Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Haritanın Yırtılan Yeri
Haritanın Yırtılan Yeri

Haritanın Yırtılan Yeri

Cezmi Ersöz

Diyarbakır’da bir öğretmen, “Devlet bizim üzerimizi kırmızı kalemle çizmiş,” diye yakınıyordu. Ailesini silahlı çatışmadan koruyabilmek için pencerelerine duvar ören Cizreli bakkalın açıklaması, “Güneş bizim…

Diyarbakır’da bir öğretmen, “Devlet bizim üzerimizi kırmızı kalemle çizmiş,” diye yakınıyordu. Ailesini silahlı çatışmadan koruyabilmek için pencerelerine duvar ören Cizreli bakkalın açıklaması, “Güneş bizim neyimize?!” idi. Şırnak’ta bir öğretmen yaşadığı o felaket gecesinin ardından aklını oynatmış, “Yaşasın, Türk ordusu!” diye haykırarak sokağa fırlamıştı. Cizre’de, henüz bir erkek arkadaşıyla bir akşamüstü parkında el ele oturmamış bir genç kız dağlara çıkıp gerilla olmaktan söz ediyordu, o saklayamadığı hüznüyle. Kalplerimizdeki ve şehirlerimizdeki haritalar, ne acı ki durmadan yırtılıyordu…

BİR BAŞKA ZAMAN

BİR BAŞKA YER

Bu yazı dizisinde sekiz sol görüşlü insanla söyleşi yaptım. Bu sekiz insanın ortak bir özelliği vardı: Hemen çoğu, 80’li yılları hapishanelerde geçirmişlerdi. Birçoğu idam ve müebbet cezasına çarptırılmış; bu cezalara karşı yüreklilikle direnirken, tahammül edilemez işkencelerden geçmişti. Bu süre içinde devleti en çıplak, en gerçek yüzüyle görmüşlerdi. Hapishanelerde geçirdikleri yaklaşık 10 yıl içinde, önlerinde fazla seçenekleri yoktu. Ya devletle uzlaşacaklar ya da devletin her türlü şiddetine karşı direneceklerdi. Devletle uzlaşıp içeride ölmek yerine, direnmeyi tercih etmişlerdi. Direniş sürecinde fraksiyonlar arası görüş farklılıkları yerini dayanışmaya ve kardeşliğe bırakmıştı. Şakası yoktu. Devletin yok edici baskılarına karşı, 8 zeytini, yirmi iki kişinin eşit bir şekilde paylaştığı günler yaşanıyordu…

Sonuçta, bu sekiz insan 10 yıl gibi çok uzun bir süre sonunda, yeniden “dışarıdaki hayat”la karşı karşıya geldiler. Üstelik, bu 10 yılda Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin en büyük sosyal ve ekonomik değişikliklerini yaşamıştı. Birtakım değer yargıları altüst olmuştu. Dahası, halk baskı ve “mass” medyanın etkileri yoluyla sindirilmiş ve apolitize edilmişti, insanlar alanlardan küçük dünyalarına çekilmiş, siyasi ve sosyal kurumlardan uzaklaştırılmıştı. Türkiye büyük bir hızla kapitalist dünyaya entegre edilerek, tüketim toplumu haline getirilmişti. İnsanlığın üstün değer yargılarının yerini para almıştı. Para ve her tür maddi çıkar ilişkileri, günlük yaşamı, düşünce biçimlerini belirlemeye başlamıştı. İnsanlar teker teker tacirleştirilmiş, değer yargıları buna göre biçimlenmişti. Bu 10 yıl içinde yaşanan olayların en düş kırıcı olanı da sosyalist sistemin çöküşe varan bunalımıydı. İşte bu sekiz insan böyle bir hayata çıkıyorlardı. Belki özgürlerdi ama karşılaştıkları hayat, insanlar, konular, değerler, onlara çok yabancıydı. Onlar içeride birçok değerleri korumuşlardı. Ama dışarıda bıraktıkları arkadaşları maddi ve günlük bedellerin peşinde adeta savrulmuşlardı. Artık başka şeyler önemliydi onlar için. Ekonomik ve ideolojik kuşatma karşısında kimliklerini yitirmişlerdi. Örgütler dağılmış, eski yardımlaşma birimleri ortadan kalkmıştı. Ne denli saklansa da, yaşanan derin bir hayal kırıklığıydı. Bu 10 yıl içerisinde, çok şaşırtıcı bir şey daha yaşanmıştı. Siyasi örgütlerin yerini, aileler, anneler, babalar, kardeşler almıştı. Ailenin, “en sıkı örgüt” olduğu anlaşılmıştı. 12 Eylül faşist darbesi, devrimcilere annelerini kazandırmıştı. Tıpkı Arjantin’deki gibi, Şili, El Salvador ve benzeri ülkelerdeki gibi.

Bu sekiz insan, 10 yıl sonra parasızlıkla, işsizlikle, evsizlikle karşılaşmıştı. Çoğu için yeni bir iş bulmak, ciddi bir sorun olmuştu. Değerlerine uygun, onları sistemle uzlaştırmayacak işler arıyorlardı. Yazarlık, gazetecilik, dergicilik gibi. Ticaret yapmaya çalışanlar bu işi kimliklerine uyduramıyorlar, satış yaparken utanç duyuyorlardı. Bir kısmı bilgisayar, yayıncılık ve çevirmenlik gibi işlere yönelmişti. Ancak çoğu henüz kendi bağımsız hayatını pek kuramamıştı. Aylarca evsiz kalan, sokaklarda, merdiven altlarında yatanlar vardı. Öyle ki, ağır ekonomik ve sosyal sorunlar altında bulunanlardan kimisi hapishanelerdeki hücrelerini ve orada aynı değerleri paylaştıkları arkadaşlarını özlüyor ve o günlerini sevgiyle anıyorlardı. Korudukları değerleriyle, her anlamda ayakta kalmaya çalıştıkları bu yabancı hayat arasında derin farklılıklar vardı. Çoğu için iş hayatları bu sürece bir geçiş dönemi teşkil ediyordu. Para, iş, onlar için geçici bir araçtı sadece. Aslolan muhalif kimliklerini doğrulayacak iklimler bulmaktı onlar için. Zulmü yaşamışlar, devleti içerden görmüşlerdi ve artık sosyalizmi daha farklı kavrıyorlardı. 10 yıl, onlara birçok zenginlikler katmıştı. Artık dışarıdaydılar. 10 yıl sonra, “bir başka zaman, bir başka yer”de, o büyük yürüyüşlerine yine devam etmek istiyorlardı…

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Deneme Edebiyat
  • Kitap AdıHaritanın Yırtılan Yeri
  • Sayfa Sayısı168
  • YazarCezmi Ersöz
  • ISBN9789754782479
  • Boyutlar, Kapak14x21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviTekin Yayınevi / 2006

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Yok Karşılığı Yüzünün ~ Cezmi ErsözYok Karşılığı Yüzünün

    Yok Karşılığı Yüzünün

    Cezmi Ersöz

    Senin sana rağmen bir yüzün var herkesin ilk aşkına benzeyen beklemek kadar acı, anlamak kadar zor nedensiz ölümlerin suskunluğu gibi yok karşılığı yüzünün… Senin...

  2. Kırk Yılda Bir Gibisin ~ Cezmi ErsözKırk Yılda Bir Gibisin

    Kırk Yılda Bir Gibisin

    Cezmi Ersöz

    Biraz Sabahattin Ali’nin, “Kürk Mantolu Madonna”sıydın; biraz Ahmet Hamdi Tanpınar’ın, “Huzur”da anlattığı Nuran ve en çok da Nilgün Marmara’ydın. Ne yalan söylemeli; yine Tanpınar’ın...

  3. Ölürsem Beni Seninle Ararlar Şimdi ~ Cezmi ErsözÖlürsem Beni Seninle Ararlar Şimdi

    Ölürsem Beni Seninle Ararlar Şimdi

    Cezmi Ersöz

    İşte o zaman, sevgili diye, hayat diye baktığınız her boşluğu, artık sadece sizin o yaralı benliğiniz doldurur. Nereye, hangi kalabalık şehre gitseniz, peşinizden o...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Uygarlıkların Batışı ~ Amin MaaloufUygarlıkların Batışı

    Uygarlıkların Batışı

    Amin Maalouf

    “Uygarlıkların Batışı”, doğup büyüdüğü Lübnan’ın çokkültürlülüğünden beslenen ve bunun önemini her zaman dile getiren Amin Maalouf’un “Ölümcül Kimlikler ve Çivisi Çıkmış Dünya” ile başladığı...

  2. Ve Kadınlar Ve Erkekler Ve Aşk ~ Mehmet CoşkundenizVe Kadınlar Ve Erkekler Ve Aşk

    Ve Kadınlar Ve Erkekler Ve Aşk

    Mehmet Coşkundeniz

    Ve o aşk bir gün gelip de yerleşince yüreğime, vazgeçilmez oldun… Ve ben, o günden beri, beni birgün sevebilme ihtimaline karşı Seni hep kalbimde...

  3. Biat – II ~ Nuri PakdilBiat – II

    Biat – II

    Nuri Pakdil

    Nuri Pakdil’in yazıları, ‘Edebiyat’ı anlamak ve değerlendirmek için büyük kolaylıklar sağlıyor bize. Bu bakımdan, herkese ve özellikle “gün geçtikçe edebiyat’tan uzaklaşan” siyasilerimize okumalarını salık...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur