Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Gözyaşı Konağı
Gözyaşı Konağı

Gözyaşı Konağı

Şebnem İşigüzel

1876 yılı baharında gayrimeşru bebeğimi doğurmak üzere evin erkeklerinden habersiz Büyükada’ya gönderildim. Yanıma Bedriye Kalfa’yı verdiler. Evin kadınları baba ve ağabeyime küçük bir hikâye…

1876 yılı baharında gayrimeşru bebeğimi doğurmak üzere evin erkeklerinden habersiz Büyükada’ya gönderildim. Yanıma Bedriye Kalfa’yı verdiler. Evin kadınları baba ve ağabeyime küçük bir hikâye takdim ettiler. Para kazanma hırsıyla yaşayan babam yokluğumu dikkate alacak vaziyette değildi zaten. Sadece ağabeyim bir süre uzaklarda olacağımı duyunca şaşırmış. Sofrada kızılcık hoşafını kaşıklarken bir an donup kalmış. Ona öyle anlatıldığı üzere, güya, talihsiz bir kaza neticesinde saçlarım tutuşup yandığından, Bedriye Kalfa ile halamın Beyazıd’daki konağına gideceğime, bu sayede kendimi biraz olsun toparlayacağıma inanıvermiş.

Böyle başlıyor Gözyaşı Konağı. Gencecik bir kadın, karnında bebeği, kederli ve mağrur, adaya geliyor. Kaderden, ayıp arayan gözlerden, hayata hükmeden erkeklerden uzağa… Bir yanda ahlâka hürmet ve fikri mukaddes masalları, diğer yanda kıpır kıpır hürriyet meseleleri… Şebnem İşigüzel, neşeli, aşk dolu, hayat dolu bir romanla yeni bir ses katıyor, sesine… edebiyata…

1

1876 yılı baharında gayrimeşru bebeğimi doğurmak üzere evin erkeklerinden habersiz Büyükada’ya gönderildim. Yanıma Bedriye Kalfa’yı verdiler. Evin kadınları baba ve ağabeyime küçük bir hikâye takdim ettiler. Para kazanma hırsıyla yaşayan babam yokluğumu dikkate alacak vaziyette değildi zaten. Sadece ağabeyim bir süre uzaklarda olacağımı duyunca şaşırmış. Sofrada kızılcık hoşafını kaşıklarken bir an donup kalmış. Ona öyle anlatıldığı üzere, güya, talihsiz bir kaza neticesinde saçlarım tutuşup yandığından, Bedriye Kalfa ile halamın Beyazıd’daki konağına gideceğime, bu sayede kendimi biraz olsun toparlayacağıma inanıvermiş. Evin kadınlarının sunduğu hikâyeyi içinde karanfil tanelerinin yüzdüğü hoşaf gibi yutması güç olmamış. Annem babamı iyi tanıyordu. Ağabeyimi söz konusu bile etmiyorum. Peşime düşmez, beni merak etmez, ölsem özlemezlerdi. Yeni yapılan köşkümüzde kalacaktım. Babam köşkün iç düzenlemesini anneme bırakmıştı: “Ne istersen, nasıl istersen öyle yap.

Ama artık beni kaz gibi yolma. Değirmenin suyu bitti!” Eğer benim zorunlu ikametgâhım söz konusu olmasa, annem köşkü olduğu kadarıyla yaza hazır ederdi. Şimdi babama bahaneler uydurmakla meşguldü: “Biraz daha para verseydin her şey gönlüme göre olurdu. Ben konak yaptırdım, elâlem köşk diyor. Duvarları en usta elden kalemişi istiyordum. Şimdi ucuz olsun diye çırağını bekleyeceğiz.” Babamın bir an önce Ada’ya çıkmak gibi bir arzusu yoktu. “Ben para kazanırken dinleniyorum,” diyordu. Saraya borç para vermekle gururlanıyordu. “İtalyanların otelinde kalmaya devam ederiz, ziyanı yok.” Yediğiyle, içtiğiyle, haberimiz yok bildiği ikinci kadınıyla ilgiliydi, başka bir şeyle değil. Gayrimeşru hamileliğim mevzusunda annem ve ablalarımla dayanışma içerisinde değildim.

Bu müşkül durum onların itibarını ve cemiyet hayatlarını etkileyeceğinden, beni gizlemek istiyorlardı. İlkin bir ihtiyarla evlendirmek istediler. Öncesinde bebeğin kimden olduğunu öğrenmeye çalıştılar. Hepsinden tuhafı bütün bunları evin erkeklerinin ruhu duymadan yaptılar. Üçü bir olup beni dövdüler, babama merdivenden düştü dediler. Halam bana acıdı. Annemle Fatma’yı oldum olası sevmez, Hicran’ı sinik bulurdu zaten. “Yazık,” demişti kan oturmuş yüzüme bakarken, “ne hale getirmişler kızı.” Gerek onlara verdiğim azap gerek üzerimdeki baskı artık dayanılmaz olunca, gecelerden bir gece kendimi bir meşale gibi tutuşturmak istedim. Yanıp kül olursam her şey sona erebilirdi. Upuzun saçlarım vardı. “Nah bileğim kalınlığında maşallah,” derdi hamamdaki natır. “İstanbul’un bütün hanımlarını yıkarım. Görmedim böylesini. Gürül gürül akan su gibi.” Bir anda çıra gibi tutuşuvermiştim.

“Talihi varmış. Çişe kalkan Bedriye Kalfa görmüş, söndürmüş.” Saçlarım yanmıştı. Bunu kendi irademle yapmış olsam bile can havliyle alevleri tutuvermemden ellerim de yanmıştı. Başımı ve ellerimi Doktor Agop’un terkip ettiği pomatlara buladık. Ellerime pamuktan dikilmiş eldivenler giydirildi ve bir ay içimi çeke çeke derin bir sızı, tarifi imkânsız bir acıyla uyuyup uyandım. Tek teselli vücudumun ve yüzümün yanmamış olmasıydı. “Kurşun döktürün, muska yazdırın, nedir kızın başına gelenler?” diyen babamı duydum. Kendimi tutuşturduğum gece evde yoktu. İkinci kadınındaydı. Bedriye de çişe kalkmamıştı. Topal ayağını sürüyerek kendisini çağıran sarhoş ağabeyimin yatağını ısıtmaya gitmişti. Ağabeyim her gece sarhoş gelirdi. Biraz daha az içse annem onu kolayca evlendirebileceğini söylüyordu.

Ağabeyimin odamın kapısından başını uzatıp bakışını, annemin yeni moda kırmızı halı döşettiği merdivenlerden inerken söylediklerini işitmiştim: “Allah korumuş zavallıcığı.” Allah’ın beni bir şeyden koruduğu yoktu. Çocukken aldığımız Kuran okuma dersinde Hicran’a, “Ben inanmıyorum,” demiştim. O da gidip Fatma’ya yetiştirmiş. İlk dayağımı böylece yemiştim. Tabiatı itibarıyla her fırsatta annemle ittifak kuran Fatma, et suyu çorbayı kaşık kaşık bana içiren Bedriye Kalfa’nın yanında durmuş söyleniyordu: “Akılsız. Kendini yaktığı yetmezmiş gibi bizlerin talihini de bedbaht edecektin. Cemiyet hevesimizi kursağımızda bırakacaktın. Yazıklar olsun sana, tüh! Zina ederken aklın neredeydi? Paşayla evlenecek Hicran’ı da mı düşünmedin, a günahkâr, a kaltak, a orospu, a uçkursuz şeytan!” Oysa her şey onları korumak içindi.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Venüs ~ Şebnem İşigüzelVenüs

    Venüs

    Şebnem İşigüzel

    “İçimizde toprağın altında saklanan tohumlar gibi hisler, marifetler mevcuttur. Atalarımızdan bize sirayet eden huylar, hastalıklar, renkler ve türlü türlü şeyler gibi. Bazı şeyler kanla...

  2. Ağaçtaki Kız ~ Şebnem İşigüzelAğaçtaki Kız

    Ağaçtaki Kız

    Şebnem İşigüzel

    “İnsan bir başkasının hikâyesidir. En çok da anne ve babasının. Genetiği geçtim, bu ruhen böyledir. Hiç istemezken onlar gibi olursunuz. Özünde yani. Evet, tıpkı...

  3. İstanbullu Amazonlar 1809 ~ Şebnem İşigüzelİstanbullu Amazonlar 1809

    İstanbullu Amazonlar 1809

    Şebnem İşigüzel

    “Müneccimbaşı her bebekte haremin kapısında beklerdi. Eğer bebek erkek ise hemen yıldız haritasına bakılır, kehanette bulunulurdu. Bebeğin kız olduğu öğrenildiğinde bunu yapmak gereksiz görülürdü....

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Nar Ağacı ~ Nazan BekiroğluNar Ağacı

    Nar Ağacı

    Nazan Bekiroğlu

    Nazan Bekiroğlu’ndan Trabzon-Tebriz-Tiflis-Batum-Bakü-İstanbul hattında geçen muhteşem bir roman. Balkan Savaşı yıllarında başlayıp I. Dünya Savaşı’na uzanan bir öykü… Trabzon’da ve Tebriz’de doğup birbirlerine doğru...

  2. Aşk İncisi ~ Eyşan UtkuAşk İncisi

    Aşk İncisi

    Eyşan Utku

    Onun için yaşamak, buz üzerinde dans etmek gibiydi. Hem çok kolay hem de zordan öte. Her gün medyada okuduğumuz, televizyonlarda seyrettiğimiz oldukça yakışıklı bir...

  3. Ölü Bir Kentin Morg Alfabesi ~ Kahraman TazeoğluÖlü Bir Kentin Morg Alfabesi

    Ölü Bir Kentin Morg Alfabesi

    Kahraman Tazeoğlu

    yağmurlarla inseydin içime içim senden yanaydı yüzümdeki işgaller senden karaydı seni sevmek en gizli ağlama biçimimdi sana yazacaklarım sil sil bitmezdi ve ben sende...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur