Ansızın oluverdi, birden bire… Çalan telefonun sesiyle, sağ taraftaki kaburgama doğru, öyle bir savruldu ki yüreğim, kırıldı sandım. İşte başladık, harekete geçti artık. Ona doğru attığım her adımda, çarpıp duruyor göğüs kafesimin çeperlerine. Canım yanıyor… Sanki o çarpmaların hızı ile güç kazanıp tırmanacak boğazıma ve ağzıma kadar ulaşacak. Ödüm patlıyor… Her adımda biraz daha itiyor, tırmanıyor yüreğim boğazıma doğru. İşte o tam karşımda duruyor, yüreğim de ağzımda atıyor. Bütün bağlarından kopmuş… Ağzımı açar açmaz, pat diye atacak yüreğim kendini onun ayaklarının dibine, biliyorum… Konuşmasam da o anlıyor beni. Dudaklarımı, dudaklarına yaklaştırdığımda hafifçe aralayıp serbest bırakıyorum yüreğimi.
***
İçindekiler
Gündüz Düşleri..11
Hayal..27
Sağ Bacağım..33
Masal..37
Aşk..41
Dönüş..45
Fotoğraf…53
Boooozaaaa… Bozacı Geldi..59
Ödeşmek..63
Vazgeç..69
Parlak Düşler..73
Yol Ayrımı..77
Taşyürek..87
Okul Servisi..95
Hanımeli..99
Kurban..107
Gündüz Düşleri
Güneşin keskin ışıkları avlunun diğer tarafındaki binanın üzerinden süzülüp Perizat Hanım’ın yatak odası penceresine ulaştığında saat sekize yaklaşmıştı. Kalın kadife perdeler yıllardır hiç kapanmadığından gün ışığı, yerdeki bordo çiçekli hereke halıya, oradan söğüt yeşili duvarda asılı nü tabloya ve ceviz gardolaba kolayca ulaşıverdi. Pencerenin karşısındaki duvara yaslanmış tuvalet masasının sırı yer yer bozulup solmuş aynasından yansıyarak odayı bir kat daha aydınlattı.
Sokak kapısının kilidi içinde dönen anahtarın sesiyle birlikte kalın yorganın altındaki vücut da kımıldadı. Perizat Hanım, uykusuz geçen bir gecenin daha sabahında yorgun, doğruldu yatağında. Duvardaki saate gözü ilişince Hayriye’nin yine bu sabah neredeyse yarım saat kadar geciktiğini fark etti, kendi kendine söylenmeye başladı. Bir yandan gece mavisi saten geceliğinin üzerine geçirilmek için yatağın üzerinde duran sabahlığına uzanırken diğer yandan kemikli ince parmaklarıyla komodinin üzerindeki sigara paketinden bir tane çekip dudaklarının arasına yerleştirdi. Ayaklarını halının üzerinde gezdirerek terliklerini bulup yavaş hareketlerle kalktı yatağından.
Kendi kendine söylenip terliklerini sürüyerek odanın içinde dolanırken, Hayriye’nin duymasından korkup sustu. Gözden çıkardığı, bir anlık öfkelerle kapının önüne koyduğu onca kadından sonra artık yalnız kalmayı göze alamazdı. Hayriye savsak kadının tekiydi ama çenesi hiç durmaz, elindeki bezi olduk olmadık her yerde gezdirirken bir yandan da binadaki diğer dairelerde ne olup bittiğini bıkıp usanmadan anlatır dururdu. O da olmasa bu dört duvarın dışında olup biteni öğrenmesinin hiçbir yolu yoktu.
Tuvalet masasının pufuna oturup aynada uzunca bir süre kendini seyretti. Tüyü andıran cılız saçlarından bir tutamını ayırıp bigudiye doladı, ikinci bigudiye bir tutam saç daha dolayınca kahverengi lekelerle kaplı kafa derisi iyice ortaya çıktı. Derin bir nefes çektikten sonra gayri ihtiyari bir harekede ucunda ateş olmayan sigarayı dudaklarından ayırdı, izmarite yapışmış çatlak dudağında ince bir yarık açıldı. Kırmızı ojeli uzun tırnaklarının dökülen yerlerine titreyen kemikli elleriyle rötuş yaparken ojeyi etlerine taşırdığını fark etmedi bile. Bütün bu sabah ritüelini gerçekleştirdikten sonra pencerenin önündeki koltuğuna oturup bir sonraki günü beklemekten başka yapacak hiçbir işi yoktu.
Hayriye bir yandan elindeki kahvaltı tepsini koltuğun önüne çektiği sehpanın üzerine yerleştirirken bir yandan da her zamanki gibi hiç durmadan anlatıyordu.
“Dut kurusu aldım sabah Perizat Hanım, dün sonunu verdiydim. Bundan başka bir şey yediğin yok. Bisküvi de aldım acık banıver çaya.”
“Şunu sonu gelmeden al diyorum sana… Ama dinleyen kim…” başını avluya çevirmiş, dut kurusunu ağzına atarken homurdanır gibi söyleniyordu.
Perizat Hanım’ın oturduğu daire, yirmi beş otuz metrekarelik bir avluyu çevreleyen kare şeklinde bir binanın giriş katındaydı. Bu binanın oturduğu arazi üzerindeki beyaz kagir köşkte yıllarca en güzel günlerini geçirmiş, köşk de Perizat Hanım’ın güzelliği de yıllarca dillere destan olmuştu. Yüzündeki çizgiler, ellerindeki kahverengi lekeler oluşmadan çok önce kendinden yirmi yaş büyük kömür tüccarı kocasının ölümüyle sanki zaman da hızla akıp gitmiş, Perizat Hanım’ın da köşkün de çekiciliğinden eser kalmamıştı. Çok geçmeden de kocasının geriye bıraktığı borçlar birer birer su yüzüne çıkmaya başlayınca kapısını aşındıran ahbaplarının sayısı azalıp köşkün yerine bina dikmek isteyen müteahhitlerin sayısı artmaya başlamıştı. Ne kadar dirense de alacaklılarla hesaplaşabilmek için müteahhitlerden biri ile anlaşıp köşkün yıkılıp yerine bu binanın dikilmesine boyun eğmek zorunda kaldı. Böylece koca köşkle vedalaşıp bu kümes gibi eve tamah etmekten başka çaresi kalmamıştı.
Binaya ilk taşınan Perizat Hanımeli. Diğer daireler…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Beyoğlu Çığlıkları ~ Murat Tuncel
Beyoğlu Çığlıkları
Murat Tuncel
“Temizliğe gittiğim evlerden birkaç kuruş alıyordum, ama ev sahiplerinin beni takip etmesi canımdan bezdiriyordu. Kimisi, bir şey almayayım diye arkamdan gezerdi. Kimisi de, işimi...
- Hasret – Hasret En Büyük Esarettir ~ Canan Tan
Hasret – Hasret En Büyük Esarettir
Canan Tan
Gittin… Bir yemin kaldı aramızda Yarısı senin Yarısı benim… Hasret, izleri Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet öncesi döneme uzanan, gerçek yaşamdan alınmış kırık bir aşkın...
- Sevdaya mı Tutuldum? ~ Orhan Veli Kanık
Sevdaya mı Tutuldum?
Orhan Veli Kanık
“Sevdaya mı Tutuldum?” Orhan Veli’nin Nahit Hanım’a verdiği bir çift şiir defterinden oluşuyor. Bu iki deftere baktığımızda, şairin 1942 yılına kadar yazdığı şiirleri, muhtemelen...