Yapı Kredi Yayınları, toplu şiirler ve öyküler ciltlerinde öne çıkan kitapların ayrı basımlarını sürdürüyor. Bu kapsamda, Turgut Uyar’ın şiir kitabı “Her Pazartesi” yeniden bağımsız biçimde okuruna ulaşıyor.
Turgut Uyar’ın yaşamı açısından keskin dönüşümleri barındıran bir dönemin ürünü olan “Her Pazartesi” toplumsal konu ve sorunların öne çıktığı bir kitaptır. Uyar, şiir serüveninin gelişim çizgisinde, bireyin çağıyla ilgili sorun ve açmazının hesaplaşmasını bir ölçüde örneklemiş ve tamamlamış, toplumsal sorunları çilesi ve acısıyla ele alarak kapsayıcı bir söyleme ulaşmıştır. 60’lı yılların devrimci ütopyasının yansımalarını şiirine taşımıştır.
Turgut Uyar’ın bütün şiirlerini kapsayan “Büyük Saat” kitabı içinde yer alan “Her Pazartesi” herhangi bir değişiklik olmadan yayına hazırlandı.
Ne kadar hüzün geçmişse dünyadan
Ne kadar acı geçmişse yaşayacağız
Hepsini yeniden, bir bir dünyada
Dünyadan ve dünyayla sana sığınırım
Acılardan ve hüzünlerden değil
Kaçmalardan ve korkulardan değil
Çünkü bir güçtür sıcaklığın kollarıma
Çünkü kanları, kanları, kanları hatırlarım
Çünkü ölülerimiz toplanacaktır
Ve yüceltilecektir bir mavide.
***
İçindekiler
9 • Öndeyiş
10 • Bağlı Kalmanın Yeri
12 • Bir Duymak
13 • Son Üçü Beş
16 • Son Su
17 • Çağdaş Yeri Mızrağın
19 • Kuşun Yeri Beklemek
21 • Ahd-i Atik
28 • Atları Seven Bir Çocuk
31 • Kadırga
35 • Ölü Yıkayıcılar
50 • Yenilgi Günlüğü
61 • Güneşi Bol Ülke
63 • Açıklamalar
66 • Büyük Saat
69 • Bilirim Bir Kışa
Hazırlanmayı
71 • Hemofili
75 • Herkes
77 • Federico Garcia Lorca
İçin Üç Şiir
79 • Büyük Gurbetçi
81 • Malatyalı Abdo İçin Bir
Konuşma
87 • Ağıtlar Toplamı
94 • Bir Haziran Tüketimi
Üstüne
96 • Bir İntihar Akşamı
Üstüne Söylenti
98 • Yeşile Geçit
102 • Her İki Adımda Bir
Uygunsuzluğunu…
103 • Yaralı Olduğunu Sanan
Birisinin Hüznüne Gazel
105 • Hızla Gelişecek
Kalbimiz
108 • Biraz Daha
ÖNDEYİŞ
akşam, azıcık!.. alnımın azıcık yüksek kaldığı
lâstiklerin, benzinlerin, bonoların azıcık ufaldığı
Bir odada, azıcık!.. günlükten ve grevden
Nüfus kâğıdı, terazi ve peynir beklemekten
Ellerimle koparıp aldığım, sahip olduğum ışık
Bir odada azıcık!..
BAĞLI KALMANIN YERİ
Akıyor şarkısı büyük bedenin,
Kovuşturulan şarkısı. Bir meydana
Hep meydanlara. Meydanlara.
Nasıl bakıyorsa bir koltuk bir duvara,
Başkaldırmanın sınırlandırıldığı bir dünyada
Akıyor…
Kovuşturulan bir kan gibi.
Bir pasaport, bir okyanus ve biraz uçak
Ve biraz ilkel şarkı,
Ve biraz “geçmiş yazlar, kiraz ağaçları”
Neyi kurtarabilir.
Kovuşturma. Suçlu ve atak…
İki taraf da kararlı. Ve atak…
Akıyor kan gibi, büyük şarkısı, kan gibi
Beden akıyor, kendisi akıyor sulara,
Yadsınan beden. Ölebilen.
Başkaldıran…
Tek başkaldıran…
“Yatılan bir yataktan kalkmak,
Mektuplar açıp okumak
Biraz çocuklar sevmek
Daracık katlarda oturmak
Biraz kutsal kitap okumamak
Duvarlara resimler çakmak…
Duvarda 205 pipo
Duvarda düğmeler.
Duvarlara yakışmak…”
Sonra bir tutku gibi girince akşam, oraya
Akşam oraya.
Oturup oturup nehirleri anlatmak…
Ve hep umutlu olmak umutlu olmak umutlu olmak
Oturup oturup nehirleri anlatmak.
Motorlar girince oraya ve kovuşturmalar
(ve askerden değil polisten korkmak)
Ki mahkûmlarla mankenler yerinde rahat.
Bedenin suçları sürünce aralarda,
Artık biraz da kutsal kitapları okumak.
“Eski asker, duvara resimlerini çakardı
Duvarda 205 pipo.
Kimin 205 piposu var…
Duvarda geniş bir soru?..
Yanlış bir yalnızlık mı?
Yanlış bir kovuşturma…
Yanlış bir eski…”
Herkes yerindedir. Haç büyüklüğü..
Ve büyük tövbe. Büyük kovuşturmalar.
Kayık dar geliyor nehirlere, itiraflara, odaya
Bir hüzüne. Karşıdan bir cinse, motorlara…
Kovuşturma büyütüyor…
“Ağzında mendil tutan bir adam
biliyor şarkısız kaldığını…”
Bir şarkı yaparsa durgunluğundan…
BİR DUYMAK
Eylül karmaşası!..
bir solgun geminin belirsiz su kesiminde,
kendisi hatırlanan bir soğuk, bir soğuk ki,
ve etlerin,
sonuçsuz bir ayaklanmaya yöneltildiği bir akşam,
bir akşam ki
kendisi hatırlanan bir alkol ve bir okul
kendisi hatırlanan beyaz yahut mavi bir alkol.
Ölüm aşka bir karşılıktır ve aptalca,
sapsarı boyaları evet boyaları o bazı resimlerin
birtakım resimlerin.
Kalabalıklar ve dönemler ve
arınıp gitmeye çalışan bir ölü
o solgun geminin su kesiminde
o güzel imgesi mutsuzluğun,
– Karşısında alkolden utandığım –Portrait of an unknown–
Eylül karmaşası!..
SON ÜÇÜ BEŞ
“Son çamaşırları ipten aldılar,
çorapları ve patikleri ipten aldılar.
Nasıl olsun? Onlara göre değil.
Bu böyle bir karanlık –iyi. Her şey ölü!..
Gibi.
Çizmelerin ve pudraların düşkün göründüğü
ve ay-altında alım satımın.
Üstelik,
Çocukların bile diabetis mellitüs’ten
öldüğü.
Ey yaşlı kararsızlık, anla tenhalığını,
korkunç sessizlik,
ve işte son akşam saati
yıldızlara geç kalmış olmanın.”
Hepsi geldi – yerlerini aldılar – memesini tutan bir kadın –
çocuksuzluğunu ve memesizliğini tutan bir kadın
çocuklarını andı ansızın – başkaları katlanır metrelerini ceplerine koydular – ölçtüler biçtiler – öyle koydular – gök onlardandı – Toplantı üçe kadar sürdü – yani üçe kadar toplandılar –
belki de üçü geçiyordu – ama onlar üçe kadar sandılar –
Karşılıklı olmak yoktu – karşılıklı değildiler – tek –
ya olmak ya olmamak – yoktular – yok gibi vardılar –
Artık su geçmişti – (bir anı sanılan su) yapılar
bitmişti – Ah, çirkin sonuç
olağan ve çirkin akustik yetersizlik – ve son akşam saati –
hurmaları, uzun ovaları – uzun ovaları – her şeyin
bugüne olduğu –
kır resimlerini – yalnız Pan – andılar – ve –
ölülerini – sonra Akdeniz – bütün bir şey – sonra bir deniz –
sonra –
ve – gömecek olduklarını andılar –
(Kıyılardan gelen gelin, ne güzelsin!..
Ne güzel bir alayın var ardında. Ne güzelsin!..
Gelişin, o sonsuz biçim!.. Seni övmeli!.. Yaşadığımızsın,
gizlice…
Göklere, dumanlara, sertliklere karşı, seni övmeli!..
Mutlu gemilerin son akşamı, son dirlik!..
Son belli belirsiz umutsuzluğu yaralı kalplerimizin…)
Son bayrak – Hurmaları – ölülerini ve gömecek olduklarını
andılar –
Oturum üçte bitti – yani tam üç’e kadar toplandılar –
Ah, yaralı kalpler –
– belki de üç’ü beş geçiyordu – ama –
onlar üç’e kadar sandılar –
“Birden. Çamaşırları ütülemediler, buruşuk.
Artık nehirler mi kapandı… Ne yazık!..
Sahi,
bir resimden. Artık. Mutluluğun ayıp göründüğü
birden geçip yiten son eski zaman.
Son akşam saati. Son buğu. Her şey
ölü. Öfkenin sonsuz bir anlam gibi
göründüğü. Çocukların bile öldüğü…
Son.”
Oturum nehirlerden konuşularak bitti – üçte – evet – belki –
üçü beş geçe – belki üçü beş geçe –
radyolar yazmadı – gazeteler söylemedi –
evlerde – üçte – kalktılar –
zaten ayaktaydılar – oturum sözgelimi –
söz istemediler – evliliklerini yaşadılar sadece.
(Ah, kolkola gece saatleri, daha ileri saatler,
saatleri o vakte kurmalar. Her şey ne kolayken
pazar gömlekleri kolalıyken,
arada bir, birbirine anlamlı dirsek vurmalar
öldüğümüzü, çocuksuzluğumuzu bir hatırlamasalar…
Nehirler,
kapanınca saat kaç?.. Üçü beş!..
Bu son muydu?.. Üç’ü beş?.. Ne yazık üç’ü beşe…
Bir daha yok mu üç’ü beş?..
Demek, bu, son üç’ü beş!..
– Senin salatanı seviyorum sevgilim,
geceni de,
Demek bu son üç’ü beş?.. Geç kalmayalım, çabuk
olalım!..)
Ne yaptılar?.. Ah sonsuz sonuçsuzluk – yaşlı kararsızlık –
ne yaptılar – ne yapardılar –
Oturum üçte bitti – Belki üç’ü beş geçe – Ne –
oturdular –
söz istemediler – yakındılar – inandılar –
“Sakin akşam kimi olsa götürürdü
bir yüzün,
bir diri hüznün ağır ağır öldürüldüğü
kimin öldürüldüğü.
Son akşam saati. Bitmez sevecenlik.
Yıkanmış çamaşırları giydirdiler
giydiler.
kadehler ve çatal – bıçaklar, kunduralar ve
bir şeyin sadece kendi anlamında görüldüğü…”
Gece geldi – gelmişti – sevindiler – oturum bitti – bitmişti –
söz istemediler – söylemişlerdi çünkü,
Kim?..
(Sen ne iyisin, dediler.
o kadar dediler.)
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Şiir
- Kitap AdıHer Pazartesi / 1962-67 Notları
- Sayfa Sayısı112
- YazarTurgut Uyar
- ISBN9789750859663
- Boyutlar, Kapak13,5 x 21 cm, Karton Kapak
- YayıneviYapı Kredi Yayınları / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Al Yüreğim Senin Olsun ~ Ahmet Günbay Yıldız
Al Yüreğim Senin Olsun
Ahmet Günbay Yıldız
Saltanat hesabıdır, umudumu kavruna, Cem’in sıla hasretli küllerini savuran, Yavuz’un babasına meydan okuyuşudur, Kuralları kitaptan siliştir yalnızlığım, Kanı, nakıştır diye sunuşlar yalnızlığım… Goncasını soldurup...
- Kavel ~ Hasan Hüseyin
Kavel
Hasan Hüseyin
“1963’te Ataç dergisi ve yayınevinin yönetmeni Şükran Kurdakul dostumdan bir öneri geldi: kendisinin, Necatigil’in ve benim şiir kitaplarımızı yayımlamayı düşünüyordu. O günlerde, ünlü ‘Kavel...
- Yasak Sevişmek ~ Attila İlhan
Yasak Sevişmek
Attila İlhan
Yasak Sevişmek “Bir gül takıp da sevdalı her gece saçlarına / çıktı mı deprem sanırdın ‘kara kız’ kantosuna / titreşir kadehler camlar kırılır alkışlardan...