Schopenhauer eristik diyalektik adını verdiği tartışma sanatını, köklerini Yunan felsefesinde bularak tüm yönleriyle ele aldığı bu çalışmasında haklılıktan bağımsız olarak sadece haklı çıkma yöntemlerini inceliyor. Herhangi bir fikrin ya da önermenin doğru olsun veya olmasın doğru gibi görünmesini sağlayacak 38 hile öne sürüyor. İnsanın doğasındaki kötülük, kibir ve hilekârlıktan doğan haklı çıkma arzusunu hem karşı tarafı hem de dinleyicileri ikna ederek gerçekleştirmenin yollarını açıklarken aynı zamanda bu hileler bize karşı kullanıldığında kendimizi nasıl savunacağımızı da gösteriyor.
Schopenhauer’in 1830’da yazdığı ve ancak ölümünden sonra yayımlanan bu kılavuz, eline düştüğü ve onu layıkıyla kullanan okurun niyetine bağlı olarak hem soğukkanlılıkla tasarlanmış tehlikeli bir silah hem de muzip ve kıvrak bir zekânın insanlığa lütfu.
İçindekiler
Eristik Diyalektik …………………………………………………….. 11
Bütün Diyalektiğin Temeli ………………………………………… 23
Ekler ……………………………………………………………………… 53
ERİSTİK DİYALEKTİK
Eristik diyalektik* tartışma sanatıdır, hem de haklı çıkacak şekilde tartışma sanatı, yani per fas et nefas [her türlü yola başvurarak].2 İnsan nesnel olarak haklı olabilir fakat destekçilerinin gözünde, hatta zaman zaman kendi
gözünde haksız çıkabilir. Mesela karşımdaki benim kanıtımı çürüttüğünde pekâlâ başka kanıtlar da bulunabileceği halde iddiam da çürütülmüş sayılır; elbette böyle
bir durumda işler karşı tarafın lehine döner: Nesnel olarak haksızken haklı çıkar. O halde bir önermenin nesnel
doğruluğu ile tartışmacıların ve dinleyicilerin onayıyla
kabul edilen geçerliliği iki farklı şeydir. (Diyalektik, ikincisini hedefler.)
Peki bu nereden kaynaklanıyor? – İnsan soyunun doğal kötülüğünden. Eğer böyle olmasaydı, baştan aşağı dürüst olsaydık her tartışmada tek amacımız gerçeği gün yüzüne çıkarmak olurdu, gerçeğin bizim ilk görüşümüze mi, yoksa diğerininkine mi uygun düştüğünü hiç umursamazdık: Bu önemsiz olurdu ya da en azından ikincil bir mesele olurdu. Ama şimdi asıl mesele bu. Özellikle zihinsel beceriler konusunda duyarlı olan, doğuştan gelen kibir, bizim ilk öne sürdüğümüz fikrin yanlış çıkmasını, karşımızdakinin haklı olmasını istemez. Böyle olmasaydı herkes doğru bir yargıya varmak için çaba harcamak zorunda kalacaktı: Önce düşünmesi, sonra konuşması gerekecekti. Ancak çoğu insanda doğuştan gelen kibre, gevezelik ve doğuştan gelen hilekârlık eşlik eder. Düşünmeden konuşurlar, iddialarının yanlış olduğunu, haksız olduklarını sonradan anlasalar bile tam tersiymiş gibi göstermeye çalışırlar. Doğru olduğu varsayılan önermeyi ileri sürerken çoğunlukla tek gerekçe olan gerçeğin menfaati artık yerini tamamen kibrin menfaatine bırakmıştır: Doğrunun yanlış, yanlışın da doğru gibi görünmesi gerekir.
Fakat bu hilekârlığın, artık bize bile yanlış görünen bir önermede ısrar edişimizin dahi bir mazereti vardır: İlk başta genellikle iddiamızın doğruluğundan kesinkes eminizdir ama şimdi karşı tarafın argümanı iddiamızı çürütmüş gibi görünür; ondan hemen vazgeçersek genellikle sonradan haklı olduğumuzu anlarız. Kanıtımız yanlıştı ama iddiamızı destekleyecek bir kanıt pekâlâ bulunabilirdi: Sadece kurtarıcı argüman o anda aklımıza gelmemiştir. Bu yüzden içimizde, karşı argüman doğru ve ikna edici göründüğünde bile onunla mücadele etme düsturu doğar, onun yalnızca görünüşte doğru olduğuna, tartışma sırasında aklımıza onu geçersiz kılacak ya da kendi doğrumuzu başka bir şekilde onaylayacak bir argüman geleceğine dair inancımızı koruruz: Böylece tartışırken hilekârlığa neredeyse mecbur kalırız, en azından kolayca baştan çıkarız. Anlayışımızın zayıflığı ve irademizin çarpıklığı da birbirini karşılıklı olarak destekler. Buradan şu sonuç çıkar: Tartışan kişi hakikat için değil, önermesi için savaşır, pro ara et focis [evi ve ocağı için] savaşır gibi ve per fas et nefas davranır, gösterildiği gibi aksi elinden gelmez.
Bu nedenle o an için gözüne yanlış ya da şüpheli görünse bile herkes kendi iddiasını kabul ettirmek isteyecektir.1 Bunun için gerekli araçlar herkese kendi kurnazlığı ve kötülüğü tarafından bir dereceye kadar sağlanır: Bunlar günlük tartışma deneyimleriyle öğrenilir; yani herkesin kendi doğal mantığı olduğu gibi kendi doğal diyalektiği de vardır. Ancak bu diyalektik mantık kadar güvenilir değildir. Kimse kolay kolay mantık kurallarına karşı koyarak akıl yürütmez ya da çıkarımlar yapmaz: Yanlış muhakeme yaygındır, yanlış çıkarımlarsa son derece nadirdir. Yani bir insanda doğal mantık eksikliği kolay kolay görülmez; diğer yandan doğal diyalektik eksiği pekâlâ görülür: Bu, eşit dağıtılmamış doğal bir yetenektir (aslında eşit dağıtılmış olan aklın aksine hayli eşitsiz dağıtılmış muhakeme gücüne benzer). Çünkü sadece görünüşteki argümanlarla insanın kafasının karışması, aslında haklıyken iddiasını çürütülmüş sayması ya da tam tersi sık sık yaşanan şeylerdir ve bir tartışmadan galip çıkan kişi bunu genellikle önermesini ortaya koyarken yaslandığı muhakeme gücünün doğruluğundan ziyade önermesini savunurken gösterdiği kurnazlığa ve beceriye borçludur. Doğuştan gelen, her durumda olduğu gibi burada da en iyisidir:1 Fakat pratik yapmak ve karşı tarafı alt etmeye yarayacak ya da karşı tarafın alt etmek için en çok kullandığı yöntemler hakkında düşünmek, bu sanatta ustalaşma yolunda çok fazla katkı sağlayabilir. Yani mantığın pratik bir kullanımı yoksa da diyalektiğin olabilir. Bana öyle geliyor ki Aristoteles asıl mantığını (analitik) esas olarak diyalektiğin temeli ve hazırlığı olarak kurmuştu, onun için asıl mesele diyalektikti. Mantık, önermelerin yalnızca biçimiyle ilgilenir, diyalektik ise onların kapsamı ve malzemesiyle, yani içeriğiyle ilgilenir: Bu nedenle özel olan içeriğin incelenmesinden önce genel olan biçimin incelenmesi gerekiyordu.
Aristoteles diyalektiğin amacını benim belirlediğim kadar keskin şekilde belirlemez: Asıl amacın tartışmak olduğunu söyler ama amaç aynı zamanda gerçeği bulmaktır (Topikler, I, 2); daha sonra şöyle der: Önermeler felsefi olarak gerçeğe göre, diyalektik olarak ise görünüşe ya da takdire, başkalarının kanaatine (δόξα) göre ele alınır (Topikler, I, 12). Bir önermenin nesnel doğruluğuyla aynı önermenin geçerli kılınması ya da tasdik edilmesi arasındaki farkın ve ayrımın bilincindedir; ancak sadece ikincisini diyalektiğe atfetmeye yetecek kadar keskin bir ayrım yapmaz.1 Bu nedenle ikinci amaçla ilgili belirlediği kurallara sık sık birincininkiler karışmıştır. Bu yüzden de bana göre ortaya attığı meseleyi tam olarak çözememiştir.2 Aristoteles Topikler’de diyalektiğin kuruluşunu kendi bilimsel aklıyla son derece meto…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Düşünce-Genel Felsefe
- Kitap AdıHaklı Çıkma Sanatı
- Sayfa Sayısı56
- YazarArthur Schopenhauer
- ISBN9789750761867
- Boyutlar, Kapak12,5x19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviCan Yayınları / 2023