“Kimse bugüne kadar bana gelip de seni rüyamda gördüm demedi. Yani düşün onca ömür tüketmişim. Onca kişiyle hukukum olmuş ama kimse gelip de demedi. Başkasının rüyasına girmedim hiç. Yalandan bile olsa ona da razıydım ama biri gelip duymak istediğim o cümleyi söylemedi. Allah sanki yalnızlığı herkese pay ettikten sonra kalanını öylece bana bırakmış.
İstasyonda herkesi uğurlayan, herkesin arkasından el sallayan adamım ben. Onlar bavul alıp gittiler de özlemlerini taşıyan ben kaldım. Kalakaldım. Yetmedi. Kendi Fatiha’mı okuyup duruyorum gecelerdir. Hep aynı rüyayı görüp duruyorum. Rüyamda mevsimler, gece gündüz değişse de rüya değişmiyor.”
Muhlis ve Nurgül iki yapayalnız. “Gidelim buralardan”, dedi Nurgül. Sevdiğini doğrudan söylese anca bu kadar olurdu, nefes almayı unuttu Muhlis. Çay fokurtularından, dedikodulardan, duvardaki Şahmeran tablosundan, işlemeli dantellerden, şerden beladan, kapanmayan veresiye defterinden, tövbesi olmayan veballerden, kara bulutlardan uzaklara gidebilecekler miydi? Köpekler ve yağmurdan başka kimseyi şahit etmeden…
Ali İpek, hepimizin aşina olduğu kaçıp gitme isteğini, bırakıp da gidememe ikilemini, yersiz yurtsuzluk hissini otantik üslubuyla anlatıyor. Gidelim Buralardan Muhlis, taşra ruhuyla daralmış bir aşk hikâyesi, yarı masalsı, şaşırtıcı bir kara-novella.
Belki bahar gelmemişti ama kış bitti.
– Hor Kullanma Tarihi, “Çerçeve”
Buralar
“Kimse yok ile kimsem yok aynı şey değil Nurgül. Gözlerime baka baka nasıl dersin; ‘Gidelim buralardan,’ diye? Anlıyorum. Heveslenmişsin. Kendince kurduğun hayallerin nihayeti sana dedirtmiş bu sözleri. Mühürlemişsin. Başka zamanlar kalmamış. Tüketmişsin. Kim bilir kaç kez kırmışlardır seni buralarda. Yazgı demişsin. Yoruldum demişsin. Yeter demişsin. Küle üfleyecek nefesin kalmamış. Susamışsın. İçmemişsin. Dilinin ucunda biriktirmişsin. Yaralarını gömecek ağaç dibi bırakmamışsın. Tutunduğun her şeyi duvar zannetmiş, küfretmişsin. Taşan kuyularına toprak ekmişsin.
Arta kalan yağmurlara, rüzgârlara söylemişsin. Şimdi demişsin. Ekmek biriktirmişsin. Ufalanmışsın. Rivayete göre yaşamışsın. Başka neresi olursa olsun da burası olmasın demişsin. Duvarları olmasa da olur evinin, bacası, merdivenleri. Görmüyor muyum zannediyorsun? Bahçeleri, evleri geçtim. İnsan bir kapıya bile razı gelebilir başka kasabalarda. Yerine oturmamış, kapına saklamışsın yumruklarını. Yeri gelir sırtıma bağlar taşırım da demişsin ama kapattıkça açılmış o kapı. Ne perde yetmiş örtmeye ne de menteşeye sürmekten korktuğun yeminler ele vermiş seni. Leke gibi değil, yara gibi biriktirmişsin. Kimse karşına geçip de zamanla düzelecek, kıştan sonra açacak çiçekler diye telkinde bulunmamış sana. Kim karşına geçebilmiş ki? Onca acıyı taşımak kolay değil, başkasına sormayın, bana sorun demişsin.
Taşa bakmışsın, küllere, çoraplarına. Yerime anlatmalarını istemişsin. Bilirim. Taşıdıkların sırtındakilerden daha ağır, onu da bilirim fakat kasabanın her yerinde bir parçamız varken kolay mı öylece çekip gitmek? Akşamüzeri serinliği vardır buraların. Hiçbir yere benzemeyen kokusu, suyu aynı görünse de tadı başkadır bilirsin. Sedir dibinin, ormanın, seherin, kuşlarının, gecesinin sesini işitmez misin? Nerede taş değse ayağına evine koşmaz mısın? İnsan dediğin, gömülmek istediği yerden ne kadar uzakta yaşayabilir ki? Nereye gidersek gidelim dudaklarımızdan çıkmayacak mı buralar? Kasabayı geçtik diyelim ya evler? Duvar boyalarının artanıyla saksı tenekelerine çizdiğin çiçeklerin, avlusunda rüzgâra tebessüm üflediğin zamanlarını görmedim mi zannedersin? Ya kokusunu içindeyken bile özlediğim evim ne olacak?
Her yerinde beni var eden anılar var: Duvardaki çivi izlerinin hikâyeleri, açılınca hep birileri gelir diye beklediğim ama çalmayışına, kapanışına hüzünlendiğim kahverengi ahşap kapı, bir gözü hiç açılmayan pencerelerim, gölgesinde çocukluğumun geçtiği ıhlamur ağacım, bakır tencerelerin fokurdadığı kestane kokan o kırmızı tuğlalı şöminem, bahçe duvarına yakışmayan ama akşamüzeri üstüne oturup babamın gelmeyişini bile bile beklediğim taşı bırakıp nereye gideceğiz? Baştan başlamak, yeni bir kimliğe alışmak zor gelse de eskisinden kurtulmak kolay mı sanıyorsun Nurgül? Anam babam susuz, bakımsız kalacak toprağın altında. Haftada bir ibrikle sulamak, topraklarına dokunmak, ayrıkotlarını yolmak, taşlarıyla ömür geçirmek, bayramlaşmak nasıl iyi gelir insana bilemezsin. Ya köşesinde alınteri, kapısında biraz daha büyüdüğümü hissettiğim emanet dükkân? Farz edelim ki kimselere bir şey demeden sırf senin isteğin diye öylece çekip gittik buralardan. Ne yaparsan yap, bir kadın uğruna deyip suçu en çok senin üstüne atmayacaklar mı zannediyorsun? Kanıma giren sen olmayacak mısın onların nazarında? Belki de bir çırpıda söylediğinde haklısındır.
Gitmek kolayıdır aslında. Gözümüzü kararttık mı önümüze bakar siliniriz buralardan. Dediğin gibi gece yarısı ya da bir sabah bizi buralardan koparacak bavula ve birkaç eşyaya bakar. Vakit ilerledikçe küçülüp kayboluruz belki. Adımız kalır geriye, aşkımız. Üzerinden bir gün geçtikten sonra anlatılacak rüya değiliz neticede. Bize yakışmadı diyenlerin küfürleri kulağımızı ne kadar çınlatacak ki? Helal olsunlar da çıkabilir ağızlardan. Kim bilir? Onların yapamadığını yapmışken arkamızdan selamet suyu dökenler de çıkmaz mı dersin? Geçmişi taşımaya ne hacet? Kaça satacaksa satsınlar anılarımızı.
Kim kapılarımızı sökecekse söksün yerinden! Pencereler varsın kapanmasın. Talan etsinler saksılarımızı. Yaprak biriksin, kuşlar biriksin, örümceklere, börtü böceğe yuva kalsın evlerimiz. Varsın onlara kalsın bıraktıklarımız. Bilmez misin Nurgül, ya hikâyeye gelenler ya da hikâyeden gidenler konuşulur buralarda. Onlar da unutulup gitmezler mi? Hem hangi hikâye bütünüyle akılda kalmış ki bugüne kadar? Hangi çocuk bıraktığımız hikâyeyle büyütülecek? Hangi ihtiyar kafasını kaşıyıp hatırlamak isteyecek adımızı? Geceye sığmasak ne olacak? Marifet elinden tutup uzaklara gitmek değil, marifet elinden tutup burada, bu kasabada her şeye rağmen kalmakta değil mi Nurgül?” diyememişti Muhlis. Nurgül’ün bir an evvel terk etmek istediği kasaba gözünde kararmasa da o kara perdeyi istemeye istemeye çekmişti sinesine.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çağdaş Türkiye Edebiyatı
- Kitap AdıGidelim Buralardan Muhlis
- Sayfa Sayısı75
- YazarAli İpek
- ISBN9789750532801
- Boyutlar, Kapak13.5x21 cm, Karton Kapak
- Yayıneviİletişim Yayınları / 2023
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Ateş Canına Yapışsın ~ Sezgin Kaymaz
Ateş Canına Yapışsın
Sezgin Kaymaz
Bütün sakinlerinin mutlu ve huzurlu yaşadığı Cennet’te, Tanrı ilk insanı yarattı, adına da Âdem dedi. Onu yarattığı toprağa kendi nefesinden üfleyerek can verdi, bu...
- Patikaların İyi Yanı ~ Behçet Çelik
Patikaların İyi Yanı
Behçet Çelik
Bu kez bir şeye benziyor susuşu, hem de çok benziyor. Halasının eskiden sabah akşam dinlediği, yaşlı adamların soluk almadan uzun upuzun cümlelerle yasak bir...
- Son Voli – Serserilik Zor Zanaat ~ Vecdi Çıracıoğlu
Son Voli – Serserilik Zor Zanaat
Vecdi Çıracıoğlu
Deniz mutedil dalgalıya geçmişti; gök bulutsuz, fare tüyüydü. Başımı kaldırıp bakmadım ama öyleydi, mutlaka öyleydi. Çünkü denizin rengi de aynıydı. Bu mevsimde, bu aylarda,...