Seul’de gizemli bir çikolata dükkânı vardır, adı Sarang de Chocolate, yani Aşk Çikolatası. Burada pek çok mucize yaşanır, tüm âşıkların hikâyeleri dinlenir, dertleri teselli edilir, bir parça çikolata ikram edilir ki ağızlarının tadı yerine gelsin. Müşteriler dükkândan çıkarken aradıkları cesareti bulurlar ve aşk yaralarını iyileştirmiş ya da aşkı bulmuş olarak geri dönerler.
Sizin aşkınıza hangi çikolatanın iyi geleceğini merak ediyorsanız ve bir aşk uzmanına ihtiyaç duyuyorsanız, sizi Sarang de Chocolate’ın muhteşem hikâyelerini okumaya davet diyoruz!
Aşkıma Özel Çikolata Uzman Danışmanlığı
İlk aşkınızı ya da platonik aşkınızı birilerine hiç anlattınız mı? Birilerine içinizi dökmek istediğiniz aşk hikâyenizi bize anlatabilirsiniz. Burası tam sizin gibi bir âşık için. Çikolata ile kalplerinizi yumuşatıyoruz. O güzel aşkınızı destekliyor, kalbinizi onarıp size uygun bir çikolata hediye ediyoruz.
İçindekiler
Ön Söz………………………………………………………………………………. 7
#1 Kimselere Söyleyemediğim Aşkım………………………………9
Pave Çikolata……………………………………………………………………………… 11
Viski Dolgulu Bonbonlar……………………………………………………………21
Bademli Çikolata……………………………………………………………………….25
#2 Aşk Şeklindeki Her Şey ……………………………………………… 31
Teselli Çikolatası……………………………………………………………………….33
Trüf Çikolata………………………………………………………………………………37
Pre:D Çikolata…………………………………………………………………………….43
Bitter Çikolata……………………………………………………………………………47
Beyaz Çikolata …………………………………………………………………………..55
Alacalı Bulacalı Çikolata ………………………………………………………….65
#3 Değil Diyorsa Gerçekten Değil midir? ……………………….73
Kakao tozu…………………………………………………………………………………. 75
Çikolata Salamı …………………………………………………………………………85
#4 Yudum Yudum, Sarmaş Dolaş, Sana Dolanıyorum…….97
Choco-late………………………………………………………………………………….99
Çikolata Kutusu………………………………………………………………………..115
Ödül Çikolatası ……………………………………………………………………….. 125
#5 İster Az İster Çok İster Büyük İster Küçük,
Herkesin Âşık Olduğu Hayat ………………………………………… 135
İçi Boş Çikolata……………………………………………………………………….. 137
Ganaj Çikolata…………………………………………………………………………..151
#6 Aşk Öyle Diyorsa ……………………………………………………… 157
Ruby Çikolata …………………………………………………………………………..159
Paketli Çikolata ………………………………………………………………………. 167
Çikolatalı Süt…………………………………………………………………………… 173
Hikâyede Geçen Başlıca Çikolatalar…………………………………….. 178
Ön Söz
17. yüzyılda salgın hastalıkların baş gösterdiği dönemlerde bir bilim insanı eve kapanmaktan dolayı ünlü bir bilim kuralını keşfetmiş. Çağımızın başına gelen pandemi benim açımdan buna benzerdi. Pandemi döneminde hikâyemi yazdım, tamamladım ve yayınlayabildim.
Başka alanlarda öz güvenim yerlerde, hatta bodrum kattan bile daha aşağılarda sayılacak kadar azdır ama en azından yazma konusunda öz güvenim gökleri delip geçecek kadar yüksektir. Bunca zamandır kafam yazacak hikâyelerle doluydu. Artık bunları okura ulaştırmak istiyorum. Gizemli Çikolata Dükkânı bu hikâyelerden bir tanesi. Bu kitap sayesinde okurla az da olsa yakınlaşabilmeyi umut ediyorum.
Ben yazmayı seviyorum, umarım sizler de benim yazımı seversiniz.
#1 Kimselere
Söyleyemediğim Aşkım
İncecik, hafif bir tabelaya yazılmış ‘Sarang de Chocolate’* yazısı iki tane tele tutunmuş, rüzgârla tıngır mıngır sallanarak hoş geldiniz dercesine dükkânın girişinde müşterileri karşılıyor. Seul’ün merkezindeki dar sokaklarda adım adım yürüyünce karşınıza tatlı kokularla sokağı dolduran bir çikolata dükkânı çıkar. Bu dükkândan caz ya da swing dansına yakışır tarzda şarkılar, Amerikan halk müziği, bazen de 70’li 80’li yılların müzik gruplarının C’est Si Bon gibi şarkıları duyulur. Eski geleneksel bir Kore evi şeklindeki dış görünüşünün aksine içerisi eski Avrupa tarzı çay partileri yapılan mekânları andırıyor ve yer yer Hong Kong havasında sevimli antika eşyalar sergileniyor. Her şey benim zevkime göre düzenlendi. Kaotik bir havası varmış gibi görünen bu ortam çikolata dükkânına dönüşünce her şey biraz daha uyum kazandı. Çikolataya çilek, badem gibi ne konulursa konulsun tadının güzel olması gibi, burası da beğendiğim her şeyi koyduğum halde göze hoş görünen bir çikolata dükkânı oldu.
Müşterilerin çoğu “Ben âşık oldum” ya da “Onu çok seviyorum, ne yapayım?” gibisinden kendilerince sebeplerle gelir bizim dükkâna. Bazen ilk aşklarını anımsayıp ‘İşte öyleydi’ diyerek kalplerinin derinliklerine gömdükleri hayal meyal, üstü tozlanmış o acemi hikâyelerini anlatırlar. Bu hikâyeler ya tatlı bir ilk aşk ya da acı bir platonik aşk hikâyesi olur.
Her birinin yürek burkan, kalp çarpıtan hikâyesi ikram ettiğim bir parça çikolata ve teselli sözlerim sonrasında ağızlarında kalan o hoş tada benzer şeyler söyleyerek teşekkür etmeleriyle sona erer.
“Çok teşekkür ederim. Umarım artık aşk konusunda yüzüm güler de bir dahaki sefere sevdiğim insanla birlikte gelirim.”
Böylece aşk konusunda cesaretlenen insanlar sonunda ya aşklarına karşılık bulup bizi tekrar ziyarete gelirler ya da tam aksine tek taraflı aşklarını bitirme cesareti bularak yollarına devam ederler.
ÇINGIR
Girişe astığım çan, kapının açılmasıyla içeriye dolan rüzgârla birlikte bugünün ilk müşterisini karşılayarak neşeyle çıngırdadı.
“Hoş geldiniz…”
Buraya ilk kez geldiği belli olan müşteri hemen girişte duran panoyu dikkatle okumaya başladı.
İlk aşkınızı ya da platonik aşkınızı birilerine hiç anlattınız mı?
Aşk tatlıdır ama bazen de acımtırak olduğunu hiç hissettiniz mi?
Birilerine içinizi dökmek istediğiniz o aşk hikâyenizi bize anlatabilirsiniz.
Burası tam sizin gibi bir âşık için.
Çikolata ile kalplerinizi yumuşatıyoruz.
O güzel aşkınızı destekleyerek kalbinizi onarıp size uygun bir çikolata hediye ediyoruz.
“Kalbimizi nasıl yumuşatıyormuşsunuz acaba…” Kısık sesle kendi kendine söylenen müşteriyi duyunca hep duyduğum bir cümle olduğu için hiç şaşırma belirtisi göstermeden lafı açtım.
“Acaba… Platonik bir aşk mı yaşıyorsunuz?”
Müşteri az önce söylediği sözü duyup duymadığımdan emin olamayarak şaşkınlığını gizleyemeyen, biraz suçluluk biraz da aşkını ele vermekten duyduğu utangaçlıkla karşılık verdi.
“Ne-ne?.. E-evet…”
“Vaktiniz varsa platonik aşkınızı bana anlatabilirsiniz.”
Müşteri ne yapacağına karar veremez halde beklerken ‘Gelmişken bari hediye çikolata alayım!’ demiş olsa gerek, çekinerek “Tamam” dedi.
“Buyurun, bu tarafa geçelim.” diyerek onu günün ilk müşterisini karşılamak için hazır bekleyen dükkânın arka tarafındaki küçük platonik aşk danışma odasına davet ettim. Bu odadan dükkânın antik havasıyla uyumlu bir şekilde yerleştirilmiş farklı eşyalar ve duvar kâğıtlarının karmaşık ama bir bütüne bağlı şıklığı yayılıyordu. Müşteriye antikacıdan aldığım iki sandalyeden birini göstererek oturmasını bekledim.
“Bu arada, neden aşk uzmanı değil de aşkıma özel uzman yazdınız?”
Genç kadın şöyle bir etrafına bakındıktan sonra oturur oturmaz ilk iş panodaki yazının başlığındaki bir kelimeyi sordu. Daha dükkânın dışında dikildiği andan beri hafif hafif yayılan parfüm kokusu narin ve dinç adımlarına ayak uydurarak dükkânın her yerini sardı. Tam burnumun ucuna kadar gelen bu kokunun bana bu zekice soruyu soran kadına benzediği düşüncesi aklımdan geçerken sorusuna cevap verdim.
“Sıradan bir aşk hikâyesi değil, benim başrolde olduğum bir aşk hikâyesi. Yani müşterilerimin kendi hikâyelerini duymak istedim.
Normalde aşk hikâyelerine tek başına yaşanan aşklar pek dahil edilmez ya. İlk aşk da platonik aşk da hep kendi kendimize yaşadığımız aşklardır. Hem kendilerini yalnız hissetmesinler diye hem de yüreklerindeki yükü biraz hafifletmek, müşterilerimi teselli etmek için hikâyelerini dinlemek istedim.” Genç kadın “Aa, demek öyle” diyerek beni onaylayan bakışlarla başını öne arkaya sallayarak şaşkınlığını bastırırken yüzünde hafif gergin bir ifadeyle onu buraya oturtan hikâyesine başladı. “İlk kez birine platonik aşkımdan bahsediyorum da…”
Sıcak bir kahveye ne dersiniz soruma olur cevabı aldıktan sonra filtre kahve hazırlayıp müşterinin bardağını ve kendi bardağımı sehpaya koyup ona karşılık verdim:
“Sorun değil. İnsan duygularını anlatmaya başlayınca bir de bakmış ki kalbindeki aşk bir düzene girmiş. İşte bu yüzden sevdim, şu yüzden sevdim diye anlatırken kendi saf duygularının sarhoşluğunda içinde gizlediği şeyleri anımsar ve belki de bu sevgisini ortaya çıkarmak için bir fırsat olur. Tıpkı güzelce paketlenmiş bir çikolatayı paketinden çıkarıp ağzında eritip yemek gibidir.”
Müşteri hâlâ kendisine biraz ilginç ve yabancı gelen bu ortama alışamamış gibi görünüyordu ama söylediklerim sayesinde az da olsa kalbinin kapıları açılmış olsa gerek, sözlerime geniş bir gülümsemeyle karşılık verdi.
“İsminiz ne?” diye sorup o gülümsemesinin bizi biraz yakınlaştırdığını hissederek ciddiyetle hikâyesini dinlemeye hazırlandım.
“Ah, ismim Song Sohyun.”
“Sohyun Hanım, ne kadar zamandır platonik âşıksınız?”
Bir danışan gelince ilk sorduğum soru bu olurdu.
“Hım, bir buçuk yıl kadar oldu mu acaba?.. Ne ara bu kadar zaman geçmiş?..”
“Peki, gerçekten de hiç kimseye platonik aşkınızdan bahsetmediniz mi?”
“Evet…”
“Nedenini sorabilir miyim? İçinizde tutmak çok boğucu ve zor olmadı mı?”
Hiç kimseye anlatamadıkları duygularını ilk kez gördükleri bana anlatmalarının müşteriler için büyük bir adım olabileceği düşüncesiyle onlara hep minnettar olmakla birlikte içten içe müşterilerime nasıl daha iyi sözlerle ve teselliyle karşılık vereceğimi düşünür, karşımdaki müşterinin nasıl bir hikâyesi olduğu konusunda hep meraklı ve endişeli hissederdim.
“Evet, zor oldu. Ama… Kalbimdeki şeyi dışarıya çıkarırsam hissettiğim duyguyu karşı tarafa olduğu gibi aktaramayacakmışım gibi geliyor. Sanki duygularımın yerine geçen kelimeler havayla buluşup zoraki bir cümle oluşturursa aşk dediğim duygu etkisini yitirecekmiş gibi hissediyordum. Dinleyen kişinin gözüne sadece küçük bir çocuğun gelip geçici platonik aşkı olarak görünecekmiş gibi… Bu yüzden… Benim onu ne kadar çok sevdiğimi benden başka kimse anlayamaz ki.”
“Söylediklerinizi düşününce gerçekten öyle de olabilir diyor insan… Kimselere anlatamadığınız bu hikâyeyi benim dinlememin sorun olmayacağından emin misiniz?”
Genç kadın bir fincan kahveyle dinginleşen kalbinin ve ilk kez söylediği sözlerin utangaçlığı içinde kendinden emin bir tavırla “Evet.” dedi.
“Ona nasıl âşık oldunuz?” Bu sorumla birlikte kadının aşk hikâyesi başladı.
“Hım… Bunu anlatmak biraz utandırıcıymış… Ne zamandı?.. Üniversitede ikinci yılımdı galiba. Daha önceden okulu donduran bir oppa* okula geri dönmüştü. O da ikinci sınıftaydı. Öyle işte, görür görmez âşık oldum. Ben zaten hep ilk görüşte âşık olurum. Görür görmez hissettiğim enerji ve o kişi hakkındaki ilk izlenim… Bunlar çok gerçekçi oluyor. Belki de hislerim kuvvetlidir, bilmiyorum. Her neyse. İşte öyle âşık oldum.”
“Kampüste aşk… Desenize tam bir gençlik hikâyesi.”
“Ay, yok canım. Herkes gençlik aşkına kapılmayın der ya. Bu yüzden mi nedense karşılıksız aşk oldu.” Genç kadın karmaşık duygularını gizleyerek anlatmaya devam etti. “Aynı bölümde değildik ama aynı kulüpte olduğumuz için sık sık görüyordum onu. Basın kulübündeydik, çok keyifliydi.
Ben Gazetecilik ve Televizyon Bölümü’nde okuduğum için bu kulüpte olmam doğaldı. Ama oppa bilgisayar mühendisliği okuyordu ve bu kulübe katılmıştı. Bu yüzden sormuştum ona, neden böyle bir kulübe katıldın diye.”
Ben ‘Ee, ne dedi?’ dercesine bir ifade takınınca kadın şöyle cevap verdi:
“Öylesine, haber hazırlamak hoşuna gidiyormuş. Her gün sadece bilgisayarla uğraştığım için insanlarla röportaj yapıp onların fotoğraflarını çekerek hikâyelerini dinlemek hoşuma gidiyor dedi.
Bu oppanın dersleri de iyi. Çok kibar biri. Yaşlılarla röportaj yaparken ne kadar terbiyeli, bir görseniz… Var ya, nineler dedeler diğer çocukların canına okuyor, bir tek o oppayı seviyorlar. Hep onu çağırıyorlar ve… Sadece ona yiyecek veriyorlar… Ama o ninelerin dedelerin verdiklerini hep kulüpteki arkadaşlara dağıtıyor.”
Genç kadın o kişiyi düşünürken bile gülümseyip coşkuyla bunları anlatırken birden fazla mı abarttım diye düşünmüş gibi, coşan kalbini dizginleyerek anlatmaya devam etti.
“Bir gün birlikte haber yapmaya çıkmıştık. Röportaj için bir meyve bahçesine gitmiştik. Buluşur buluşmaz ayağımdaki ayakkabıları görüp hemen yanıma geldi ve şöyle dedi.
“Bugün seninle ayakkabılarımız aynıymış. Görenler birlikte aldığımızı sanacaklar.”
Aynı olup da ne ki yani? Yolda giderken herkeste görülebilecek türden siyah spor ayakkabılardı. Ve her zaman giydiğim, başkalarının da hep giydiği ayakkabılar hakkında böyle konuşunca, ne demek istedi, neden öyle dedi, üstelik beni sevmiyor da diye düşünürken duyduklarım hem hoşuma gitmiş hem biraz utanmış hem de mutlu olmuştum. Ben de ona şöyle dedim:
“Ne yapalım, bari bir fotoğraf çektirsek mi? Hatıra olur.”
Hiç heyecanlanmamış gibi görünmeye çalışarak kendimden emin bir gülümsemeyle söyledim bunu. Hem bu fırsatla sadece ikimizin çekildiği ilk fotoğrafımız da olacaktı.”
Genç kadın ‘İyi yapmışım, değil mi?’ dercesine bir gururla anlattı bunu.
“Tamam, çektirelim! Ina, bizim bir fotoğrafımızı çeksene.”
“Fotoğraf da nereden çıktı durup dururken? Gidince meyve bahçesinde çekerdik.
Ay, neyse hatıra olsun. Hadi çekeyim.”
“En yakın arkadaşım Ina zahmetli bir iş yaparmışçasına pek özenmeden fotoğrafımızı çekti ve hemen eşyaları arabaya yüklemeye başladı.
“Ina, ben tuvalete gidip geliyorum.”
Meyve bahçesindeki işimizi bitirip kulüptekilerle dönüş yolunda verdiğimiz molada bir dinlenme tesisinin önünde oturmuş laflarken dinlenme tesisinin içindeki tuvalete gidip geri döndüm. Ina’nın yanına geçip tekrar yerime oturur oturmaz başka bir masanın yanında dikilmekte olan oppa bana yaklaştı ve şöyle dedi.
“Nereye gitmiştin? Seni göremedim.”
Ben heyecanlanmanın da ötesinde sanki kalbim patlayacakmış gibi bir hissi ilk kez o gün yaşadım. Kalbimde bir sorun mu var acaba diyecek kadar. Yüzüm ve bedenim kıpkırmızı kesildi, beynim ve kalbim gümbür gümbür, patlayıp yerinden çıkacak gibiydi. Neyse ki akşam vaktiydi. Yoksa hepsini fark ederdi.”
Genç kadın orada yokken de o kişinin gözleri genç kadını aramıştı. Gözleriyle hep onu takip ediyordu. Genç kadın bunun düşüncesiyle az kalsın kalbinin yerinden fırladığını anlattı.
“Hahaha, beyniniz neden?”
“Beynim hep onu düşünüyor, kalbim hep ona doğru akıyordu, öyle olmuyor mu?”
Bir üniversite öğrencisinin yaratıcılığını asla yenemeyeceğimi kabullenerek güldüm.
“Peki ona duygularınızı açmayı hiç düşünmediniz mi?”
Genç kadın soruma hüzünlü bir ifadeyle cevap verdi. “Eski kız arkadaşıyla beş yıl çıkıp ayrılmış. O kız oppa askere gidince bile beklemiş onu. Onu çok seviyormuş; liseden beri birliktelermiş. Ne kadar büyüktür aşkları… Ben tahmin bile edemem. Hem de o kız çok güzelmiş. Artık bitmiş bir ilişki ama yine de oppaya yakınlaşmaya korkuyorum. Ve emin de olamıyorum. O da benim hissettiklerimi hissediyor mudur? Ya hissetmiyorsa? Gün içinde defalarca kez düşünüyorum. Arasam mı aramasam mı diye. Birlikte yemek yiyelim, kahve içelim desem mi demesem mi diye. Aşkımı itiraf etsem mi etmesem mi diye. Ben böyle düşünürken bir buçuk yıl geçmiş. O kadar umutsuz durumdayım ki şeyi bile düşündüm.”
“Neyi?”
“Keşke algoritmasında ben çıksam diye. Hani var ya, büyük veri her gün kişinin tarzına ve tipine göre bilgiler çıkarıyor karşısına. İnternette bir şey arayınca hep ya izlemek istediğim filmin reklamının çıkması ya da sadece ilgimi çekecek kıyafetlerin gösterilmesi gibi, keşke onun büyük verisi karşısına beni çıkarsa diye içimden geçiriyorum.”
Sohyun’un sınırsız hayal gücü çok sevimli geldiği için farkında bile olmadan dudaklarımdan -puuh- diye bir gülme taşarken aklımdaki sorulardan bir tane daha seçip sordum.
“Etrafınızda size platonik aşk besleyen biri yok mu?”
“Bana mı? Hım… Çıkma teklifi aldım ama bence bana platonik âşık biri yoktur…” Sohyun bu beklenmedik soru karşısında şaşırmış görünüyordu.
Biraz tereddütten sonra aklımdakini söyledim. “Âşık olduğunuz kişinin de size âşık olabileceğini hiç düşünmediniz mi? Birbirlerinin duygularından habersiz halde birbirlerine âşık kişiler olur ya hani. Karşı tarafın hislerini bilmemekten dolayı çekilen aşk acısı… Öyle bir şey mi acaba diyorum.”
Şüpheli gözlerle bana bakıp elini şöyle bir sallayarak karşılık verdi.
“Yok canım, oppa beni mi? Beni defalarca heyecanlandırdı, ama değil. O herkese öyle kibar ve anlayışlı davranır.”
“Yine de Sohyun Hanım, âşık olduğunuzu biraz belli edebilirsiniz. Biri çıkıp da duygularınızı belli ettiniz diye size bir şey söyleyecek değil ya zaten.”
“Hım, biraz cesaret etsem mi acaba? Yok ya, yine de değildir…
Ee… Ay, bilmiyorum! Hahaha.”
“Sohyun Hanım, size uyacak bir çikolata hediye edeyim.”
“Ayy, çok sevinirim.”
“Pave çikolata.”
Şöyle mi yapsam böyle mi yapsam diye ne yapacağını düşünen….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı) Romantik
- Kitap AdıGizemli Çikolata Dükkânı
- Sayfa Sayısı184
- YazarKim Ye Eun
- ISBN9786256932746
- Boyutlar, Kapak, Karton Kapak
- YayıneviDex Kitap / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Şafak Tapınağı ~ Yukio Mişima
Şafak Tapınağı
Yukio Mişima
İkinci Dünya Savaşı arifesinden savaş sonrasına, Japonya’ya özgü niteliklerin birer birer yok olmaya başladığı yıllara kadar uzanan Şafak Tapınağı, Yukio Mişima’nın başyapıtı sayılan Bereket...
- Hitler’in Meleği ~ William Osborne
Hitler’in Meleği
William Osborne
Otto ve Leni nazilerden kaçarak İngiltere’ye sığınırlar. Güvende olduklarını düşünürler fakat İngiliz Hükümet’i onları Almanya’ya geri yollamak istemektedir. Tekrar düşman hattına girerek, gizli bir...
- Geçiş ~ Rachel Cusk
Geçiş
Rachel Cusk
Yazar Faye, boşanmanın ardından iki oğluyla beraber Londra’ya taşınır. Satın aldığı harabe halindeki dairenin tadilatı sürer, kendisi de hâlâ geride bırakılamamış bir geçmişle belirsiz...