Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Hayallerimizin Seyir Defteri
Hayallerimizin Seyir Defteri

Hayallerimizin Seyir Defteri

Tayfun Atay

Kimlikler, İmgeler, Temsiller Hayallerimizin Seyir Defteri, Türkiye’de popüler kültür üzerine kaleme alınmış denemelerden oluşan bir seçki. Tayfun Atay kültürel kimlik, kültürel değişme ve kültürel…

Kimlikler, İmgeler, Temsiller
Hayallerimizin Seyir Defteri, Türkiye’de popüler kültür üzerine kaleme alınmış denemelerden oluşan bir seçki. Tayfun Atay kültürel kimlik, kültürel değişme ve kültürel temsil sarmalında hayalden hayata, düşlemden düşünceye, temaşadan tefekküre bir yol tutma çağrısında bulunuyor.

Köyden kente göç ve muhafazakârlık-modernlik ikiliği… Erkeklik-kadınlık halleri… Homofobi-transfobi-maşizm… Çocuk, çocukluk ve dönüşümleri… Etno-dinsel ötekileştirmeler, şovenizm ve statükoculuk… Düşünen insandan (Homo sapiens) seyreden insana (Homo videns) gidiş… Görsellik ve kalabalıklarda yalnızlık sorunsalı… Bir doğa-zararlısı olarak insan… Ve yüzyıllık kutuplaşmamız: Laiklik-dindarlık… Hepsi, “İnek Şaban”dan Recep İvedik”e, “Orhan Baba”dan “Müslüm Baba”ya, “Züğürt Ağa”dan “Seymen Ağa”ya, “Zenne”den “Huysuz Virjin”e, “Bez Bebek”ten “Hürrem Sultan”a, “Yumurcak”tan “Barbie”ye, “Polat Alemdar”dan “Behzat Ç.”ye, “Ercüment Çözer”den “Erşan Kuneri”ye, “Avrupa Yakası”ndan “Yalan Dünya”ya, “Bir Başkadır”dan “Kulüp”e, “Şahsiyet”ten “Uysallar”a, “Şehrazad”dan “Şahmaran”a, “Huzur Sokağı”ndan “Kızılcık Şerbeti”ne ve daha fazlasına açılan “temsiller yelpazesi”ndeki izdüşüm ve dışavurumlarıyla Atay’ın “Seyir Defteri”nde işlenmekte…

“Hayallerimizin seyrinde 19. yüzyıl romanın, 20. yüzyıl sinemanın oldu. 21. yüzyıl ise dizilerin olacak gibi görünüyor.”

Dickens’dan Yaşar Kemal’e, “Karaoğlan”dan “Ceyar”a… Sözlü-sazlı kültürden yazılı-matbu kültüre ve elektro-dijital kültüre kadar, hayal dünyamızı renklendiren, zenginleştiren ve besleyen tüm kurgusal anlatılarda yukarıda sıralanan strateji hep sürdürüldü. Klasikler bile, örneğin Charles Dickens’ın romanları, ilk nüshaları itibarıyla hep en heyecanlı yerinde kesilecek şekilde haftalık, aylık dergilerde tefrika hâlinde çıkmıştır. Dickens bu konuda, yani okura bir sonraki bölümü iple çektirecek şekilde en heyecanlı yerinde kesmekte o kadar ustaydı ki Antikacı Dükkânı’nın (The Old Curiosity Shop) yeni bölümünü yayımlayan dergiyi Britanya’dan Amerika’ya getiren gemi New York limanına yanaştığında, yazarın limanda bekleyen fanatik okurları ve romanın müdavimleri sabırsızlık içinde güvertedekilere doğru çığlık çığlığa bağırarak, “Küçük Nell öldü mü?” diye sormaktan kendilerini alamamışlardır.29 Tıpkı bir yüzyıl sonrasında bizlerin televizyonda Dallas’ın yeni sezonunun yayınlanmasını “Ceyar öldü mü ölmedi mi” merakı içerisinde sabırsızlıkla ve ateşli tartışmalarla bekleyişimize benzer şekilde…

Bizde de romanlar ilk ortaya çıkış dönemlerinden itibaren gazetelerde tefrika hâlinde okura sunulmuşlardır, hatta bu, görece yakın zamanlara kadar da devam etmiştir. Öyle ki 1970’lerde dahi ben Yaşar Kemal’in Deniz Küstü’sünü ilkin gazetede tefrika olarak okuduğumu hatırlıyorum. Daha küçükken yine gazetelerde Tarkan, Karaoğlan, Dedektif Nik gibi çizgi romanları da hep en heyecanlı yerinde kesilmiş hâlde “Devamı yarın” ibaresiyle sonlanmış olarak okuduğumu… Elbette radyoda Arkası Yarın’larda anlatılan öyküleri, roman-tiyatro uyarlamalarını dinleyip yine kaldığı en heyecanlı yerden takip etmek için ertesi günü iple çektiğimizi de… Sonrasında benzer şekilde televizyon dizilerinde olduğu gibi…

Yaratıcılığın itici gücü olan hayal ile bilimin itici gücü olan merakı birbirine katık etmiş bu anlatı stratejisinin, insanlığın tarih-öncesine, sanatsal yaratıcılığın başlangıcı sayılan mağara duvar resimlerine kadar izinin sürülebileceğini düşünenler/ kaydedenler dahi var.30 Bir kısmı yan yana, seri hâlde anlamlanan bu resimleri yapanlar, kim bilir belki de ilk çizgi roman ustaları idiler!.. Demek ki tarihi, mağaradan mağazaya bir yolculuktan ibaret diye özetlenebilecek olan insanlığın hayal ihtiyacı, merak dürtüsü hesaba katılarak ve yaşamsal, geçimlik veya ticari gereksinimler eşliğinde hep aynı yöntem ya da strateji ile karşılanır olmuştur: Hayal ustaları ve tacirleri, hep en heyecanlı yerinde kestiler Binge-watching ve Gerçek Zamanlı Seyrin Sonu Peki, şimdilerde belki tüm bu yazdıklarımızı geçersiz kılacak mahiyette karşımıza çıkan dijital platformları, onların dizileri hiç de en heyecanlı şekilde kesmeksizin, art arda yüklenmiş bölümlerle “bindirme-seyir” (binge-watching) alışkanlığına kapı açışını nasıl açıklayacağız?.. Bu yolda önce şu soruyu soralım:

Eğer Binbir Gece Masalları’nın sökün ettiği dönemde, mesela Netflix olsaydı, Şehrazad canından mı olacaktı?! Yani Şehriyar, masalların, hepsini art arda içinde barındıran bir metni ya da kaydı elinin altında bulmuş olsaydı, Şehrazad’la ilk geceyi geçirdikten sonra onu cellada teslim edip kendi kafasına göre mi takılacak, her gece en heyecanlı yerinde kesilecek şekilde anlatılan öykülere merak iştahını anında tatmin edecek geçişlerle hep yeniden, yeniden mi bağlanacaktı?.. Yüzyıllar önce olsaydı herhalde Şehrazad’ı hayli sıkıntıya sokabilecek bu durum, bugün televizyon dünyasını ve onunla karşılıklı bağ içindeki reklam endüstrisini canevinden vurabilecek bir dinamik olarak karşımızda. 1997 yılında mütevazı bir online DVD satış şirketi olarak doğuş bulmuş Netflix, daha sonra doğrudan internet üzerinden abonelik bazında film ve dizi akışı sağlayıp ardından House of Cards ile başlayarak orijinal içerik yayınlayıp giderek kendisi de üretir olduğu noktada, televizyon seyir alışkanlığının radikal şekilde değişmesine öncülük etti.

Aslına bakılırsa bu daha önce de gizli-saklı (“yasak-korsan”) mahiyette süregelen fiili bir durumdu. Netflix sadece bu fiili durumu meşru çerçeveye oturtan ticari bir hamleye imza atmıştır da denilebilir. İnternet ortamı bugün işitsel-görsel her tür içeriği istediğimiz şekil ve hızda izleme, tüketme imkânını bize vermekte. Dizileri istediğiniz yerde durdurup seyretmeyi kesebiliyor, sonra tekrar kaldığınız yerden devam edebiliyorsunuz. Ama yine isterseniz onları en heyecanlı yerinde kesildiği yerden, hiç beklemeksizin diğer bölüme geçerek üst üste birkaç bölüm, hatta bir sezonu tümüyle, gözleriniz kan çanağına döne döne de olsa izleyebiliyorsunuz. Böylesi “bindirme” (ya da obez) seyrin keyfiyle olduğu kadar zararlarıyla da önünü açmış bir dijitalteknolojik dünya var bugün…

Sonuçta yazılı, sözlü, görsel her tür içeriğin bir yasal kontrol ya da takibata da elvermeyecek hızda, âdeta boşluğa püskürtülürcesine siberuzaya aktarımı, bildiğimiz televizyon seyrini radikal biçimde etkiledi, değişikliğe uğrattı. Televizyon seyri, internet dolayımıyla kişiselleşti ve mobilleşti.

Seyirci topluluğu atomize oldu. “Gerçek-zamanlı” televizyon seyri zorunluluk olmaktan çıktı. Bu zorunluluk kalkınca, bir kurgusal içeriği haftalar boyu hep en heyecanlı yerinde, herkesi merakta bırakacak noktada kesmenin ne anlamı ne gereği ne de cazibesi var artık. Bir diziyi birkaç ay sabredip sonra topluca, hiç en heyecanlı yerinde kesilmeksizin sezonluk izlemenin hazzı daha ağır basar oldu. Zaten her biri ayrı zaman aralıklarında karşımıza çıkan yapımlarla sürekli akış arz eden dizi endüstrisi, seyircinin kendine özgü bir izleme planıyla, ürünleri anında değil, geriden, ama “bindirme” yaparak izleme tercihini gayet işlevsel kıldı, yaygınlaştırdı.

Süreç elbette gerçek-zamanlı seyre dayanan lineer televizyon yayıncılığını ve onu hem besleyen hem de ondan beslenen reklam endüstrisini kritik bir noktaya getirdi. İçerik ne kadar çekici olursa olsun, seyirciyi haftalarca “hatta tutacak”, dolayısıyla reklam çekecek merak-heyecan kancaları (cliffhangers) atmanın önemi azaldı. Böylece tefrika roman dönemi nasıl kapandıysa, tefrika dizi dönemi de kapanma sürecine girmiş görünüyor. Televizyoncusu da reklamcısı da dizi yapımcısı, senaristi de bu duruma, yani “dijital yeni normal”e göre hareket etmek zorunda artık. Tabii bu söylenenler daha çok 30 ile 60 dakikalık sürelerle yayında olan ve ağırlıklı olarak yabancı diziler açısından söz konusu. Türkiye televizyonlarındaki 150 dakikaya varan yerli dizilerin elbette “bindirme” seyre oturtulabilecek bir yanı yok.

Ama giderek dijital platformlarda, üstelik sadece ulusal bazda değil, küresel bazda izleyici kitlesine hitap eden yerli dizilerin ve sinema filmlerinin hayli yaygınlaştığı da bir gerçek ki, kitabımızdaki pek çok dizi analizi de bu platformlarda yer alan yapımlara ilişkin. “Devamı Var” Çağı’ndan “Sırada Ne Var” Çağı’na… Tekno-ekonomik-kültürel dönüşüm, günümüz insanını hıza endeksli bir yaşam akışı içine soktuğu ölçüde artık bir düşsel-kurgusal ürünü, değil bir hafta, bir gün bile bekleme sabrını seyirciden istemek zorlaştı. Üstelik hem dizi üretiminin alabildiğine artışı hem de yeni medya teknolojilerinin eşliğinde gelen “dijital yeni normal”in avantajı, izlerkitleyi alabildiğine bol seçenek içerisinde başına buyruk şekilde davranmaya sevk etti. Bir dizinin yeni bölümünü gerçek-zamanlı olarak merakla beklemektense, her hafta bir ya da birkaç diziyi “bindirme-seyir”le topluca izleyip diğer dizileri de sonraki haftalarda bölümleri tamamlanmış “tüketme”yi tercih eder hâle getirdi.

Sonuç olarak, ister tane tane, ister “bindirme” şekilde olsun, hayallerimizin seyrinde 19. yüzyıl romanın, 20. yüzyıl sinemanın olduğu gibi, 21. yüzyıl da dizilerin olacak gibi görünüyor. Şimdi dönelim tekrar o kritik soruya: Şehrazad’ın zamanında dijital platformlar olsaydı ve Şehrazad hikâyelerini “bindirme” şekilde ve hep en heyecanlı yerinde kesmeden bütün bütün anlatmak durumunda kalsaydı ne olurdu; celladın eline düşmekten nasıl kurtulurdu?.. Elbette bir gecede en heyecanlı yerinde kesilmek yerine tamamına eren hikâyeden sonra aynı lezzette, çekicilikte, kalitede bir yeni hikâyeyi ertesi gece için vadederek!.. Ve halk hikâyelerinde de çizgi romanlarda da radyodaki Arkası Yarın’larda da televizyondaki dizilerde de son nokta konulmadan önce hep karşımıza çıkagelmiş To be continued… (“Devamı var”) mesajı yerine, Şehriyar’ın zihninde ve kalbinde şu soru-mesajın belirmesine yol açarak: What’s next; yani, sırada ne var?!

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Doğadan Duaya ~ Tayfun AtayDoğadan Duaya

    Doğadan Duaya

    Tayfun Atay

    İnancı Gözlemlemek İnsanlık tarihi doğadan duaya bir yol alış olarak da değerlendirilebilir. İnsan, “kültür” aracılığı ile bir parçası olmaktan, hâkimi olmaya doğru konum değiştirdiği...

  2. Yeryüzüne Ölümü İndirdik Gülüm! ~ Tayfun AtayYeryüzüne Ölümü İndirdik Gülüm!

    Yeryüzüne Ölümü İndirdik Gülüm!

    Tayfun Atay

    Homo Demonus Üzerine Antropolojik Serzenişler İnsan türünün 21. yüzyılda Homo sapiens olmaktan “Homo Deus”a dönüşerek tanrısallık mertebesine ulaşacağı öngörüsü çok ilgi çekmiş, çok ses...

  3. Parti, Cemaat, Tarikat – 2000’ler Türkiye’sinin Dinbaz, Politik Seyir Defteri ~ Tayfun AtayParti, Cemaat, Tarikat – 2000’ler Türkiye’sinin Dinbaz, Politik Seyir Defteri

    Parti, Cemaat, Tarikat – 2000’ler Türkiye’sinin Dinbaz, Politik Seyir Defteri

    Tayfun Atay

    Türkiye’de 21. yüzyıl başında iktidar imkânı bulan İslamcı siyaset, Cumhuriyet 100 yaşına girerken ülkenin ekonomi-politik ve toplumsal-kültürel akışını belirlemeye devam ediyor. Demokratik, özgürlükçü ve...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Leventname – Çocukluğumla Buluşmalar ~ Gündüz VassafLeventname – Çocukluğumla Buluşmalar

    Leventname – Çocukluğumla Buluşmalar

    Gündüz Vassaf

    “İş kuleleriyle, bahçeli evlerin ayrı dünyalarının Levent’teki yan yanalığı karikatür gibi. Topraktan kopup yükseldikçe değerlerimiz uçuşur oldu. Dinler, katedraller ve minarelerle havada aradıkları Tanrı’ya...

  2. Hayat Bir Emrin Var mı ~ Cezmi ErsözHayat Bir Emrin Var mı

    Hayat Bir Emrin Var mı

    Cezmi Ersöz

    “Nerede bir Cezmi Ersöz yazısı, şiiri görsem, önce onu okumak isterim. Neden? Nedenini de hem bilirim, hem bilmem. Bilirim: Varlığı, bitimsiz muhalefettir o. Bilirim:...

  3. Ve Günler Yürümeye Başladı ~ Eduardo GaleanoVe Günler Yürümeye Başladı

    Ve Günler Yürümeye Başladı

    Eduardo Galeano

    Galeano’dan her güne bir masal değil, her güne bir gerçek. Bir takvim formatında yazılan Ve Günler Yürümeye Başladı, 1 Ocak’tan 31 Aralık’a her gün...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur