Yüzyıllar öncesinden gelen bir lanet ve soğuk koridorlarda gezinen intikamcı bir ruh!
Yıllar önce adının karıştığı skandal yüzünden ait olduğunu sandığı toplumdan dışlanan Evelyn Rosewell’in tek arzusu, ailesinin içine düştüğü maddi darboğazdan çıkabilmesi için üzerine düşeni yapmaktır. Ancak daha fazla zarar görmesini istemeyen babasının yaptığı plan neticesinde kendini çocukluk aşkı ve adının karıştığı skandalın diğer başrolü olan adamın evinde gönüllü bir refakatçi olarak bulacaktır.
Eastbrook Kontu Cameron Alderhood, istirahatte olan annesi için aradığı aklı başında refakatçiyi bulduğunu düşünmektedir. Ne var ki Eastbrook Malikanesi’ne adımını attığı ilk günden beri esrarengiz olayların artmasına neden olan Evelyn’in varlığı, huzurunu kaçırmaktadır. Üstelik Cameron, rüyalarına giren geçmiş atalarını deliliğe sürükleyip ölmelerine neden olan lanetli varlığın gücünün ve kararlılığının arttığını hissetmektedir.
Zaman geçtikçe Evelyn ile Cameron kendilerini cevaplanması gereken onlarca soru ve karşı koymanın giderek zorlaştığı bir tutku fırtınasının içinde bulacaktır.
Artık Cameron’ın başlıca endişesi soyunu yok etmeye çalışan laneti ortadan kaldırmak değil, her geçen gün öfkeli varlığın dikkatini daha fazla çeken Evelyn’i kaybetmektir. Peki, Cameron, aklını kaçırıp hayatına son vermekten daha çok korkutan bu durumdan kurtulabilecek midir?
*
GİRİŞ
Havada saatin kaç olduğunu tahmin etmeyi imkânsız kılan bir kasvet vardı. Gece olmadığı kesindi… fakat gün, gün olamayacak kadar karanlıktı. Uzun zamandır yağan yağmurun bir süre daha dinmeyeceğinin habercisi yoğun bulutlar birbirinin üzerine yığılmış gri pamuk balyaları gibi gökyüzüne serilmişti. Rüzgârın tiz vızıltısı gerideki dar vadinin duvarlarındaki çirkin hikâyeleri süpürerek geniş boşluğa ulaşıyor ve sadece kendisinin sevdiği uğursuz şarkıyı söylüyordu. Ama tüm bunlara rağmen sıradan bir gündü. Her zaman olduğundan ne eksik ne fazla…
Yağmur nihayet yavaşlamaya başladığında tuhaf bir uyuşukluk hissi içinde çevresindeki kasveti izleyen adam, yumu şak toprakta birbirini takip edecek olan hızlı adımlarından ilkini attı. Oraya gitmesi gerektiğini iyi biliyordu, kendini buna mecbur hissediyordu bir nevi. Çıplak ayakları ıslak toprağa gömülürken çamurla kaplanıyor ama bu, belirsiz hedefine doğru ilerleyişini yavaşlatmıyordu. Hissettiği kararlılık, sezgilerine hücum eden tehdidi görmezden gelmesine neden oluyor ve bu duyguya sarılmak bir nebze de olsa rahatlamasını sağlıyordu.
Kendi topraklarındaydı. Çocukluğunu, hayatının büyük çoğunluğunu bu topraklarda geçirmişti. Adunlarının onu götüreceği yeri ve ensesinde hissettiği ürpertinin sebebini bilmeliydi. Belirsizliğe duyduğu öfkeyle arkasını döndü. Orada birisini görmeyi bekliyor muydu gerçekten? Aslında onu izleyen her kimse orada olmadığını biliyor fakat varlığını tum yoğunluğuyla hissediyordu. İşte tam o anda yakınlardaki çalılıktan gelen ses, tehdidi hayal olmaktan çıkarıp somut hale getirdi. Gidip kontrol etmesi gerekiyordu. Ancak bunu yaparsa oraya gitmekteki kararlılığını kaybedebilirdi.
İçindeki güçlü istek, bu ihtimali değerlendirip yeniden yoluna odaklanması için yeterli geldi ve yürümeye devam etti. Yeniden hızlanan yağmura karşı elini yüzüne siper etmek üzereyken parmağındaki altın yüzüğü fark etti. O güne dair her şey ne kadar tanıdık olursa olsun yüzük yeniydi… yabancıydı. Üzerindeki kurt sembolünün yaptığı çağrışım silik fakat göz ardı edilemeyecek kadar önemli hissettiriyordu.
Bunu ne zaman takmış olabilirdi ki? Kime aitti?
Kaşları çatıldı, muhtemel tehdit karşısında gözleri keskinleşti. Bu sefer karşısında bir yerlerden gelen sesin kaynağına ulaşmak için hızlıca etrafı taradı ve bir ardıç ağacına tünemiş kuzgunun ürpertici bilgelikle bakan kapkara gözleriyle karşılaştı. Sonra kuzgun “Yerini asla söyleme” diye fısıldadı.
Eastbrook Kontu Cameron Alderhood huzursuz rüyasından uyanırken sessizce küfür etti.
BİRİNCİ BÖLÜM
Evelyn Rosewell, eteklerini öfkeyle savurarak öğleden sonra güneşine doğru uzaklaşan Bayan Mercer’ın arkasından bakarken akla yatkın fakat dile getirilmesi suç sayılabilecek birtakım düşünceler içindeydi. Tanrı biliyordu ki Sör Charles Mercer’in eşinden hiç hoşlanmıyordu. Kadın kilise koltuklarının en ön sırasında, dedikodu yapmanın zararları üzerine verilen vaazı onaylayan baş sallayışlarıyla dinleyip, dakikalar sonra da ayak bileklerini gösterdikleri için faziletlerini kaybeden kadınlar hakkında dedikodu yapmanın toplumsal görevi olduğunu düşünen kuru erik suratlı budalanın tekiydi.
Evelyn, insanların kaba davranışları üzerine mazeretler üretmeyi bundan on iki sene önce, on üç yaşındayken bırakmıştı. Asla değiştiremeyeceği nitelikleri yüzünden diğerleriyle farklı bir terazide değerlendirilmenin hassas çocuk kalbini ne kadar kırdığını unutamazdı. Kaldı ki yüzü, içindeki bürün sevimsiz duyguların aynası haline gelmiş birine anlayış göstermek de son derece zahmetli işti. Evelyn sahiden meşgul biriydi ve zamanın kutsal olduğunu düşünürdü.
Uzaklaşan kadının ardından bir süre daha baktıktan sonra bezmiş halde başını iki yana salladı ve nemli toprağa saplı duran küreği ayağıyla bastırıp biraz daha toprağa gömülmesini sağladı.
“Bayan Mercer yine sizi sinirlendirecek bir şey mi söyledi?” Rosewell Konutu’nun tek hizmetçisi Lucy, küçük sebze bahçesinin hemen dışından yola doğru bakarken günün son ışıklarından korunmak için elini gözüne siper etmişti. Evelyn ince omuzlarından birini silkerek, “Her zaman söyleyecek en azından bir şeyi var,” dedi. “Bahçıvan tutmamız gerektiğini düşünüyor, elimde kürekle toprağı eşeleyerek babamı utandırdığım fikrinde.” Evde kaldığı ve her nasılsa evlenecek birini bulamayacağını ima ettiğine değinmeye gerek görmedi.
Lucy kıkır kıkır güldü. “Bunu söyleyeceğimi hiç düşünmezdim, küçük hanım ama kadının hakkı var. Bence toprakla ilgilenmek sizin işiniz değil.”
Evelyn kızın sözlerini umursamadı. Babasını utandırmayı önemsemiyor değildi, aksine Sör Lawrence Rosewell’in kaşlarının arasına peydah olacak tek kaygı çizgisinden bile sorumlu tutulmak istemezdi. Fakat günlük işlerden birinin ucundan tuttu diye babasının karalar bağlamayacağından emindi. Kaldi ki bahçıvana verecek paraları da yoktu. Kendi evinin işleriyle ilgilendiği için bu kadar yeriliyorsa kim bilir çalışmakla ilgili düşüncelerinden haberleri olsa çevre eşrafı evde kalmanın yanında bir de aklını kaçıracağını düşünecekti.
“Babam odasında mı?”
“Odasında tabii. Yine bir sürü kâğıdı evirip çeviriyor.” Lucy sir verir gibi biraz öne eğilip sesini alçalttı. “Az önce kendi kendine bağırdığını duydum. Ben dışarıda olduğuma göre kendi kendine bağırıyordur diye fikir yürütüyorum, küçük hanım. Demem o ki…”
Evelyn abartılı bir iç geçirdi. “Lucy… Teşekkür ederim.” Ama kız son derece açık olan mesajı almamakta israr etti. “Bence kendinizi fazla yoruyorsunuz. Erkek kardeşiniz butün gün aylak aylak geziyor. Babanız desen…”
Evelyn küreği tahta çitlere dayadı ve ellerini birbirine vurarak temizledi. Lucy’yi severdi ama kötü günler geçiren ailesi hakkındaki eleştirel sözlerine katlanacak kadar sohbetinden hoşlandığı söylenemezdi. Ne yaptığını bilerek rahatsız edici gözlerini kızın yüzüne dikti. “Lucy, derhal işinin başına dön!”
Lucy telaşla gözlerini kaçırdı. Üç senedir evin tek hanımının bakışlarına alışamadıysa bundan sonra da alışamazdı herhalde. Küçük hanım Evelyn’i sahiden severdi, adil ve tatlı bir leydiydi. Zaman zaman sivri dilliliği tutardı ama kalbi tertemizdi… lakin tuhaftı, hem de ne tuhaf. Korktuğu anlaşılmasın diye hemen güldü ve bir şeyler geveledikten sonra mutfağa gitmek üzere eve yöneldi.
Öte yandan Evelyn, babasıyla yapacağı konuşmayı erteleyemeyeceği noktaya gelmişti. Alacaklılar öyle bir azimle saldırıyorlardı ki her geçen gün elden çıkardıkları aile yadigarlarının sayısı artıyordu. Herkesin düşündüğünün aksine on dokuz yaşındaki kardeşi Harry de işin içinden çıkabilmeleri için Evelyn gibi çabalıyordu. Yarım akıllı Lucy ve digerleri, Harry’nin tüm gün ortadan kayboluşunu borçlarına yeni borçlar eklemek olduğunu sanıyordu. Kardeşi de böyle düşünülmesine çanak tutarak sorumsuz evlat rolünü gayet iyi kotarıyordu. Yakındaki bir matbaada işe başladığının duyulmasındansa çok güçlü bir soylunun uzak akrabası olarak aylaklık ettiğinin düşünülmesinden hoşlanıyordu belki de. Neyse ki Evelyn, evleri yerinde ve babasının akh kafasının içinde olduğu sürece her şeyin yoluna gireceğini düşünen iyimserin tekiydi.
İyimserlik düşüncesi üzerine kendi kendine güldü. Başınının üzerinde kümelenmiş, neredeyse gözle görünen öyle karanlık bir bulut vardı ki iyimser olduğunu düşündüğüne göre belki de sandığından daha iyimserdi. Saçma paradoksun başını ağrıtmaya başlayacağını fark edince babasının odasına gidene kadar alnını ovuşturup durdu.
Sör Lawrence Rosewell, bir yığın kâğıda gömdüğü zavallı başını avuçları arasına almış öylece duruyordu. İçi güçlü merhametle dolan Evelyn, endişe içinde babasını öylece izledikten sonra masanın arkasına geçip ellerini adamın gergin omuzlarına koydu.
“Biraz mola versen olmaz mı?”
Sör Rosewell kızının ellerinden birini öptü. “Bu gidişle son molamı vereceğim gibi görünüyor.”
“Bazen çok acımasız oluyorsun, baba. Durumumuz o kadar da kötü değil… Seninle konuşmak istediğim bir mesele var.”
Sor Rosewell sandalyesinde döndü. Kalın kaşları endişeyle çatılmıştı, toprak rengi gözlerinde ise mali durumları uzerine çareler üretmeye çalışarak kendini paralayan kızına hissettiği sevgi vardı. “Yine ne oldu?”
Evelyn cesaretinin kırılmasına izin vermeden konuya girdi. “Iş bakıyorum.”
Sor, hızla yerinden kalktı. “Söz konusu bile olamaz!” “Once dinlemeni öneririm, baba. Korktuğun gibi bir şey değil. Iş bulma bürosuna gittim ve…”
Evelyn önerisinden ziyade iş bulma bürosuna adını yazdirma düşüncesinin babasını deliye döndüreceğini bildiğinden karşılaştığı tepkiyi serin kanlılıkla karşıladı ve söylenip duran babasınının öfkesinin dinmesini sabırla bekleyip sonunda konuşmaya devam etti.
“Seni temin ederim kimse beni tanımıyor. Aslında ailemiz hakkında o kadar da çok konuşulmuyor, baba. Mürebbiyelik ya da özel öğretmenlik için önerilere açık olduğumu, onlar arasından da sadece belirli teklifler üzerinde duracağımi iş bulma bürosundaki hanımefendiye açıkça ifade ettim.” Bahsettiği şartlar altında birinin kendisine iş vereceğinden şüpheliydi.
“Sen ne kadar saygın bir iş peşinde olsan da kimse bunu anlamayacaktır. Artık hiçbir şansın kalmayacak ve…”
Evelyn, “Zaten evlenmek için şansım yok, baba,” diyerek genel durumunu sakince dile getirdi.
Gururlu bir adam olan Sör Rosewell hemen karşı çıktı. “Durumumu düzelttiğim an çeyizini açıklayıp Londra’ya hareket edeceğiz. Biraz kendini göstermen gerekiyor, hepsi bu.”
“Baba farkındasındır ki durumunu uzun süre daha düzeltemeyebilirsin. Yapmayı denediğin küçük yatırımlardan kısa vadede sonuç alamayacağımız ortada. Komşularda durum daha beter. Herkes topraklarını kısım kısım elden çıkarmaya başladı. Kasabadaki pazar yeri kaçak malların işgali altında ve bu malları satanlar da bir zamanlar arazilerinde koyun otlatıp mahsul toplayan yerli halktan başkası değil. Kimse için bir süreliğine daha ufukta ışık görünmüyor. Benim sosyal durumum da buna dahil.”
Sör Rosewell pek de sözünden dönmez eda ve bir miktar uzun görünmesini sağlayan hareketle sırtını dikleştirerek gerildi. “Bana acımasız diyene de bakın! Seni fazla serbest bıraktığım için nasıl da pişmanım, Evelyn.”
Evelyn gülümsedi. “Bana verdiğin her hak için teşekkür ederim, baba. Şimdi de üzerime düşeni yapmaya çalışıyorum.” “Zaten yeterince çalışıyorsun. Tanrı aşkına, Evelyn! Bahçeyle bile ilgileniyorsun… Bu bile beni yeterince üzüyor.”
Evelyn, yaşadığı hayatı inşaa eden hiçbir eylemin dışında kalmak istemezdi. Yapabileceklerinin sınırları içinde, ayak işlerinden başlayıp -elbette makul olmak kaydıylapara kazanmasını saylayacak işleri yapmaya kadar devam eden birçok seçenek vardı.
“Mecburuz, baba. Borçlarımızı ödemek bizim için onur meselesi. Rosewell’ler onurlarıyla yaşamayı her şeyin…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıGeçmişin Gölgesi
- Sayfa Sayısı432
- YazarRita Hunter
- ISBN9786254144752
- Boyutlar, Kapak13.5 x 21 cm, Karton Kapak
- YayıneviEpsilon / 2023
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Kuş ve Kılıç ~ Amy Harmon
Kuş ve Kılıç
Amy Harmon
“Konuşmayacaksın, söylemeyeceksin. Cenneti ve cehennemi çağırmayacaksın. Öğrenecek ve gelişeceksin. Sessiz ol, kızım. Hayatta kal.” Annemin öldürüldüğü ve kehanetiyle herkesi etkilediği gün sonun başlangıcıydı. Ben...
- Geçmişten Gelen Ölüm ~ Nora Roberts
Geçmişten Gelen Ölüm
Nora Roberts
New York Times çok satan yazarı Nora Roberts, Eve Dallas’ın yepyeni bir macerasıyla seriye kaldığı yerden devam ediyor. Eve Dallas ve geçmişinden gelen bir...
- Leylak Zamanı ~ Maeve Binchy
Leylak Zamanı
Maeve Binchy
Her Cuma akşamı leylak rengi bir minibüs, içinde yedi yolcusuyla Dublin’den üç saat uzaktaki taşra kasabası Rathdoon’a doğru yola çıkar. Minibüsün hiç değişmeyen yedi...