Bilince çıkarmadığımız her şey hayatta kader olarak karşımıza çıkar.”
Carl Gustav Jung
Hiddet, kıskançlık, yalan söyleme, hınç, suçlama, açgözlülük… Bu yasak hisler ve davranışlar karanlıkta kalan ve inkâr ettiğimiz tarafımızdan yani kişisel gölgemizden ortaya çıkar. Herkesin bir gölgesi vardır ve bilinçli yaşamında birey ona ne kadar az yer verirse gölge o denli karanlık ve yoğun olur. Birisine karşı açıklanamaz bir antipati hissettiğimizde, kendimizde uzun süre gömülü kalmış, kabul edilemez bir özellik keşfettiğimizde, öfke, haset veya utançtan bunalıp bu duygulara yenik düştüğümüzde gölgemizle karşılaşırız.
Gölge yalnızca bireysel bir sorun değildir. Grupların ve toplumların da ırkçılık, günah keçisi bulma, düşman yaratma ve savaş gibi tehlikeli davranışlara götüren kolektif gölgeleri vardır.
Gölgeyle Buluşma, 65 makaleden oluşan bir makale koleksiyonunda, insan doğasının karanlık tarafının ailelerde, yakın ilişkilerde, işte, maneviyatta, politikada, psikoterapide ve sanatta belirdiği şekline kapsamlı bir bakış sunuyor.
“İnsana ve insanlığa dair pek çok önemli konunun tıp, siyaset, din, sanat, tarih ve farklı disiplinler penceresinden ele alındığı bu eser gerek yazarları gerek makaleleri ile bir başyapıt olma hüviyeti taşıyor. Bireyi ve toplumu eşzamanlı görmekle kalmayıp bütünsel varoluşuna çektiği dikkat ile okuyucusunda bir tamlık duygusu bırakıyor. Gölgeyle Buluşma kendine, dünyaya, insan olma deneyimine ve uygarlığı doğuran tüm dinamiklere bakmak isteyen herkes için cüretkâr bir davet, berrak bir ayna. Carl Gustav Jung ve Analitik Psikoloji okulunun öncü isimlerinin yanı sıra pek çok düşün insanının katkısı ile oluşturulmuş bu çok yazarlı kitap özenli çevirisi sayesinde akışkan bir dille dimağımıza akıyor.
İÇİNDEKİLER
Sunuş 13
Çevirenin Önsözü Ve Çeviriyle İlgili Bazı Notlar 15
Teşekkürler 19
ÖNSÖZ
Connie Zweig 21
GİRİŞ: GÜNLÜK YAŞAMIN GÖLGE TARAFI
Connie Zweig Ve Jeremiah Abrams 25
1. BÖLÜM
GÖLGE NEDİR?
GİRİŞ
1. Peşimizde Sürüklediğimiz Uzun Çuval
Robert Bly 46
2. Gölgenin Evrimi
Edward C. Whıtmont 55
3. Gölgenin Bildiği:
John A. Sanford İle Bir Görüşme D. Patrıck Mıller 64
4. Tarihte Ve Edebiyatta Gölge
Anthony Stevens 73
5. Dr. Jekyll Ve Mr. Hyde
John A. Sanford 76
6. Rüyalarda Gölgeyi Tanımak
Marıe-Louıse Von Franz 83
7. Günlük Yaşamda Gölgeyi Bulmak
Wıllıam A. Mıller 88
2. BÖLÜM
GÖLGENİN OLUŞUMU:
AİLEDE REDDEDİLEN BENLİĞİN ŞEKİLLENMESİ
GİRİŞ 99
8. Sahte Benliğin Oluşumu
Harvılle Hendrıx 103
9. İnkâr Ve İhanet
Robert M. Steın 106
10. Anne – Kız İlişkisinin Karanlık Yüzü
Kım Chernın 108
11. Ebeveynlik Ve Çocuğunuzun Gölgesi
John A. Sanford 113
3. BÖLÜM
GÖLGE BOKSU:
HASET, ÖFKE VE YALAN DANSI
GİRİŞ 121
12. Kız Ve Erkek Kardeşlerde Gölge
Chrıstıne Downıng 125
13. Erkek Kardeşim/Ben
Daryl Sharp 132
14. Eşlerimizde Karşıtlarımızla Buluşmak
Maggıe Scarf 136
15. Evlilik Kuşağında Gölge Dansı
Mıchael Ventura 141
4. BÖLÜM
REDDEDİLEN BEDEN:
HASTALIK, SAĞLIK VE CİNSELLİK
GİRİŞ 149
16. Gölge Olarak Beden
John P. Conger 152
17 . Kötülüğün Anatomisi
John C. Pıerrakos 157
18. Sağlığın Aydınlığı, Hastalığın Gölgesi
Larry Dossey 161
19. Bedene İniş Olarak Hastalık
Alfred J. Zıegler 164
20. Cinselliğin Demonik Yüzü
Adolf Guggenbühl – Craig 169
5. BÖLÜM
BAŞARININ GÖLGESİ: İŞ VE İLERLEMENİN KARANLIK YÜZÜ
GİRİŞ 177
21. İş Yerinde Gölgeyle Karşılaşma
Bruce Shackleton 181
22. Başarının Karanlık Yüzü
John R. O’neıll 184
23. Sahte Doktorlar, Şarlatanlar ve Yalancı Peygamberler
Adolf Guggenbühl – Craıg 187
24. Kusur Ve Hatalarımızı Kullanmak
Marsha Sınetar 195
25. Teknolojinin Açtığı Yara
Chellıs Glendınnıng 198
26. İlerlemenin Kurbanı Vahşi Doğa
Peter Bıshop 201
6. BÖLÜM
YOLDA KARANLIKLA KARŞILAŞMA: DİN VE MANEVİYATIN
GİZLİ YÜZLERİ
GİRİŞ 215
27. Hristiyanlığın Gölgesi
Brother Davıd Steındl-Rast 219
28. Manevi Uygulamada Karanlık Tarafla Karşılaşma
Wıllıam Carl Eıchman 222
29. Budist Amerika’da Gölgeyle Karşılaşma
Katy Butler 227
30. Aydınlanmış Gurunun Gölgesi
Georg Feuersteın 242
31. Yeni Çağ Topluluğunda Bir Kâfir
W. Brugh Joy 245
32. Astrolojide Gölge
Liz Greene 249
33. Tarot’ta Şeytan
Sallıe Nıchols 253
34. Yeni Çağ Köktenciliği
John Babbs 258
7. BÖLÜM
İBLİSLER, DEMONLAR VE GÜNAH KEÇİLERİ:
KÖTÜLÜĞÜN PSİKOLOJİSİ
GİRİŞ 263
35. Günümüzde Kötülük Sorunu
C. G. Jung 271
36. Masumiyetin Tehlikeleri
Rollo May 275
37. İnsani Kötülüğü İyileştirmek
M. Scott Peck 278
38. İblislerimizi Ve Demonlarımızı Kurtarmak
Stephan A. Dıamond 286
39. İnsan Kötülüğünün Temel Dinamiği
Ernest Becker 295
40. İçsel Bölünmemizi Kabul Etmek
Andrew Bard Schmookler 299
8. BÖLÜM
DÜŞMAN YARATMA: SİYASAL YAPILARDA BİZ VE ONLAR
GİRİŞ 307
41. Düşman Yaratan
Sam Keen 310
42. Biz ve Onlar
Fran Peavey (Myrna Levy ve Charles Varon İle Birlikte) 317
43. Şovenist Zihin
Susan Grıffın 324
44. Amerika’nın Aykırıları
Audre Lorde 329
45. Birleşik Devletler – Sovyet Aynası
Jerome S. Bernsteın 334
46. Eş Benlik Oluşturma ve Nazi Doktorları
Robert Jay Lıfton 339
47. Psikopatlar Neden Dünyayı Yönetmiyor
Adolf Guggenbühl–Craıg 347
48. Suçlular Kimler?
Jerry Fjerkenstad 351
49. Otoyoldaki Şeytanlar
James Yandell 361
9. BÖLÜM
GÖLGE ÇALIŞMASI: TERAPİ, HİKÂYE VE RÜYALARLA
KARANLIĞA IŞIK TUTMAK
GİRİŞ 369
50. Gölgenin Tedavisi
James Hillman 374
51. Bir Cehenneme İniş Hikâyesi
Sheldon B. Kopp 376
52. Balinanın Karnı
Joseph Campbell 383
53. Faydasız Olanın Faydası
Gary Toub 387
54. Kadınların Rüyalarıyla Çalışmak
Karen Sıgnell 395
55. Orta Yaşta Gölge
Janıce Brewı Ve Anne Brennan 401
56. Orta Yaş Erkeği İçin
Danıel J. Levınson 403
57. Kötülükle Nasıl Başa Çıkmalı
Lılıane Frey-Rohn 407
10. BÖLÜM
İÇGÖRÜ, SANAT VE RİTÜEL ARACILIĞIYLA KARANLIK
TARAFINIZI SAHİPLENMEK
GİRİŞ 417
58. Gölgenizin Sorumluluğunu Almak
Ken Wılber 421
59. Gölgeyi Yemek
Robert Bly 429
60. Reddedilen Benliği Yeniden Sahiplenmek
Nathanıel Branden 431
61. Demonik Benlikle Diyalog
Hal Stone Ve Sıdra Wınkelman 437
62. Utandırıcı İç Sesi Ehlileştirmek
John Bradshaw 444
63. Aktif İmgelemi Öğrenmek
Barbara Hannah 450
64. Gölgeyi Çizmek
Lında Jacobson 454
65. Ötekine Dair Yazmak
Deena Metzger 456
Son Söz 462
Jeremıah Abrams 462
Bibliyografya 466
Jungiyen Terimler Sözlüğü 488
GİRİŞ: GÜNLÜK YAŞAMIN
GÖLGE TARAFI
CONNIE ZWEIG VE JEREMIAH ABRAMS
Dünyada nasıl bu kadar çok kötülük olabilir?
İnsanlığın ne mal olduğunu bildiğim için ben asıl neden daha fazla kötülük olmadığını merak ediyorum.
WOODY ALLEN, Hannah ve Kız Kardeşleri
1 886’da, Freud’un insan karanlığının derinliklerine inişinden on yılı aşkın bir zaman sonra, Robert Louise Stevenson son derece önemli bir rüya gördü. Bu rüyada işlediği bir suç yüzünden aranan bir adam, bir çeşit toz yuttuktan sonra şiddetli bir karakter değişikliği yaşar; bu o kadar şiddetli bir değişimdir ki tanınmaz hale gelir. Kibar ve çalışkan bir bilim adamı olan Dr. Jekyll, rüyanın hikâyesi ilerledikçe gitgide daha da kötü bir insan olan saldırgan ve acımasız Mr. Hyde’a dönüşür. Stevenson bu rüyadan yola çıkarak artık çok iyi bilinen Dr. Jekyll ve Mr. Hyde’ın Tuhaf Hikâyesi’ni yazmıştı. Kitabın teması öylesine popüler kültürün bir parçası haline geldi ki birisi “Kendimde değildim,” veya “Adam cin çarpmış gibiydi,” ya da “Kadın şirretleşti,” dediği zaman bu hikâyenin aklımıza gelmesi gayet doğaldır. Jungiyen analist John Sanford’un da söylediği gibi, bir hikâye bu şekilde pek çok kişiye birden inandırıcı gelecek kadar insaniyetimizin bam teline dokunuyorsa bu onun arketipsel bir özelliğe sahip olduğunu, yani içimizde evrensel bir noktaya hitap ettiğini gösterir.
1 886’da, Freud’un insan karanlığının derinliklerine inişinden on yılHer birimiz bir Dr. Jekyll ve bir de Mr. Hyde, yani hem günlük kullanımımız için hoş görünümlü bir persona3 , hem de çoğu zaman örtbas ettiğimiz gizli bir gece benliği barındırırız. Öfke, kıskançlık, utanç, yalan söyleme, kin, şehvet, açgözlülük, intihar ve cinayet eğilimleri gibi olumsuz duygu ve davranışlar kurallara uyan tarafımızca maskelenmiş olarak yüzeyin hemen altında saklı bekler. Bunlar psikolojide, birçoğumuz için vahşi ve keşfedilmemiş bir bölge olarak kalan kişisel gölge adıyla bilinirler.
aşkın bir zaman sonra, Robert Louise Stevenson son derece önemli bir rüya gördü. Bu rüyada işlediği bir suç yüzünden aranan bir adam, bir çeşit toz yuttuktan sonra şiddetli bir karakter değişikliği yaşar; bu o kadar şiddetli bir değişimdir ki tanınmaz hale gelir. Kibar ve çalışkan bir bilim adamı olan Dr. Jekyll, rüyanın hikâyesi ilerledikçe gitgide daha da kötü bir insan olan saldırgan ve acımasız Mr. Hyde’a dönüşür. Stevenson bu rüyadan yola çıkarak artık çok iyi bilinen Dr. Jekyll ve Mr. Hyde’ın Tuhaf Hikâyesi’ni yazmıştı. Kitabın teması öylesine popüler kültürün bir parçası haline geldi ki birisi “Kendimde değildim,” veya “Adam cin çarpmış gibiydi,” ya da “Kadın şirretleşti,” dediği zaman bu hikâyenin aklımıza gelmesi gayet doğaldır. Jungiyen analist John Sanford’un da söylediği gibi, bir hikâye bu şekilde pek çok kişiye birden inandırıcı gelecek kadar insaniyetimizin bam teline dokunuyorsa bu onun arketipsel bir özelliğe sahip olduğunu, yani içimizde evrensel bir noktaya hitap ettiğini gösterir.
GÖLGEYİ TAKDİM
Kişisel gölge tüm küçük çocuklarda doğal bir şekilde gelişir. Çevremiz tarafından da desteklenen kibarlık ve cömertlik gibi ideal kişilik vasıfları ile özdeşleşirken W. Brugh Joy’un ‘Yeni Yıl Kararı Benliği’ olarak adlandırdığı benliğe biçim veririz. Bununla birlikte, kabalık ve bencillik gibi öz-imajımıza uymayan özellikleri gölgeye gömeriz. Demek ki ego ve gölge, aynı yaşam tecrübesinden birbirlerini yaratarak birlikte gelişirler. Carl Jung, ego ve gölgenin ayrılmazlığını Memories, Dreams, Reflections4 adlı otobiyografisinde anlattığı bir rüyada görmüştü:
Geceydi ve bilinmeyen bir yerde rüzgârla boğuşarak zar zor ilerliyordum. Her yer yoğun bir sisle kaplanmıştı. Avucumda her an sönmeye hazır, küçücük bir ışık tutuyordum. Her şey bu ışığı canlı tutmama bağlıydı. Ansızın arkamdan bir şeyin yaklaştığı hissine kapıldım. Dönüp baktım ve dev gibi bir karaltının beni takip ettiğini gördüm. Hissettiğim korkuya ve tüm tehlikelere rağmen gece boyunca ve rüzgâra karşı küçük ışığımın sönmesine izin vermemem gerektiğinin de bilincindeydim. Uyandığımda sisler içindeki bu karaltının, elimde taşıdığım küçük ışığın sebebiyet verdiği kendi gölgem olduğunu hemen anladım. Bu küçük ışığın, sahip olduğum biricik ışık olan bilincim olduğunun da farkındaydım. Karanlığın güçleriyle kıyaslandığında çok zayıf ve kırılgandı ama yine de bir ışıktı; benim ışığımdı.
Gölge benliklerimizin oluşumunda birçok güç rol oynar ve hangi ifadelerin müsaade edilebilir ifadeler olduğuna bunlar karar verirler. Ebeveynler, kardeşler, öğretmenler, rahipler ve arkadaşlar hangi davranışların kibar, uygun ve ahlaki; hangilerinin kötü, utanç verici ve günah olduğunu öğrendiğimiz kompleks bir ortam vücuda getirirler.
Gölge, neyin ‘kendimiz’ neyin ‘kendimiz-olmayan’ olduğunu tanımlayan psişik bir bağışıklık sistemi gibi davranır. Değişik aile ve kültürlerden gelen insanlar için neyin egoya, neyin gölgeye ait olduğu da farklılıklar gösterir. Örneğin bazıları öfke ve saldırganlığın ifadesine müsaade ederken bazıları etmez. Cinselliğe, kırılganlığa veya güçlü duygulara izin verenler vardır, vermeyenler vardır. Bazıları maddi ihtirasa, sanatsal ifadeye veya entelektüel gelişime müsaade ederken diğerleri etmez. Ego tarafından reddedilen ve gölgeye sürgün edilen tüm his ve kapasiteler, insan tabiatının karanlık tarafının gizil gücüne katkıda bulunur. Ne var ki bunların hepsi olumsuz olarak nitelendirilen özellikler değildir.
Jungiyen analist Liliane Frey-Rohn’a göre bu karanlık hazine, çocuksu taraflarımızın, duygusal bağlanmalarımızın, nevrotik semptomlarımızın yanı sıra, geliştirmediğimiz yetenek ve kabiliyetlerimizi de içerir. “Gölge,” der Frey-Rohn, “ruhun kayıp derinlikleriyle, hayatla ve yaşama gücüyle olan iletişimi devam ettirir. Daha üstün olan, evrensel anlamda insani olan ve evet, yaratıcı olan dahi orada algılanabilir.”
GÖLGENİN İNKÂRI
Bu gizli alana doğrudan bakamayız. Doğası gereği gölgenin idraki zordur. Gölge tehlikelidir, ahlaksızdır ve sanki bilincin ışığı canını alacakmış gibi sürekli saklanır. Verimli bir yazar olan Jungiyen analist James Hillman şöyle der: “Bilinçdışı bilinçli olamaz; ayın karanlık yüzü de vardır, güneş batar ve aynı anda her yeri aydınlatamaz. Dikkat ve odaklanma, bazı şeylerin görüş alanı dışında, karanlıkta kalmasını gerektirir. Kişi iki yöne birden bakamaz.” Bu nedenle gölgeyi genellikle dolaylı yoldan, başkalarının hoş olmayan özellikleri ve eylemlerinde, onu gözlemlemenin tehlike arz etmediği dışarıda bir yerlerde görürüz. Bir grup veya bireyin, tembellik, aptallık, bedensel zevklere düşkünlük veya ruhanilik gibi bir özelliğine aşırı bir tiksinme veya hayranlıkla kendimizden geçecek denli şiddetli bir tepki gösterdiğimizde bu, kendi gölgemizin bir tezahürü olabilir. Bu özelliği kendimizde görmemek için bilinçdışı bir çabayla onu kendimizden uzaklaştırır ve başkalarına atfederek onlara yansıtırız.
Jungiyen analist Marie-Louise von Franz, yansıtmanın sihirli bir ok atmaya benzediğini söyler. Muhatabınızın yansıtmayı kabul eden yumuşak bir noktası varsa ok hedefine ulaşır. Öfkemizi memnuniyetsiz bir ahbabımıza, baştan çıkarıcı cazibemizi çekici bir yabancıya, manevi niteliklerimizi bir guruya yansıttığımızda ok yerini bulur ve yansıtma hedefine yapışır. Âşık olunduğunda, mükemmel bir kahraman veya mükemmel bir kötü adam keşfedildiğinde olduğu gibi, o andan itibaren gönderen ve alan esrarengiz bir ittifakla birbirine bağlanır. Demek ki kişisel gölge gelişmemiş ve ifade kazanmamış olan envaiçeşit potansiyeli barındırır. O, bilinçdışının egoyu tamamlayan kısmıdır ve bilinçli kişiliğin kabul etmek istemediği için yok saydığı, unuttuğu ve gömdüğü ama başkalarıyla rahatsızlık verici yüzleşmelerde yeniden keşfettiği özellikleri temsil eder.
GÖLGEYLE KARŞILAŞMA
Gölgeye doğrudan bakamayız ancak o günlük yaşamın içinde kendini gösterir. Onunla, örneğin gizli, bayağı veya korktuğumuz duygularımıza ifade kazandıran mizahta karşılaşırız (müstehcen ve kaba şakalar gibi). Muz kabuğuna basıp düşen birisi veya tabulaşmış bir beden uzvuna atıfta bulunmak gibi komik bulduğumuz şeylere yakından baktığımız zaman gölgenin iş başında olduğunu keşfederiz. John Sanford, mizah duygusundan yoksun olan insanların fazlaca bastırılmış bir gölgeleri olabileceğinden bahseder. Şakalara gülen ekseriya gölge benliğimizdir.
İngiliz psikanalist Molly Tuby, bilmeyerek de olsa her gün gölgeyle karşılaştığımız altı farklı durum ileri sürer: Başkalarıyla ilgili abartılı hislerimizde (“Bunu yapmış olabileceğine inanamıyorum!” veya “Bu kıyafeti nasıl giyer anlamıyorum!”) • Bize ayna olma işlevini gören kişilerin olumsuz geri bildirimlerinde (“Bu beni aramadan üçüncü geç kalışın.”)
• Farklı insanlar üzerinde sürekli bir şekilde aynı rahatsız edici etkiyi yarattığımız etkileşimlerde (“Ben ve Sam senin bize dürüst davranmadığını hissediyoruz.”) • Dürtüsel ve kasıtsız eylemlerimizde (“Ay ben böyle demek istememiştim!”) • Aşağılandığımız durumlarda (“Bana böyle davranması beni çok utandırıyor.”) • Başkalarının hataları karşısında hissettiğimiz abartılı öfkede (“İşini bir türlü zamanında bitiremiyor!” ya da “Vay be! Cidden kilosunu kontrol edemiyor.”)
Güçlü utanç ve öfke duygularına kapıldığımız veya davranışımızın uygunsuz olduğunu fark ettiğimiz böyle zamanlarda beklenmeyen bir şekilde patlak veren gölgedir. Genellikle ortaya çıktığı hızla geri çekilir çünkü gölgeyle karşılaşma, öz-imajımız açısından korku uyandırıcı ve sarsıcı bir deneyim olabilir. Bu nedenle, kendi karanlığımızın bir kısmını açığa vurabilecek öldürme fantezisini, intihar düşüncesini veya utanç verici kıskançlığı neredeyse hiç fark etmeden aceleyle inkâra yönelebiliriz. Psikiyatrist R. D. Laing, zihnin inkâr refleksini şiirimsi bir dille şöyle tanımlar:
Düşündüklerimiz ve yaptıklarımızın kapsamı
fark edemediklerimizle sınırlıdır.
Ve fark edemediğimizi
fark etmediğimiz için
fark edemememizin
düşünce ve eylemlerimizi
nasıl şekillendirdiğini
fark edene kadar
değiştirebileceğimiz
çok az şey vardır.
Laing’in söylediği gibi, inkâr işlevini yerine getirirse fark edemediğimizi fark etmeme olasılığı da söz konusudur. Örneğin, kişinin derinlerdeki ihtiyaç ve değerlerinin farklı bir yöne girme, hatta belki de 180 derece değişme eğiliminde olduğu orta yaş döneminde gölgeyle karşılaşma sık görülen bir şeydir. Bu, alışkanlıkları kırmayı ve uyuyan yetenekleri uyandırıp geliştirmeyi gerektirir. Çağrıya kulak vermeyerek aynı şekilde hayatımıza devam edersek orta yaşın bize öğreteceklerinden bihaber kalırız.
Mistiklerin ‘ruhun karanlık gecesi’ olarak bahsettikleri durumun çağdaş bir eşdeğeri olan depresyon da karanlık tarafla felç edici bir yüzleşme olabilir. Uzun saatler çalışma mecburiyeti, başkalarının tahrikleri veya çaresizlik duygularımızı hafifleten antidepresan ilaçlar gibi dışsal etkenler, yeraltına inmemiz için içeriden gelen ısrarlı çağrının sesini bastırabilir. Böyle olduğunda melankolimizin amacını kavramakta başarısız oluruz. Gölgeyle karşılaşma, yaşamın hızını yavaşlatmayı, bedenin verdiği ipuçlarını dinlemeyi ve gizli dünyadan gelen şifreli mesajları sindirmek için yalnız kalacak zamanı kendimize ayırmayı gerektirir.
KOLEKTİF GÖLGE
Bugün, gazeteyi her açtığımızda veya akşam haberlerini her izlediğimizde insan doğasının karanlık yüzüyle karşı karşıya kalıyoruz. Gölgenin daha da çirkin olan etkileri, modern elektronik köyümüzde küresel olarak yayınlanan günlük büyük medya mesajlarıyla bizlere görünür kılınmakta. Dünya kolektif gölgenin sahnesi haline geldi. Kolektif gölge (insani kötülük) hemen her yerde gözlerini dikmiş bize bakıyor: Gazete manşetlerinden bağırıyor; sokaklarımızda dolaşıyor; evsiz barksız kapı aralarında uyuyor; şehirlerimizin kenar mahallelerinde seks dükkanlarını mesken tutuyor; yerel tasarruf ve kredilerden paramızı zimmetine geçiriyor; güce aç politikacıları yozlaştırıyor ve adalet sistemimizi yoldan saptırıyor; işgalci orduları sık ormanlardan ve kum çöllerinden geçiriyor; aklını yitirmiş liderlere silah satıyor ve kârını gerici isyancılara veriyor; gizli borularla nehir ve okyanuslarımızı kirletiyor ve yiyeceklerimizi görünmez böcek ilaçlarıyla zehirliyor. Bu gözlemler gerçekliğin İncil versiyonunu yerlere çalan yeni bir köktencilik değil.
Çağımız hepimizi zorunlu tanıklara çevirdi. Bütün dünya seyrediyor. Politikacıları, beyaz yakalı suçluları ve fanatik teröristleri kandıran şeytani gölgelerin korkutucu hayaletinden kaçınmanın bir yolu yok. İçsel olarak hissettiğimiz bütünleşme arzusu (ki günümüzde küresel iletişimin işleyiş biçiminde tezahür ediyor) bizleri bugün her yerde bulunan çelişkili riyakârlıkla yüzleşmeye zorluyor.
Birçok birey ve grup yaşamın sosyal anlamda kabul gören tarafını ifade ederken diğerleri ağırlıklı olarak toplumca reddedilen tarafını hayata geçiriyor. Bunlar olumsuz grup yansıtmalarının hedefi haline geldiği zaman kolektif gölge günah keçisi bulma, ırkçılık yapma veya düşman yaratma şekline bürünüyor. Komünizm karşıtı Amerikalılar için SSCB kötü imparatorluk. Fanatik Müslümanlar için Amerika en büyük şeytan. Nazilere göre Yahudiler haşarat Bolşevikler. Çileci rahiplerin dediğine bakılırsa cadılar şeytanla aynı kulvarda yüzüyor. Güney Afrikalı apartheid savunucularına veya Ku Klux Klan’ın Amerikalı üyelerine göre siyahlar insandan aşağı varlıklar ve beyazlara tanınan hak ve ayrıcalıklara layık değiller.
Bu güçlü duyguların hipnotik etkisi ve bulaşıcı tabiatı tüm dünyada ırksal zulmün, dini savaşların ve günah keçisi bulma taktiklerinin evrensel olarak yaygınlaşmasında açık bir şekilde görülüyor. İnsanlar böyle yöntemlerle başkalarını canavarlaştırarak kendilerinin tertemiz olduklarından ve düşmanları öldürmenin, kendileri gibi olanları öldürmekle aynı şey olmadığından emin olmak istiyorlar.
Tarih boyunca gölge, insanın hayal gücü vasıtasıyla kâh bir canavar, kâh bir ejderha, kâh Frankenstein, kâh beyaz bir balina, kâh bir uzaylı, kâh kendimizle özdeşleştiremeyeceğimiz kadar aşağılık, bizlerden bir gorgon kadar uzak bir adam olarak boy gösterdi. Demek ki insan tabiatının karanlık tarafını ortaya çıkarmak sanat ve edebiyatın temel amaçlarından biridir. Nietzsche’nin dediği gibi: “Sanat gerçeklikten ölmeyelim diye var.” Bir şeyi hayalimizde kötü ve demonik olarak canlandırmak için sanat ve medyayı kullanarak onun üzerinden güç kazanmaya, büyüsünü kırmaya çalışırız. Buna siyasi propaganda da dahildir. Bu nokta, savaş çığırtkanları ve fanatiklerle ilgili şiddet içeren haberlere neden mıhlandığımızı açıklamaya yardımcı olabilir. Dünyamızdaki kaos ve şiddeti tiksindirici bulduğumuz halde onların çekimine kapılıp zihnimizde bu ötekileri kötülüğün taşıyıcılarına, medeniyetin düşmanlarına dönüştürürüz.
Yansıtma, korku romanlarının ve filmlerinin muazzam popülaritesini de açıklamaya yardımcı olabilir. Gölge tarafımızın dolaylı bir şekilde canlandırılmasıyla kötü dürtülerimiz uyarılır ve belki de kitap veya tiyatronun sunduğu güvenli ortamda boşaltılabilirler. Çocuklar gölge sorunuyla genellikle iyi ile kötü güçler ve iyilik perileri ile ürkütücü demonlar arasındaki savaşı tasvir eden masalları dinleyerek tanışırlar. Onlar da dolaylı olarak, erkek veya kadın kahramanlarının başlarına gelenlerden dolayı acı çeker ve böylece insan kaderinin evrensel motiflerini öğrenirler.
Günümüzde medya ve müzik arenalarının sansür savaşında karanlığın sesini boğanlar, onun acilen işitilme ihtiyacını anlamıyor olabilirler. Sansürcülerin, çocukları koruma çabasıyla yeni baştan yazdıkları “Kırmızı Başlıklı Kurt” masalında kurt artık çocukları yemiyor ve çocuklar karşılaşacakları kötülükle yüzleşmek için hazırlıksız bırakılıyorlar. Ailelerin de toplumlarda olduğu gibi oturmuş tabuları ve yasak alanları vardır. Aile gölgesi, bir ailenin bilinçli farkındalığınca reddedilen her şeyi; ailenin öz-imajını fazlaca tehdit ettiğini düşündüğü duygu ve eylemleri içerir. Bu, namuslu ve muhafazakâr Hıristiyan bir ailede sarhoş olmak veya başka inançtan birisiyle evlenmek olabilir; liberal ve ateist bir ailede, eşcinsel bir ilişki seçmek anlamına gelebilir. Önceden toplumumuzda kadına uygulanan şiddet ve çocuk istismarı aile gölgesinde saklanıyordu; bunlar günümüzde geniş çapta gün ışığına çıktılar. Karanlık taraf yeni bir evrimsel gelişme değildir; uygarlık ve eğitimin sonucu olarak meydana çıkmamıştır. Kökleri, hücrelerimize dek uzanan biyolojik gölgede yatar. Neticede en eski atalarımız, canlarını dişlerine takarak hayatta kalabildiler. İçimizdeki hayvan çoğu zaman kafeste de olsa hâlâ yaşıyor.
Pek çok antropolog ve sosyobiyolog insan kötülüğünün hayvani saldırganlığımızı dizginlemek, kültürü doğaya tercih etmek ve ilkel vahşiliğimiz ile teması kaybetmek sonucunda ortaya çıktığına inanır. Hekim antropolog Melvin Konner, The Tangled Wing’de,6 bir hayvanat bahçesine gittiğini, orada ‘Dünyadaki En Tehlikeli Hayvan’ yazan bir tabela gördüğünü ve bir aynaya bakıyor olduğunu fark ettiğini anlatır.
KENDİNİ TANI
Eski zamanlarda insanlar, kişisel, kolektif, ailevi ve biyolojik olmak üzere gölgenin birçok boyutunu kabul ediyorlardı. Klasik dönemde Yunanlılar tarafından Parnassus Dağı’nın yanına inşa edilen ve artık yıkılmış olan Delfi’deki Apollo Tapınağı’nın lento parçaları üzerine tapınak rahipleri, bugün bizim için hâlâ büyük anlam taşıyan iki kaide kazıdılar. Bunlardan ilki, ‘Kendini Tanı’, genel anlamıyla görevimiz ile alakalıdır. Işık tanrısının rahibi ise ‘Kendinin tamamını tanı’ diye nasihatte bulunmuştur ki bu, bilhassa ‘karanlık tarafını tanı’ olarak anlaşılabilir.
Bizler Yunan zihniyetinin doğrudan mirasçılarıyız. Gölge benliğimiz yani bilinmek istemeyen o yıkıcı unsur, kendimizi bilmenin ağır yükü olmaya devam ediyor. Yunanlılar bu sorunu çok iyi anlamışlardı ve dinleri hayatın karanlık tarafını telafi ediyordu. Her yıl Delfi’nin yukarısındaki aynı dağın yanında, doğa tanrısı Dionysus’un insanlardaki güçlü ve yaratıcı mevcudiyetini yücelten meşhur Baküs şenliklerini düzenliyorlardı. Bugün Dionysus bizler için sadece hakir gördüğümüz haliyle, kötülüğün bir simgesi olan Şeytanın oyma imgelerinde mevcut. Artık kabul edilen ve hürmet gösterdiğimiz bir tanrı değil; Cennet’ten kovulan melekler diyarına sürgün edildi. Marie-Louise von Franz, İblis ile kişisel gölge arasındaki ilişkiyi kabul eder ve şöyle der: “Doğanın bütünlüğü içerisinde ilahi unsurdan ayrılmayı temsil ettiği ölçüde bireyleşme ilkesi, aslında şeytani unsur ile ilişkilidir. Şeytani yönler, yıkıcı olan unsurlardır (emosyonlar, otonom güç dürtüsü vb.). Bunlar kişiliğin bütünlüğünü bozarlar.”
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.