Kralın emrine karşı gelmek olanaksızdı ve İskoçya’nın en güçlü toprak sahibi Alec Kincaid,İngiliz bir gelinle evlenmek zorunda kalmıştı.Baron Jamios’un en güzel kızı Jaime, Alec’in seçtiği gelindi.Alec’in ilk dikkatini çeken Jamie’nin menekşe rengi gözleri ve öfke dolu cüretkar bakışları olmuştu.Bu kadın, korkusuz savaşçının adeta ruhuna dokunuyor, şehvetiyle onun bedenini kavuruyordu.Jamie her şeye rağmen duygularına söz geçirip ona teslim olacak mıydı?Yoksa zaten teslimiyetleri katışıksız, ihtirasları yatışmış mıydı?
“Unutulmaz bir hikaye, unutulmaz karakterler!…
Johanna Lindsey
İngiltere, 1102
Söylenilenler doğruysa, adam ilk karısını öldürmüştü. Baba, kadının öldürülmeyi hak etmiş olabileceğini söyledi. Bu, bir baba için kızlarının önünde dile getirebileceği en talihsiz sözlerden biriydi. Baron Jamison da yaptığı gafın farkına vardı. O anda, hiç kuşkusuz, düşüncesizce ağzından çıkan yorumunundan ötürü pişmanlık duyuyordu.
Dört kızından üçü Alec Kincaid hakkındaki bu iğrenç dedikodudan zaten haberdardı. Babalarının o üzücü olayla ilgili acımasızca öne sürdüğü fikri çok fazla umursamadılar. Şirinlik muskası Mary, büyük salonda, aklı karışık babasının bir kadeh utanç giderici birayı yuvarlamak için oturmuş olduğu dikdörtgen masanın etrafında çevik ve uygun adımlarla yürürken baronun ikizleri Agnes ve Alice kendilerine özgü sinir bozucu alışkanlıkları gereğince, uyum içerisinde hıçkıra hıçkıra ağlıyorlardı, ikizlerin lanetler yağdıran gürültülü nakaratları eşliğinde babasının nazik, küçük Mary’si günün birinde kendi evlerine de gelmesi beklenen Highland savaşçısı hakkında işittiği utanç verici dedikoduları art arda sıraladı.
Mary, kasten ya da farkında olmadan, ikizleri çığlık çığlığa ağlamaya teşvik ediyordu. Buna şeytanın sabrı bile dayanmazdı. Baba, Iskoçyalı’yı kendince tam destek vererek savunmaya çalıştı. Aslında şimdiye dek o savaşçıyla hiç karşılaşmadığı, ya da adamın şeytanî karakterine ilişkin kötü, edepsizce söylentiIerden başka herhangi bir şey işitmediği için bütün olumlu sözlerini ondan yana sarfetmek zorundaydı.
Fakat tüm bunlar boşıtnaydı.
Evet. harcadığı çaba adamdan yana olma çabasıydı fakat söylediklerine kızları, bir nebze olsun, kulak vermiyorlardı. Bu onun daha önce dikkatini çekmemiş olmalı ki sağlam bir geğirti ve homurdanma eşliğinde bunun farkına vardı; melekleri onun fikirlerini önemsemiyorlardı.
Baron, kızlarını sakinleştirmede son derece yetersiz kaldı, zira bugüne kadar hiçbiri onu sıkıntıya sokmamıştı. Şimdi ise, her nasılsa, ipleri eline almanın en önemli şey olduğunu hissediyordu. İskoç olsun ya da olmasın, davetsiz misafirlerinin önünde aptal durumuna düşmek ya da kızları buyruklarına aldırış etmemeye devam ederlerse budala yerine konmak istemiyordu.
Ağız dolusu birayı üçüncü kez mideye gönderdikten sonra Baron az da olsa cesaretini topladı. Dikkat çekmek amacıyla yumruğunu tahta masaya vurdu, ardından Iskoçyalı’dan katilmişçesine söz etmenin saçmalık olduğunu ifade etti, Demeci herhangi bir tepki ya da eleştiriyle karşılanmadığında, öfkesi baskın çıktı.
Pekala… eğer tüm bu dedikodular doğruysa, o zaman belki de Iskoçyalı’nın karısı bu tiksindirici eylemi hak etmiş olabilirdi. Tahminine göre, olası sıkı bir dayak bu hazin sonun başlangıcını teşkil etmekteydi ve her eylemin bir yapılış nedeni vardı; dövmeninki kontrolün bir anlık kaybedilişinden ileri geliyordu. Yaptığı bu açıklama Baron Jamison’a tamamıyla mantıklı geldi. Yorumlarıysa dikkatli bir dinleyici grubu kazandırdı, yine de kızlarının yüzlerindeki kuşkulu ifadeler ulaşmayı umduğu sonuç değildi. Değerli melekleri ona sanki burnunun ucundan sarkan dev bir sülüğü fark etmişçesine korku dolu gözlerle bakıyordu. Aniden salak olduğunu düşündüklerini hissetti Tepesi atan baron bir volkan gibi patladı ve zavallı kadının, muhtemelen, efendisine defalarca saygısızlık etmiş olabileceğini haykırdı. Bu ders saygısız kızlarının kafalarına iyice sokmaları için biçilmiş kaftandı. Baron, kızlarına yalnızca Tanrı ve baba korkusunu aşılamaya çalışıyordu. İkizler yeniden feryat etmeye başladıklarında Baron bu hususta ne denli başarısız olduğunu anladı.
Çığlıklar başını ağrıttı. Kulak tırmalayıcı gürültüyü engellemek için avuçlarını kulaklarına bastırdı, ardından Mary’nin öfke dolu bakışlarına karşın gözlerini kapadı.
Baron pütürlü diz kapakları yere değinceye dek sandalyesinden aşağı kaydı. Bası öne eğikti, cesaretini yitirmişti, ümitsizce sadık uşağı Herman’a dönerek en küçük kızını yanına çağırmasını emretti.
Kır saçlı uşak bu emirle rahatlamış görünüyordu, efendisinin buyruğunu yerine getirmek için odadan ayaklarını sürüyerek ayrılmadan önce birkaç kez basını salladı. Baron, uşağın emrin tam zamanında verildiğini sessizce mırıldandığını işittiğine Kutsal Haç üzerine yemin edebilirdi. En fazla on dakika sonra baronun adaşı kaosun tam ortasından geçiyordu. Baron Jamison derhal sandalyesinde doğruldu Herman’a demin fısıldadığı eleştirisinden haberdar olduğunu bildirir nitelikte tatlı serî bir bakış fırlattı, sonra da onu çatık kaşlarının menzilinden çıkardı. En küçük kızının gelmekte olduğunu gördüğünde ise rahatlayarak erin bir iç çekti
Jamie’si kontrolü ele geçirecekti. Baron jamison gülmekte olduğunu fark etti, ardından Jamie’si yanındayken durumun kötüye gitmesinin pek de mümkün olamayacağını İçten içe kabul etti. Öylesine büyüleyici bir görüntüsü vardı, o kadar tatlıydı ki İnsan ona bakarken tüm tasalarından kurtulabilirdi. Kişiliği de güzelliği kadar etkileyiciydi. Jamie güzelliğini büyük ölçüde annesinden almıştı. Uzun, kuzguni siyah saçları ve menekşe rengi gözleri babasına ilkbaharı anımsatıyordu, teni ise yüreği kadar saf ve kusursuzdu. Baron bütün kızlarını ne kadar çok sevdigiyle övünse de gizliden gizliye Jamie onun gurur ve neşe kaynağıydı. İşin en şaşırtıcı kısmı ise kızın gerçek biyolojik babası Baron değildi. Jamie’nin annesi Baronun ikinci karısıydı. Kızını doğurmak üzereyken ona gelmişti. Jamie’nin babası olan adam ise geliniyle evlenip gerdeğe girdikten aşağı yukarı bir ay sonra savaşta ölmüştü. Baron Jamie’yi kendi çocuğu gibi sahiplenmiş ve herhangi birinin ondan üvey kızı olarak söz etmesini yasaklamıştı. Onu kollarına aldığı ilk andan itibaren kız kendisine ait oluvermişti. Jamie, meleklerinin en küçüğü ve en görkemlisiydi. İkizler ve Mary ancak dikkatli gözlere sahip birinin anlayabileceği türden duru bir güzellikle ödüllendirilmişti, fakat babasının sevgili küçük Jamie’si, şöyle bir kere bakanın bile ayaklarını yerden kesebilirdi. Gülümsemesi bir şövalyeyi atından edebilecek düzeyde oluşuyla nam salmıştı, babası arkadaşlarına onu ballandıra ballandıra anlatmaktan büyük keyif alıyordu.
Şimdiye dek kızlarının arasında önemsiz de olsa herhangi bir kıskançlık yaşanmamıştı. Agnes, Alice ve Mary önemli gördükleri bütün meselelerde yol göstericiliğinden ötürü içgüdüsel olarak küçük kızkardeşlerine yöneliyorlardı. Onlar da babalarının sık sık yaptığı gibi ufaklığın tarafını tutuyorlardı.
Jamie yuvalarının gerçek hanımıydı. Annesi toprağa verildiği günden beri, babasının en küçüğü bu ağır yükü sırtlamıştı. Değerli olduğunu erkenden ispatlamıştı ve emir vermekten hoşlanan, fakat düzen kurmada yetenekli olmayan Baron tüm sorumluluğu Jamie’ye vererek bir hayli rahatlamıştı
Babasını asla hayal kırıklığına uğratmadı. Jamie son derece aklı başında ve sorunsuz bir kızdı. Annesinin öldüğü günde bile ve daha sonrasında hiç ağlamadı. Baron, Agnes ve Alice’in kızkardeşlerinin disiplinli tabiatından ders almalarını arzulamaktaydı.
Sürekli her şeye ağlama eğilimi içindeydiler. Baron dış görünüşlerinin onları bütünüyle değersiz olmaktan alıkoyduğunu düşünse de günün birinde duygusal kızlarını eş olarak alacak lordların haline şimdiden acıyordu.
En çok Mary’si için endişeleniyordu. Bu eleştirisini asla dile getirmediği halde, onun düşünüldüğünden de bencil olduğunu biliyordu. Mary kendi isteklerini kızkardeşlerininkilerden üstün tutuyordu. Daha da büyük kabahati ise her nedense, kendisini babasından bile üstün görüyor olmasıydı.
Evet, Mary yalnızca bir kaygı vesilesi değil aynı zamanda ara bozucu bir kız idi. Sırf zevki uğruna sorun yaratmaktan hoşlanırdı. Baron’un içini kemiren bir şüphe vardı. Acaba Jamie Mary’e hanımefendice olmayan fikirler mi aşılıyordu? Ama bu sanısını söze dökmeye asla cesaret edemiyordu, çünkü bunun aksi kanıtlanırsa en küçüğünün gözünden düşüverirdi.
Jamie onun gözdesi olmasına karşın. Baron kızının kusurlarından bihaber değildi. Jamie’nin nadiren açığa çıkan öfkesi, bir orman yangını bile çıkarabilirdi. Mizacında inatçı bir taraf da gizliydi. Babası uygulamasını bilhassa yasaklamış olsa da annesinden miras kalan iyileştirme yeteneğine sahipti. Hayır, Baron onun bu yatkınlığından hoşnutsuzdu, zira serfler ve malikane hizmetkârları onu sürekli olarak babasının rahatını sağlama asli görevinden uzaklaştırıyorlardı. Jamie sıklıkla bir bıçak yarasını kapamak ya da birilerinin dünya üzerinde daha rahat bir yaşam sürmesini sağlamak için gecenin kör karanlığında yatağından kaldırılıyordu. Baron özellikle gece gelen çağrıları umursamıyordu, çünkü genellikle kendi yatağında horul horul uyuyor, bu yüzden de rahatsızlık duymuyordu, fakat gün içinde gelen müdahaleleri bunun dışında tutuyordu, özellikle de kızı hasta ve yaralıları iyileştirmekle meşgul olduğu zamanlarda yemeğini beklemek zorunda kalıyordu.
Bu düşünce ona esefle iç çektirdi. Sonra ikizlerin çığlık atmaktan vazgeçtiklerini fark etti. Jamie fırtınayı çoktan dindirmişti. Baron Jamison uşağına kadehini tekrar doldurmasını işaret etti ve kızının büyüsünü yapmayı sürdürmesini izlemek için arkasına yaslandı.
Kızkardeşleri odaya girdiğinde Agnes, Alice ve Mary ona doğru koşturdular. Her biri ona hikâyenin farklı bir uyarlamasını anlatmaya çalışıyordu. Jamie onların yorumlarından hiçbir anlam çıkaramadı. Kısık sesiyle “Gelip masada babanızla oturun,” önerisinde bulundu. Tatlı bir gülümsemeyle “Ancak o zaman bu yeni sorunu bir aile gibi çözüme kavuşturabiliriz,” diye ekledi.
Alice göz kenarlarını silerek “Bu sadece bir sorun değil, çok daha fazlası,” diye sızlandı. “Bunun çözüme kavuşturulabileceğini sanmıyorum, Jamie. Gerçekten sanmıyorum.” Agnes “Bu sefer babamız sorun çıkardı,” diye homurdandı, ikizlerin küçük olanı masanın ltındaki taburelerden birini…
“Gelin” için bir yanıt
Bir yanıt yazın
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıGelin
- Sayfa Sayısı376
- Yazar Julie Garwood
- ISBN9753316569
- Boyutlar, Kapak13,5x21,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviEpsilon / 2008
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Aşk, Yaz, Savaş ~ Eugenia Fakinou
Aşk, Yaz, Savaş
Eugenia Fakinou
Maria, evlilikten kaçıp evinden ayrılıp büyülü şehir İskenderiye’ye doğru tek başına yola çıktığında henüz daha on ikisindeydi. Yaşamın kendisine cömert davrandığını söylemek zor. Savaşın...
- Soğukkanlılıkla ~ Truman Capote
Soğukkanlılıkla
Truman Capote
“İnsan bir hiçti, bir toz bulutu, gölgeler tarafından yutulacak bir gölge.” 1959 yılının sonbaharında bir gece, ABD’nin Kansas eyaletinin küçük bir kasabasında yaşayan bir...
- Kağıt Kız ~ Guillaume Musso
Kağıt Kız
Guillaume Musso
Kitapları dünyada 10 milyonun üstünde satılan ve 33 dile çevrilen Fransa’nın en çok satan yazarı Musso’dan soluk soluğa okuyacağınız sıra dışı bir roman… “Fırtınalı...
kitabı elimdn bırakamadm gece uykusz kalmştm=)