Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Goethe’nin İnfazı
Goethe’nin İnfazı

Goethe’nin İnfazı

Viktor Glass

1783 kışı. Genç Johanna Katharina Höhn, Weimar’daki bir değirmende hizmetçidir. En ağır işleri yapmasına, donmuş nehirden su almaya gitmesine, çoğu zaman aç olmasına rağmen…

1783 kışı. Genç Johanna Katharina Höhn, Weimar’daki bir değirmende hizmetçidir. En ağır işleri yapmasına, donmuş nehirden su almaya gitmesine, çoğu zaman aç olmasına rağmen sızlayan bedeni anlamadığı bir şekilde her geçen gün büyümeye devam etmektedir. Hamile olduğunu anladığında ise doğuma neredeyse haftalar kalmıştır. Bebeğinin göbek bağını kesmesi için bir bıçakla bırakıldığı köşede kendinden geçer, uyandığında bebeği yanı başında, ölü bulur…

Aynı günlerde Johann Wolfgang von Goethe ününün doruklarındadır, yakın zamanda soyluluk mertebesine yükseltilmiş aynı zamanda maliye bakanı olmuştur. Genç Werther’in Acıları hâlâ en çok okunan romanlardan, Faust ise aynı zamanda yakın arkadaşı olan Dük’ün en sevdiği eserlerdendir. İkili, ortaçağ karanlığının hüküm sürdüğü prensliği aydınlığa çıkarmak için yeni reformlar yapmaya, yeni kaynaklar bulmaya karar verdiği sırada dillere düşmüş bir davada fikir bildirmeleri gerekir. Gizli danışman Goethe’nin kararı belirleyebilecek tavsiyesi, bebeğini öldürmekle suçlanan bir hizmetçinin infazından mı yoksa affından mı yana olacaktır?

Viktor Glass, gerçek mahkeme kayıtlarından faydalanarak yazdığı Goethe’nin İnfazı’nda Höhn ile kadınların tarih boyunca çektiği acılara; Goethe ile ünlü yazar, siyasetçi ve doğabilimcinin samimiyetle çizilmiş portresine; ikisinin öyküsünü birlikte aktararak ise sınıflar arasındaki uçuruma odaklanıyor ve yaşananlardan derlediklerini yalın ve sürükleyici bir üslupla kurguya aktarmayı başarıyor.

Giriş

“Benim şu an, sevgili Wilke, içinde kusursuz bir beynin bulunduğu, kanları henüz kurumamış taze bir kafaya ihtiyacım var, mümkünse tek bir darbeyle bedenden henüz ayrılmış olmalı; zor ama bir o kadar da cazip bu soruyu başka türlü cevaplayamam.” Profesör Loder sol elini kaldırmadan iki kez seğirtti, bu hareketiyle nezaket icabı kendisini bir adım geriden takip eden öğrencisine yanına gelmesini buyurmuş oldu. “Beri gelsin.”

Anatomi şovundan sonra, aletlerle dolu ağır çantasını hocasının evine taşıma şerefine o gün nail olan Wilke, biraz ürkekçe ama bir an bile tereddüt etmeden aralarındaki mesafeyi hemen kapattı. Jena Üniversitesi Anatomi Profesörü Justus Christian Loder, bilgiye aç olması nedeniyle dikkatini çok kereler çekmiş bu delikanlıyı beğenirdi. Görev icabı yan yana yürüdükleri şu anı sorular sorarak değerlendirmekten yanaydı zira kurulun önündeyken onca dinleyici arasında bu mümkün olamıyordu. Profesörün kafasını meşgul eden konu, bir bedenin kılıçla idam edildikten sonra bir süre daha seğirdiği, hatta tıpkı kafası kesilmiş bir tavuk gibi kaçmayı bile denediği gerçeğiydi; işte bu yüzden ölüm cezasına çarptırılan kişinin, kanı ve canı bedeni tamamen terk edene kadar iki cellat tarafından yerde çiğnenmesi âdettendi.

Az önce, “Peki, ya kafa?” diye sormuştu öğrenci Wilke. “Kafada da gözlerin, dudakların hareket etmesi ya da ağzın bağırmak üzere aralanması gibi seğirmelere rastladınız mi?”

“Ağız artık bağıramaz,” diye cevap verdi Loder, “bağırabilmesi için ciğerlerin gücüne ihtiyacı vardır. Ama O,1 doğru tahmin ediyor: Bu tür olaylar gerçekten meydana gelebiliyor. Bu yüzden seyircileri bu manzaradan korumak için suçlunun yüzü bir kapüşonla örtülür.”

“Diyelim ki yaşam, kafanın içinde de vücudun diğer bölümlerinde olduğu gibi devam ediyor, yani beş ya da on dakika,” diye cüretli bir çıkış yaptı öğrenci, “o halde kişinin bilinci de açık mıdır? Acı duyar mı?”

“Bu daha ziyade sonsuz bir dehşettir,” dedi Loder. “Bir de artık en yüksek hâkimin karşısına çıkacağından emindir. Bu durum, suçlunun içini korkuyla, masumunkini de belki sevinçle kaplar. Ancak bunu araştırabilmek için, sevgili Wilke, üzerinde otopsi yapabileceğimiz daha çok kadavraya ihtiyacımız var. O’nun da bildiği gibi, ben yıllardan beri boynun vurulması yolunun daha sık tercih edilmesini savunuyorum ama yakınlarda bir yerde bir akarsu varsa, hemen kolaya kaçılıp boğma yoluna gidiliyor. Bu daha masrafsız bir yöntem çünkü.”

“Ama canavarca,” diye söze girdi öğrenci. “Düşünüyorum da, ellerim kollarım bağlı bir çuvalın içine tıkılıp, âdet olduğu üzere yanımda bir kedi ve bir tavukla birlikte suya atılmak, kendimi hiçbir şekilde savunamadan ölümle göz göze gelmek, kedi tırmıklarını ve tavuk gagasını etimin içinde, suyu da ciğerlerimde hissetmek korkunç bir ölüm olurdu bu.”

“Bir başkasının elinden gelen her ölüm korkunçtur,” dedi profesör. “Birkaç yıl öncesine kadar bizim buralarda suçlular genelde canlı canlı gömülürdü, üzerlerine de bir kazık çakılırdı, bu hem zamandan hem de paradan tasarruftu, çünkü idam aynı zamanda defindi. Bu durumda anatominin payına düşen bir şey olmuyordu. Ama O düşünmeli: Bir idam, daha önce yapılmış bir başka zalimliğin cezasıdır. Ama O, beni fikirleriyle yeni bir düşünceye yöneltti, sevgili Wilke. Eğer O’nun tahmin ettiği gibi -ki bu yanlış da değilbedenden ayrılan kafa, beden kadar uzun bir süre hissedebiliyorsa, o zaman birinin nasıl idam edildiği hiç önem taşımaz. Dışarıdan gelen şiddetin yol açtığı ölüm her koşulda acı ve dehşeti beraberinde getirecektir. Ancak son ana kadar pişman olmamakta direnen bir ruh için, ölüm anında pişman olmak gibi bir şans doğuyor. Weimar’a yakın zamanda yine geldiğimde bu soruyu Wieland’la tartışacağım.”

Saale Nehri kıyısından şehir içine doğru dönüp, Loder’in oturduğu sokağa saptılar. Anatomi uzmanı evine girmeden önce öğrencisine döndü: “O, doğru sorular soruyor, Wilke. Araştırmalarımızla ölüm cezasını daha insani bir seviyeye taşımak istiyorsak, araştırma yapabilmemiz için kılıçla gerçekleşen infaz sayısının artması gerekiyor. Sudan çıkan cesetler hiç işimize yaramıyor, canlı gömülme sırasında çakılan kazıklar ise organlarda büyük hasarlara yol açıyor.” Öğrencinin bir şey söylemek istediğini fark edince profesör elini kaldırdı. “O’nun da gördüğü gibi, bugün boynu vurulan kadın beni çok uğraştırdı. Çok fazla gereksiz yağ vardı. Elimizdeki neşterlerle o tür derileri ciddi bir biçimde parçalamadan açamıyoruz. Bugün acayip ter döktüm. Başnazıra diğer konu için şimdi hemen yazacağım, mektubumda bu soruna da değineceğim.” Profesör kapının yanındaki bankı işaret etti. “O, çantayı buraya bıraksın. Hemen birini çağırip yukarıya çıkartacağım.”

Justus Christian Loder, o akşam sofra hazırlanıncaya kadar, “Sayın Gerçek Gizli Danışman ve Başnazır Baron von Fritsch’e” bir mektup yazar: “Çocuk katili kadının bedeniyle dün bana yeni bir görev daha verilmiş oldu. Kadın keşke hapiste bu kadar iyi beslenmemiş olsaydı, o zaman yapacağım sunumlarda çok daha yararlı olurdu.”

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Cehenneme İniş Talimatnamesi ~ Doris LessingCehenneme İniş Talimatnamesi

    Cehenneme İniş Talimatnamesi

    Doris Lessing

    Cambridge Üniversitesi’nde Klasik Dönem Çalışmaları profesörü olan elli yaşındaki Charles Watkins, gece yarısı Waterloo Köprüsü yakınlarında sayıklar hâlde bulunur. Geçmişine ve kimliğine dair hiçbir...

  2. Tebaa ~ Heinrich MannTebaa

    Tebaa

    Heinrich Mann

    “O zamanlar olduğu gibi, hâla bile müesses düzen, Alman’dan aldı ve Alman’a verdi: Ondan bireysel özgürlüğünü aldı ve ona başkaları üzerinde tahakküm kurmayı verdi....

  3. Siddhartha ~ Hermann HesseSiddhartha

    Siddhartha

    Hermann Hesse

    Brahmanın Oğlu Evin gölgesinde, ırmak kıyısının güneşinde, sandallar arasında, söğütlerin, incir ağacının gölgesinde arkadaşı Brahman oğlu Govinda’yla birlikte büyüdü Siddhartha, Brahmanın yakışıklı oğlu, yavru...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur