İnsanoğlu, tarih boyunca hep ötekileri merak etmiş ve onlar hakkında bilgi sahibi olmaya gayret etmiştir. Bu nedenle istihbaratın ortaya çıkışı insanlığın başlangıcına kadar götürülebilir. Her topluluk kendi varlığını korumak ve diğerlerine üstünlük kurmak için ötekiler hakkında bilgi sahibi olmaya ve onların teşebbüslerini engellemeye çalışmıştır. Dolayısıyla tarihin her devrinde istihbarat ve istihbaratçılar toplumların vazgeçilmez bir parçası olagelmiştir.
İlkin Başar Özal, kaleme aldığı İstihbaratın Kısa Tarihi / GÖLGE OYUNU isimli çalışmasıyla istihbarat tarihine ait bilgi yumağını adeta hallaç pamuğu gibi elden geçiriyor.
· Fırat Nehri’nin kıyısında bulunan antik dönemden kalma bir kil tablet hangi istihbarat olayını aydınlatıyordu?
· Asurluların kurduğu ticaret merkezlerinin istihbarat faaliyetleri ile ne ilişkisi vardı?
· Roma, Yunan ve Pers medeniyetlerinde istihbaratın önemi neydi?
· Üç semavi dinin Peygamberleri inananlarını korumak için hangi istihbarat yöntemlerine başvuruyordu?
· Kardinal Richeliu’den Casanova’ya modern öncesi dönemde Avrupa’daki istihbarat mücadelelerinde neler yaşandı?
· Amerikan İç Savaşı’nda kadınların ve zencilerin rolü neydi?
· Fransa’daki Dreyfus Meselesi’nin istihbarat tarihindeki önemi neydi?
· Birinci Dünya Savaşı’nda ne tür istihbarat mücadeleleri yaşanmıştı?
· İstihbarat tarihi açısından İkinci Dünya Savaşı’nın önemi neydi?
· Soğuk Savaş sürecinde istihbarat faaliyetlerinin ulaştığı nokta neresiydi?
· 21. yüzyılda istihbarat faaliyetleri hangi noktaya evrildi?
İlkin Başar Özal, bu soruları İstihbaratın Kısa Tarihi / GÖLGE OYUNU kitabıyla cevaplıyor ve tarih boyunca perde arkasında kalan faaliyetlere ışık tutuyor.
İÇİNDEKİLER
SUNUŞ VE BİLGİLENDİRME / 7
FUAYE / 9
GİRİŞ / 11
KURGU / 17
GERÇEK / 22
I- İNSAN İSTİHBARATI / 23
II- ARAÇ GEREÇ / 31
III- SİNYAL İSTİHBARATI / 36
1. PERDE
EVVEL ZAMAN İÇİNDE / 43
1. SAHNE
MEZOPOTAMYA – MISIR – ANADOLU – ORTA DOĞU / 45
2. SAHNE
HZ. MUSA VE YEŞU / 47
3. SAHNE
HZ. İSA / 50
4. SAHNE
SAVAŞ SANATI / 51
5. SAHNE
ARTHASHASTRA / 53
6. SAHNE
PERS / 55
7. SAHNE
YUNAN / 56
8. SAHNE
ROMA / 60
9. SAHNE
VATİKAN, MEKKE, KONSTANTİNOPOLİS / 69
10. SAHNE
BATI’DAN DOĞU’YA / 74
2. PERDE
TAHT / 83
1. SAHNE
DÜK, PADİŞAH, KRAL / 85
2. SAHNE
MİSYONERLER, GÖÇMENLER, KORSANLAR / 90
3. SAHNE
ELIZABETH, MARY, WALSINGHAM / 93
4. SAHNE
IVAN, RICHELIEU, CASANOVA, D’ÉON / 101
3. PERDE
GÜÇ DENGESİ / 111
1. SAHNE
AMERİKAN DEVRİMİ / 113
2. SAHNE
FRANSIZ DEVRİMİ, NAPOLYON, AVRUPA / 124
3. SAHNE
YENİ DÜNYA’DA İÇ SAVAŞ / 133
4. SAHNE
KÜRESELLEŞEN GÜÇLER / 145
4. PERDE
ŞİDDETİN YÜZYILI / 153
1. SAHNE
KORKU VE PARANOYA / 155
2. SAHNE
SİPERLERİN ÖTESİ / 165
3. SAHNE
İKİ SAVAŞ ARASI YILLAR / 193
4. SAHNE
II. DÜNYA SAVAŞI / 210
5. SAHNE
SOĞUK SAVAŞ / 241
6. SAHNE
“QUİS CUSTODİET İPSOS CUSTODES?” / 276
SON SÖZ / 293
SON SÖZ NİYETİNE / 295
SEÇİLMİŞ KAYNAKÇA / 297
KURGU
Dünyada en iyi bilinen casusluk konulu eserlerin yazarlarından bazıları bizzat istihbarat işlerine karışmış kişilerdi. Bu geleneğin ilki I. Dünya Savaşı’nda İngiliz casusu olarak görev yapan İngiliz yazar W. Somerset Maugham’dı. Almanca ve Fransızca bilen Maugham, 1915’te İngiliz gizli servisi tarafından işe alındı. Deneyimlerini 1928’de yayınlanan Ashenden or The British Agent adlı bir kitapta topladı. Eser, çoğu istihbarat çalışmasının sıkıcı rutin niteliğini vurguluyordu. II. Dünya Savaşı başlarken casus geriliminin ustası Eric Ambler’dı. A Coffin for Dimitrios adlı romanı 1939’da yayımlandı. Casus gerilimine, yeni bir gerçekçilik ve sertlik getirmesiyle anıldı. Ambler’dan etkilenen Amerikan Alan Furst ise 1980’lerin sonunda yazmaya başladı. Romanları, II. Dünya Savaşı’ndan hemen öncesindeki ve savaş sırasındaki süreci anlatıyordu. Dark Star adlı eserinde kahramanı, kendi içinde sadakat çatışması yaşayan ve değiştirdiği kimliklerle parçalanan bir ajandır. Tüm zamanların en ünlü kurgusal casusu Ian Fleming’in James Bond karakteridir. Dünya nüfusunun yarısının bir Bond filmi gördüğü tahmin edilmektedir. Fleming, 1939’da savaş başlamadan sadece birkaç ay önce İngiliz Deniz İstihbaratı tarafından işe alındı. Gizli görevler için planlar yapmakla görevlendirildi. İlk Bond romanı Casino Royale, 1953’te yayınlandı. Bond, II. Dünya Savaşı’nda görev almış istihbarat ajanlarının ve komandolarının bir bileşimiydi ve ilham kaynağı da gizemli İngiliz casusu Sidney Reilly’di. Fleming 1964’te öldüğünde, James Bond kitapları 40 milyondan fazla satmıştı.
Graham Green ve John le Carré’in romanlarında ise hayal kırıklığına uğramış casuslar vardı. Hepsi de acayip ve adeta insanlıktan çıkarılmış olan bu casus karakterlerin dünyası, Soğuk Savaş’ın karşı tarafları arasındaki ahlaki denkliği vurguluyordu. II. Dünya Savaşı sırasında, Greene MI6’da çalıştı ve Kim Philby, amiri ve arkadaşıydı. Greene’nin 1958 yayınlanan Our Man in Havana adlı romanında casusluğu anlamsız ama trajik ve acımasız bir oyun olarak sundu. İngilizlerin MI5 ve MI6 teşkilatlarının eski istihbarat ajanı David Cornwell de yazdığı romanlarla ünlüydü. The Spy Who Came In From the Cold adlı romanında Doğu Alman istihbarat şefini etkisiz kılmak için ayrıntılı bir plan hazırlayan Berlin’deki İngiliz istasyon şefi Alec Leamas’a hayat verdi. Tinker, Tailor, Soldier, Spy romanında ise emekli bir karşı istihbarat ajanı olan George Smiley, teşkilattaki bir köstebeği bulmak için geri döner. Aradığı hainin yakın arkadaşı Bill Haydon olduğunu gördüğünde hayal kırıklığına uğrar. Haydon karakteri, İngiliz haberalma saflarında üst makamlara çıkmış Rus casusu Kim Philby’e dayanmaktadır. Romanları ile ünlü olan David Cornwell’i bütün dünya, takma adıyla tanımaktadır: John le Carré. Casusluğun teknik dünyasında, insanın yaratıcılığı, yazarların hayal gücünü aşmaktadır. Casuslar, kitaplarda olduğu gibi sinemada da güçlü bir varlık olmuştur, ancak filmler casus hikâyelerinin fantastik unsurlarını gizli dünyanın gerçekçi bir psikolojik tasviri üzerine itme eğilimindedir. Romanların karanlık, soğuk figürlerine karşı, fantastik araç gereçlere sahip bir aksiyon kahramanı sunan Bond filmlerini düşünün. James Bond karakteri sinemaya aktarıldıktan sonra bir fenomene dönüştü. Lüks arabalara binen, pahalı saatler kullanan, takım elbiseleri en ünlü markalardan alınmış, her türlü yemek ve içki kültürüne sahip bir İngiliz ajanı olan Bond, çift sıfırlı ajanların arasında yer almaktadır. 007 kodlu Bond, diğer çift sıfırlılar gibi öldürme yetkisine sahiptir. Bir başka deyişle dünyanın herhangi bir yerinde, iletişim kuramadığı bir durumda karşısındaki rakibini İngiltere’nin çıkarına öldürebilmektedir. Ancak artık bu kodun önemi kalmadı çünkü kulağındaki alıcı-verici ile İstanbul’da örtülü operasyon sırasında Londra’daki MI6 yöneticisi M ile görüşebilmektedir. Ne olursa olsun hizmetine sunulan inanılmaz casusluk araçlarıyla, “Adım, Bond. James Bond.” repliğiyle ve kendine has müziği ile tam 25 James Bond filmi çevrildi. 26.’sı da yolda. Beş aktör eskiten James Bond karakteri, altıncısı ile yoluna devam ediyor ve insanları istihbarat dünyasının parçası yapmayı da sürdürüyor. Mission Impossible dizisi de Bond karakteri kadar ünlü olan diğer bir fenomendir.4 Ancak burada bir casus değil, bir ekip inanılmaz örtülü operasyonları başarmaktadır. İstihbarat dünyasının ünlü mottolarından birini ölümsüzleştirmiştir: “Her zaman olduğu gibi, siz veya herhangi bir ekip elemanınız yakalandığı veya öldürüldüğü takdirde, eylemleriniz hakkındaki bilgimiz olduğunu reddedeceğiz.” Bu aslında casusluk ortaya çıktığından beri bütün elemanların karşı karşıya olduğu ve kabullendiği bir durumdur. “Jason Bourne” karakterinin 5 filmi ve Luc Besson imzalı “Nikita” ise gizemli dünyanın başka bir boyutunu ortaya koymaktadır.
Dil, kültür, silah, davranış eğitimi almış olan insanların nasıl gizli servislerin örtülü operasyonlarında birer sızma ve öldürme uzmanına dönüştüğünü anlatmaktadır. İster vatansever olsunlar ister toplumun dışladığı bireyler olsunlar, hemen herkesin birer saha elemanı olarak kullanabileceği gösterilmektedir. “Wise Guy” dizisi bir FBI ajanının nasıl çift taraflı ajana5 dönüştüğünü, “Bridge of Spies” casus takasının nasıl gerçekleştiğini, “Conspiracy Theory” CIA’nin devlet içinde devlet olarak nasıl çalıştığını, “Charlie Wilson’s War” örtülü operasyonlar için nasıl para bulunduğunu, “True Lies” casusun gölgeler dünyasındaki ile bizim dünyamızdaki kimlikleri arasındaki farkı, “Mile 22” ise müttefik teşkilatlar birbiriyle uğraşırken asıl rakiplerinin bu durumdan nasıl faydalandığını ortaya koyan çalışmalardır. “The Man from U.N.C.L.E.” rakip istihbarat teşkilatlarının birlikte çalışmasına ve “The Sum of All Fears” ve “Soldier” filmleri de bir dünya savaşına son vermek uğruna bir casusun ülkesinin bilgilerini karşı tarafa vermekten çekinmeyeceğine örnek olarak gösterilebilir. “No Way Out” ise uykudaki ajanların6 dünyasını gözler önüne sererken yıllarca süren sabırlı bir bekleyiş sonrası bir ajanın neler yapabileceğini anlatmaktadır. “Vatanım Sensin” dizisi de üç taraflı ajanların7 neleri başarabileceklerini göstermektedir. “Person of Interest” dizisi ve “Public Enemy” filmi de gözetleme ve gözlem faaliyetlerinin geldiği noktayı vurgulamaktadırlar. Son dönemde geleceğin (belki de günümüzün) gözetleme ve istihbarat elde etme etkinlikleri üzerine çekilmiş olan en korkutucu filmin “Eagle Eye” olduğu söylenebilir. Gözetlemeyi yapan bir yapay zekadır. Sonlandırılacağını öğrendiğinde bir yandan toplumun bütün fertlerini bir uyuyan ajan olarak kullanmaya başlar diğer yandan ise kendini kontrol edenlere yanlış bilgiler vererek olayları olduğundan farklı gösterir. İstihbarat dünyası ile ilgili filmler, diziler, kitaplar aslında birer gerçek dayanak noktasına sahiptirler. Fakat casusların dünyasındaki “gerçek” ile beyaz perde, sarı sayfalar ya da televizyonun dünyasındaki “gerçek” arasında fark olduğu anlaşılmaktadır. Bir casus kurgu ile gerçek arasındaki bu farkı şöyle dile getirmektedir: “Eğer James Bond gibi yaşasaydık, bir gün içinde ortadan kaldırılırdık.”
GERÇEK
Casusluğun izini sürmek aslında gölgeler dünyasına girip karanlıkta el yordamıyla bir şeyler bulmaya benzer. Işığın yansımadığı hiçbir şeyi gözlerimiz göremez, casusların dünyasında ise ışığın yeri yoktur. İstihbarat konusunda çalışan tarihçilerin sorunu, “iyi” bir casusluğun arkasında çok az iz bırakmasıdır. Eğer bir casus hakkında yazacak çok şey buluyorsanız işini doğru yapmamıştır ve eğer örtülü bir etkinlik ya da gizli bir harekât ile ilgili elinize yoğun bir veritabanı geçmişse bilin ki başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bir harekâtı gerçekleştirenler de hedef alınanlar da kısacası bir casusluk olayındaki her iki taraf da bir konuda birleşirler: yaşananların kamuoyunun bilgisinden uzak tutulması. Ajanlar sırlarının bilinmesini istemezler, hedeflerindekilerinin de mutlaka saklayacak bir şeyleri vardır. Bir başka deyişle; bir istihbaratın varlığının ifşa edilmemesi olayda rol alanlar için tartışılmaz bir zorunluluktur. Soğuk Savaş’ın sona ermesi ile ilgilenenlerin önüne gizliliği kaldırılmış yeni belgelerden oluşan adeta bir dağ yığıldı. Aralarına dalınca inanılmaz bir gerçekle yüzyüze gelindi. Yayınlanan kayıtlardaki ulusal güvenlik kısıtlamaları, çok hassas sırları saklamaktan çok; başarısız harekâtları, yetersizlikleri ya da açgözlülük ve hırs gibi insani zaafları örtbas etmek için kullanılmıştı.
I
İNSAN İSTİHBARATI
İnsan istihbaratı,8 belirlenen hedefe sızarak hakkında bilgi toplama ve amaçlarını tespit etmek için bireylerin kullanılmasına dayanır. Açık insan istihbaratı devlet görevlilerinin özellikle de diplomatların ve ataşelerin yabancı ülkelerde yaptıkları faaliyetleri kapsamaktadır. Örtülü/gizli insan istihbaratı ise casusların çalışmalarıdır. Zor olan, uygun elemanların tespiti, yetiştirilmesi ve kontrolüdür. Teknik alandaki bütün gelişmelere rağmen insan istihbaratı bilgi toplama açısından vazgeçilmez kabul edilmektedir. Bir insanı casus olmaya iten beş faktör görünmektedir: Para, ideoloji, uzlaşma imkânı yaratmak, ego ve uğradığı şantaj. Nedeni ne olursa olsun, hangi açıdan bakılırsa bakılsın gerçek casusların kurgusal karakterlerden çok farklı ve tehlikeli bir hayatları vardır. Tarihte birçok örnekleri ile karşılaşmak mümkündür. Rose Greenhow, Amerikan İç Savaşı sırasında etkinlik gösteren Güney sempatizanıydı. Vali John Letcher’in casusluk çemberine alındı. Güneydeki ‘gizli hat’ boyunca geniş arkadaş ağını ve bağlantılarını kullanarak elde ettiği istihbarat Güney Ordusu’nun 1861’de Bull Run Muharebesi’ni kazanmasına yardımcı oldu. Ancak Pinkerton tarafından tutuklandı. Harriet Tubman ise köle olarak doğmuş fakat kaçarak kurtulmuş Kuzey için çalışan bir casustu. Köleleri kurtarmak ve onları kuzeye taşımak için çalıştı. Elde ettiği istihbarat ile 1863’te Combahee’de 750 köleyi kurtardı. Kuzey için çalışanlar arasında bir dedektiflik bürosu sahibi olan Allan Pinkerton da bulunuyordu. Adamları istihbarat toplama, karşı istihbarat yayma, casusları tespit ve yakalama faaliyetlerinde çalıştılar. Elizabeth Van Lew de kuzeylilerin “Richmond Leydisi” ya da “Deli Bet” olarak andıkları bir casustu. Bir casus ağı kurmak için sosyal bağlantılarını
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Bölgeler-Ülkeler Tarih
- Kitap AdıGölge Oyunu - İstihbaratın Kısa Tarihi
- Sayfa Sayısı304
- Yazarİlkin Başar Özal
- ISBN9786050830774
- Boyutlar, Kapak13,5x21, Karton Kapak
- YayıneviTimaş / 2019