyledim. Bazı insanlar hayalperesttir, bazı insanlarsa iş bitiricidir, dedim. Bana, benim hangisi olduğumu sordu.
Kabul etmemiz lazım ki ben, özünde, hayalperestleri patikadan geçirip Kanal Bölümü’nü görmeye götüren adamım, dedim. Bu laf hoşuna gitti. Kafamın çalıştığını söyledi. Koluma dokundu ve kanalda birkaç dakika durup düşüncelere dalmak istediğini, çünkü büyükdedesinin bir zamanlar bir mavna rehberi olduğunu ve bir eşek tarafından öldürüldüğünü söyledi. Açıklığa ulaştığımızda iyice duygulandı ve alçıdan yapılmış kumar oynayan Çinli heykellerinin arasından hızla geçerek uzaklaştı. Duygusuz biri gibi konuşmak istemem ama büyük bir bağışın geldiğini hissedebiliyordum.
Arkasından gittiğimde, Kanal Havuzumun her yerinin çeteler tarafından sprey boyayla yine kirletilmiş olduğunu gördüm. Haberstrom dikkatlice, uzun uzun baktı. Sonra da purosunun tükürüklü ucuyla beni dürttü ve onun parasıyla bunu yapamayacağımızı söyleyerek patikadan hışımla geri döndü. Orada birkaç dakika yalnız başıma oturdum. Şişko herifin birinin tükürüğüyle kravatımın lekelenmesi ihtiyacım olan son şeydi. İstifa etmeyi düşündüm. Fakat sonra, küçük düşürücü özgeçmiş tomarlarımla yaşadığım en son anıyı hatırladım. İki yüz yere göndermiştim ve tek bir yanıt bile gelmemişti. Dokuz sene boyunca terfi edemeden düşük seviyeli bir Gerçekçilik Denetçisi olarak kalmış olmam, potansiyel işverenlerimde olumsuz bir izlenim bırakıyor sanırım. Araba taksitlerimi düşündüm. Marcus ile Howie’nin, daha borcunu bile bitiremediğim küçük oyun evlerini ne kadar sevdiklerini düşündüm. Ve gururumu bir kez daha bastırıp oturduğum yerde oturmaya kadar verdim.
Kravatımı bir yaprakla sildim ve Haberstrom haberini vermek için Bay Alsuga’ya gittim. Bay A, kendini sıfırdan yaratmış bir adam. İçSavaşDiyarı fikrini boş zamanlarında yaratmış ve tarih aşkını paraya çevirmeyi başarmış. Üstelik de işe, tek bir göçmen barakası ve tek bir Konfederasyon askeri kostümü ile başlamış. Şimdiyse Rotary Kulübü’nde ciddi nüfuz sahibi biri. Ofisi tesisteki Belediye Sarayında. Çetelerin kontrolden çıkmaya başladığını o da kabulleniyor. Geçen ay üç ziyaretçiyi yaraladılar ve bir yük beygirini öldürdüler.
Taze pişmiş ekmeğini alıp temsili Kasaba Toplantısına giden Bayan Dugan’a da sataştılar. Giriş ücreti falan ödemedikleri kesin; bu yüzden ya tünel açmış olmalılar ya da dış duvarları aşıp giriyorlar. Bay Alsuga çete sorunun çözümünün Ergen Ekipleri olduğuna inanıyor. Ona çetelerin de temelde bir ergen ekibi olduğunu söylüyorum ama o, başlarında tahta yontmak gibi özel becerileri olan bir yetişkin yoksa onların nasıl Ergen Ekibi olabileceklerini soruyor. Bay Alsuga tahta yontuyor. Bir seferinde bu konuda demirhanede bir Eski Zaman Zanaatları Semineri bile verdi. Katılım çok az oldu tabii. Hiçbir çetenin zaten istemeyeceği iki dul ile satranç kulübünden biri hariç kimse katılmadı. Bir de ben hariç. Ben katıldım. Evelyn bana yalaka dedi ama ben yine de katıldım. Evelyn bana yalaka dedi, bense kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez dedim. Kaz mı gelir tavuk mu bilmem ama işe yarar miktarda bir şey gelse iyi olur, dedi. Maaşımı sürekli küçümsüyor. Seminerden, tahtadan yontulmuş bir ördekle döndüm. Ertesi gün ördeği attı. Onu meşe palamudu zannetmiş güya. Oysa hiç de meşe palamuduna falan benzemiyordu. Bana sorarsanız, sırf hıncından attı. Ona çok kızdım. Giyinme odasına girip Nefret Bastırma Amaçlı Soluma Egzersizimi yapmak zorunda kaldım. Hem de iki kez. Ama konu o değil. Bay Alsuga yaz istatistiklerini çıkardı. Son on senenin en düşük ziyaretçi sayılarını görüyoruz.
Durum biraz daha kötüye giderse sürü sürü personel işten çıkarılacak. Bay A yüzüme anlamlı anlamlı baktı. Kilit adamlarından biri olmadığımı biliyorum. Bana, personel içinde, “ellerini taşın altına sokabilecek” birilerinin olup olmadığını sordu. Araştırabilirim, dedim. Neden gidip araştırmıyorsun? dedi. Ben de gidip araştırdım. Sylvia Loomis ayaklı kütüphane gibidir. Kişiliği bu. İnsanlar hakkında dedikodular bulup çıkarmaya bayılır. Kendisini bir sado-mazo öğrencisi olarak görüyor ama hâlâ tam gaz gidemeyecek kadar çekingen; bu yüzden havaalanı yolundaki Zorla Beni Kulübü’nde eğlenmeye gittiğinde, sadece oyuncak bir kelepçe takarak ve ortalıkta dayılanarak dolanmakla yetiniyor. Ama işinde iyi. O bir güvenlik görevlisi. Hediyelik Eşya Merkezi’ndeki saksılara sıçıp duran yarı zamanlı personelin kim olduğunu bulan Sylvia’ydı. Mesaj Yönetimi’ndeki Ergen Fıstıklara edepsiz mesajlar bırakan kişinin Phil olduğunu ortaya çıkaran da Sylvia’ydı. Tüm kayıtlara ulaşabiliyor. Ona, geçmişinde şiddet suçu olan mevcut çalışanları bulup bulamayacağını sordum. Öğle yemeği ısmarlarsam yapabileceğini söyledi. Tesiste yemeye kadar verdik.
Nate’in Salonu’na gittik. Sylvia, Sakın kimseye söyleme ama kankancı kızlardan dokuzu hamile, dedi. Sonra bir dosya çıkardı ve verilere göre elimizde oldukça uysal bir ekip olduğunu söyledi. Bulabildiği en iyi aday Ned Quinn. Ned’in dosyasında, lisedeyken bir depo barakasını yaktığı yazıyor. Gülmekten kırıldım. Quinn bir Yardımcı Aktör; aynı zamanda dünya çapında bir endişe kumkuması. Kostüm Odası’na girip onu Dehşetengiz Hastalık Atlısı kostümünün kanlı ayrıntıları hakkında kara kara düşünürken kaç defa bulduğumu bilseniz inanmazsınız. Başarısız bir aktördür ama asla pes etmez; zanaatını geliştirmesine izin veren tek işin de bu olduğunu söylüyor.
Suratına bakılmayacak kadar çirkin olduğu için maske gerektiren rollerde iyice uzmanlaştı ve örneğin Kaz Ana Masalı Günleri boyunca Humpty Dumpty’yi canlandırıyor. Bay Alsuga’nın yanına döndüm ve ona Ned Quinn’den bahsettim. Tamam, dedi, çok umut vadetmese de elimizdeki en iyi aday o. Ned altı çocuklu, beş parasız biri ve Bay A’ya göre bu bir avantaj. Başı gerçekten sıkışık birine ihtiyacımız varmış. Çaresiz Devriyeye gerçek mermiler vermeyi ve başına da Quinn’i getirmeyi önerdi. Çaresiz Devriye, gecenin assolisti olarak, projektör ışıkları altında topallaya topallaya geçit töreni yapan bir ekip. Onları, çok uzun zamandır muharebe alanında savaşan askerlere benzeyecek şekilde giydirdik. Gettysburg Muharebesi’nin fotoğraflarından yararlandık.
Gösterinin can alıcı ânını kısmi isyan sahnesi oluşturuyor ve isyan, heyecan verici bir söylevle bastırılıyor. Söylevden sonra delikanlılar şapkalarını çıkarıyor, kollarını birbirlerinin omuzlarına atıyor ve Göçebe Yıldız Altında Doğdum Ben şarkısını söylüyor. Ardından havai fişekler patlıyor ve Eski Model Vasıta Geçidi yapılıyor. Sonra da mekânı boşaltıp eve gidiyoruz. “Bence sen, Quinn’le iki çift sohbet et,” dedi Bay A. “Fikirlerini ve duygularını öğren.” “Ben de tam onu diyecektim,” dedim. Tiyatro Merkezini iç hattan aradım. Birkaç dakika sonra Quinn, Yaralı Boz Ayı kostümü içinde koşa koşa merdivenleri çıkıp geldi. “Çaresiz Devriye?” dedi Bay A, Quinn otururken. “İlgilenir misin?” “Bayılırım,” dedi Quinn. “Harika olur.” Çaresiz Devriyeye senelerdir girmeye çalışıyordu zaten. Bol bol replik içerdiğinden, o gösteri aktörler tarafından kariyer zirvesi sayılıyor. Quinn o kadar heyecanlanmıştı ki, yerinde kıpırdanıp duruyor ve Bay A’nın güzel hasır sandalyesine pençesindeki kanı bulaştırıyordu. “Parkımızdaki çeteler tam bir baş belası,” dedi Bay A. “Ve bence, kaba kuvvete kaba kuvvetle karşılık vermek lazım. Peki bunda senin bir rolün olacak mı? Ah, evet.” “Açıkçası ben, heyecan verici söylevi Quinn’den dinlemek isterdim,” dedim. “Toplumsal düzen,” dedi Bay A. “Ve yüreğimizi koyduğumuz bu kahrolası parkın can damarını korumak.” “Quinn’in serbest çağrışım yapabildiğini sanmıyorum,” dedim. “Tam olarak anlamadım,” dedi Quinn.
“Benim önerim, senin silahına gerçek mermi koymak,” dedi Bay A. “Sağduyuna göre ateş et. Tipini beğenmediğin bir davetsiz misafir falan görürsen ayaklarına doğru sık gitsin. Korkut yalnızca. Kimse incinmez. Haftada, fazladan iki maaştan bahsediyorum.” “Ben bir aktörüm,” dedi Quinn. “Quinn’in çocukları var,” dedim. “Quinn, paranın değerini bilir.” “Bu, en kalite cinsten aktörlük demek,” dedi Bay A. “Paralı asker rolü yap.” “En azından bir dene,” dedim. “Tam olarak anlamadım ama,” dedi Quinn, “vay canına, iyi para.” “Süperfantastik!” dedi Bay A. Ertesi akşam Bay A’yla birlikte Gerçekçilik Hataları Listesinin üzerinden geçtik. Kuş türü oranlarımız hakkında hararetli tartışmalar sürüyor. Kuşbilimcimiz Bay Grayson, kısa süre önce yeniden hesaplamış ve 1865’teki kuş nüfusunu taklit edebilmek için yaklaşık iki yüz tane sarıasma kuşundan kurtulmamız gerektiğini söylemişti; bunun için de havalı tüfek veya zehir önermişti. Bay A, bu dar zamanlarda bir de kuşbilimci istihdam etmenin lüks olduğunu ve bunun, Grayson’ı sepetlemek için kusursuz bir fırsat olabileceğini söyledi. Grayson’ı severim. Howie’ye beyzbol şekerleri getirip durur. Ama benim de kendimi ve kendi ailemi düşünmem gerek. Grayson’ı yanımıza çağırdım. Bay A, yaptığın ilk hesap yanlış mıydı, yoksa yeni bir bilgi mi edindin diye sordu.
Bay Grayson ilk hesapta hata yaptığını itiraf etti. Bay A onu hole gönderdi, biz de sohbete geri döndük. “Konuşmayı sen yap,” dedi Bay A. “Ben zalim olamayacak kadar yaşlandım.” Bastonunu ve çağrı cihazını aldı ve ihtiyacım olursa Büyük Ormanda olacağını söyledi. Grayson’ı çağırdım, ona işten atıldığını bildirdim, birkaç kâğıt mendil verdim ve birkaç hakareti savuşturdum. Daha ben anlamadan, allak bullak halde kapıdan çıkıyordu. Ben de pide yemeye gittim. Kendim için hayal ettiğim hayat bu muydu? Tanrım, hayır. Ben yüksek atlamacı olmak istiyordum. Ama çocuklarım, doğmuş doğacak en tatlı iki ufaklık. Geceleri eve gidiyorum, pahalı pijamaları içindeki çocuklarıma bakıyorum ve düşünüyorum: Donarak ölmekten ya da kurtlara atılmaktan korkması gerekmeyen çocuklar bunlar. Eve abur cubur götürdüğüm zaman küçük gözlerinin nasıl aydınlandığını görmeniz gerek. Paranın değerini hiç bilmiyor olabilirler ve bunu asla öğrenmemelerini sağlamaya kararlıyım. Grayson’ın Geriye Dönük Personel Değerlendirme formunu doldururken, tesis sınırlarından silah sesleri geldi. Hemen dışarı koştum. Quinn ve birkaç adamı bir savaş topuna bağlanmıştı. Çeteciler Quinn’in pantolonunu çıkarmış ve bıçaklarıyla penisine birkaç minik çentik atmıştı. Gidip Quinn’i çözdüm ve enfeksiyon kapmaması için revire gitmesini söyledim. Fena titriyordu ve zar zor yürüyebiliyordu. Onu bir Konfederasyon bayrağına sardım ve bir saman arabası çağırıp ona bindirdim.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Martı Jonathan Livingston ~ Richard Bach
Martı Jonathan Livingston
Richard Bach
Durgun denizin minik dalgacıkları üzerinde, güneşin altın gibi ışıldadığı pırıl pırıl bir sabahtı. Sahilden bir mil uzaklıkta, denizi kucaklarcasına ilerleyen bir balıkçı teknesi, martılara...
- Memleket Hikâyeleri ~ Ayfer Tunç
Memleket Hikâyeleri
Ayfer Tunç
“Bu topraklarda doğan herkes gibi ben de kusurlu genlerimizden az çok taşıyor olmalıyım ki anlattığım küçük hikâyelerin hangisini yaşadım, hangisini dinledim, hatta bazılarını farkında...
- Aşka İnanmayanlar İçin Aşk Öyküleri ~ Hikmet Hükümenoğlu
Aşka İnanmayanlar İçin Aşk Öyküleri
Hikmet Hükümenoğlu
Pasta kutusundan çıkan satırları okumak kadınlar için bir mutluluktu. “Bunları yazarken beni düşündü,” diyorlardı içlerinden (öyle olmadığını herkes bilse de) ve değersiz varlıklarına bir...