Hemen herkesin sizin psikolojiniz üzerine sizden çok kafa yorduğu bir zamanda yaşıyoruz. Şampuanınızın üstündeki yazı karakterinden ofis duvarlarının rengine; sevgili seçiminizden kime oy verdiğinize; tükettiklerinizden bağımlılıklarınıza hemen her şey psikolojik araştırmaların konusu ve bunların etkisi altında şekilleniyor. Psikoloji bilimi, hakkınızda o meşhur “beni anlamadılar!” serzenişiyle kestirip atamayacağınız kadar fazlasını biliyor; insana başka türlü bakmanızı sağlayacak kadar fazlasını.
Gerçekten Bilmeniz Gereken 50 Psikoloji Fikri, anlatım dilinden tasarımına kadar kolay anlaşılır olmayı hedeflemiş, şahane bir psikolojiye giriş kitabı. Duygu, düşünce ve davranışlarımızın kökenine dair bilim insanlarının yaptığı keşifleri, sonuçlarına inanmakta zorluk çekeceğimiz deneyleri ve “neden itaat ederiz?” gibi mühim soruların cevaplarını (s.97, lütfen hemen şimdi bir göz atın) paylaşıyor. İnsanı –öncelikle de kendini tanımak isteyen herkes için güzel bir rehber.
İçindekiler
Giriş 3
HASTA ZİHİN
01 Anormal Davranış 4
02 Plasebo Etkisi 8
03 Alışkanlıktan Kurtulmak 12
04 Kayıp Dokunuş 16
05 Nevrotik Değil, Yalnızca Farklı 20
06 Aklı Başında Görünüyor 24
07 Stres 28
YANILSAMA VE GERÇEKLİK
08 Görsel Yanılsamalar 32
09 Psikofizik 36
10 Halüsinasyonlar 40
11 Delüzyonlar 44
12 Bilincin Yerinde mi? 48
KALPLER VE ZİHİNLER
13 Pozitif Psikoloji 52
14 Duygusal Zekâ 56
15 Duygular Neye Yarar? 60
16 Bilişsel Terapi 64
BİREYSEL FARKLILIKLAR
17 IQ ve Siz 68
18 Flynn Etkisi 72
19 Çoklu Zekâ 76
20 Bilişsel Farklılıklar 80
KİMLİK VE TOPLUM
21 Rorschach Mürekkep Lekesi Testi 84
22 Yalanları Yakalamak 88
23 Yetkeci Kişilik 92
24 Yetkeye İtaat 96
25 Uyum Göstermek 100
26 Fedakârlık mı, Bencillik mi? 104
27 Bilişsel Uyumsuzluk 108
28 Kumarbaz Yanılgısı 112
AKILCILIK VE SORUN ÇÖZME
29 Yargı ve Sorun Çözme 116
30 Vazgeçemeyecek Kadar Fazla
Yatırım Yapmak 120
31 Akılcı Karar Verme 124
32 Geçmişte Kalan Anılar 128
BİLİŞ
33 Tanık Ne Gördü? 132
34 Yapay Zekâ 136
35 İhtimal ki Düş Görürsün 140
36 Unutmayı Dene 144
37 Dilinin Ucunda Fenomeni 148
GELİŞİM
38 Psikoseksüel Evreler 152
39 Bilişsel Evreler 156
40 Sıraya Girmiş Ördekler 160
41 Tabula Rasa 164
ÖĞRENME
42 Aç Kal 168
43 Davranışçılık 172
44 Pekiştirme Çizelgeleri 176
45 Karmaşıklığı Denetlemek 180
BEYİN
46 Frenoloji 184
47 Ayrılmak Zor Zanaat 188
48 Afazi 192
49 Disleksi 196
50 Bu da Kim? 200
Sözlük 204
Dizin 206
01Anormal Davranış
Anormal psikolojisi –klinik psikoloji de denir– anormal davranışları inceler. Bozulmuş alışkanlıklar, düşünceler ya da dürtülerin kökenleri, kendini gösterme biçimleri ve tedavileriyle ilgilenir. Bunların nedenleri çevresel, bilişsel, genetik ya da nörolojik etmenler olabilir.
Anormal psikolojisiyle ilgilenen uzmanlar psikolojik sorunların değerlendirilmesi, tanısı ve yönetilmesiyle uğraşırlar. Dolayısıyla, bunlar kaygı (anksiyete) bozuklukları (kaygı, panik, fobiler, travma sonrası stres bozuklukları); duygudurum bozuklukları (depresyon, iki uçlu bozukluk, intihar); madde bozuklukları (alkol, uyarıcılar, halüsinojenler vb.) ya da şizofreni gibi çok karmaşık bozuklukların tedavisinde uzmanlaşmış hem bilim insanları hem de pratisyenlerdir. Klinik psikoloji, psikolojide tam anlamıyla merkezi önemde bir yer tutar. Konuya dışarıdan bakanlarsa, bunu kesinlikle uygulamalı psikolojinin en ilginç ve en önemli uzmanlık dalı olarak görürler.
Anormalliği tanımlamak Sıkıntı içinde olan ya da tuhaf davranan insanları fark etmek görece kolayken, anormalliği tanımlamak çok daha zordur. “Anormal” normdan uzaklaşmak demektir. Yani, çok uzun ya da çok kısa insanlar, tıpkı çok yavaş öğrenen ya da çok yetenekli kişiler gibi anormaldirler. Dolayısıyla, lafı dolandırmadan söyleyecek olursak, Einstein ve Michelangelo da, Bach ve Shakespeare de anormaldiler.
Klinik psikoloji açısından, konu davranışın anormalliğinden ziyade kişiyi strese sürükleyecek ve sosyalliğini bozacak davranış uyumsuzluğunun olup olmadığıdır. Kişinin davranışı akıldışıysa ya da kendisine ve diğerlerine zarar verme potansiyeli taşıyorsa, bunu anormal görme eğilimi taşırız. Psikolog için bu psikopatoloji, sıradan insan içinse, delilik ya da aklını kaçırmışlıktır.
Normal ile anormal arasında hassas bir ayrım yapmak açısından hepimiz kesinlik ve netlik peşindeyiz. Yine de, anormal kabul edilen şeyin tarih ve kültür tarafından biçimlendirildiğini de biliyoruz. Psikiyatri ders kitapları bu durumu çok güzel yansıtmaktadır. Eşcinsellik pek de uzak olmayan bir geçmişe kadar akıl hastalığı kabul ediliyordu. Mastürbasyon 19. yüzyılda anormal sayılıyordu. Sosyoekonomik konum, cinsiyet ve ırk da anormallikle ilişkilidir. Anoreksiya, bulimiya ya da kaygı bozuklukları kadınlarda erkeklerdekine göre daha fazla görülürken, erkekler madde kötüye kullanımına daha açıktır.
Yoksullarda şizofreni tanısı olasılığı, zenginlerdekinden daha yüksektir. Amerikalı çocuklarda aşırı kontrol bozukluğuna göre, yetersiz kontrol bozukluğu daha sıktır, öte yandan Batı Hint Adaları’nda durum tam tersidir. Anormallik konusundaki ilk yaklaşımlar tuhaf davranışlara ruhun ele geçirilmesi gibi açıklamalar getiriyordu. İnsanlar animalizme –hayvanlara benzediğimizi kabul eden inanış inanıyor ve deliliğin de kontrol dışı regresyonun (gerileme) bir sonucu olduğunu düşünüyorlardı. Eski Yunanlar anormalliklerin ve genel sıkıntıların nedenini beden sıvıları ya da “humorlar”da arıyordu. Sonuç olarak, deliliğin ilk tedavisi tecrit etmek ve cezalandırmaktı. On dokuzuncu yüzyıla kadar gerçek anlamda insani bir tedaviden söz etmek mümkün değildi.
Genel kabul gören ölçütler Günümüzde, psikoloji açısından anormallik tanımları genel kabul gören birkaç ölçüt etrafında dönmektedir. Bunlar 4D olarak bilinir: distress (sıkıntı), deviance (sapma), dysfunction (işlev bozukluğu), danger (tehlike). Anormallik genel olarak, acı ve bir yönüyle akut ve kronik bireysel acı çekmek demek olan ıstırabı kapsar.
Kriterlerden biri kötü uyum, yani işini elinde tutmak, insanlarla mutlu ilişkiler yürütmek ya da gelecek planları yapmak gibi yaşamın günlük gerekliliklerini yerine getirememektir. Çok yaygın bir başka ölçüt de, fiziksel ya da sosyal dünya ve sıklıkla da, ruhani dünya hakkında yersiz, mantıksız inançlara sahip olmak şeklindeki irrasyonalitedir (usdışılık). Anormal kişilerin davranışı genellikle diğerleri tarafından anlaşılmaz. Çoğu kez tahminlere uymayan; bir aşırı uçtan diğerine çok değişkenlik gösterebilen ve sıklıkla da davranışlarını kontrol edemeyen kişilerdir. Davranışları genellikle çok uygunsuzdur. Neredeyse tamamen tanıma uygun şekilde, anormallikleri alışılmadık, genellikle de nadir görülen istenmeyen davranışlarla ayırt edilir.
Ayrıca, anormalliğin ahlaki bir boyutu da vardır. Kuralların yıkılması, ahlak standartlarının ihlali ve sosyal normların tanınmamasıyla ilişkilidir. Yasadışı, ahlakdışı, nahoş davranış anormaldir.
Anormallikle ilgili bir diğer ilginç ölçüt de, anormal davranışa maruz kalan insanlardaki huzursuzluk duygusudur. Ortamda anormalliğe dair net bir kanıt varsa, gözlemciler sıklıkla kendilerini huzursuz hissederler.
Kavram sorunları Anormallik tanımlarının tümünün sorunlu olduğu aşikârdır. İlk olarak, sağlıksız bir toplumda yaşayan sağlıklı bir insan genellikle anormal olarak nitelenir. Toplumların, kendi dar (sağlıksız, uyumsuz) inanç ve davranış standartlarına boyun eğmeyenlere fazlasıyla tahammülsüz davrandıklarına dair çok sayıda örnek vardır. İkinci olarak, uzman gözlemciler normale karşı anormalin ne olduğunun sınıflandırılması konusunda elbette birleşememektedir. Çok sayıda anormallik ölçütü belirlendiğinde bile, bir kişinin belli bir anlamda anormal sayılıp sayılmayacağı hakkında temel fikir ayrılıkları ortaya çıkmaktadır. Üçüncüsü, aktör gözlemci farklılığı diye bir şey vardır: Yargıyı hangisi verecektir? Aktörler kendilerini nadiren anormal bulurlar: Çoğumuz elbette kendi hakkımızda olumlu düşünürüz ve gerçekten, diğerlerinin sahip olamayacağı kadar bilgiye sahibizdir.
Yine de, kendi kendine tanı koymanın çok iyi bilinen tuzakları ve tehlikeleri mevcuttur. Diğerlerini gözlemleyip, özellikle de bizlerden farklılarsa ya da bizim için tehdit unsuru oluşturuyorlarsa, anormal etiketi yapıştırmak daha kolaydır.
Kendine tanı koymak Danışmanlık, eğitim ve terapinin birincil hedeflerinden biri de, insanların kendine dair farkındalığını artırmaktır. Elbette, zihinsel rahatsızlıkları bulunan ya da normal kabul edilen insanlardan bazılarının kendi sorunlarıyla ilgili içgörüleri azdır. Akılları karışmış görünürler. Öte yandan, anormal psikolojisi alanında çalışan öğrenciler, ders kitaplarını okuduklarında kendilerinde belli zihinsel hastalıklar olduğunu fark ettiklerini söylerler. Böyle olmasının nedeni, çoğumuzun kimi özel, paylaşılmayan, hatta “yasak” ya da onaylanmayan düşünce ve davranışların yalnızca bize ait olduğuna dair abartılı bir inanca sahip olmasıdır. Hepimiz bazı yönlerimizi saklarız; ancak, bir gün aniden her türlü anormal davranışı sıralayan ders kitaplarında bunlardan bahsedildiğini görüveririz.
02 Plasebo Etkisi
Meşhur doktor tavsiyesidir: “Şu iki hapı al ve sabah beni ara.” Doktorlar tüm (fiziksel) tedavilerin hastada fiziksel değişim sağlayacak aktif bileşenler ve prosedürler içerdiğini bilseler de tedavide psikolojik etmenlerin gücünü de göz ardı etmezler. Zihnin maddeye etkisi, sağlık dünyasında yüzyıllardır bilinen bir kavramdır.
Nedir? Latince kökenli bir kelime olan plasebo “hoşnut etmek” demektir. Plasebo, kısaca, şifa verici bir değer taşımayan ve farmakolojik etkileri bulunmayan preparat olarak tanımlanır. Aktif plaseboysa, araştırılan bir ilacın yan etkilerini taklit eden, ancak onun beklenen özgül, tedavi edici etkilerine sahip olmayan preparattır. Kimilerine göre, plasebo etkisi psikolojik hastalıklarda fiziksel hastalıklardakine göre daha güçlüdür. Son zamanlarda yapılmış önemli bir çalışmada, plasebo kontrollü hastaların yaklaşık yüzde 60’ında, bekleme listesindeki kontrol hastalarında elde edilen ortalamaya göre daha iyi sonuçlar alındığının gösterilmesi, plasebonun gücünü ortaya koymuştur.
Tarihçe Bu alandaki modern araştırmaların geçmişi, genellikle 50 yılı aşkın bir süre önce American Dental Association Journal’da yayımlanan bir makaleye dayandırılır. Henry Beecher, yalnızca şekerli hap vermek, hatta şefkatli fizik muayene gibi plasebo uygulamalarının, hastaların yüzde 30’unun durumunda iyileşme sağlayacağını savunarak tıp dünyasında şaşkınlık yaratmıştı. Günümüzde, bu tahmin, astımdan Parkinson’a çeşitli sorunlarla boğuşan hastaların bir dizi tedaviden sonra gerçekten kalıcı düzelmeler görülen yarısına ya da dörtte üçüne kadar yükselmiştir. Farklı plasebolar Soru şudur: Hangi tip plasebo en iyisidir? Deney ortamlarında kapsüllerin ve hapların rengi ve boyutu devamlı değiştirilmekteyse de, bunun gerçekten güvenilir bir etkisi olduğu pek söylenemez. Bu uygulama büyük bir fark yaratıyor görünmemektedir.
Bir bilim insanı, bir plasebonun en üst düzeyde etkili olabilmesi için, çok büyük ve kahverengi ya da mor veyahut da çok küçük ve parlak kırmızı ya da parlak sarı olması gerektiğini bildirmiştir. Daha ciddi, “majör” ya da invazif girişimler daha güçlü plasebo etkileri sergiler görünmektedir. Enjeksiyonlar nitelikleri gereği, haplardan daha etkili görünmekte, plasebo ameliyatlarda bile (insanların kesilip hiçbir şey yapılmaksızın ya da pek az bir şey yapılarak dikildikleri) yüksek oranda olumlu yanıtlar alınmaktadır.
Tedavinin hangi tarzda uygulandığının ve terapistin diğer niteliklerinin de tedavinin etkisine başlı başına katkıda bulunduğu düşünülmektedir. Hastalarıyla daha yakından ilgilenen, tedavilerine daha çok güvenen ve profesyonellik düzeyleri daha yüksek terapistlerin hastalarında daha güçlü plasebo etkisi yarattığı görülmektedir.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Edebiyat
- Kitap AdıGerçekten Bilmeniz Gereken 50 Psikoloji Fikri
- Sayfa Sayısı208
- YazarAdrian Furnham
- ISBN9786051983103
- Boyutlar, Kapak13,5x20,5 , Karton Kapak
- YayıneviDomingo Yayınevi / 2023