Türkiyeliyim… Ermeni’yim… İliklerime kadar da Anadoluluyum. Bir gün dahi olsa, ülkemi terk edip geleceğimi “Batı” denilen o “hazır özgürlükler cenneti”nde kurmayı, başkalarının bedeller ödeyerek yarattıkları demokrasilere, sülük misali yamanmayı düşünmedim. Kendi ülkemi de o türden özgürlükler cennetine dönüştürmek ise temel kaygım oldu.
Şu anda yaşayabildiğim ya da yaşayama-dığım haklara da bedavadan konmadım, bedelini ödedim, hâlâ da ödüyorum…
Kolay bir süreç değil yaşadıklarım… Ve ailece yaşadıklarımız. Ciddi ciddi, ülkeyi terk edip uzaklaşmayı düşündüğüm anlar dahi oldu.Özellikle de tehditler yakınlarıma bulaştığında… O noktada hep çaresiz kaldım.
“Ölüm-kalım” dedikleri bu olsa gerek… Bütün bunlar olurken şu gerçeği de tek güvencem sayacağım.
Evet, kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz. Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler. Evet, biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce…
Hrant Dink
Hrant Dink Malatya’da 15 Eylül 1954’te doğdu. Türkiyeli bir Ermeni aydını olarak toplumuna baktı, ona dokundu, gördü ve bildi. Mücadelesini sürdürdüğü gazetesi Agos’un önündeki kaldırımda 19 Ocak 2007’de vuruldu. Bu kitap onun benzersiz hayatının hikâyesidir.
İÇİNDEKİLER
Kitaba Dair… xı
Rakel’in Mektubu xvıı
Benim Hrant’tım xıx
BİRİNCİ KİTAP: KHENT HRANT
KALDIRIM…
KALDIRALIM…
I. BÖLÜM: SAHİPSİZ ÇOCUK
1. Gâvur Hamamı
2. Balıkçı Sepeti
3. Kimsesizler Yurdu
4. Atlantis Uygarlığı
II. BÖLÜM: DELİ FİŞEK
5. Gönülçelen
6. Tıbrevank Ruhu
7. İlk Başkaldırı
8. Hrant’tan Fırat’a
III. BÖLÜM: SONSUZ AŞK
9. Orakel
10. Çutak ile Taşnak
11. Onlar Ermiş Muradına
IV BÖLÜM: HAYAT KAVGASI
12. İmece
V. BÖLÜM: MUHALİF
13. Kırlangıcın Yuvası
14. Mahpushane Türküsü
VI. BÖLÜM: FAKÜLTEDEN KIŞLAYA
15. Bir Garip Üniversiteli
16. Sakıncalılar Bölüğü
VII. BÖLÜM: BEYAZ ADAM
17. İş Adamı Fırat Dink
18. Şans Oyuncusu
VIII. BÖLÜM: AİLE BABASI
19-Gökten Üç Elma Düşmüş…
20- Dink Kardeşler
IX. BÖLÜM: SON AYRILIK
21. Terzi Hanım’ın Gülü
İKİNCİ KİTAP: BARON HRANT Sunuş
X. BÖLÜM: BAKMAK
22. Baron Hrant’ın Agos’u
23. Agos Merceğinden
24. Agos Diye Bir Dünya
XI. BÖLÜM: DOKUNMAK
25. Türkiye’de Bir Ermeni
26. Ermeni Dünyasında bir Türkiyeli
XII. BÖLÜM: GÖRMEK
27. Ermeni Dünyasının Sığ Kıyıları
28. Türkiye’nin Derin Suları
XIII. BÖLÜM: BİlMEK
29. Sonun Başlangıcı
30. Sürek Avı
31. Güvercin Tedirginliği
XIV. BÖLÜM: ÖLMEK
32. Şimdi Mezmur Zamanı
33. Son Kavuşma
Albüm
Kim Kimdir?
Sözlükçe
Kaynakça
Dizin
KİTABA DAİR…
Bu kitap bir ilk… Hrant Dink’e dair ilk biyografi çalışması. Ama biliyorum ki, sonuncusu olmayacak Hrant’ın hayatı ve mirası üzerine daha çok yazılacak Bunu bilmek, ‘ilk’ olmasının yükünü biraz olsun hafifletiyor.
Bu kitap klasik bir biyografi değil. Bir “Tanrı anlatıcının, bir hayatı sorup soruşturduktan, kitaplar dolusu anı, araştırma ve inceleme okuduktan ve günlüklerden mektuplara, kayıt düşülmüş her türlü ayrıntıyı elden geçirdikten sonca, kendisini o hayatın üzerinde konumlayarak, o hayata birinci elden tanıklık etmişçesine kaleme aldığı bir “hayat hikâyesi” değil. Böyle olmaması bilinçli bir seçimdi…
Bu seçimi zorunlu kılan nedenlerin başında, Hrant’ın ölümü geliyordu. Hrant Dink Türkiyeli bir Ermeni aydınıydı. Ve 19 Ocak 2007’de bütün Türkiye’nin gözleri önünde görüşleri yüzünden öldürülmüştü. “Ya sev ya terk et” diyerek, onu önce ülkesinden kovmaya kalkmışlar, “güvercin tedirginliği içindeyim, ama biliyorum ki bu ülkede güvercinlere dokunmazlar,” diye yazdığının daha mürekkebi kurumadan onu arkadan vurmuşlardı.
Bunun dehşetini, acısını ve utancını, bu ülkede vicdanı olan herkes yaşamıştı. Kaybı daha çok yeniydi, içimizi dağlıyordu. Trajik biçimde sonlandırılmış hayatının Hrant’a mesafelenerek, dışardan bir bakışla yazılabilmesi mümkün değildi… Dolayısıyla, kitabın klasik bir biyografi olamayacağı daha başından belliydi.
Hayatına gelince… Hrant Dink bir arşivci değildi. O çok sevdiği ülkesinin has bir temsilcisi olarak, kendi ‘özel’ini biriktirmeye, saklamaya.korumaya önem vermeden yaşamıştı. Önem veremeden demek daha doğru belki de; çünkü zaten hayatının büyük bölümü, daha başından itibaren ekmek kavgası içinde doludizgin yaşanan bir var oluş mücadelesi olarak geçmişti, O dönemden geriye kalan arşiv malzemesi, karısına yazdığı bi kaç şiir ile evlatlarına yolladığı birkaç mektuptan ibaretti.
Öte yandan Hrant Dink bir arşivciydi de Bir “sözlü kültür arşivcisi’ydi Ait olduğu toprakların ruhuna uygun olarak, yıllarca biriktirmişti kendi yaşadıklarıyla buluşturmuş ve “yüz yıllık Ermeni” kılmıştı kendisini.
Dahası, ülkemizin yakın tarihine, bugününe ve hatta yakın geleceği.
ne damgasını vuracağını bilmeden yaşadığı son on yılında, düşünce ve yazı dünyasını bunların tümünün özenle damıtılmasıyla oluşturmuştu. Bu dönemden geriye kalan yüzlerce köşe yazısı, deneme, röportaj ve gezi izlenimleri ise gazetesi Agos’un arşivinde kayıtlıydı.
Hrant Dink aynı zamanda da bir şifacıydı… Yaşarken değdiği insanlara sevgiyle dokunmayı bilmiş, kadınından erkeğine, gencinden yaşlısına, köylüsünden kentlisine dokunarak geçerken, her birinde derin izler bırakmıştı Ve değdiği, değebildiğı her insanı dönüştürmüştü Dolayısıyla, bu kitap, Hrant’ın hayatının tanıklarının da olmalı, onların seslerinden de oluşmalıydı. Ama bir anı kitabı olmadığı da akıldan çıkarılmamalı, ailesinden başlayarak en yakın çevresiyle yetinilmeliydi.
Bunlar, Hrant’ın hayatında el yordamıyla ilerlemeye başladığımda, ona
Dair gördüklerim ve anlattıklarımdı.
Bide ta başından beri bildiğim anlatması zor ama anlaşılması kolay bir “had bilme” durumuydu bu. Hrant’ı yaşarken tanımıştım. Nasıl bir “can” olduğunu biliyordum Canının alındığı o karanlık günü de görmüştüm. Hem gözümle görmüştüm, hem de gönül gözümle… Bunun aydınlatıcı ışığıyla, bunun bilgisiyle yazılmalıydı bu kitap. “Ben” diyen bir anlatıcısı olmamalıydı
Kitaba başlarken, ailesi dışında kimlerin sesinin kitapta olacağını bilmiyordum henüz, ama kimlerin olmayacağını biliyordum. O “can’a kastedenler, ona kıyılmasının yollarını döşeyenler, o yollar döşenirken memnuniyetle seyredenler, susanlar ya da “timsah gözyaşları” dökenler olmayacaktı. Tarafsızlık adına kir pas sokmayacaktım kitabıma. Ben de taraftım
Kitabım Hrant’ın doğumuyla başlayacak, 19 Ocak’ta bitecekti. Benim sorumluluğum Hrant’ın tertemiz hayatının yazılmalıydı Gerisi başkalarının işi… Yola çıkarken bildiklerim bu kadardı Nasıl bir “el alacağımı” bilmiyordum henüz.
Önce Hrant’ın ailesi el uzattı bana Oğlu Arat’tan başlayarak, kardeşi Hosrof, karısı Rakel, sonra da diğerleri… istisnasız hepsi. Onların açtığı kapıdan girdim, bir yıl boyunca insandan inşana dolaştım durdum. Her yeni insan yeni bir kapı aralarken bana, kaybolmamak için hep o ana kapıya başvurdum.
Biriktirme aşaması diyordum buna. Daha bu aşamada, daha yeni yeni ete kemiğe bürünürken hayatı, dayanamadı Hrant. “Bu iş bensiz olmaz gayrı!” diyen coşkulu sesiyle elimden tuttu ve ,Agos’unun kapısını açtı bana. Orada bir hazine sundu. Çok zengindi sandığı, yok yoktu içinde Ama olsun, ben de çok çalışkandım ya, birebir hayatını anlattığı yazılarını ayıklamaya başlayarak koyuldum işe Aynı çalışmayı Yeni Binyıl ve hayatının sonuna dek yazdığı Birgün gazetelerinde de sürdürdüm.
Hrant’ın yazılarını okuyanlar bilir. Her yazısı sağlam bir düşünce zemini üzerine kuruludur. Ve adeta taş taş üzerine koyarak inşa ettiği yazılarından bırakın tek bir cümle, paragraf alıntılamak bile zordur. Dahası sözünü yüreğinden üretir ve gürül gürül akarken sahici ligiyle çarpar insanı. Yazdığı kitleye değil, tek tek bireylere konuşuyor gibidir. Size sesleniyordur adeta.
Hrant’ın yazılarıyla ilk kez karşılaşıyordum Ama bu bolluk ve yoğunluk karşısında her anlamda çarpıldım. Hem sözünün gücünden güç buldum, hem de ona müdâhale etmek zorunda kalmanın zorluğuyla boğuştum. Kitabım bir seçki fleğ İdi çünkü… Benzersiz cömertliği içinde, onun da bunu öğrenmesi gerekiyordu Çok uğraştırdı beni.
Ama yine de Hrant’tı tabii… Ele avuca gelir gibi değildi! Kitaba girmesiyle birlikte. Onu gerçekten kendisinin kıldı. Artık tanıklıklar değil, kendisi yön veriyordu kitaba. Hrant’tan Fırat’a, sonra tekrar Hrant’a geçerken farklılaştı, dili ve söylemi bütünüyle değişti. Ve bir an geldi, o en çoğaldığı
kitap da Baron Hrant…
Khent Hrant, doğumundan başlayarak gazetesi Agos’u kurmasına kadarki dönemini kapsıyor. Kimsesizler Yurdu’nda hamuru karılan kişiliği, zorlu hayat mücadelesine giriştiği deli zamanlarda iyice yoğruluyor ve “delifişek” bir delikanlı çıkıyor ortaya. Yakın arkadaşlarının kendisine taktıkları Ermenice Khent lakabının Türkçe karşılığı tam da bu zaten,Hrant’ın isim değiştirerek Fırat olduğu bu döneminde değişmeyen tek adı, bu Khent
Baron Hrant ise Agos’un kuruluşundan başlayarak önce bir gazeteci sonra bir düşünce adamı olarak verdiği kimlik mücadelesi yıllarını kapsıyor. Yeniden Hrant Dink adını kullanmaya başladığı bu yıllarda Agos çalışanlarının kendisini adlandırdıkları bu Ermenice sözcük “hoca, usta” anlamına geliyor. Baron Hrant’ın Türkçe telaffuzu ise, bütün o iri kıyım Anadolu erkeği görüntüsünün yanı sıra sahip olduğu soylu ve ince kişiliğine de gönderme yapıyor.
Khent Hrant’ın bölüm girişlerinde yer alan yazılarım, kitap yolculuğu boyunca yaşadığım karşılaşmaları ve kitabın kendi hikâyesini anlatıyor.
Baron Hrant’ın. “Bakmak, Dokunmak, Görmek, Bilmek ve Ölmek” olarak adlandırdığım ve kurguladığım bölümlerinde ise. Hrant’ın düşünce ve mücadele hayatının akışını kesintiye uğratmama kaygısıyla, kendi sesimle araya girmek istemedim ve tek bir sunuş yazısıyla yetindim.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Biyoğrafi-Otobiyoğrafi Siyasal Hayat
- Kitap AdıHrant
- Sayfa Sayısı736
- YazarTuba Çandar
- ISBN9752897854
- Boyutlar, Kapak 13,7x23 cm, Karton Kapak
- YayıneviEverest Yayınları / 2010
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Şair Nigar Hanım ~ Nazan Bekiroğlu
Şair Nigar Hanım
Nazan Bekiroğlu
Şâir Nigâr Hanım. Yahut eserlerine attığı imza ile Nigâr binti Osman. Adını açıkça sahiplenen şiirleriyle edebiyatımızın ilk “kadın” şâiri. Yirmi beş yaşından başlayıp hayatının...
- Anılar, Düşler, Düşünceler ~ Carl Gustav Jung
Anılar, Düşler, Düşünceler
Carl Gustav Jung
Analitik psikolojinin kurucusu Carl Gustav Jung, 1957 baharında 81 yaşındayken, hayatını ve anılarını, meslektaşı ve yakın dostu Aniela Jaffé’ye anlatmayı kabul etti. O güne...
- Cumhuriyet’in Divası Müzeyyen Senar – Türk Musikisinin 75 Yıllık Hikayesi ~ Radi Dikici
Cumhuriyet’in Divası Müzeyyen Senar – Türk Musikisinin 75 Yıllık Hikayesi
Radi Dikici
Cumhuriyet’in Divası Müzeyyen Senar kitabının bu baskısı farklıdır. Önceki baskılarda Müzeyyen Senar’ın 2004 yılına kadar olan biyografisine, bu defa 2010 yılına kadar olan altı...