Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Hedefi Bulmayan Kurşun
Hedefi Bulmayan Kurşun

Hedefi Bulmayan Kurşun

Richard Osman

DÖRT SIRA DIŞI ARKADAŞ. ORTADA CESET OLMAYAN BİR CİNAYET. VE KAPILARINI ÇALAN BELA. Perşembe Günü Cinayet Kulübü’ne bir kez daha HOŞ GELDİNİZ! Dünyada satış…

DÖRT SIRA DIŞI ARKADAŞ.
ORTADA CESET OLMAYAN BİR CİNAYET.
VE KAPILARINI ÇALAN BELA.

Perşembe Günü Cinayet Kulübü’ne bir kez daha HOŞ GELDİNİZ!
Dünyada satış rekorları kıran Perşembe Günü Cinayet Kulübü serisinin üçüncü kitabıyla macera devam ediyor.

Sıradan bir perşembe ve her şey sonunda normale dönmüş olmalı.
Ama söz konusu Perşembe Günü Cinayet Kulübü’yse bela asla uzakta değildir.
On yıllık faili meçhul bir cinayet çeteyi ünlü bir haber sunucusuna yönlendirir; bir de ortada ceset ya da cevapların olmadığı bir cinayete.
Ardından yeni bir düşman Elizabeth’i ziyaret eder.
Elizabeth’in görevi birini öldürmektir… ya da öldürülmek.
Faili meçhul vakada gelişmeler olurken Elizabeth vicdanıyla (ve silahıyla) boğuşur. Bu esnada Joyce, Ron ve İbrahim’se eski ve yeni arkadaşların yardımıyla ipuçlarının peşine düşer. Peki çete bu gizemi çözüp katil tekrar ortaya çıkmadan Elizabeth’i kurtarabilecek mi?

Yazarı Richard Osman’a ödüller kazandıran ve sevilen Perşembe Günü Cinayet Kulübü serisinin üçüncü kitabı olan Hedefi Bulmayan Kurşun da büyük ilgi gördü, 2022’de Goodreads Choice Awards’ta En İyi Gizem & Macera dalında aday gösterildi. Bunun yanı sıra Suç ve Macera Romanı dalında British Book Award’a aday gösterildi.

“Zekice, şefkat dolu, etkileyici ve ÇOK komik.” Marian Keyes

“Hedefi Bulmayan Kurşun her yönden hedefleri vuruyor. İkilemleri şaşırtıyor, çözümleri
heyecanlandırıyor, diyalogları okunmaya değer ve karakterleri takdire şayan bir dostluk örneği
sergiliyor. Perşembe Günü Cinayet Kulübü’nün bir sonraki kitabının çok geçmeden çıkmasını
ummaktan başka bir şey gelmiyor elimizden.” Wall Street Journal

“Perşembe Günü Cinayet Kulübü geri döndü ve bu herkesi mutlu etmeli; tabii katiller hariç. Richard
Osman’ın vakalar çözen bir grup emekliyi konu alan ilgi çekici serisi ilk kitaptan bu yana okurları
memnun etti. Uluslararası bir çoksatar olan Perşembe Günü Cinayet Kulübü komik, orijinal, şaşırtıcı,
dokunaklı ve tamamen ilgi çekiciydi. Bu, başlangıç için yüksek bir çıtaydı ancak Osman sonraki
kitaplarda buraya erişmeyi kolayca başardı… Bu kitap da diğerleri kadar keyifli. Osman’ın bu çok
yüksek çıtayı rahatlıkla dengelemesi dikkate değer bir başarı.” Minneapolis Star-Tribune

“Çoksatar kitapların yazarı Osman’ın Perşembe Günü Cinayet Kulübü gizemlerinin üçüncüsü (İki Kez
Ölen Adam’dan sonra) güzelce örülmüş bir olay örgüsüyle birlikte kahkahalar da attırıyor… Temposu
yüksek, karakterleri zeki ve ilgi alanları ve geçmişleri bakımından oldukça çeşitli. Mizah genellikle
yaşlanmanın tuhaflıklarını anlayan okurlara hitap ediyor. Osman her zamanki gibi eğlendiriyor.” Publishers Weekly

BİRİNCİ BÖLÜM
Her Köşe Başında
Tanıdık Bir Yüz

1

“Makyaj gerekmez” dedi Ron. Düz arkalıklı bir sandalyeye oturmuştu çünkü İbrahim televizyonda kamburunu çıkararak oturmaması gerektiğini söylemişti.

Çantasından fırçalarını ve paletlerini çıkarmakta olan makyaj sanatçısı Pauline Jenkins, “İstemiyor musun?” diye sordu. Yapboz Salonu’ndaki masalardan birini bir ayna koyarak makyaj masasına dönüştürmüştü. Ayna ampullerle çevrelenmişti ve ampullerin ışıltısı, ileri geri sallanan kiraz rengi küpelerinden yansıyordu.

Ron kanındaki adrenalinin yükseldiğini hissetti. Televizyona çıkmak adamı işte böyle yapıyordu. İyi de diğerleri neredeydi? Onlara, “İsterseniz gelin, çok da önemli değil” demişti ve gelmezlerse büyük hayal kırıklığına uğrayacaktı.

“Beni olduğum gibi kabul etsinler” dedi Ron. “Bu suratı hak ederek kazandım, anlattığı bir hikâyesi var.”

“Korku hikâyesi” dedi Pauline, önce renk paletine, sonra Ron’un yüzüne bakarak. “Bilmem böyle dedim diye alınır mısın?” diye ekleyip Ron’a bir öpücük gönderdi.

“Herkesin güzel olması gerekmiyor” dedi Ron. Arkadaşları röportajın saat dörtte başlayacağını biliyorlardı. Birazdan gelirlerdi herhalde?

“O konuda aynı fikirdeyim tatlım” dedi Pauline. “Benden mucize bekleme. Ama ben senin eski günlerini de hatırlıyorum. Yakışıklı hergelenin biriydin, değil mi? Tabii bu tür şeylerden hoşlananlar için.”

Ron homurdandı.

“Dürüst olmam gerekirse ben bu tür şeylerden hoşlanıyorum. Tam bana göre şeyler. Sürekli işçilerin hakları için mücadele ediyordun, değil mi? Sağa sola sataşıp duruyordun?” Pauline pudra kutusunu açtı. “Hâlâ böyle şeylere inanıyorsun, değil mi? İşçi hakları filan?”

Ron arenaya girmeye hazırlanan boğa gibi omuzlarını bir parça dikleştirdi. “Hâlâ inanıyor muyum? Hâlâ eşitliğe inanıyor muyum? İşçilerin gücüne? Adın neydi?”

“Pauline” dedi Pauline.

“İnsanın parasını alnının teriyle, hak ederek kazanmasının şerefli bir şey olduğuna hâlâ inanıyor muyum Pauline? Elbette inanıyorum, her zamankinden daha çok.” Pauline başını salladı. “Hah, çok güzel. O zaman beş dakika çeneni kapa da işimi yapıp alnımın teriyle paramı kazanmama izin ver. Benim işim de Güney Doğu’da Bu Gece izleyicilerine ne kadar yakışıklı biri olduğunu hatırlatmak.”

Ron ağzını açtı ama kendisinden hiç beklenmedik bir biçimde söyleyecek bir söz bulamadı. Pauline lafı daha fazla uzatmadan Ron’un yüzüne fondöten sürmeye başladı. “Şerefmiş, kıçımın kenarı. Gözlerin pek de hoşmuş. Che Guevara’nınkiler gibi; gerçi o liman işçiliği yapmamıştır.”

Ron aynadan Yapboz Salonu’nun kapısının açıldığını gördü. Gelen Joyce’tu. Onu hayal kırıklığına uğratmayacağını biliyordu. Özellikle de Mike Waghorn’un orada olacağını öğrenmişken. Aslına bakılırsa her şey onun başının altından çıkmıştı. Vaka dosyasını o seçmişti.

Ron, Joyce’un üzerindeki hırkanın yeni olduğunu fark etti. Süslenmeden yapamamıştı.

“Makyaj yaptırmayacağını söylemiştin Ron” dedi Joyce.

“İnsana zorla yaptırıyorlar” dedi Ron.

“Bu, Pauline.”

“Merhaba Pauline” dedi Joyce.

“Duruma bakılırsa bu sefer zorlu bir işe çatmışsın.”

“Daha kötülerini de gördüm” dedi Pauline. “Eskiden Casualty’de1 çalışıyordum.”

Kapı yeniden açıldı. Kameraman, ardından ses teknisyeni, onun ardından da kır saçı, pahalı takım elbisesinin hışırtısı ve o mükemmel, erkeksi ama aşırıya kaçmadan sürünmüş olduğu tıraş losyonunun kokusuyla Mike Waghorn içeri girdi. Ron, Joyce’un yanaklarının kızardığını fark etti. Gözlerinin altına kapatıcı sürülüyor olmasa gözlerini devirirdi.

Mike dişlerinin saçı kadar beyaz olduğunu gösteren bir gülümsemeyle, “Pekâlâ, hepimiz buradayız o zaman” dedi. “Bendeniz Mike Waghorn. Biricik ve eşsiz Mike Waghorn; taklitlerimden sakınınız.”

“Ron Ritchie” dedi Ron.

Mike, Ron’un elini yakalayarak, “Elbette ya, ta kendisi” dedi. “Hiç mi hiç değişmemişsiniz, ha? İnsan yanınızda kendini safariye çıkmış da bir aslanı yakından görmüş gibi hissediyor Bay Ritchie.

Aslan gibi bir adam, değil mi Pauline?”

Pauline bir yandan Ron’un yanaklarını pudralayarak, “Kesinlikle öyle, o dediğinden” diye onayladı.

Ron, Mike’ın kafasını yavaşça Joyce’a çevirdiğini gördü; gözleriyle adeta üzerindeki yeni hırkayı soyar gibiydi. “Peki sizin kim olduğunuzu sorabilir miyim?”

“Ben Joyce Meadowcroft.” Neredeyse reverans yapacaktı.

“İsminiz ne kadar güzel” dedi Mike. “O halde sormama izin verin, siz ve muhteşem Bay Ritchie bir çift misiniz Joyce?”

Ah, Tanrım, hayır. Bunu da nereden çıkardınız şimdi, Tanrı aşkına? Üstüme iyilik sağlık, hayır. Hayır” dedi Joyce. “Sadece arkadaşız. Darılmaca yok Ron.”

“Demek arkadaşsınız” dedi Mike. “Şanslı Ron.”

“Kur yapmayı bırak Mike” dedi Pauline. “Kimsenin ilgisini çektiği yok.”

“Ah, Joyce’un ilgisini çeker ama” dedi Ron.

“Evet, ilgimi çeker” dedi Joyce. İçinden söylemişti ama böyle düşündüğü her halinden belliydi.

Kapı bir kez daha açıldı ve İbrahim kapıdan başını uzattı. Aslanım benim! Geriye sadece Elizabeth kalmıştı. “Çok mu geciktim?” “Tam zamanında geldin” dedi Joyce.

Ses teknisyeni Ron’un yakasına mikrofon takıyordu. Ron, Joyce’un ısrarı üzerine West Ham formasının üzerine bir ceket giymişti. Ona kalsa buna hiç gerek yoktu. Tuttuğu takıma karşı saygısızlıktı bir kere. İbrahim, Joyce’un yanındaki sandalyeye oturdu ve Mike Waghorn’a baktı.

“Çok yakışıklısınız Bay Waghorn. Klasik anlamda yakışıklısınız.”

Mike başıyla onaylayarak, “Teşekkür ederim” dedi. “Squash oynuyorum, nemlendirici kullanıyorum, gerisi Tanrı vergisi.”

“Ayrıca makyaj malzemelerine haftada bin papel veriyor” dedi Pauline, Ron’un yüzüne son rötuşları yaparken.

“Ben de yakışıklıyım, hep öyle derler” dedi İbrahim. “Hayatım başka bir yolda ilerlemiş olsaydı belki ben de bir haber spikeri olabilirdim.”

“Ben haber spikeri değilim” dedi Mike. “Televizyonda haber de sunan bir muhabirim.”

İbrahim başıyla onayladı. “Keskin bir zekâya sahipsiniz. Burnunuz iyi hikâyelerin kokusunu da alıyor.”

“İşte ben de bu yüzden buradayım” dedi Mike. “Gönderdiğiniz e-postayı okur okumaz bir hikâyenin kokusunu aldım. Yeni bir yaşam tarzı, emekli köyleri, tam ortasında da Ron Ritchie’nin o ünlü yüzü. ‘Evet, seyirciler buna bayılacak’ diye düşündüm hemen.”

Birkaç haftadır ortalık sakindi ama çetenin yeniden iş üstünde olması Ron’u sevindiriyordu. Bu röportaj meselesi aslında bir tezgâhtan ibaretti. Joyce bu tezgâhı Mike Waghorn’u Coopers Chase’e getirtebilmek için planlamıştı. Seçtikleri vakaya yardım edip edemeyeceğini görmek için. Bu yüzden de prodüktörlerden birine bir e-posta göndermişti. Tezgâh olsa bile Ron’un yeniden televizyona çıkmasını sağlıyordu ya, gerisi önemli değildi ve Ron durumdan son derece memnundu.

“Sonrasında bizimle bir akşam yemeği yer misiniz Bay Waghorn?” diye sordu Joyce. “Saat beş buçuğa rezervasyon yaptırdık. Bu koşuşturmaca bittikten sonra.”

“Lütfen bana Mike deyin” dedi Mike. “Ama teklifinizi geri çevireceğim maalesef. İnsanların arasına fazla karışmamaya çalışıyorum. Bilirsiniz işte, mahremiyetimi koruyayım, mikrop bulaşmasın filan diye… Beni anlayışla karşılayacağınıza eminim.”

“Hay aksi” dedi Joyce. Ron, onun hayal kırıklığına uğradığını görebiliyordu. Kent’te veya Sussex’te Mike Waghorn’un daha büyük bir hayranı varsa tanışmak isterdi. Aslında yeniden düşününce, öyle birileri varsa tanışmak istemezdi.

İbrahim, Mike’a, “Her zaman bol bol alkollü içki de bulunuyor” dedi. “Ayrıca birçok hayranınızın da orada olacağını sanıyorum.”

Bu sözler Mike’ın durup düşünmesine yol açmıştı.

“Hem size Perşembe Günü Cinayet Kulübü’nden de bahsederdik” dedi Joyce.

“Perşembe Günü Cinayet Kulübü mü?” diye sordu Mike. “Kulağa uydurma bir isimmiş gibi geliyor.”

“Ona gelene kadar her şey uydurma değil mi zaten?” dedi İbrahim. “Bu arada yönetim içkileri sübvanse edip indirimli fiyattan veriyor. Sübvansiyonu kesmek istediler ama bir toplantı yaptık, karşılıklı sözler söylendi ve sonunda fikirlerini değiştirdiler. Hem sizi çok alıkoymayız, saat yedi buçukta lokantadan çıkmış olursunuz.”

Mike önce saatine, sonra Pauline’e baktı. “Herhalde kısa bir akşam yemeği için vaktimiz vardır?”

Pauline, Ron’a baktı. “Sen de gelecek misin?”

Ron, Joyce’a baktı, o da hızlı hızlı başını salladı. “Anlaşılan geliyorum, evet.”

“O halde akşam yemeğine kalıyoruz” dedi Pauline.

“Çok güzel, çok güzel” dedi İbrahim. “Sizinle konuşmak istediğimiz bir şey var Mike.”

“Nedir?” diye sordu Mike.

“Şimdi sırası değil” dedi İbrahim. “Dikkatinizin Ron’dan başka yere kaymasını istemem.”

Mike, Ron’un karşısındaki koltuğa oturdu ve ona kadar saymaya başladı. İbrahim, Joyce’a yanaştı.

“Mikrofonun ses seviyesini kontrol ediyor.”

Joyce, “O kadarını ben de anladım” deyince İbrahim başını salladı. “Onu akşam yemeğine kalmaya ikna ettiğin için teşekkürler; nereye varırız hiç belli olmaz, değil mi?”

“Hiç belli olmaz Joyce, orası doğru. Belki ikiniz sene sonunu bulmadan evlenirsiniz. Hem evlenmeseniz bile –tabii kendimizi bu olasılığa da hazırlamalıyız– eminim bize Bethany Waites hakkında epey bilgi verecektir.

Kapı bir kez daha açıldı ve Elizabeth odaya girdi. Çetenin tamamı oradaydı. Ron duygulanmamış gibi davranmaya çalışıyordu. En son böyle bir arkadaş çetesine dahil olduğunda Wapping matbaa işçileri grevinde yer almıştı ve polisle çatışıp hastanelik olmuşlardı. Hey gidi günler.

“Siz bana aldırmayın” dedi Elizabeth. “Farklı görünüyorsun Ron, hayırdır? Sanki… daha sağlıklı duruyorsun.”

Ron homurdandı ama Pauline’in gülümsediğini de fark etti. Ama hakkını vermek gerekir, gülümsediğini çaktırmamaya çalışıyordu. Acaba Pauline kendisiyle aynı kulvarda bir kadın mıydı? Altmışlı yaşlarının sonunda olmalıydı; onun gibi bir adam için biraz genç sayılmaz mıydı? Peki ya bugünlerde kendisi hangi kulvardaydı? Bunu düşünmeyeli epey zaman olmuştu. Her halükârda kadın pek hoş gülümsüyordu.

2

Milyonlarca sterlinlik bir uyuşturucu çetesini bir cezaevi hücresinden yönetmek zor bir iş olabilirdi. Ama Connie Johnson’ın da farkına varmaya başladığı üzere imkânsız değildi.

Cezaevi personelinin çoğu avcunun içindeydi. Neden olmasınlardı ki? Etrafına yeterince para saçıyordu. Yine de hâlâ mızıkçılık eden birkaç gardiyan vardı ve Connie bu yüzden o hafta içeriye kaçak sokulan iki SIM kartını yutmak zorunda kalmıştı.

Elmaslar, cinayetler, kokain paketi. Büyük bir ustalıkla tuzağa düşürülmüştü2 ve mahkeme gününe daha iki ay vardı. O zamana kadar işlerinin tıkır tıkır yürümesini istiyordu.

Belki mahkeme sonucunda suçlu bulunacaktı belki bulunmayacaktı ama Connie olaylara her zaman iyimser tarafından bakmaktan hoşlanırdı. Annesi her zaman başarıya ulaşacakmış gibi plan yap derdi. Gerçi bunu dedikten kısa bir süre sonra kaza sigortasını yaptırmamış bir kamyonetin altında kalıp ölmüştü.

Her şeyden önemlisi, bir şeylerle meşgul olmak kendi yararınaydı. Cezaevinde işleri belli bir düzene oturtmak önemliydi. Bir şeyleri dört gözle beklemek de öyleydi ve Connie, Bogdan’ı öldürmeyi dört gözle bekliyordu. Burada olmasının nedeni o adamdı ve gözleri dağ gölleri gibi masmavi olsa da olmasa da işini bitirecekti.

Tabii o yaşlı adamın işini de. Ona tuzak kurarken Bogdan’a yardım eden adamın. Etrafta soruşturup adının Ron Ritchie olduğunu öğrenmişti. Onun da ölmesi gerekiyordu. Mahkeme gününe kadar onlara bulaşmayacaktı –jüriler tanıkların öldürülmesinden hoşlanmazdı– ama sonra ikisini de öldürecekti.

Connie telefonunun ekranına baktığında cezaevinin yönetim binasında görevli adamlardan birinin Tinder’da olduğunu gördü. Kafası kelleşiyordu ve başka marka araba kalmamış gibi bir Volvo’nun yanında duruyordu ama yine de profilini sağa kaydırdı çün…

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Roman (Yabancı)
  • Kitap AdıHedefi Bulmayan Kurşun
  • Sayfa Sayısı368
  • YazarRichard Osman
  • ISBN9789752212626
  • Boyutlar, Kapak13,5 x 21,5 cm, Karton Kapak
  • YayıneviBilgi Yayınevi / 2024

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Perşembe Günü Cinayet Kulübü ~ Richard OsmanPerşembe Günü Cinayet Kulübü

    Perşembe Günü Cinayet Kulübü

    Richard Osman

    PERŞEMBE GÜNÜ CİNAYET KULÜBÜ’NE HOŞ GELDİNİZ! DÖRT SIRA DIŞI ARKADAŞ. ŞOK EDİCİ BİR CİNAYET. Huzurlu bir emekli köyünde yaşayan yetmişli yaşlardaki dört arkadaşın haftada...

  2. İki Kez Ölen Adam ~ Richard Osmanİki Kez Ölen Adam

    İki Kez Ölen Adam

    Richard Osman

    Bir sonraki perşembe geldi. Elizabeth eski bir meslektaşından, uzun geçmişleri olan bir adamdan mektup aldı. Adamın peşinde birileri var ve bu yüzden Elizabeth’in yardımı...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Diri Gömülen ~ Sadık HidayetDiri Gömülen

    Diri Gömülen

    Sadık Hidayet

    Sadık Hidayet’in (1903-1951) öyküleri, hem onun kendi yapıtına hem de modern İran edebiyatına giriş için mükemmel birer anahtar niteliği taşır. Özellikle ilk öykü kitabı...

  2. Saraydan Sürgüne ~ Kenize MuratSaraydan Sürgüne

    Saraydan Sürgüne

    Kenize Murat

    Üç kıtayı zangır zangır titreten büyük bir imparatorluğun çöküşüne tanık olduğu sıralarda Selma Sultan yedi yaşındaydı. İstanbul’da Çırağan Sarayı’nda dünyaya gelmesiyle başlayan hayat çizgisi...

  3. Baba Mirası – Gerçek Bir Hikâye ~ Philip RothBaba Mirası – Gerçek Bir Hikâye

    Baba Mirası – Gerçek Bir Hikâye

    Philip Roth

    Philip Roth “Baba Mirası”yla tüm zamanların karşı koyması en güç, en büyük kahramanına –babasına– yeniden can veriyor. Beyin tümöründen mustarip seksen altı yaşındaki Herman...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur