Tacın yıkımı ve tahtın mahvolması onun elinden olacak…Yalnızca onun kanı dökülünce yüce bir hükümdar yükselecek.
Jude, Periler Diyarı’nın Kraliçesi olarak faniler dünyasında sürgünde ve hiçbir gücü yok ama kaybettiği her şeyi geri kazanmaya kararlı. Hayatı tehlikede olan ikiz kardeşi Taryn sayesinde şans yüzüne güler. Periler Diyarı’na geri dönmeli ve Cardan’a olan hisleriyle yüzleşmelidir. Ama Elfhame bıraktığından çok farklıdır, savaş kapıdadır ve eski düşmanları hiç olmadığı kadar güçlüdür.
Ancak karanlık bir kehanet ortaya çıktığında Jude ilk fani Yüce Kraliçe olarak Periler Diyarı’nı ve sevdiklerini kurtarmak için canı pahasına savaşmak zorundadır!
Çoksatan yazar Holly Black, merakla beklenen Peri Halkı Serisi’ne son noktayı muhteşem bir şekilde koyarken Jude’u korkunç bir seçim yapmaya zorluyor.
***
Birinci Kitap
Ve Elf Kralı yemin etti evlenmeye, Çocuğu olacak bir Havva kızıyla, Haç ve suyun kutsadığı, Sonsuza dek kurtaracaktı perileri kör talihten, Ya yaşanırsa kaderde yazılı gün! Çok uzaklarda! Çok uzaklarda! Edmund Clarence Stedman, “Elf Şarkısı”
Giriş
Kraliyet Müneccimi Baphen gözlerini kısarak yıldız haritalarına baktı. Elfhame’in en küçük prensinin neredeyse o asil başının üzerine düşürülmek üzere olduğunu görünce irkilmemeye çalıştı. Prens Cardan’ın doğumunun üzerinden bir hafta geçmişti ve nihayet Yüce Kral’a takdim edilecekti. Önceki beş varis doğduktan hemen sonra yanakları al al olmuş feryat ederken takdim edilmişti ama Lady Asha iyileşip loğusa yatağından kalkabilene dek Yüce Kral’a ziyaret etmeyi yasaklamıştı. Bebek zayıf, kara kuru bir şeydi. Sesi çıkmıyordu, siyah gözlerini kaldırmış Eldred’i izliyordu. Kamçıya benzeyen küçük kuyruğunu o kadar büyük bir güçle oynattı ki az daha kundaktan kurtulacaktı. Anlaşılan Lady Asha onu nasıl kucağında tutacağını bilmiyordu. Çocuğu, birinin ilk fırsatta onu bu yükten kurtarmasını istiyormuş gibi tutuyordu. “Oğlanın geleceğini söyle,” diye emretti Yüce Kral. Yeni prensin takdim edilmesini izlemeye Peri Halkı’ndan sadece birkaç kişi gelmişti: Yüce Kral’ın hem Saray Ozanı hem de Vekili olan fani Val Moren ve Yaşam Heyeti’nden Açkılar Bakanı Randalin ile Baphen. Yüce Kral’ın sesi boş salonda yankılandı. Baphen tereddüt etti ama elinden cevap vermekten başka bir şey gelmiyordu. Eldred’in Prens Cardan’dan önce beş çocuğu olmuştu. İnce kanları ve nadir doğum yapmalarıyla bilinen Peri Halkı için şaşırtıcı şekilde üretkendi. Yıldızlar, diğer küçük prens ile prenseslerin şiir ve şarkılarda, politikada, erdem ve hatta kötülükteki başarılarından haber vermişti. Ama bu sefer yıldızlar ona çok farklı haberler veriyordu. “Prens Cardan son doğan çocuğunuz olacak,” dedi Kraliyet Müneccimi. “Tacın yıkımı ve tahtın mahvolması onun elinden olacak.”
Lady Asha derin bir nefes verdi. İlk kez çocuğu korumak istercesine kendine doğru bastırdı. Çocuk kucağında kıvrandı. “İşaretlere getirdiğin yorumları etkileyen kim merak ediyorum. Belki Prenses Elowyn’in başının altından çıkmıştır. Ya da Prens Dain.” Belki çocuğu düşürmesi en hayırlısı olur, diye düşündü Baphen ters ters. Yüce Kral Eldred eliyle çenesine dokundu. “Bunu durdurmak için yapılabilecek hiçbir şey yok mu?” Yıldızların Baphen’e bu kadar çok bulmaca ve bu kadar az cevap bahşetmesi karmaşık bir lütuftu. Çoğu kez bazı şeyleri daha kesin şekilde görmeyi dilerdi ama bu sefer değil. Yüce Kral’la göz göze gelmemek için başını eğdi. “Yalnızca onun kanı dökülünce yüce bir hükümdar yükselecek ama söylediğim şeyler olmadan evvel değil.” Eldred, Lady Asha ve kötü şansın habercisi olan oğluna döndü. Bebek fare kadar sessizdi. Ne ağlıyordu ne de gülüyordu, sadece kuyruğunu sallayıp duruyordu. “Çocuğu götür,” dedi Yüce Kral. “Nasıl uygun görüyorsan öyle büyüt.” Lady Asha istifini bozmadı. “Unvanına uygun olarak büyüteceğim onu. Ne de olsa o bir prens, senin de oğlun.” Sesinde bir kırgınlık vardı. Baphen’ın aklına, bazı kehanetlerin tam da onlara engel olmak için yapılanlar sayesinde gerçekleştiği gelince rahatsız oldu. Bir an için kimse konuşmadı. Sonra Eldred başını salladı ve Val Moren kürsüden inip giderek elinde kapağında bitki kökleri deseni işlenmiş ince, ahşap bir kutuyla geri geldi.
“Bir armağan,” dedi Yüce Kral. “Yeşilfunda soyuna yaptığın katkıya istinaden.” Val Moren kutuyu açınca içinden iri zümrüt taşlarla süslenmiş, enfes bir gerdanlık çıktı. Eldred gerdanlığı alıp Lady Asha’nın başına yerleştirdi. Elinin tersiyle kadının yanağına dokundu. “Cömertliğiniz sınır tanımıyor lordum,” dedi kadın biraz teskin olarak. Çocuk zümrütlerden birini küçük avcuna alarak dipsiz gözlerini kaldırdı ve babasına baktı. “Artık git de dinlen,” dedi Eldred, sesini yumuşatarak. Kadın bu sefer karşı koymadı. Lady Asha çocuğu daha sıkı tutarak, başı dik bir şekilde salondan ayrıldı. Baphen yıldızlarla hiç ilgisi olmayan bir önsezi hissetmiş gibi titredi. Yüce Kral o günden sonra Lady Asha’yı bir daha ne ziyaret etti ne de yanına çağırdı. Belki de memnuniyetsizliğini bir kenara bırakıp oğluna vakit ayırmalıydı. Ama Prens Cardan’a bakmak belirsiz bir geleceği görmekten farksızdı, bu yüzden ona yaklaşmadı.
Artık bir prens annesi olan Lady Asha, Yüce Kral’ın olmasa da Yüce Divan’ın gözdesi olmuştu. Kendini lükse ve eğlenceye verip kraliyet odalıklarının yaşadığı keyifli hayatı yaşamaya devam etmek istiyordu. Bebeği kucağına alıp baloya katılacak hali yoktu, bu yüzden yavruları ölü doğan bir kedi bulup onu sütannesi olarak çocuğun başına koydu. Prens Cardan emeklemeyi öğrenene dek bu şekilde yaşamaya devam etti. Artık kedinin yeni yavruları doğacaktı ve çocuk kuyruğunu çekip duruyordu. Kedi kaçıp ahırlara saklandı, böylece çocuk yine tek başına kaldı. Çocukluğu sarayda geçti, kimse üzerine titremez ve kimse onu azarlamazdı. Kraliyet masasından yiyecek çalıp masanın altına saklanarak vahşi ısırıklarla bir lokmada yutsa bile prense yapma demeye kimse cesaret edemezdi. Ablaları ve ağabeyleri ona sadece güler, bir köpek yavrusuymuş gibi onunla oynardı. Nadiren giyinik olurdu, çiçekten yapılma çelenkler takar ve muhafızlar yanına yaklaşınca kafalarına taş fırlatırdı. Annesi dışında kimse ona söz geçiremezdi, annesi de onun aşırılıklarına gem vurmaya çalışmazdı. Tam tersi davranırdı. Çatışmadan kaçınınca ya da bir talepte bulunmakta başarısız olunca, “Sen bir prenssin,” derdi sertçe. “Her şey senin. Tek yapman gereken almak.” Bazen de “Şunu istiyorum. Git bana getir,” derdi. Peri çocukların fani çocuklar gibi olmadığı söylenir. Sevilmeye pek de ihtiyaçları yoktur. Onları geceleri yatağa götürüp ayakta sallamak gerekmez, balo salonunun soğuk bir köşesinde masa örtüsünü üzerlerine çekip uyumaktan da gayet memnun olurlar. Beslenmeleri gerekmez; çiyleri yalayıp mutfaktan ekmek ve tereyağı çalmak onların işidir. Teselli edilmeleri gerekmez, çünkü nadiren ağlarlar.
Peri çocukları çok az sevgiyle idare edebiliyor olsa da peri prenslerin yol gösterilmeye ihtiyacı vardır. Yol göstereni olmadığından, Cardan’ın ağabeyi ondan bir faninin başının üzerindeki cevizi okla vurmasını istediğinde aklına itiraz etmek gelmedi. Ağabeyinin hevesleri anlık, davranışları ise buyurgandı. “Babamız keskin nişancılıktan nasıl da etkilenir,” dedi Prens Dain ufak, muzip bir gülümsemeyle. “Ama belki de sana zor gelebilir. Eline yüzüne bulaştıracağına hiç denemeye kalkma daha iyi.” Bu olasılık babasının gözüne giremeyen ama çaresizce bunu isteyen Cardan’ı cezbetmişti. Faninin kim olduğunu ve Yüce Divan’a nasıl geldiğini sorgulamadı. Adamın Val Moren’in sevdiceği olduğu ve eğer ölürse vekilin üzüntüden aklını yitireceğini ise hayal bile edemezdi. Böylece Yüce Kral’ın sağ kolu olarak daha önemli bir yere gelmek için Prens Dain’in önünde bir engel kalmayacaktı. “Çok mu zor? Denememek daha mı iyi? Bunları ancak bir korkak söyler,” dedi Cardan, çocuksu bir hırsla. Aslında ağabeyi gözünü korkutmuştu ama bu sadece daha da öfkelenmesine neden oldu. Prens Dain gülümsedi. “En azından okları değişelim. Böylece eğer ıskalarsan hatalı olanın benim okum olduğunu söyleyebilirsin.”
Prens Cardan, ağabeyinin bu iyiliğine güvenmemeliydi ama gerçek iyiliği o kadar az görmüştü ki sahtesinden ayırt edemiyordu. İşte bu yüzden Prens Dain’in okunu yerleştirip yayı gererek cevize nişan aldı. İçinde kötü bir his vardı. Hedefi vuramayabilirdi. Adamı yaralayabilirdi. Ama bu düşüncelerin hemen ardından, babasının artık onu göz ardı edemeyeceği kadar korkunç bir iş yapma fikriyle içinde öfkeli bir neşe belirdi. Yüce Kral’ın ilgisini iyilikle çekemiyorsa o zaman belki de çok, çok kötü bir şey yaparak çekebilirdi. Cardan’ın eli titredi. Fani adamın ıslak gözleri donuk bir korkuyla onu izliyordu. Elbette efsunlanmıştı. Kimse isteyerek böyle durmazdı. Onu işkillendiren bu oldu. Cardan zoraki bir şekilde gülerek yayı serbest bıraktı ve okun yere düşmesine izin verdi. “Bu şartlar altında hayatta okçuluk yapamam,” dedi, pes ettiği için gülünç hissederek. “Kuzeyden esen rüzgâr saçımı dağıtıyor. Hep gözüme giriyor.” Prens Dain yayını kaldırıp Cardan’la değiştirdiği oku saldı. Faniyi tam boğazından vurdu. Adam neredeyse hiç ses çıkarmadan yere düştü. Gözleri hâlâ açıktı ama artık boşluğa bakıyordu. O kadar ani olmuştu ki Cardan ne bağırdı ne de bir tepki verebildi. Öylece ağabeyine bakakaldı, olanlar yavaş yavaş kafasına dank ediyordu. “Tüh,” dedi Prens Dain, halinden memnun bir gülümsemeyle. “Yazık oldu. Meğer hatalı olan senin okunmuş. Gözüne giren saçları babamıza şikâyet edebilirsin.” Sonrasında ne kadar ısrar etse de kimse Prens Cardan’ı dinlemedi. Dain izin vermedi. En genç prensin pervasızlığının, kendini beğenmişliğinin ve okunun hikâyesini herkese ballandıra ballandıra anlattı.
Yüce Kral, Prens Cardan’ı huzuruna bile kabul etmedi. Val Moren, Cardan’ın idam edilmesi için yalvardı ama faninin ölümü için ona prenslere verilen ceza verildi. Yüce Kral, Cardan yerine Lady Asha’yı Unutuş Kulesi’ne kapattı. Eldred bahane bulduğu için rahatlamıştı, ne de olsa kadını hem yorucu hem de zahmetli buluyordu. Prens Cardan kardeşlerin en büyüğü, en zalimi ve onu almayı kabul eden tek kişi olan Balekin’e emanet edildi. Prens Cardan’ın ünü bu sayede yayıldı. Artık yapacağı tek şey bunu haklı çıkarmaktı.
Bölüm 1
Elfhame’in sürgündeki Yüce Kraliçesi, bendeniz Jude Duarte, sabahları gündüz kuşağı programları karşısında uyuklayarak, yemek programları, çizgi filmler ve insanların kutuları ve şişeleri bıçaklayıp bütün bir balığı kestikleri yarışma programının tekrarlarını izleyerek geçiriyordum. Akşamüstü kardeşim Oak’la antrenman yapıyordum, tabii eğer izin verirse. Geceleri ise buraların peri sakinlerinin ayak işlerine bakıyordum. Aslında başından beri yapmam gerektiği gibi gözlerden uzak duruyordum. Ve eğer Cardan’a kızıyorsam kendime de kızmam gerekirdi, ne de olsa bana hazırladığı tuzağın tam ortasına düşen aptal bendim. Çocukken faniler dünyasına geri dönmenin hayalini kurardım. Taryn ve Vivi’yle orada yaşamanın nasıl olduğunu birbirimize hatırlatır, yeni biçilmiş çim ve benzin kokusu…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Fantastik Roman (Yabancı)
- Kitap AdıHiçliğin Kraliçesi - Peri Halkı Serisi 3.Kitap
- Sayfa Sayısı344
- YazarHolly Black
- ISBN9786050985658
- Boyutlar, Kapak13,7 X 21 cm, Karton Kapak
- YayıneviDex Kitap / 2021
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Harry Potter ve Lanetli Çocuk ~ J. K. Rowling
Harry Potter ve Lanetli Çocuk
J. K. Rowling
SEKİZİNCİ HİKÂYE ON DOKUZ YIL SONRA Harry Potter olmak her zaman zordu. Sihir Bakanlığı’nın yorgun bir çalışanı, bir koca ve okul çağındaki üç çocuğun...
- Ve Ayna Kırıldı ~ Agatha Christie
Ve Ayna Kırıldı
Agatha Christie
St. Mary Mead sıradan bir İngiliz taşrasıydı, ta ki ünlü film yıldızı Marina Gregg gelene dek. Gossington Malikânesi'ni satın alan Marina bir davet verir. Davet sırasında konuklardan biri ölür. Kokteyl kadehine zehir konmuştur. Tüm ipuçları asıl hedefin Marina olduğu ve zavallı Heather Badcock'un yanlışlıkla öldüğü yönündedir. Gerçekten de olay bu kadar basit midir?
- Çizgili Pijamalı Çocuk ~ John Boyne
Çizgili Pijamalı Çocuk
John Boyne
Dünyaca ünlü İrlandalı yazar John Boyne’un kaleminden, 46 farklı dile çevrilen, bol ödüllü bir klasik. Çizgili Pijamalı Çocuk, II. Dünya Savaşı sırasında yolları kesişen...