“Türkiye’nin güzel tabiatını, zengin kültürel yapısını, adım başındaki ilginçliklerini tanıyan ve seven bir gençliğin buradan kopması pek mümkün değildir. Hatta yurtdışına göçün kendisi bile bu yüzden geçici olabilir. Bu bakımdan Türkiye’ye dair yazılarımı özel bir bölümde topladık. Umarım sizleri güzel mevsimlerde harekete geçirecek ve ülkemizin zenginliklerinin farkına varacaksınız.”
– İlber Ortaylı
Bir ülkeyi bütünüyle gezmenin, bir şehri en kendine mahsus özellikleriyle tanımanın, sokaklarda kaybolmanın, esnafla sohbete dalmanın zevki giderek hayattan çekiliyor. Bunların ardında iktisadi sorunlar ve teknoloji bağımlılıkları olduğuna şüphe yok. Diğer taraftan insanlar bugün eskisi gibi haritalardan ve şehir monografilerinden de beslenmiyor. Böyle olunca da yapılanın adı seyahat değil, turistik gezi oluyor. Oysa seyahat etmek, yaşam görgüsünü en çok besleyen faaliyetlerden biridir. İnsan yeryüzünü arşınlarken dünyayı, tabiatı, diğer canlıları, geçmişten bugüne miras kalan eserleri okumaya, keşfetmeye çalışır. Böylece kendini de yeniden tanımaya başlar. Başkalarının hikâyelerini bilmek, kişiye kendi hikâyesini bilme noktasında büyük kapılar açar.
İlber Ortaylı, fötr şapkasının içinde hem tarihçi hem de seyyah kimliğini taşıyor. Elinizdeki kitapta Ortaylı; Asya’dan Avrupa’ya, Balkanlar’dan Orta Doğu’ya kadar adımladığı pek çok ülkenin ve şehrin izini sürüyor. Zihniyle çektiği fotoğrafları bilgisiyle harmanlayıp, şehirlerin geçmişten günümüze taşıdıkları kıymeti yeniden ortaya koyuyor. Okurunu köprülerden kalelere, şehir meydanlarından çöllere, sahillerden çarşılara kadar gezdirirken, başladığı yere, yani Türkiye’ye geri dönüyor. Ülkemizin her mevsim gezilecek yerleriyle birlikte bambaşka bir gezi rotası sunuyor. Bu rotanın izini sürmeye talip olan okurlar için tarih ve coğrafya iç içe geçiyor, keşfetmek yeniden anlam kazanıyor.
Gel Dünyayı Keşfedelim, okumaya ve seyahat etmeye tutkun herkesin başucundan eksik olmayacak bir kitap olmasının yanı sıra; bir tarihçinin, bir gezginin, meraklı bir kimsenin dünyayı nasıl yorumlaması gerektiğine dair de rehber niteliği taşıyor.
ÖNSÖZ
BU KİTAP, size takdim ettiğim seyahatname kitaplarımın üçüncüsü… Bölümleri, gezip gördüğüm bölgelere göre ayırdık. Sonuncu bölümde Anadolu’dan manzaralara yer verdik.
Hayatımdaki ilk yurt dışı gezilerimi yaptığım zaman Orta Doğu ve Akdeniz’de gezmek bugünkü kadar kolay ve hızlı değildi. Kervanlar ve yelkenliler devrini tabii ki geçmiştik ama buhar medeniyetinin de ağır işleyen bir zamanı vardı. Demiryolunu ve gemileri bol bol kullandım. Orta Doğu bölgesinde bu araçların yerini otobüs aldı. Zaman, araçlar ve gördüklerim değişiyor ve değişmeye de devam ediyor.
Hiç şüphesiz ki Türkiye kendi vatanımız olmasaydı, biz birer yabancı dahi olsaydık, bu ülkeden kopmak, ondan ayrı kalmak mümkün olamazdı. Türkiye çok renkli bir ülke; derin bir tarihi var, eski eserleri kadar tabiati da insanı büyülüyor. Toplumları ayırmanın doğru olmadığı bir gerçek ancak Türkler yabancılara karşı -Anadolu tabiriyle “nuhuset” davranışlı değildirler. Usulünü bildiğimiz takdirde Türkiye gezmesi çok ucuz bir ülke ve insanı da ziyadesiyle yardımseverdir.
Bu seyahatnamede eski eserleri ve tabiati betimlemenin dışında başka bir yol daha izledim. Gezdiğim ülkelerin siyasal bakımdan ilginç yapılanmalarını, bilinmesi gereken önemli olaylarını, bilhassa Orta Asya coğrafyasının kültürel miras ve başlıca kalıplarını anlattım. Orta Asya, 21. yüzyıl kültürel değişim çağı olarak yaşayacak. Bunun sonucunda ortaya çok ilginç görünümler çıkacağına inanıyorum.
Modern Avrupa’nın hatta Balkanların bile en ilginç bölümü Akdeniz kıyısında olan kısmıdır ve bu bölge kendini hep muhafaza eder. Balkanlar olarak ayırdığımız kültürel dünyada bile Akdeniz’e özgü yanları açıkça görürüz. Bazen olumlu bazen olumsuz değerlendirsek de şuna kani olalım ki Türkiye de bir Akdeniz ülkesidir ve orayı iyi tanımak zorundayız. Bu kitapta Akdeniz’de İspanya ve İtalya ile Balkan ülkelerinden esintileri sizlere ulaştırmayı bir borç bildim.
İtalya’yı gezerken onun uzak yakın tarihine de değindim. Son derece ilginç ve renkli bir ülkedir. Bazı ahvalde talihsizlik denebilecek olayları, İtalyanlar bir yenilenmeye, yeniden canlanmaya çevirebildiler. Bunu göstermek için İtalya’daki Avusturya dönemini ele aldım. Zannetmeyin ki İtalya Avusturyalılaştı. Avusturya nasıl İtalyanlaştı ve kuzeydeki Alman yaşamından, kültürel kalıplarından farklı olan yönleri nasıl ortaya çıktı? Avrupa ülkelerinin birbiriyle olan ilişkileri sanıldığından daha ilginçtir.
Sovyet Avrasya’sını gezerken şüphesiz ki Rusya’dan da bahsedilecek. Ama Orta Asya’nın çehresini 19. yüzyıl Rusya’sı belirlemivor. Değişimdeki payı o kadar büyük değil. Geçmişteki büyük Doğu uygarlıklarının ve Türklerin kendi step halklarına has özelliklerinin kümelendiği ve katmanlandığı bu dünyanın Rusya’nın, Küçük Asya’nın ve İran’ın üzerinde ne gibi etkileri olduğunu bu gezilerde daha iyi anlarsınız. Kastamonu “Kasaba Camii” adeta Özbekistan Hiyedekilerin bir kopyasıdır. Semerkant’taki yapılarda İran’ın etkileri vardır. Bütün Hindistan’ın kuzeyinde bu mimarinin izlerini görürsünüz. Birleşmiş Milletler’in Hindistan tasvirlerinde dahi bu gerçek popüler şekilde vurgulanır.
İran’a ilk gidişimde güzergah; Ankaradan hareketle Dogu Beyazıt, Bezirgan kapısı üzerinden İran’daki Maku’yaydı. Maku’nun ülkemizita Doğu Anadolu Bölgesi’ne nispetle daha düzenli ve zengin olduğunu görmüştüm. Ama bu durum ülkenin her yeri için geçerli degildi Tebriz’den Sultaniye’den Tahran, nihayet İsfahan ve Yezd, unutulmayacak müzeler ve sonra Meşhed… Ardından Halep ve Şam, Hama, Humus, zengin Lübnan, Filistin’in Kudüs’ü ve Ölü Deniz havrası (Hebron-El-Halil)… Bir gördüğünüzü bir daha göremezsiniz ve gördüğünüz yer gelecek sefer aynı yer değildir. Bu, Türkiye için de böyledir. Mesela Mardin 1964 yılından beri her gördüğümde bir öncekinden farklıdır.
Türkiye’nin güzel tabiatini, zengin kültürel yapısını, adım başındaki ilginçliklerini tanıyan ve seven bir gençliğin buradan kopmas: pek mümkün değildir. Hatta göçün kendisi bile bu yüzden geçici olabilir. Bu bakımdan Türkiye’ye dair yazılarımı özel bir bölümde topladık. Umarım sizleri güzel mevsimlerde harekete geçirecek ve ülkemizin zenginliklerinin farkına varacaksınız.
Gezilerde mümkünse çabukluk ve kolaylık olarak görülen uçak gibi araçları tercih etmemek gerekir. Bir gezi ancak bu şekilde öğretici olur; mesleki faaliyetler içinde yorgun olan beyninizi temizleyip tazelenmenin yolu da budur. Çok bereketli bir dünyada yaşıyoruz. ABD’nin batı kıyılarında ya da Arkansas gibi bir merkezde oturuyor olabilirdiniz. O vakit görülmeye değer pek çok şeyi keşfetmekte sıkıntı çekecektiniz. Talihli bir ülkede, satır aralarında bir gezgin olarak dolaşacaksınız: yolunuz açık olsun.
İlber Ortaylı Levent, Mayıs 2024
BİRİNCİ BÖLÜM
ASYA
ÖZBEKİSTAN
ÖZBEKİSTAN, Orta Çağlar boyunca eski İran medeniyetinin izlerini en parlak örnekleriyle taşımış bir coğrafya. İslamiyetin ilk asırlarında bugünkü Özbekistan’ın orta ve güney kısımları ‘Dari’ denen lehçeyle Farsça konuşurdu. Kuzeyde Karakalpak bölgesi ve Fergana Vadisi Türk dili konuşulan Özbekistan’ın kaynağıdır.
Timuriler devrinde Türkleşen bir ülke söz konusu. Çeşitli ırklar ve dilleriyle yaşar. Yahudi dünyasında Buharalı denilen Özbek Yahudileri çok renkli bir cemaattir. Ziraatı zengindir. Altın madenleri ve hatta gazı vardır. Buna rağmen SSCB ekonomisinin iflas ettiği, pamuk tarımının çok kötü tekniklerle, yanlış ilaçlamayla çevre kirlenmesine sebep olduğu bir ülkedir. Kalkınması maalesef Kazakistan gibi parlak rakamlarla ifade edilemez. Ama gayretli ve dirençli bir halkı var.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Bölgeler/Ülkeler Seyahatname Tarih
- Kitap AdıGel Dünyayı Keşfedelim - Gezgin Bir Tarihçinin Seyahat Defteri
- Sayfa Sayısı288
- Yazarİlber Ortaylı
- ISBN9786256774773
- Boyutlar, Kapak13.5 x 21 cm, Karton Kapak
- YayıneviKronik Kitap / 2024