1930’ların başlarında Yeni Gün gazetesinde yayımlanan bu yazılarda İstanbul’un ve sosyal hayatımızın geçirdiği hızlı dönüşüm, Fatih Çarşambalı Hanife Hanım’ın şahitliğiyle anlatılıyor. Mahmut Yesari’yi yanına katarak sinemalardan futbol, boks maçlarına, yılbaşı partilerinden Güzel Sanatlar Akademisi’ne İstanbul’u semt semt, mekân mekân gezen insancıl Hanife Hanım, karşılaştığı tiplerle son derece eğlenceli sohbetler yapıyor.
Devrin türedi zenginlerinden matbuat emekçilerine, İbrahim Çallı, Neyzen Tevfik, Şükûfe Nihal, Osman Cemal gibi ünlülerine kadar sanatçı, gazeteci, siyasetçi birçok ismin dahil olduğu bu karşılaşmalar, bize zengin bir modern Türkiye haritası sunuyor. “[Mahmut Yesari’nin] asıl kıymeti hayatında kavranmış değildir, ölümünden ve nesillerden sonra değeri artacak ediplerdendir.”Refik Halid Karay “Mahmut Yesari, kendisinde ve benzerlerinin şahsında zürriyeti kurumaya yüz tutmuş bir bohem neslinin son mümessillerindendi. (…) Mahmut Yesari’nin ölümü, Türk edebiyatını ve gazeteciliğini benzeri az bulunur bir rikkat ve fazilet örneğinden mahrum bıraktı.”Peyami Safa
İçindekiler
Sunuş …………………………………………………………………….. 11
Hanife Hanım Çayda ……………………………………………….. 13
Hanife Hanım Baloda ……………………………………………….. 26
Hanife Hanım Sinemada …………………………………………… 35
Hanife Hanım Boks Maçında …………………………………….. 46
Hanife Hanım Kadıköyü’nde ……………………………………… 57
Hanife Hanım Güzel Sanatlar Akademisi’nde ………………. 70
Hanife Hanım Stadyumda …………………………………………. 81
Hanife Hanım Vapurda …………………………………………….. 92
Hanife Hanım Matbuat Balosunda ……………………………. 101
Hanife Hanım Matbaada …………………………………………. 110
Hanife Hanım Radyo Dinliyor …………………………………. 122
Hanife Hanım Şehzadebaşı’nda ………………………………… 130
Hanife Hanım Yılbaşı Gecesinde ………………………………. 140
Hanife Hanım Roman Okuyor …………………………………. 150
EK: Hanife Teyze Hizmetçi Arıyor ……………………………. 157
Şişli’de mükellef bir apartmanın salonu. Davetliler oturmuşlar, çay içiyor, şokola, bisküvi, pötibör ilh yiyor ve konuşuyorlar.
Kapının önünde bir gürültü kopar. Davetliler şaşırırlar.
Hanife Hanım’ın sesi: Neye girmeyecekmişim bakayım? Yedi kat yabancı olsa insan Tanrı misafirini kapıdan kovmaz…
Burhan Cahit Bey: (Ayağa kalkarak kapıya koşar.)
Ne var? Ne oluyor?
Hanife Hanım: (Burhan Cahit Bey’i görür.) Evladım, Burhan Bey’i görmeye geldim.
Burhan Cahit Bey: Hangi Burhan Bey’i?
Hanife Hanım: Karagöz’cü ayol…
Burhan Cahit Bey: (Kaşlarını çatar.) Burhan Cahit Bey mi?
Hanife Hanım: Evet… Evet…
Burhan Cahit Bey: Benim! Ne istiyorsunuz?
Hanife Hanım: (Kollarını açarak kucaklar.) Ah, Burhancığım, evladım, beni tanımadın mı? Rahmetli babacığının sağlığında Çarşamba’ya, bana gelmez miydin?
Ben Fatih Çarşambalı Hanife Hanım’ım… Haydi, tanıma bakayım…
Burhan Cahit Bey: (Yesari’yi görür.) Bu nereden çıktı, rica ederim?
Mahmut Yesari: Ne bileyim ben? Eski ahbapmışsınız. “İlle göreceğim,” diye tutturdu.
Davetliler aralarında fısıldaşmaya başlarlar. Hanife Hanım şemsiyesini kakarak yürür.
Hanife Hanım: Ne oldunuz ayol? Saat başı mı? Neye sustunuz? (Davetlilere bakar, birer birer tanımaya başlar.
Yesari’ye döner.) Ah, sen yok musun? “Şişli’ye çaya gidiyorum! Şişli’ye çaya gidiyorum!” diye övünüp duruyordun.
Beni de götür dedimdi de “tanımazsın”ı tutturdundu…
Hani, bunlar mı yabancı? Eh, pek hepsi diyemezsem de aşağı yukarı yarısından fazlası benim can ciğer evlatlarım… Kimini Fatih’ten, Aksaray’dan kimini Çarşamba’dan, Etyemez’den, Sineklibakkal’dan tanırım… (Yorgun bir
halde bir koltuğa oturur.) Oooh! Memnun oldum. Çarşamba’daymışım gibi, hiç yadırgamadım… (Hizmetçiye)
Evladım, bana bir sade kahve… (Davetlilere) A, konuşun…
Benim yorgunluktan konuşacak halim yok…
İsmail Müştak Bey: (Gülerek) Başüstüne valide hanım, konuştuğumuz sizin de hoşunuza gider.
Hanife Hanım: Hay Allah razı olsun, gördün mü konuşacak adamı! Nelerden konuşuyorsunuz?
İsmail Müştak Bey: Erkek kadın şıklığından… (Tek gözlüğünü takar.) Bunsuz da hiç görmüyorum ki.
Hanife Hanım: Bari paraya kıyaydın da kulaktan atma alaydın evladım. Bir daha masraf olmuyor mu?
İsmail Müştak Bey: Ben şık bir erkek değilim… Şık kadına gelince….
Meziyet Hanım: Sosyeteye dahil olan bir kadın için senede hiç olmazsa 1.500 lira lazımdır. Bu rakamı söylerken şimdiki hayatımızı da nazar-ı itibara alıyorum.
Hanife Hanım: (Yesari’ye) Kim bu hanım?
Mahmut Yesari: Vâ-Nû Bey’in haremleri…
Hanife Hanım: Oh, oh… Pek memnun oldum…. Allah dirlik düzenlik, yıldız barışıklığı versin… Vâlâcığım nerede? Yeni mi evlendiler? Enişteleri vardı hani, Tunus’ta mı Mısır’da mı Şam’da mıydılar? Onlar düğüne gelmediler mi? Kalamış’taki köşkte oturuyorsunuz? Ferah köşktür doğrusu… Hele Şam, Halep, Trablus kumaş kaplı sedirler, Arap işi iskemleler, dille vasfedilemez…
Meziyet Hanım: Erkek için de 1.500 lira lazımdır.
Hanife Hanım: (Yesari’ye) Ne dedi? Ne dedi? Üç bini buldu ayol. Ayda ne eder?
Mahmut Yesari: 3.000 lira…
Hanife Hanım: Bu kadarla kalır mı? Hani bunun ev kirası, mutfak masrafı, ahçı, hizmetçi aylığı? Bu kadar giyim kuşamlı insanlar elbette gezer tozarlar da! Ona da para lazım… Cenabı Mevlam, Vâlâcığıma yardımcı olsun, tuttuğunu kolay etsin…
Sabiha Hanımefendi: (Bir İsmet cigarası yakarak) Bizim erkekler arasında bir tek şık tanıyorum, Abdülhak Hamit …
Hanife Hanım: Kuzum hanımefendi, cigara saracak halim yok… İçtiğinden bana da ver… Fazla göğsüm sıkıştı mı ben de bu cigaradan içerim hep…
Bedia Muvahhit Hanım: Bence erkekler, kadınlardan ziyade müsriftirler. Niçin mi diyeceksiniz? Sorarım size. Hiç müsrif olmasalar kadınlarla evlenip de kendilerine hiç yoktan müthiş bir masraf kapısı açarlar mı? Söyleyin?
Hanife Hanım: Bu doğru… E, ne olsa tiyatrocu! O kadar oyun oynuyor, birinden bir, öbüründen iki laf kapsa yeter… Söz ebesi olmuşsun maşallah!
Halide Nusret Hanım: Makul bir kadın senede 500 lira sarf eder.
Hanife Hanım: Bak, bir ara ceridelerde çalıştığı ne belli… Masraf kapısını ne de ihtiyatlı açıyor…
Şükûfe Nihal Hanım: Yüzer liradan iki manto 200 lira değil mi? (Tereddütle durur.)
Hanife Hanım: Boğaz dokuz boğummuş… Nasıl doğru muymuş? Akıllı hanımsın, sus… Bakalım ötekiler ne cevahir yumurtlayacaklar!
Samiye Burhan Cahit: Kadınlar, erkeklerin başına beladır. Yalnız erkeklerin başına değil bütün dünyanın başına bir bela… Harpten, yangından, koleradan, taundan müthiş, üzeri kauçuksuz bir elektrik telinden daha tehlikelidir.
Hanife Hanım: İşte buna akan sular durur.
Samiye Hanım: Ben kadınım, kadınlığı bilirim. Kadın için “kâfi”, “yetişir” kelimesi yoktur. Bir ruj bir sene yetişir mi? Gece ruju var, gündüz ruju var.
Hanife Hanım: (Yesari’ye) Ruj da ne?
Mahmut Yesari: Dudağa sürülen boya olacak galiba!
Hanife Hanım: O da mı parayla? Yüz paralık çikolata al, kırmızı üst kâğıdını dilinle ıslat, sür dudaklarına…
Bizim mahalledeki kızlar kadar da mı aklınız yok ayol?
Mahmut Yesari: Sus… Pot kırıyorsun… Şık kadınlardan bahsediyorlar.
Hanife Hanım: Ben de mor renk sürsünler demiyorum ya… Od’a mı boyayacaklar? Bakkamı da bir hası da… Kırmızı değil mi, kâfi!
Samiye Hanım: Bir kadın o kadar çok boya kullanır ki Refail’in birkaç renkle boyadığı bir tabloyu biz kadınlar yüzümüze sürdüğümüz boyalarla birkaç kere boyayabiliriz. Hem bol bol…
Hanife Hanım: İlahi kızım, tabelacı dükkânı mı açacaksın? Bu ne kadar boya? Tabelacı Refail’i de tanıyor bak… Vaktiyle Aksaray’da dükkânı vardı, unutmamış iki gözüm!
İzzet Melih Bey: Kadın mı müsrif? Katiyen…
Hanife Hanım: Aaa… Bunda adeta, ortak hasedi, nispet verişi var ayol!
İzzet Melih Bey: Ben çok seyahat etim. Bizim kadınlarımızın katiyen müsrif olmadıklarını bu seyahatle rimde iyice anladım. Almanya’da meşhur bir bankerin karısının harpten evvel tuvaleti için senede 500 altın sarf ettiğini bilirim!
Hanife Hanım: Ah evladım, muharebeden evvel sen Reji’deydin, bunlara dikkat edeceğine biraz tütünlere filan dikkat edeydin de ümmeti Muhammed tahta kıymığı, odun parçaları, toz içmekten kurtulsaydı!
İzzet Melih Bey: Bizim memlekette en iyi giyinen salon kadını, becerikli, dikkatli ve hüsn ü tabiat sahibi olmak şartıyla 2.000-2.100 lirayla tuvaletini mükemmel surette idare edebilir. Mesela şöyle: altı kat elbise 120 liradan 720 lira… iki manto 150’den 300 lira… altı kundura 15’ten 90 lira… kırk çorap 6 liradan 240… altı şapka 25 liradan 150 lira… Çamaşır, eldiven, pudra, lavanta ve saire 540 lira…
Hanife Hanım: Ah, benim nazlı, nazik evladım, oturmuş bunları nasıl da hesap etmiş! (Yesari’ye) Bak, dinle de öğren… İleride evlenirsen bunlar sana lazım olur, kulağında küpe olsun…
Mahmut Yesari: Artık benden geçti Hanife Hanımcığım!
Hanife Hanım: Sen zati dünyandan geçmişsin…
Burhan Cahit Bey: Hayır… 2.100 lira kâfi gelmez!
Hanife Hanım: Ooo… Burhancığım daha baskın çıktı.
Burhan Cahit Bey: 12 elbise 150’den 1800 lira…
Hanife Hanım: Oooh, ooh… Mezat yeri gibi, artırmaya başladılar. Bakalım kimin üzerinde kalacak?
Mahmut Yesari: (Yavaşça) Merak etme… Bunların hepsi açıktan artırma… İş kaparoya binsin, mezat duruverir.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Anı - Anlatı
- Kitap AdıHanife Hanım’ın İstanbul Maceraları
- Sayfa Sayısı184
- YazarMahmut Yesari
- ISBN9789750752070
- Boyutlar, Kapak12,5 x 20,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviCan Yayınları / 2021
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Anneme Mektup ~ Waris Dirie
Anneme Mektup
Waris Dirie
Bütün bir yılı susuz geçirse de her daim ayakta kalır Çöl Çiçeği. Güçlüdür. İnatçıdır. Aslında çiçek de değil küçük, asi bir çalıdır… Sanki annesi...
- Latife ve Fikriye İki Aşk Arasında Atatürk ~ İsmet Bozdağ
Latife ve Fikriye İki Aşk Arasında Atatürk
İsmet Bozdağ
Mustafa Kemal Paşa’nın en yakın arkadaşlarından biri ve başyaveri Salih Bozok’un hiçbir yerde yayınlanmamış anıları ve onun gözünden Atatürk’ün özel hayatından bilinmeyen kesitler… Atatürk’e...
- Anne Kafamda Bit Var 12 Eylül Anıları ~ Tarık Akan
Anne Kafamda Bit Var 12 Eylül Anıları
Tarık Akan
Sinema sanatçısı Tarık Akan, 12 Eylül 1980 askerî darbesinin hemen ardından, 1981 başlarında, Almanya’da yaptığı bir konuşma yüzünden yurda dönüşünde tutuklandı. Tutuklanmanın nedeni, sağcı...