Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Gülen Sakız Ağacı
Gülen Sakız Ağacı

Gülen Sakız Ağacı

Koray Avcı Çakman

Sizce çocukluk nedir? Gönlünce oyun oynamak, uzun yaz tatillerinin tadını çıkarmak, saatlerce çizgi film izlemek, uçurtma uçurmak, sorumluluktan uzak rahat bir yaşam sürmek… Bu…

Sizce çocukluk nedir?

Gönlünce oyun oynamak, uzun yaz tatillerinin tadını çıkarmak, saatlerce çizgi film izlemek, uçurtma uçurmak, sorumluluktan uzak rahat bir yaşam sürmek…

Bu sorumuz size basit gelmiş olabilir. Ama emin olun yanıtı hiç de sandığınız kadar kolay değil.

Öğretmenleri “Çocukluk nedir? Bununla ilgili en az otuz sayfalık bir proje ödevi hazırlayacaksınız,” dediğinde Arda ve sınıf arkadaşlarını büyük bir telaş sarar. Hepsinin bildiği, bizzat yaşadığı bir şeydir çocukluk. Fakat bunu kâğıda döküp anlatmak hiç de kolay değildir. Arda’ya soracak olursanız çocukluk zorlu bir mücadele. Sürekli ders çalışmak, ödev yapmak, bakkala gitmek, azar işitmek derken günler peşi sıra geçip gidiyor. Oysa yetişkinlerin algısına göre çocukluk renkli anılarla dolu bambaşka bir serüven. Geç kalmadan birileri Arda’ya çocukluğun gülen yüzünü göstermeli. Neyse ki servis şoförü Adnan amcanın Arda’nın ödevine yardımcı olacak harika bir fikri var: Sihirli sözcükler…

Peki, yetişkinlerin ruhunu yeşerten, kelebek misali kalbine konan bu sihirli sözcüklerin sırrı ne? Sakız ağaçları hiç güler, martılar ağlar mı? Balıklar banyo yapar, korkuluklar hırka giyer mi? Peki ya paranın olmadığı bir dünyada yaşamak mümkün olabilir mi? Arda’nın peşine takılarak yetişkinlerin çocukluk anılarına misafir olacağımız bu keyifli öykü kitabında şarkısı olmayan bir müzik kutusu, sirk yıldızı bir amca, paha biçilemez bir düğme bebek, şişkoburun bir okul müdürü ve daha pek çok renkli ve sıra dışı tiplemeyle karşılaşmak mümkün.

Edebiyatımızın sevilen yazarlarından Koray Avcı Çakman’ın 2012 Tudem Edebiyat Ödülleri, Öykü Yaşamdır Yarışması İkincilik Ödülü’ne değer görülen Gülen Sakız Ağacı, keyifli bir roman tadında okunabilecek, birbirleri ile geçişli on yedi kısa öyküden oluşuyor. Çocuklarla yetişkinler arasında güçlü köprüler kuran bu öyküler, Koray Avcı Çakman’ın yaratıcı kalemiyle hayat bularak okurların zihninde âdeta canlanıyor…

Sihirli Sözcükler 

Türkçe öğretmenimiz, “Çocukluk nedir? Ödev olarak bunu yazıp anlatacaksınız,” dedi. Sınıfın en haylazı Ali, “Çocuk oyuncağı bunu yazmak!” diye atıldı hemen. Hepimiz çok sevinmiştik öğretmenimizin bu kadar kolay bir ödev vermesine. “Oh be!” dedi sıra arkadaşım Mehmet, “Yine atasözleriyle ilgili ödev verecek diye çok korkmuştum.” Ama öğretmenimizin şu sözleri sevincimizi yarıda bırakmaya yetti de arttı: “Bu bir proje ödevi çocuklar. Öyle kısacık bir şey yazmanızı istemiyorum sizden. Uzun uzun anlatacaksınız. En az otuz sayfa olmalı. Yazdıklarınızdan sınıfta da bölümler okuyacağız.” Biraz önceki neşeli sesler yerini oflamalara bırakmıştı. Öğretmenimiz devam etti: “Hepinizin bildiği bir şey çocukluk! Yaşlılığı yazın deseydim böyle kara kara düşünmenizi anlardım. Ama ne var bunda bu kadar oflayacak? Hadi bakalım bırakın telaşı! Sömestr tatilinden sonra toplayacağım ödevleri. Bu ödev için, bu kadar zaman yeter de artar bile.”

Haylaz Ali yine atıldı: “Desenize tatilden sonra rezil olacağız öğretmenim!” Serviste düşünüp durdum: Ne yazacaktım, nasıl anlatacaktım ki çocukluğu? Öyle, ‘Çocukluk bana göre zor bir şeydir, sürekli ders çalışmak, ödev yapmak çok yorucu… Bir an önce büyümek istiyorum; çünkü o zaman böyle ödevler hazırlamak zorunda kalmam,’ desem, topu topu üç beş satır tutardı. Bunları uzatıp otuz sayfa da yazılmaz ki!

Hem öyle bir şey yapmaya kalksam kesinlikle sıfır alırım… Üff gerçekten de ne zor şeydi çocuk olmak! Eve gidince babama sordum: “Baba çocukluk ne demek?” “Ne demek olacak oğlum, çocukluk demek rahatlık demek. Ooh ekmek elden su gölden! Ne ay başını nasıl getireceğim telaşı var, ne geçim derdi…” “Ama öyle deme baba, biz de rahat değiliz. Okula gidiyoruz, bir sürü ödev yapıyoruz.” “E o da olmasın da hep başımıza çıkın bari,” demez mi! Anladım, babam çocukluğu çoktan unutmuş, iyisi mi küçük kardeşime sorayım ben de… Ama daha sorumu bile bitirmeden, ‘çocuk’ sözünü duyar duymaz kardeşim bas bas bağırmaya başladı: “Yaa annee, abim bana çocuk diyooor!” Annem “Ardaaa! Üzme kardeşini,” diye seslendi içerden. Ben de ablamın yanına gittim. Her zamanki gibi ablam odasında saçlarıyla uğraşıyordu. Daha geçen gün dümdüz yaptığı saçları bu kez kıvır kıvır ve kuş yuvası gibi kabarık.

Saçlarından gözümü almaya çalışarak sorumu sordum. “Ufaklık, çocukluk demek öyle maydanoz gibi her yerden bitmek demek! Ama ben maydanozları sevmem!” dedi elindeki fırçayı bana doğru sallayarak ve çat diye odasının kapısını yüzüme kapayıverdi. Ben de babaannemin yanına gittim. Babaannem her zamanki gibi elinde rengârenk iplikler, yine oya yapıyordu. “Babaanne sence çocukluk ne demek?” “Ah gidi… Ne demek olacak, mini minicik bebe demek. El kadardı baban doğduğunda. Ninnisiz uyumazdı hiç. Ey gidi ey! Ne severdi ninniyi. En çok da bunu…” dedi babaannem ve başladı babamın o en sevdiği ninniyi söylemeye. “Dandini dandini dastanaaa… Danalar girmiş bostana… Ninni desinler Osman’ıma…” Ninni dinleye dinleye uykum gelmişti. Erkenden yattım. Sabah uyanınca kahvaltıda anneme sordum hemen. Annem uykulu gözlerle elindeki ekmeğe reçel sürüyordu.

“Çocukluk demek rahatlık demek, yetişkinlerin sırtladıkları sorumlulukları yüklenmemiş olmak demek. Yediğiniz önünüzde, yemediğiniz ardınızda demek,” diyerek kaşla göz arasında elindeki reçelli ekmeği ağzıma sokuşturuverdi. Okulda dersler, teneffüs, oyun derken unutuvermiştim ödevi, ama serviste yine geldi aklıma.

Proje ödevi diye annemlerin söylediklerini yazamazdım ya. Üf… Çocukça bir ödev yüzünden Türkçe dersinden kırık not mu alacaktım? O zaman bizimkiler neler demezdi ki bana! Böyle kara kara düşünürken uyuyakalmışım serviste. Rüyamda annem babam küçücük birer bebek olmuşlar, beşikte yatıyorlar, bir yandan da “Kaldın, sıyıfta kaldın seeen!.. Inga… Ingaaa…” diye bağırıyorlardı. Babaannem de onlara “Dandini dandini dastana…” diye ninni söylüyordu. Ama boşuna, ikisi de bebek halleriyle bir türlü susmuyor, “Inga… Ingaaa! Kaldın sıyıfta kaldın seeen… Inga… Ingaaa…” diye ağlayıp duruyorlardı. Servis şoförü Adnan amcanın sesiyle uyandım bu kâbustan: “Ne oldu oğlum? Akşam korku filmi mi izledin sen?” “Yok be Adnan amca,” dedim ve başladım anlatmaya… Adnan amca dedi ki: “Sen nasıl soracağını bilememişsin onlara… Bak ne yap biliyor musun? Bundan sonra sana bir şeyler anlatacağını umduğun her yetişkine, ‘Bana çocukluğunda yaşadığın bir anıyı anlatır mısın?’ diye sor.” “Böyle sorunca, doğru düzgün cevap verirler mi bana?” Adnan amca güldü: “Hele sen sor bir kere. Görürsün…”

Gülen Sakiz Agaci 

Komşumuz Şevket amca, üç ev aşağıda, bahçesinde bir sürü sakız ağacı olan bir evde yaşar. Bahçesi o kadar büyüktür ki, sakız ağaçları ardında kalan iki katlı evi sokaktan görünmez. Evde ne zaman ondan bahsedilecek olsa, “Bir türlü anlamıyorum onu,” der babam, “üç kuruş emekli maaşıyla geçineceğim diye boşu boşuna uğraşıyor. Oysa ne müteahhitler istiyor onun bahçesini. Geçen gün alışveriş merkezi yapmak için bakmışlar bahçeye de, tırmıkla kovalamış adamları. Ah ah, bizim olacaktı ki o arsa…” Yine ondan bahsedildiği bir gün babama sordum: “Bizim olsaydı ne oldurdu baba?” “Ne olacak, kat karşılığı verirdik bir müteahhide,” dedi gülerek. “Kocaman bir evimiz olurdu o zaman, değil mi baba?” “Tabii… Bir değil iki, hatta üç evimiz bile olurdu.” “Ne güzel, o zaman ben de kardeşimle aynı odayı paylaşmak zorunda kalmazdım. Tıpkı arkadaşım Erol gibi, kendime ait kocaman bir odam olurdu benim de.”

Her ne kadar babam, hakkında söylenip “Akılsız, ne olacak!” dese de mahallenin bütün çocukları gibi ben de çok severim Şevket amcayı. Yazın sıcaktan bunaldığımızda onun bahçesine gider, sakız ağaçlarının altında oynarız. Değil kızmak, bize limonata bile verir serinleyelim diye. “Siz gelince sakız ağaçlarının yüzü gülüyor, bakın ne çok sakız veriyorlar,” der. Elimde defterimle, çocukları çok seven Şevket amcanın kapısındaydım yine. Kapıyı bana gülerek açtı: “Ooo Arda! Kuşlar sakız ağaçlarının seni özlediğini mi haber verdi?”

“Şey… bana bir çocukluk anını anlatır mısın Şevket amca?” Adnan amca ne kadar haklıymış. Sanki o gün sihirli sözcükleri söylemiş bana. Ben böyle der demez Şevket amca masmavi çocuk gözleriyle baktı bana ve sanki hep beklediği bir soruyu sormuşum gibi hiç düşünmeden anlatmaya başladı…

* * *

Bol ağaçlı, küçük bir şehirde doğmuşum ben. Hatırlarım da, pencereden bakınca karşıda apartmanları değil, yemyeşil ağaçları görürdük. Ama ben mi hızlı büyüyordum yoksa her şey çok çabucak mı değişiyordu bilmem, günden güne azalıyordu ağaçlar. Yerlerine koca koca çirkin binalar dikiliyordu. Mahalledeki arkadaşlarımla oyun oynadığımız ağaçlık alan bile bir gecede koca bir inşaat alanı olup çıkıvermişti. Ne ağaçların kesilişini görmüştük, ne de götürülüşlerini.

 

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Yengeç Yazar ~ Koray Avcı ÇakmanYengeç Yazar

    Yengeç Yazar

    Koray Avcı Çakman

    Yosunlar pek meraklı… Üstelik de çok kötü dansçı. Denizkızı ise pek pasaklı, saçlarını daha sık taramalı… Denizler de çok mavi… Bu mavilik beni bezdirdi....

  2. Nanni – Küçük Farenin Büyük Maceraları ~ Koray Avcı ÇakmanNanni – Küçük Farenin Büyük Maceraları

    Nanni – Küçük Farenin Büyük Maceraları

    Koray Avcı Çakman

    Ödüllü yazar Koray Avcı Çakman’dan büyük küçük herkese hayattaki amacını sorgulatan, farkındalık ve arayış üzerine yoğunlaşan bir kitap. Nanni – Küçük Farenin Büyük Maceraları, hayattaki...

  3. Türkiye’nin Kalbi Ankara ~ Koray Avcı ÇakmanTürkiye’nin Kalbi Ankara

    Türkiye’nin Kalbi Ankara

    Koray Avcı Çakman

    Keşif Kulübü ile İstikamet Ankara! Koray Avcı Çakman’ın yazıp Kıymet Ergöçen’in resimlediği Keşif Kulübü: Türkiye’nin Kalbi Ankara, tarihin farklı dönemlerinde pek çok farklı uygarlığa ev...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Nıver ~ Niver LazoğluNıver

    Nıver

    Niver Lazoğlu

    Gönül telinin bestekârının yüreğiyle ilmek ilmek dokunan bir kitap… Yaşamı anlamlı kılan nedir ki? Sadece nefes alıp vermeye denir yaşamak? Bir yüreğe dokunmak, bir...

  2. Hayalet Hikâyeleri ~ Pınar KürHayalet Hikâyeleri

    Hayalet Hikâyeleri

    Pınar Kür

    Hayalet Hikâyeleri bireyin uzun zaman susmuş geçmişinin yeniden dile geldiği öykülerle örülü bir kitap. Kimileyin ürkütücü, kimileyin yaralayıcı olan suskunlukların kendilerini dışa vurarak, artık...

  3. Ateşten Atlamak ~ Fatma Nur KaptanoğluAteşten Atlamak

    Ateşten Atlamak

    Fatma Nur Kaptanoğlu

    Sıra üçüncü ve son atlayışımda. Derin bir nefes alıp ilk adımımı atıyorum ateşe doğru. Bu kez biraz daha yükseğe zıplıyorum, ateşin değip geçen sıcaklığı...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur