Şu hayatta kaç kişi sınavda kaydırma yapıp Boğaziçi Üniversitesi’ni kazanmıştır ki? Evet, ben kazanmıştım işte!
Annemin dip bucak temizlik seansları, babamın gardiyanlığı, Ozan’ın uyuzlukları, babaannemin kilitlendiği televizyon programları, Nuran Teyze’nin sinir bozucu laf sokmaları olmadan dizilerdeki gibi bir gençlik yaşayacaktım nihayet! Yani en azından ben öyle sanıyordum…
Babamın kasap dükkânında çıraklık, maaile kampüs ziyaretimiz, babaannemle vahşi köy macerası, yılanlarla yaptığım korku dansı ve daha neler neler!
Size tavsiyem, gülmelik maceramı okurken gölgelik bir yerde olduğunuzdan ve kaşlarınıza oksijenli su sürmediğinizden emin olun! Çünkü deniz, kum ve güneş hayaliyle çıkılan bir tatilde başınıza neler geleceğini bilemezsiniz…
1
Boğaziçi’ni kazandığımı öğrendiğimden beri ayaklarım yere basmıyor, başım göklerde, mutluluktan uçuyorum. Kalp kalp…
Allah biliyor ya, hâlâ nasıl olup da orayı tutturduğumu anlayamıyorum. Bir ara kendimden bile şüphelenerek acaba sınavda kopya mı çektim diye içime bir kurt düştü.
Ama hayır, zaten sınav öncesi yaklaşık bir leğen dolusu okunmuş su içtiğimden sınavda tuvalete sıkışıp hoplayıp zıplamaktan soruları doğru düzgün okuyamamıştım ki kopya çekeyim.
Hem nasıl kopya çekeceğim? İki gözetmen de sınav boyu bana bakıp “Ya sabır” çektiler. Öğrenciler bana dönüp dönüp cıkcıkladılar. Bütün salonun gözleri önünde nasıl alavere dalavere çevirebilirdim ki?
Ayrıca onlarca soru vardı. Hangi birinden kopya çekilecek? Sınav öncesi bilgileri çaktırmadan bacağıma yazsam, bacak boyum yetmez. Başkasının kâğıdından baktım desem herkesin soru kitapçığı farklı. Sınava kendi yerime başkasını soktum desem, ay yok devenin başı yani.
Uzun lafın kısası kopya falan çekmemiştim. Bu konuda hiç şüphem yoktu.
Bu kadar yüksek puan almamın tek bir mantıklı açıklaması olabilir: Allah’ın sevgili kuluyum. Bu kadar! Babaannemin anlattığı kıssalardaki gibi Rabbim “Ol” demiş ve olmuştu işte. Öküz altında buzağı aramaya gerek yoktu. Bana da düşen kıssadan hisse alıp ‘Hikmetinden sual olunmaz ya Rabbim’ diyerek bu işi kurcalamayı bırakıp yoluma devam etmekti.
Ben de öyle yaptım.
Ama tabi bunu yapamayanlar da vardı.
Mesela babam. Durup dururken bir anda “Boğaziçi ha!” diye nara atıyor, kocaman eliyle beni küüt diye ensemden yakalayıp ŞLAAAP diye kafama, bir zamanlar bıngıldağımın bulunduğu yere öpücüğü basıyordu. Sonra da beni öve öve yere göğe sığdıramıyordu: “Helal olsun cücüğe, çorbalık bile beyni yok diye üzülüyordum ama haymana öküzü gibi kafası çıktı.”
Babamın övgüleri karşısında gururla karışık bir mahcubiyetle gülümsüyordum. Ay hiç alışmamışım ki övülmeye. Şimdiye kadar kasap literatüründe ya marsıvan eşeği ya seme tavuk olarak anılmıştım. Birden haymana öküzü derecesine terfi etmek elbette altında ezileceğim bir iltifattı.
Annem de gelip gidip öpüyor, şaşılacak şey ama elimi sıcak sudan soğuk suya değdirmiyordu. Hatta ve hatta “Sen dur Boğaziçili kendini yorma, bütün sene çok çalışıp çok yoruldun zaten” diyerek kaç gün yatağımı bile toplatmamıştı. Yemin ederim rüyamda görsem kendimi çimdikler, “Saçmalama kızım bu gerçek olamaz, daha neler!” derdim. Ama gerçekti işte.
Babaannemin de gurur kaynağıydım. Aslen Boğazlıyanlı olan babaannem, ana tarafına çekmeyip kendi memleketleri gibi adı boğazlı moğazlı olan bir yeri tercih ettiğim için benimle gurur duyuyordu.
Ayrıca sınav öncesi mahalleli kadınlarla toplanıp kırk ayrı nefes üfleyerek moleküllerini tek tek işledikleri şifalı suyun işe yaramasına da çok sevinmiş, “Saniye, şifalı sudan galdıysa ayağıma da dökek hay gızım, gaç gündür zızım zızım zızlıyo.” demişti.
İnanılması güç ama Ozan bile Boğaziçi’ni kazanmama sevinmiş “Yaşasın evden gitsin de kurtulalım şundan.” diyerek göbek atmıştı. Kabul ediyorum, pek mutlu olduğum bir sevinme şekli değildi ama yine de öyle ya da böyle sevinmişti ya işte.
Bu işe sevinmeyen tabi ki de tek kişi vardı: Hayatım film olsa, En İyi Kötü Kadın Karakter dalında Oscar’ı kimseye kaptırmayacak sevimsiz komşu kadın Nuran Teyze! Nuran Teyze, Boğaziçi’ni kazandığıma asla ve asla inanmak istememiş, evdeki bilgisayardan sonuç belgesini açıp gösterdiğimde bile bu işte bir bit yeniği aramış, öğrenci numaramı kaydedip evindeki bilgisayardan bakmaya gitmişti.
Gidiş o gidiş.
Kendi bilgisayarından da gördüğü üniversite sonucum kapak olmuş olmalı ki o günden beri sesi çıkmıyor, her zaman bulduğu sudan bahanelerden biriyle kapımızı çalmıyordu. Kim bilir belki de evde ÇATIIIIRTTT diye çatlamış, mevta olmuştur. Beyin kanaması da olabilir tabi. Kalp krizi de. Bağırsak düğümlenmesi de. Yakında kokusu çıkardı.
Kısacası prenses gibi günler geçiriyordum. Mutluluktan bulutların üzerinde yürüyor, ağız kulak mesafem sürekli sıfırda geziyor, mütemadiyen gülüyor, gülüyor ve gülüyordum.
2
Bu arada hayat akıp gitmeye devam ediyordu tabi. Babam bir ara kasap dükkânının adını “Boğaziçili Babası” olarak değiştirmeyi düşünmüş olsa da yeni tabela ve cam boyama işinin maliyetini hesaplamış Kuzu Kasap olarak sektördeki faaliyetlerine devam etme kararı almıştı.
Annem günlük mesaisine dönmüş evi aklayıp paklıyor, eline ne geçerse çitiliyor, ağartıyor, kırklıyordu… Bu arada Boğaziçi ile balayım bitmiş, ben de yine ucundan kıyısından temizliğe dâhil edilmeye başlamıştım.
Babaannem yaz saatine giren televizyonların evlendirme programlarına ara vermesi ile boşluğa düşmüş, düştüğü boşluktan çıkabilmek için evde gördüğü herkese sarıyor, gün boyu olmadık tartışmaların odağında yerini alıyordu.
Gizem’e annesi üniversiteyi kazanma hediyesi olarak son model bir cep telefonu almıştı. Görünce içim gitti doğrusu. Bizimkiler anca göbek atıp halay çeksinler; biri de demedi ki şu kıza üç kuruşluk hediye alayım.
Neyse ne diyordum, heh, üniversite kazanma hediyesi olarak babası da Gizem’i beş yıldızlı tatil köyüne götürdü. Sanki kızının gittiği okul özel değilmiş, senelerce dünya kadar para bayılacak olan kendisi değilmiş gibi. Üstelik Gizem gideceği yeri de kendi seçti. Sırf bunun için tatil dergileri alıp günlerce inceledi. Deniz, güneş, kumsal, açık büfe, havuzlar, eğlence adaları… Kendi deyişiyle rüya gibi bir tatile çıktı. Bazı insanlar gerçekten çok şanslı.
Tatilden sonra da anneannesinin yazlığına geçecekti. Daha da görünürlerde yoktu. O olmayınca benim dış dünya ile bağlantılarım sıfırlanmış, internete girip eşin dostun ve tabii ki -kötü kalpli Nuran Teyze’nin beyaz atlı prensim olan oğlu- Yüksel’in profillerini ‘stalk’layamıyor, neler olup bittiğini de öğrenemiyordum.
Bir cep telefonum olsa işler bu kadar zor olmayacaktı ama maalesef internete girebilmek için Ozan’a karşı sinir harbi vermek zorundaydım. Elbette yaz tatilinde olduğumuz için Ozan okula gitmiyor, tüm gün bilgisayar başında beynini pelte kıvamına getiriyordu. Ne kadar kavga edersem edeyim, tövbe billah bilgisayarın başından kalkmıyordu. Ola ki bir şekilde bilgisayarı ele geçirsem bu sefer de başımdan bir dakika olsun ayrılmıyor, tepemde öğürüp böğürüp ekran başına oturduğuma oturacağıma beni pişman ediyordu.
Gırtlağını da sıksam, saç saça baş başa da girişsem, tekme tokat dövüşsem de elinden bilgisayarı alamayacağımı artık kabullenmiştim. En iyisi stratejik bir hamle ile savaşın seyrini değiştirmek, araya farklı güç odakları katmak, onlar birbirlerini yerken tereyağından kıl çeker gibi aradan sıyrılarak elimde çekirdek ekran sıramı beklemekti.
Hain planımı hemen devreye sokmak için “Biraz da ben bakayım, kalk artık ya, sabahtan beri başındasın.” diyerek Ozan’ı oturduğu sandalye ile birlikte itekledim.
Tabi ki hemen ayakları ile tıpkı bir ahtapot gibi bilgisayar masasına dolandı.
Ben de haymana öküzü, şey aman Boğaziçili kartımı çıkardım. İçeriden annemin rahatlıkla duyabileceği bir sesle konuştum:
“Ya kalk ya, Allah aşkına. Okuldan bi haber var mı bakayım.”
Tabi Ozan insan gibi kalkıp biraz bilgisayarı bana vermek yerine tam da kendinden beklenildiği gibi böğürmeye başladı:
“Böğğğğğğ iyi ki bir okul kazandın be! Neye bakcan be! Bilgisayarı babam bana aldı. Ben oynıycam.
Böğğğğğğ!”
Sesimi içeriden daha da rahat duyulur hale getirdim:
“Ya okulun kayıtları ne zaman, bakmam lazım. Kayıtları kaçırırsam hakkım yanar!”
İşte o anda banyodan beklediğim cırıltıyı duydum:
“Izın ıblın ni diyırsı yıp!”
“Yağğğ anneağğğ yaaaağğğğ, otunumun ortasında!”
“Izıııııııınnn gitirtmı bibi ırıyı. Kııııılllkkkk!”
Ozan öfleye pöfleye kalktı.
Havalı havalı bilgisayarın başına oturdum.
Ozan başımdan gider gitmez Facebook’a girecek, ne var ne yok öğrenecek, Yüksel’den biraz haber alacaktım ama deli oğlan her zamanki gibi başımdan ayrılmıyordu ki!
“Gitsene başımdan be!”
“Bana ne! Bana ne! Niye gidecekmişim. Çabuk bak, neye bakacaksan da kalk. İşim var.”
“Annneeee şu oğluna biey söyleee!”
“Anneaağğğ yağğğğ asıl sen kızına bir şey söyle!
Verdim işte bigisayarı, bakmıyor okula falan! Tek derdi beni yerimden kaldırmak!”
“Nişiiiii, çıldırtmıyın bıniii, ni işin vırsı yıp dı kılk!”
Höffff!
Çok stratejik bir hata yaparak güç odağını Ozan’ın tarafına kaydırmıştım. Artık bu yer cücesini başımdan kimse alamazdı.
Mecburen okulun sayfasını açtım. Sanki çok önemli bir iş yapıyormuş gibi bir iki sağa sola tıkladım. Ozan’ın tepemde hadi hadilemelerine daha fazla dayanamayarak “Al be al, al bilgisayarını da başına çal!” diye bağırıp tıpkı bir Boğaziçili’den beklenecek ‘cool’ bir tavırla yerimden kalktım.
Bu veledi daha etkili bir yolla ortadan kaldırmalıydım.
Evin en büyük güç odağına ilişti gözüm. Gözlerim parladı.
Televizyonların yaz ekranına geçmesiyle birlikte biten evlilik programlarıyla babaannemin de tüm neşesi sönmüş, mutsuz bir suratla camdan düşen güneş ışığına bacaklarını açmış, romatizmalarını havalandırıyordu.
Ozan şimdi görürdü gününü!
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Gençlik Kitapları Hiciv-Mizah
- Kitap AdıGül Dediysem O Kadar Da Değil! - Neşeli Günlük 2
- Sayfa Sayısı160
- YazarSelcen Yüksel Arvas
- ISBN9786051442945
- Boyutlar, Kapak13,5 x 20,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviCarpe Diem Kitap / 2023
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Olimpos Kahramanları – Neptün’ün Oğlu ~ Rick Riordan
Olimpos Kahramanları – Neptün’ün Oğlu
Rick Riordan
Denizler tanrısı Poseidon’un oğlu Percy Jackson, uzun bir uykudan uyanıyor ve aniden kendini yılan saçlı iki kadınla yüz yüze buluyor. Sorun şu ki, bu...
- Kusursuz Sevimli Küçük Yalancılar ~ Sara Shepard
Kusursuz Sevimli Küçük Yalancılar
Sara Shepard
Herkesin bir sırrı vardır. Şu sizin Sevimli Küçük Yalancıların son zamanlarda yaptıklarını bir bilseniz! Spencer kız kardeşinin sevgilisini resmen elinden aldı. Kendi kız kardeşinin,...
- Yolum Düştü Amerikaya ~ Canan Tan
Yolum Düştü Amerikaya
Canan Tan
Kimileri için komşu kapısı, her yıl iş için gidilen ya da tatil yapılan bir yer… Kimileri içinse ancak televizyonlarda izlenen, uzak bir düş-ler ülkesi....