Hadleyburg’ü Yozlaştıran Adam, William Faulkner’ın Amerikan edebiyatının kurucusu olarak nitelediği daha çok romanlarıyla tanınan gerçekçi yazar Mark Twain’in mizahçı yanının öne çıktığı kısa bir öyküsü.Sarsılmaz dürüstlüğüyle övünen Hadleyburg kasabası halkının bir yabancıyı farkında olmaksızın rencide etmesi, büyük bir intikam hikâyesine dönüşür. Ülkenin en dürüst kasabası olarak tanınan Hadleyburg’ün namını karalamak isteyen bu öfkeli yabancı, yozlaştırılamaz olmasıyla övünen halkı kendi gerçeğiyle yüzleştirmek üzere müthiş bir plan hazırlar. İnsanlığın açgözlülük, kıskançlık, intikam gibi en olumsuz niteliklerini hicvederek irdeleyen Twain bu öyküsüyle ikiyüzlü toplumsal ahlak anlayışına da en ağır eleştirilerden birini yöneltir.
*
I
Uzun mu uzun yıllar önceydi. Hadleyburg yörenin en dürüst, en namuslu kasabasıydı. Bu namına üç nesildir leke sürdürmüyor ve onunla, sahip olduğu diğer her şeyden daha fazla gurur duyuyordu. Öyle gurur duyuyordu, onu ebediyen korumayı öyle önemsiyordu ki dürüst davranma düsturunu beşikteki bebeklere kadar öğretmeye başladı ve benzer öğretileri çocukların bundan sonra eğitimlerine adanan yıllar boyunca kültürlerinin temel taşı haline getirdi. Ayrıca yoldan çıkarıcı öğeler gelişim yıllarında gençlerden uzak tutuluyordu ki dürüstlükleri iyice pekişip kabuk bağlasın iliklerine kadar işlesin. Komşu kasabalar bu saygı duyulası üstünlüğü kıskanır, Hadleyburg’ün bu yüzden gururlanmasını hor görüyormuş gibi davranıp adına kibir der ama yine de Hadleyburg’ün gerçekten de yozlaştırılamaz bir kasaba olduğunu kabul etmek zorunda kalırlardı; üstlerine gidildiği takdirde de sorumluluk üstleneceği bir iş arayışıyla memleketinden ayrılmış genç bir adam için Hadleyburg’lü olmanın yeterli bir referans sayıldığını kabullenirlerdi.
Ama nihayetinde günlerden bir gün Hadleyburg, kasabadan geçen bir yabancıyı rencide etme talihsizliğini yaşadı; büyük ihtimalle farkında olmadan ama her halükârda kesinlikle umursamadan, zira Hadleyburg kendi kendine yetiyordu ve yabancıları da yabancıların düşüncelerini de zerre umursamıyordu. Yine de bu yabancı için bir istisna yapsa iyi ederdi çünkü bu öfkeli bir adamdı, kindardı da. Uğradığı hakareti koca bir yıl boyunca seyahatleri esnasında zihninde diri tutmuş, tüm boş anlarını yaşadıklarını telafi edecek bir karşılık bulma çabasına harcamıştı. Bir sürü plan yaptı, hepsi de iyiydi ama hiçbiri istediği kadar geniş kapsamlı değildi; en kötüsü bile birçok insanı incitecek türdendi ama o tüm kasabayı içerecek bir plan arayışındaydı, yara almayan tek bir kişi bile kalmamalıydı. Sonunda parlak bir fikir buldu, bu fikir aklına geldiğinde zihni şeytani bir neşeyle aydınlandı. Hemen plan yapmaya koyuldu ve kendi kendine, “Evet, yapmam gereken bu: Kasabayı yozlaştıracağım,” dedi.
Altı ay sonra Hadleyburg’e gitti, bir faytonla akşam on civarında bankanın yaşlı veznedarının evine vardı. Faytondan bir çuval çıkardı ve çuvalı omzuna attığı gibi kulübenin bahçesinde yalpalayarak ilerleyip kapıyı çaldı. Bir kadın sesi, “Girin,” dedi, adam içeri girdi, çuvalını salondaki sobanın arkasına koydu ve lambanın yanında oturmuş Missionary Herald’ı okuyan yaşlı kadına kibarca şöyle dedi:
“Lütfen rahatsız olmayın hanımefendi, sizi fazla tutmayacağım. Evet, iyice gizledim, insan orada olduğunu fark etmiyor bile. Kocanızla görüşebilir miyim acaba hanımefendi?”
Görüşemezdi, kocası Brixton’a gitmişti, geç vakte kadar dönmeme ihtimali vardı.
“Pekâlâ hanımefendi, mühim değil. Sadece bu çuvalı ona emanet etmek istedim, bulunduğunda sahibine iletilmek üzere. Ben buraların yabancısıyım, beni tanımıyor, kasabaya sadece uzun zamandır zihnimi meşgul eden bir işi halletmek için uğradım. Görevimi artık yerine getirdim; içim rahatlamış, biraz da gururla ayrılıyorum, beni bir daha görmeyeceksiniz. Çuvala iliştirdiğim kâğıtta her şeyi açıkladım. İyi geceler hanımefendi.”
Yaşlı kadın bu gizemli, iri yabancıdan korkmuştu; gitmesine memnun oldu. Ama meraklanmıştı, doğruca çuvala gidip kâğıdı aldı. Not şöyle başlıyordu:
YAYIMLANMAK ÜZERE – ya da doğru adam özel soruşturmayla aranacak; ikisi de olur. Bu çuvalda yedi yüz yirmi yedi buçuk kilo ağırlığında altın para bulunmaktadır…
“Yüce Tanrım, kapı kilitli bile değil!”
Bayan Richards eli ayağı titreyerek fırlayıp kapıyı kilitledi, sonra tahta panjurları kapattı ve odada paniğe kapılmış, endişelenmiş halde durdu, kendini ve parayı güvende tutmak için başka ne yapabileceğini düşünüyordu. Bir süre hırsız sesi geliyor mu diye etrafı dinledi, sonra merakına yenik düştü ve lambanın yanına dönüp yazının geri kalanını okudu:
Ben bir yabancıyım ve şu anda bir daha ayrılmamak üzere ülkeme dönüyorum. Bayrağının altında geçen uzun ziyaretim boyunca bana verdikleri için Amerika’ya müteşekkirim; bir-iki yıl önce bana yaptığı büyük iyilikten dolayı da vatandaşlarından birine –Hadleyburg’lü bir vatandaşa– özellikle müteşekkirim. Hatta bana iki büyük iyilik yaptı. Açıklayayım. Ben bir kumarbazdım. Ku marbaz-DIM diyorum. Batağa saplanmış bir kumarbazdım. Bu kasabaya gece vardım, açtım, meteliğe kurşun atıyordum. Yardım istedim – karanlıkta; çünkü gündüzleri dilenmeye utanıyordum. Doğru adama rast geldim. Bana yirmi dolar verdi; yani benim nazarımda bana hayat verdi. Bana aynı zamanda bir servet vermiş oldu zira o parayla kumar masasında zengin oldum. Ayrıca bana söylediği bir söz bugüne dek hiç aklımdan çıkmadı ve sonunda beni ele geçirdi, beni ele geçirerek de kalan son ahlak değerlerimi korumamı sağladı: Artık kumar oynamayacağım. Şimdi, o adamın kim olduğuna dair en ufak bir fikrim bile yok ama onun bulunmasını istiyorum ve bu parayı almasını istiyorum; başkasına vermesi, atması, tutması, ne dilerse yapması için. Bu sadece ona duyduğum minneti kanıtlamamın bir yolu. Kalabilseydim onu kendim bulurdum ama mühim değil, yine de bulunacaktır. Burası dürüst bir kasaba, yozlaştırılamaz bir kasaba, bu kasabaya gözü kapalı güvenebileceğimi biliyorum. Bana söylediği söz bu adamın bulunmasını sağlayabilir, ne dediğini hatırlayacağına eminim.
Evet, planım şu: Soruşturmayı gizli yürütmek isterseniz öyle yapın. Aranan adam olma ihtimali bulunan herkese burada yazılanları anlatın. “O adam benim, yabancıya şunu şunu söylemiştim,” derse onu sınava tabi tutun, şöyle ki çuvalı açınca içinde mühürlü bir zarfta o sözü bulacaksınız. Eğer adayın söylediği söz zarftakini tutuyorsa ona parayı verin daha fazla soru sormayın çünkü kuşkusuz doğru adam odur.
Ama halka açık bir soruşturma yürütmeyi tercih ederseniz o zaman bu yazıyı yerel gazetede yayımlayın ama şu talimatları da ekleyin: Bugünden otuz gün sonra aday (cuma) akşam sekizde valilik konağına gelsin ve söylediği sözü mühürlü bir zarfta (aracılık etmeyi kabul etme nezaketini gösterirse) Papaz Burgess’a iletsin, Bay Burgess hemen oracıkta çuvaldaki mühürleri açıp sözün doğruluğunu kontrol etsin, eğer doğruysa da para en içten teşekkürlerimle, kimliği bu şekilde belirlenen bağışçıma verilsin.
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Öykü
- Kitap AdıHadleyburg'ü Yozlaştıran Adam
- Sayfa Sayısı72
- YazarMark Twain
- ISBN9789750745713
- Boyutlar, Kapak 12,5x19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviCan Yayınları / 2022
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Sevda Dolu Bir Yaz ~ Füruzan
Sevda Dolu Bir Yaz
Füruzan
Önce Parasız Yatılı ile sevdi Türk okuru Füruzan’ı. Sıcak anlatımından, yakaladığı şaşırtıcı ayrıntılardan, insancıl bakış açısından etkilendi ve Parasız Yatılı Türk öyküleri arasında klasik...
- Lütfen Sessiz Olur musun, Lütfen? ~ Raymond Carver
Lütfen Sessiz Olur musun, Lütfen?
Raymond Carver
Raymond Carver, çağdaş Amerikan edebiyatının niteliğini yükselten Kirli Gerçekçilik akımının öncüsü. Öykünün bugün de anayurdu olan Amerikan edebiyatında akla ilk gelen birkaç öykücüden biri....
- Aykırı Oyuncaklar ~ Ekrem Güneş
Aykırı Oyuncaklar
Ekrem Güneş
Kahramanlarını birbirinden güzel, birbirinden duyarlı çocukların oluşturduğu sekiz güzel öykü. Oyuncak silahlar ve şiddet içeren oyunların sonundaki tatsızlıklardan, anne baba arasındaki sorunların örselediği çocuklara,...