Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Görmek
Görmek

Görmek

Jose Saramago

Saramago, hiciv ile alegoriyi derin bir kavrayış ve keskin bir görüyle harmanladığı, o muazzam dil cambazlığıyla devamlı eşeleyerek zihnimizde karıncalanmadık yer bırakmadığı bu unutulmaz…

Saramago, hiciv ile alegoriyi derin bir kavrayış ve keskin bir görüyle harmanladığı, o muazzam dil cambazlığıyla devamlı eşeleyerek zihnimizde karıncalanmadık yer bırakmadığı bu unutulmaz eserinde, hamaset denen düşünce fukaralığının ve onun kovuklarında yuvalanan güç saplantısının ipliğini pazara çıkarıyor. Fars hiç bu kadar trajik anlatılmamıştı.

*

On dört numaralı seçim sandığı başkanı, yağmurdan sırılsıklam ıslanmış şemsiyesini sertçe kapatıp, arabasını bıraktığı yerle şu an bulunduğu kapıya kadarki kırk metreyi koşar adım katederken pek işe yaramamış görünen gabardinini sırtından çıkarmıştı ki, yüreği çıkacakmışçasına nefes nefese içeri girip, Oy kullanmak için berbat bir hava, diye yakındı. Rüzgâr savurdukça bütün zemini sırılsıklam eden sağanak yağmurdan korunmak için kısmen korunaklı bir yerde bekleyen sekretere, Umarım en son ben gelmemişimdir, dedi. Yardımcınız da henüz gelmedi, ama vaktimiz var daha, diyerek onu rahatlattı sekreter, Yağmur böyle yağarken hepimizin gelebilmesi gerçek bir başarı olur, dedi başkan oy verme işleminin gerçekleşeceği salona geçerken. Önce, seçim müşahitliği yapacak masa arkadaşlarını selamladı, sonra da parti temsilcilerini ve yardımcılarını. Herkese aynı sözcüklerle hitap etmeye özen gösterdi, yüz ifadesinde ve ses tonunda kendi siyasal, ideolojik eğilimlerini ortaya çıkaracak herhangi bir işaretin belirmesine izin vermedi. Bir başkan, böyle sıradan bir seçim kurulunun başındaki bile olsa, her durumda en katı bağımsızlık hissiyle davranmalıydı, diğer bir deyişle, zevahiri kurtarmalıydı.

Daracık iki penceresi, güneşli günlerde bile loş bir avluya bakan salonun zaten ağır atmosferini iyice yoğunlaştıran neme, yörenin deyişiyle, ancak bıçakla kesilebilecek bir de huzursuzluk eklenmişti. Seçimleri ertelemek daha iyi bir

tercih olabilirdi, dedi merkez partisinin, yani mep’in temsilcisi, yağmur dünden beri hiç durmadan yağıyor, her tarafta heyelanlar ve su baskınları var, katılım düşüklüğü bu kez ok gibi fırlayacak. Sağ partinin, yani sap’ın temsilcisi, başıyla, onayladığını belli eden bir hareket yaptı, fakat diyaloğa katkısının ihtiyatlı bir yorumu aşmaması gerektiğini düşünerek konuştu, Açıkçası bu riski azımsamamakla birlikte, daha önce defalarca kanıtlandığı gibi, yurttaşlarımızın sergileyeceği tertemiz vatandaşlık ruhunun güvenimize tamamen layık olduğuna inanıyorum, yurttaşlarımız bu belediye seçimlerinin başkentin geleceği için taşıdığı son derece büyük önemin bilincindedirler, ooo, elbette, kesinlikle bilincindedirler. Bunları söyledikten sonra, her ikisi de, yani mep’in temsilcisi ile sap’ın temsilcisi, yarı kuşkulu yarı alaycı bir havada sol partinin, yani sop’un temsilcisine döndüler, onun ne tür bir düşünce yumurtlayabileceğini öğrenme merakı içindeydiler. Tam o anda, başkan vekili her yana sular sıçratarak salona daldı ve seçim sandık kurulu böylece tamamlanmış olduğundan, hoşgeldin karşılaması, bekleneceği üzere, samimiyetin ötesinde ateşli bir hal aldı. Bu yüzden sop temsilcisinin görüşünü öğrenememiş olduk, ama geçmişte yaptığı bilinen birkaç açıklamaya bakılırsa, kendini açıkça tarihsel bir iyimserlik çizgisinde, örneğin, Benim partimin seçmenleri buncacık şeyden yılacak insanlar değildir, bulutlardan düşen dört damlacık su yüzünden evlerinde kalmaz onlar, gibi bir cümleyle ifade etmekten vazgeçmeyeceği varsayılabilir. Doğrusu, dört damlacık su değildi bu, kovalar, küpler dolusu suydu, nil’di, yangtze ve ganj’dı, fakat inanç, herkes için her daim mübarek olsun, gücünden yararlananların yolu üzerindeki dağları bir kenara ittiği gibi, onları çok daha azgın sulardan bile hiç ıslanmadan geçirtebilir.

Masa oluşturuldu, herkes kendine düşen yerdeydi, başkan belgeyi imzaladı ve sekretere, yasanın belirlediği üzere, belgeyi binanın kapısına asmasını emretti, fakat görevli, basit bir sağduyu örneği göstererek, o kağıdın duvarda bir dakika bile duramayacağına, mürekkebinin iki saniyede silineceğine, üçüncüsünde ise rüzgara kapılıp uçacağına dikkat çekti. O halde belgeyi içeriye, rüzgârın alıp götüremeyeceği bir yere asmalı, yasa bu özel durumu ihmal etmiş, önemli olan belgenin asılması ve görünür olması, dedi başkan. Masadakilere aynı görüşte olup olmadıklarını sordu, herkes evet dedi, ama sap temsilcisi olası suçlamaların önüne geçilebilmesi için kararın tutanağa geçirilmesini isteyerek çekincesini ifade etti. Sekreter hafifçe ıslatan görevini yerine getirip geri döndüğünde başkan ona havanın nasıl olduğunu sordu, o da omuz silkerek cevap verdi, Aynı, tam sümüklüböceklere göre, Dışarıda hiç seçmen var mı, Eser yok. Başkan ayağa kalktı, masa üyeleriyle parti temsilcilerini oy kabinini gözden geçirmek üzere kendisine eşlik etmeye davet etti, gün boyunca orada cereyan edecek siyasi seçimlerin temizliğine gölge düşürebilecek unsurlardan arınmış olduğunu saptamalıydılar. Bu formaliteyi yerine getirdikten sonra seçmen listelerini incelemek üzere yerlerine döndüler, listelerde de herhangi bir kuralsızlığa, kusur ve kuşkuya rastlamadılar. Sonra başkanın seçim sandığını açtığı ve üyelerin gözü önünde sandığın içini gösterdiği o ciddi an geldi, böylece içinin boş olduğunu onlar da taahhüt edebilirdi, geceleyin el ayak çekildiğinde sandığın içine yönelik suç sayılabilecek hiçbir girişimde bulunulmadığına, yurttaşların özgür ve egemen siyasal iradelerini geçersiz kılacak sahte oy pusulaları konmadığına, artık modası geçmiş deyimle seçime hile karıştırma denen o tarihsel sahtekârlığın burada bir kez daha işlenmediğine dair ertesi gün eğer gerek duyulursa güvenilir birer taruk olabilirlerdi, fakat unutmayalım ki böyle bir sahtekârlık, faillerin ve suç ortaklarının maharetine ve ellerine geçen fırsata bağlı olarak, seçimden önce işlenebileceği gibi, seçim sırasında ve sonrasında da işlenebilirdi. Sandık boş, temiz, lekesizdi, fakat salonda tek bir seçmen bile bulunmuyordu, mostralık bile olsa, sandığı sergileyebilecekleri tek bir kişi yoktu. Belki de sellerle boğuşan, rüzgârın kamçılarına katlanan, oy verme hakkına sahip bir yurttaş olduğunu kanıtlayan belgeyi yüreğinin üzerine bastırarak oralarda dolanan seçmenlerden biri civarda yolunu şaşırmış olabilirdi, ama gökyüzünde böyle olaylar cereyan ederken onun da varması epey gecikecekti, tabii eğer yurttaşlık görevini yerine getirmesi için seçim sandığının kapısında bırakılıp sonra yine o kapıdan alınmak üzere siyah bir otomobilin arka koltuğunda oturan birilerine şehrin yazgısını bırakarak evine geri dönmezse.

Bu ülkenin yasası, sandıkla ilgili çeşitli malzemelerin denetim işlemleri tamamlandığında, başkanın, saymanların ve parti temsilcilerinin, keza vekillerinin derhal oy kullanmasıni emrediyordu, tabii elbette bu masanın dahil olduğu seçim bölgesine kayıtlı olmaları durumunda, ki zaten de kayıtlıydılar. Zamanı gevşek kullanmalarına rağmen, oy sandığının ilk on bir oy pusulasını kabul etmesine dört dakika yeterli olmuştu. Başka çare kalmadığından bekleyiş başladı. Aradan yarım saat geçmemişti ki, kaygılanan başkanın aklına saymanlardan birini, gelen olup olmadığına bakmaya göndermek geldi, seçmenler ortaya çıkmış fakat rüzgâr eğer kapıyı burunlarına kapatmışsa bunlar da protesto ederek çekip gitmiş olabilirlerdi, seçimler ertelenmiş olsaydı hiç olmazsa insanları radyo ve televizyonla uyarma nezaketi gösterilebilirdi, bunlar bu türden bilgilendirmeler için hâlâ işe yarıyordu. Sekreter, Rüzgârın gücüyle kapanmış bir kapının otuz bin şeytan kadar gürültü çıkardığını herkes bilir, oysa hiçbir şey işitmedik, dedi. Sayman gidip bakmakla gitmemek arasında tereddütteydi, fakat başkan üsteledi, Gidin lütfen, rica ederim, dikkatli olun, ıslanmayın. Kapı açıktı, kapanmasın diye sıkıştırılmış takoz yerinde sağlam duruyordu. Sayman başını dışarı uzattı, her iki yana bakması ve sonra da sanki kafasını duşun altına sokmuş gibi hemen geri çekmesi için bir an yetmişti. İyi bir oy saymanı gibi davranmak, başkanını hoşnut etmek arzusundaydı ve bu türden bir göreve ilk kez çağnıldığından, yerine getirmesi istenen hizmetlerdeki sürat ve etkinliğinin takdir edilmesini isterdi, kim bilir belki de zaman geçip de deneyim kazandıkça günün birinde o da bir seçim kuruluna başkanlık edebilirdi, böylesine yüksekten uçuşlar tann katını bile katedip geçebiliyor ve artık kimse bunlara şaşmıyordu. Salona geri döndüğünde, başkan, hem üzülmüş hem de eğlenmiş gibi bir sesle bağırdı, Hey dostum, böyle ıslanmanıza gerek yoktu, Hiç önemli değil sayın başkan, dedi sayman, yüzünü ceketinin koluyla kurulayarak, Kimseyi gördünüz mü, Gözlerimin erişebildiği yere kadar baktım ama kimse görünmüyordu, sokak bir su çölü. Başkan ayağa kalktı, masanın önünde kararsız birkaç adım attı, oy kabinine kadar gitti, içeri bir göz atıp geri döndü. Mep temsilcisi söz alarak, seçime katılmayanların oranının ok gibi fırlayacağı yönündeki tahminini hatırlattı, sap temsilcisi yatıştırıcı teli bir kez daha titretti, seçmenlerin önlerinde oy kullanmak için koca bir günleri vardı, havanın yatışmasını bekliyor olmalıydılar. Sop temsilcisi ise şimdilik suskun kalmayı tercih ediyordu, başkan vekili salona girdiğinde ağzına gelmiş olan, Dört damlacık su benim partimin seçmenlerini ürkütmeye yetmez, lafının ağzından çıkmasına izin vermiş olduğu için takındığı kederli yüz ifadesiyle düşünüyordu. Herkesin beklentili gözlerle baktığı sekreter pratik bir teklifte bulunma yolunu seçti, Bakanlığa telefon edip seçimlerin burada ve ülke genelinde nasıl gittiğini sormak kötü bir fikir olmaz sanırım, böylelikle bu yurttaşlık enerjisindeki kesintinin genel mi olduğunu, yoksa yalnızca bizim seçmenlerimizin mi oylarıyla bizi aydınlatmaya gelmediğini anlamış oluruz. Öfkelenen sap temsilcisi ayağa kalktı, Sağ parti temsilcisi olarak sayın sekreterin biraz önce seçmenlere karşı kullandığı kabul edilemez alaycı üsluba ve saygısızca sözlere şiddetle itiraz ettiğimin tutanağa geçirilmesini istiyorum, o seçmenler ki demokrasinin en yüce savunucularıdırlar, onlar olmasa tiranlık, dünya üzerinde varolan çok sayıdaki tiranlıktan herhangi biri, bize can vermiş olan bu vatanı çoktan ele geçirmiş olurdu. Sekreter omuz silkerek sordu, Sayın başkan, sap temsilcisinin talebini kayda geçelim mi, Sanırım pek gerek yok, aslında hepimiz sinirli, şaşkın, ne yapacağını bilemez haldeyiz ve bildiğimiz üzere, bu ruh halindeyken gerçekte düşünmediğimiz şeyi söylemek kolaydır, ben sayın sekreterin kimseye hakaret etmek istemediğine eminim, kendisi bizzat sorumluluklarının bilincinde olan bir seçmendir, bunun kanıtı şudur ki, burada bulunan hepimiz gibi, görev onu nereye çağırmışsa orada olmak için kötü havaya meydan okumuştur, bununla birlikte, bu samimi minnet duygusu, benim sayın sekreterden, yalnızca kendi üzerine düşen görevleri titizlikle yerine getirmekle yetinmesini, burada hazır bulunan kişilerin kişisel ve siyasal hassasiyetini rencide edecek yorumlara girmekten kaçınmasını rica etmemi engellemeyecektir. Sap temsilcisi sert bir harekette bulunduysa da başkan bunu onun da aynı fikirde olduğuna dair bir görüş olarak yorumlamayı tercih etti ve tartışma daha öteye gitmedi, mep temsilcisinin sekreterin önerisini hatırlatması da buna güçlü biçimde katkıda bulundu, Aslında, diye ekledi, bizler burada okyanusun ortasında kalmış kazazedeler gibiyiz, ne yelkenimiz var ne pusulamız, direksiz ve küreksiziz…

 

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Roman (Yabancı)
  • Kitap AdıGörmek
  • Sayfa Sayısı324
  • YazarJosé Saramago
  • ISBN9786052981320
  • Boyutlar, Kapak13.5 x 19.5 cm, Karton Kapak
  • YayıneviKırmızı Kedi / 2019

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Çatıdaki Pencere ~ José SaramagoÇatıdaki Pencere

    Çatıdaki Pencere

    José Saramago

    “Ölmek, varolmuş olmak ve artık olmamaktır,” derdi José Saramago. O öldü, artık yok, ama Çatıdaki Pencere Portekiz’de ve Brezilya’da, anadilinin vatanlarında basılır basılmaz insanlar...

  2. Portekiz’e Yolculuk ~ José SaramagoPortekiz’e Yolculuk

    Portekiz’e Yolculuk

    José Saramago

    “Tek bir arzusu var, son derece meşru ve insani, o da başkalarının gözünün değdiğine bakmak, başkalarının adımlarından kalan izlere basmak.” José Saramago, 1979 güzünde...

  3. Körlük ~ José SaramagoKörlük

    Körlük

    José Saramago

    Usta yazarın belki de en etkileyici yapıtı olan, sinemaya da uyarlanmış Körlük, toplumsal yaşamın nasıl bir vahşete dönüşebileceğini müthiş bir incelikle gözler önüne sererken,...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Ateş Çemberi ~ Alexandra BrackenAteş Çemberi

    Ateş Çemberi

    Alexandra Bracken

    Bu bir son değil, sonun başlangıcı.Artık lider benim. Bütün bir neslin kaderi benim ellerimde. Kuzeye, tutsak olmuş binlerce çocuğu özgürlüğe kavuşturmaya gidiyorum. Zihnimi bir...

  2. Sunset Park ~ Paul AusterSunset Park

    Sunset Park

    Paul Auster

    Brooklyn, Paul Auster’ın her köşesini özümsemiş olduğu kendi coğrafyası. Bu romanı da, Florida’da başlamakla birlikte yine gelip Brooklyn’in Sunset Park semtinde düğümleniyor. Çocukça bir...

  3. Beden Çalanlar ~ Guillermo del Toro, Chuck HoganBeden Çalanlar

    Beden Çalanlar

    Guillermo del Toro, Chuck Hogan

    “PAN’IN LABİRENTİ yönetmeninden fantastik bir gerilim romanı…” FBI’ın kadın ajanlarından Odessa Hardwicke’ın yaşamı, azgın bir katilin peşindeyken başına gelen akıl almaz bir olayla tamamen...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur