Kişilik kavramını anlamak, kişiliğin içinde barındırdıklarını ve oluşumunu keşfetmek, bazı kişilik özellikleri sebebiyle birlikte yaşamakta zorluk çektiğiniz insanlarla daha uyumlu bir hayat sürebilmek istiyorsanız elinizde tuttuğunuz kitaba bir göz atmanız yeterli. İlişkilerinizde yaşadığınız sıkıntılarda danıştığınız, kendisine güvendiğiniz, tecrübeli, bilgili insanlara koşma alışkanlığınız bu kitapla dönüşüme uğrayacak. Çıkmaza girdiğinizde farkında olmadan hangi savunma mekanizmalarına sığınıyorsunuz? Mükemmeliyetçi patronunuza yaptığınız işi nasıl beğendirirsiniz? Cimri misiniz, değil misiniz? Ya babanız cimriyse? Ondan nasıl harçlık alacaksınız? Şüpheci eşinizin arkasından dolap çevirmediğinizi ona hangi metotlarla ispatlayabilirsiniz? Pasif-agresif elemanınıza işini yaptıramıyor musunuz? Yapacağı sahtekârlığa sizi de ortak etmek isteyen arkadaşınızdan kurtulmanın yollarını bulamadınız mı? Prof. Dr. Erol Göka ve Uzm. Dr. Murat Beyazyüz bunları ve daha fazlasını hayatınızı tadına vararak yaşayabilmeniz için GEÇİMSİZLERde kaleme aldılar.
***
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ / 7
BİR ÇEVRE GEZİNTİSİ YAPMADAN KİŞİLİK KALESİNE GİRİLMEZ /13
Kişilik, Karakter, Huy ve Mizaç Aynı mı? / 15
Benlik, Ego, Kimlik / 19
Farklı Kişilikleri ve Nedenlerini Her Zaman Merak Ettik / 25
Günümüzde Kişilik ve Farklılıkları Nasıl Ele Alınıyor? / 32
Bir de Kişilik Bozuklukları Var / 47
Geçimsizler Kimlerdir? / 59
KİŞİLİĞİNİZ OLGUNLAŞMANIN HANGİ MERTEBESİNDE? / 71
Kişilik, Kişilik Sorunları ve Kişilik Çatışmaları Nasıl Ele Alınmalı? / 73
Kişilikleri Derinlemesine Tanımak Mümkün / 85
Nedir Şu Savunma Mekanizmaları? / 107
Birincil (İlkel, Alt Düzey, Bebeksi) Savunma Mekanizmaları / 113
İkincil (Üst Düzey, Olgun) Savunma Mekanizmaları / 129
İlkel Bir Savunma mı İnsan İlişkisinin Temeli mi: Yansıtmalı Özdeşim / 148
KİŞİLİK KARŞISINDA ELİMİZDEN GELEN NEDİR? /167
Etkili İletişimci Olmak Her Sağlıklı İlişki İçin İlk Şarttır / 169
Her Kişilik İlgiyi Hak Eder / 193
Her İnsan Kişilik Mertebesine Göre Davranılmayı, İlgiyi Hak Eder / 199
KİŞİLİK TİPLERİ – BOZUKLUKLARI BAŞ ETME YOLLARI / 209
Kişilik Özelliği, Kişilik Tipi ve Kişilik Bozuklukları Ayrıdır! / 211
Psikopatlar / 216
Kaygılılar / 240
Kendini Beğenmişler / 261
Şüpheciler / 273
Utangaçlar, Çekingenler / 290
Bağımlılar / 303
Mutsuzlar / 317
Mükemmeliyetçiler, Takıntılılar, Cimriler / 329
Oyuncular / 353
Pasif-Agresifler / 366
Kaynaklar / 377
ÖNSÖZ
İnsan ilişkileri sırasında sıkça yaşadığımız sorunlarda kişiliklerimizin payı konusunda bir kitap yazma fikri, kafamda ilk kez 1990’ların başlarında henüz genç bir doçentken ortaya çıktı. Ehliyet alabilmek için sürücü kursuna gidiyordum. Otomobil kullanmak, yetkililer tarafından o kadar çok önem verilen bir hadise olmalı ki, sürücü ehliyeti alabilmek için birçok derse girmek ve sonunda başarılı olmak gerekiyordu. Üstelik herkes, her derse girmek ve sonunda yapılan sınavda başarılı olmak zorundaydı. Sen hekimsin, sağlıkçısın o halde ilk yardım derslerinden muafsın diyen yoktu. Makine mühendisleri, motor derslerine; otomobil imalatçıları, tamircileri, otomobil yarışçıları, otomobil aksamı ve kullanımıyla ilgili derslere girmek ve başarmak zorundaydılar. Trafik polisi olmanız sizi trafikle ilgili derslerden azat etmelerine yetmiyordu.
Yetkililer, otomobil sürücüsü ehliyeti vermek için böyle kılı kırk yarmakla elbette doğru yapıyorlardı. Onların bu tutumlarında eksik ve şaşırtıcı olan hiçbir şey yoktu. Eksik ve şaşırtıcı olan, yetkililerin evlilik, anne-baba olma, insan ilişkileri gibi hayati konularda lakaydi düzeyindeki ilgisizlikleriydi. Mevzuatımıza göre, evlenebilmek için kağıt üzerinde birkaç kısıtlılık var gibi görünüyordu ama bir kez evlilik gerçekleştikten sonra anne-baba olmak için hiçbir kısıtlılık kalmıyordu. Son zamanlarda çocuk haklarıyla ilgili mevzuat ortaya çıkana kadar, anne-babalık yapmanın biçimi konusunda da tüm çiftler sonuna kadar hürdü…
Şüphesiz bizim bu görüp söylediklerimizi, yetkililer de görüyor, düşünüyorlardır. Evlenme, anne-baba olma ve an-ne-babalık tarzlarına fazlaca kısıtlılık getirmeme konusunda mutlaka kendilerince birçok haklı gerekçeleri vardır. Örneğin insanın özgürlük alanlarının yetkililerin ve uzmanların kararlarına bırakılmasının nasıl despotik ve teknokratik bir uygulamaya dönüşebileceğini, bu alandaki kıt bilgimle ben bile öngörebilirim. Bu nedenle kimseye şikâyet etmeden, kimseyi eleştirinin merkezine koymadan, sürücü ehliyeti almak için gösterdiğimiz özeni, niye evlenme, anne-baba olma ve insan ilişkilerindeki sorunlar konularında göstermiyoruz diye hepimize serzenişte bulunmak en doğrusu.
Bizim özgürlüğümüze bırakılmış alanlarda, sorumluluğun da bizim omuzlarımızda olması icap eder. Bu konular medeni insanların bizzat kendilerinin bireysel ve toplumsal çabalarıyla halledilecektir. İş; insanın ve toplumun başına düşmektedir. İşin ehli olanlar topluma yol gösterecek, insanlar da uzmanların rehberliğinde belli ölçülerde aydınlanan yollardan hangisinde, nasıl yürüyeceklerine kendileri karar verecektir.
Bunları düşünüyor, nasıl sürücü olmak için kursları, dersleri, sınavları göze alıyorsak, insan ilişkilerindeki sorunları aşmak için de asgari psikoloji bilgisiyle donanmak için çaba göstermeliyiz diye akıl yürütüyordum. Nasıl işleri otomobille ilgili olanlar bile tıpkı diğer herkes gibi sürücü kurslarına gitmek, sürücü olma yetkinliğine sahip olduğunu kanıtlamak zorundaysa, psikoloji profesyonelleri dahil herkes temel psikoloji bilgisini haiz olduklarını kendisini ve başkalarına inandırmak durumunda olmalıydılar. Otomobil konusunda mesleğe sahip olanların (profesyonellerin) ve otomobil kullanıcılarının nasıl otomobil hakkında ortak bir dilleri varsa, direksiyon, gaz pedalı, fren, debriyaj dendiğinde aynı şeyi anlıyorlarsa, psikoloji profesyoneli ile diğer insanların da psikoloji konusunda ortak bir kavramsal çerçevelerinin olması şarttı.
Psikoloji profesyonelleriyle halkın birlikte aynı şeyi anladığı temel psikoloji bilgisini ihtiva eden kitaplar yazılması gerektiğine hep inandım. Ancak akademik yönelimlerim nedeniyle kendimi bu alanlara adayamadım, daha ziyade profesyonellerin anlayabileceği dille yazılmış çalışmalar yapmak durumunda kaldım.
Timaş Yayınları ile çalışmaya başlamak, beni tekrar bu “temel psikoloji bilgisi ve dili” konusunda çabalamak konusunda heveslendirdi. Timaş Yayınları’ndan çıkan kitaplarımın orta öğrenimi tamamlamış herkes tarafından anlaşılır olması için kendimi zorladım, hedefim bu oldu. Ne kadarını başarabil-diğimi en iyi siz biliyorsunuz ama lütfen değerlendirmenizi yaparken benim de henüz temel psikoloji bilgisi ve dili konusunun öğrencisi olduğumu ve çalışmaya devam ettiğimi hesaba katın.
Her neyse, İnsan ilişkilerinde sıkça yaşanan sorunlarda kişiliklerin payı konusunda kitap yazma fikrim, geçen 20 yıl boyunca arada bir canlanacak şekilde hep içimde kaldı. 2009 yılında entelektüel camianın parıltısını fark etmeye başladığı, pek kıymetli asistanım, şimdi meslektaşım olan Dr. Murat Beyazyüz ile TRT Ankara Radyosu’nda dinleyiciyle sohbet etmeye dayalı bir gece programı yapmaya başladık. Hangi konuyu ele alsak ve sohbete koyulsak, iş dönüp dolaşıp o alanda ortaya çıkacak kişiler arası probleme, o da bir kişilik çatışmasına gelip dayanıyordu. Kişilikler konusunda dinleyiciyi bilgi sahibi kılmanın, onlarla ortak bir kavramsal çerçeveye sahip olmanın şart olduğunu hayat başımıza vura vura bir kez daha öğretiyordu. Radyo programımız sırasında Murat’la elimizden geldiği kadar bu şartın gereğini yapmaya çalıştık ve galiba becerdik de… Bir gece yarısı program bitişinde radyodan çıkıp yürürken Murat’a kişiliklerden kaynaklanan ilişki sorunları konusunda kitap yazma fikrimi açtım. Madem yıllardır birlikte insanların dertlerini çözmek için uğraşıyorduk, eğitimde yakaladığımız ortak dili halkımızla da paylaşabiliyorduk, niye temel psikoloji bilgisi ve dili konusunda daha esaslı ve yaygın bir adım daha atmayalım diye düşündük, çalışmaya ve karşınıza çıkmaya karar verdik.
“Geçimsizler: Kişilikleri Tanıma ve Geçinmeyi Kolaylaştırma Kitabı” böyle bir düşünce ve emek serüvenimiz sonunda ortaya çıktı ve elinizde. Biz kitabın hem genel okuyucuya hem de psikolojik bilimlerde eğitim alanlara hitap etmesine, okuyucuyla profesyonellerin dilini yakınlaştırmaya çalıştık. Önsözde uzun uzun kitabın içeriğinden ve amaçlarından bahsetmeyeceğiz zira ilk bölümü başlı başına bu konuya ayırdık. Sadece size kitabın ilk bölümünün ve özellikle de başlangıç kısımlarının yolumuzdaki kavramsal engelleri aşabilmekle boğuşulduğu için biraz teorik kalmayı sürdürdüğü uyarısını yapmak istiyoruz. Kitaba başlayınca sakın teorik bir kitapla karşı karşıya olduğunuz izlenimine kapılmayın, sabredin, belki Türkçe’de temel psikoloji bilgisini okuyucusuyla ortak bir dil içinde anlatmaya çalışacak ilk kitaplardan birisi sizi bekliyor-dur. Bu karşılaşmayı kaçırmayın. Belirtmek istediğimiz bir nokta da “Kaynaklar” bölümüyle ilgili. Sık kaynak ve dipnot göstermenin akademik olmayan okuyucunun ilgisini dağıtan bir husus olduğunu artık öğrendik ama bir yandan da telif haklarına ve emeğe saygı meselesi var. Orta bir yol bulmaya çalıştık; kaynaklardan kitabın içinde söz etmedik ama kitabın sonuna bölümleri esas alarak, yararlandığımız kaynakları geçiş sırasına göre yerleştirdik. Nerelerden yararlandığımızı görmek ve gerektiğinde o kaynaklara da gitmek isteyen okuyucu buraya bakabilir.
Elbette kişilik konusu, psikolojik bilimlerin en karışık ve zor konularından birisi. Bu nedenle bu zorluğun getirdiği zihinsel güçlüklerden hep birlikte nasibimizi alacağız. Ama öyle sanıyor ve umuyoruz ki, bu kitap bittiğinde insanlara, kişiliklere, ilişkilere, geçimsizliklere bakışınızda birçok yeni fikre ve kavrama sahip olacaksınız. “Haydi, size kolay gelsin!” derken biz de teşekkürlerimizi edelim.
Bu kitapta o kadar çok insanın hakkı var ki, saymakla bitiremeyiz, lütfen adlarını görmeyenler kusurumuza bakmasın. Başta eşlerimiz, Dr. Sema ve Dr. Elmas olmak üzere onlarca psikiyatri hekimini, Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, I. Psikiyatri kliniğindeki meslektaşlarımızı saymalıyız. Seval Akbıyık, Fahrünnisa Erdem ve Timaş’taki dostlarımız ise en az bizim kadar çaba gösterdiler, sağ olsunlar. Ali, Emir, Salih ve Elif ile Murat’ın anne karnındaki bebeği umarız onlara ayırmamız gerektiği halde ayıramadığımız zaman nedeniyle bize sitem etmezler.
Erol Göka
Eylül 2011, Ankara
BİR ÇEVRE GEZİNTİSİ YAPMADAN KİŞİLİK KALESİNE GİRİLMEZ
Kişilik, Karakter, Huy ve Mizaç Aynı mı?
Psikolojik kavramları gündelik yaşamda onca kullanmamıza rağmen anlamları üzerinde çok durmayız. Çok ince anlam farklılıklarına pek dikkat etmeyiz, savruk davranırız. Bir insanın psikolojik özelliklerine geldiğimizde savrukluğumuz iyice artar. Kişiliklerden konuşurken belirsizliğin sularında kulaç atmaya başladığımızı hissederiz ama hiç de belli etmeyiz. Kişilikler hakkında konuşmaya o kadar çok ihtiyacımız vardır ki bunca belirsizliğe rağmen konuşmayı sürdürürüz. Kim bilir bir günde kaç kere, anlaşılıp anlaşılmadığımızı pek de umursamadan kendimizin, karşımızdaki insanın kişiliğinden, karakterinden, huyundan ya da kişiliksizliğinden, karaktersizliğinden, huysuzluğundan bahsederiz. Bu tür konuşmalar, her halükarda yararlıdır. Onlar sayesinde birbirimizle duygusal bağlarımız daha da güçlenir; öfkemiz, hayal kırıklıklarımız kendisine boşalacak bir yol bulur.
Psikolojik bilimlerde (Psikoloji, psikiyatri, psikanaliz vs.) düşünmeye çalışanlar da insanı niteleyen özellikler söz konusu olduğunda oldukça kaygan bir alanda ilerlediklerini biliyorlar. Kavramların gündelik dilde kullanışlarını bile pek değiştirmiyorlar; onlar da tıpkı gündelik dildeki gibi “kişilik”, “karakter” ve “huy” demeyi tercih ediyorlar.
Halk arasında “karakter” dediğimizde, “Ali çok karakterli (karakteri yüksek) bir delikanlıdır.” örneğinde olduğu gibi, daha çok bir kişinin toplum değerleri açısından gösterdiği olumlu özellikleri kastederiz. Psikolojik bilimlerdeki uzmanların bazıları, karakterin “kişilik”ten bir farkı olduğunu düşünmüyorlar ama hepsi öyle değil. Özellikle Avrupa’daki kimi psikolog ve psikiyatristler, “kişilik” terimini bir bireyin dışa, yani dünyaya dönük yanını, karakteri ise, iç dünyamızı, içimizde yer alan derin ruhsal yapıları nitelemek için kullanıyorlar. Amerika’daki psikoloji profesyonelleri ise “karakter”den kişiliğin ahlaki yanını vurgulamak isterken söz ediyorlar. Örneğin tezcanlılık ve içedönüklük kişilik özellikleri arasında sayılırken, karakter özellikleri diye daha çok namus, sorumluluk, alçak gönüllülük gibi ahlaki kavramlardan bahsediliyor. Onlara göre kişiliği değeri düşürülmüş karakter; karakteri ise değeri yükseltilmiş kişilik gibi düşünmemiz mümkün. Dilimizde “karaktersiz” derken ahlaki bir zafiyete işaret etmemiz, “kişiliksiz” dediğimizde ise pasif bir konumu kastetmemiz Amerikalıların tasnifine tamamen uygun.
Karakter ile kişilik arasındaki en büyük farkın kalıcılık gücü olduğunu söyleyenler var. Karakterin neredeyse göz rengimiz, boyumuz, parmak izimiz gibi kalıcı olduğunu vurgulamak istiyorlar. Karakteri âdeta ikinci doğamız gibi değişmez psikolojik özelliklerimiz olarak gören bu kimseler, “huy” kavramına da bu çerçevede bir anlam yüklüyorlar. Onlara göre karakterin bir doğumla getirilen kalıtsal (irsi), bir de sonradan edinilmiş, öğrenilen yanı var. Kalıtsal olduğunu düşündükleri davranış özelliklerine “huy” demeyi yeğliyorlar. Türkçedeki “Huy canın altındadır.”, “Can çıkar huy çıkmaz.”, “Huylu huyundan vazgeçmez.”, “İnsan yedisinde neyse yetmişinde de odur.” sözlerini hatırlatıyorlar.
“Mizaç” (duygudurum) kavramı da anlam olarak “huy”a oldukça yakın; o da bilim diline girmiş. Kişinin kendisini bir an, bir gün gibi kısa süreli değil de nispeten bir hafta, bir ay gibi uzun süreli olarak duyguca nasıl hissettiğini (örneğin mutlu, neşeli mi, yoksa kederli, üzgün mü olduğu) anlatabilmek için psikolojik bilimlerde çalışan profesyoneller “mizaç” kelimesini kullanıyorlar. Duygusal halimizin dışarıdan görünen, son birkaç saattir yaşadığımız kısa süreli olanına ise “duygulanım” adı veriliyor. Gündelik dilde mizaç sözünü “asabi”, “sakin” gibi sıfatlar ekleyerek kullanıyoruz ve bu kullanışın ardından genellikle “Bu insan, oldum olası böyledir, kolay kolay da değişmesi beklenmemelidir.” gibi bir ifade sarf ediyoruz. Ne yapsak güldürmeyi başaramadığız birisine “Mizacı böyle, yapacak bir şey yok.” demek istiyoruz. Mizacımız, uzun süreli duygusal hissediş halimiz, bir başka deyişle kişiliğimizin duygusal ifadesi. Dikkat edilecek olursa huy ile mizacı birbirinden ayırt etmek oldukça güç; bu yüzden bazıları aralarında bir ayrım yapmaya gerek duymuyor.
Aslında huy ve mizacın, kişiliğin alternatifi olan kavramlar değil de, kişiliğin içindeki bölümler olduğunu ve kişiliğin bu bölümlerinde, kalıtsallık ihtimalinin daha yüksek olduğunu hemen herkes kabul ediyor. İnsanın huyu, mizacı daha bebeklikten itibaren kendini belli etmeye başlıyor.
Araştırmalar, huy ve mizacın, duygusallık, etkinlik (aktiflik) ve sosyallik olmak üzere üç boyutu olduğunu gösteriyor. Duygusallık, duygusal tepki yoğunluğuyla ilgili. Çok sık ağlayan, korkan, öfkelenen bir çocuğun ya da morali çabuk bozulan, sinirlenen bir yetişkinin mizacında duygusallık boyutu yüksek deniyor. Etkinlik, kişinin genel enerji düzeyini açıklıyor. Aktif bir huya sahip olan çocuklar ve yetişkinler, sürekli hareket halinde olmayı isterler, çabuk sıkılır, yerlerinde duramazlar. Sosyallik ise başkalarıyla yakınlık kurma ve etkileşime girme eğilimiyle ilgili. Sosyal insanlar, cana yakınlar, kolay arkadaş ediniyorlar.
Kişilik kavramı, tüm bunlarla, karakter, huy, mizaç ile yakından ilişkili ve oldukça kapsayıcı bir anlama sahiptir. Bizi hem birey hem insan kılan tüm özelliklerimiz, kişilik kavramının içine giriyor. Çevremizdeki diğer insanlarla ilişkilerimizde gösterdiğimiz tepkiler ve kendimizi ortaya koyma biçimimiz kişiliğimizle ilgilidir. Belli bir olaya, kişiye, duruma verdiğimiz farklı tepkiler hem kişiliğimizden kaynaklanıyor hem de kişiliğimizi oluşturarak başka insanların kişiliklerinden ayırt edilmemizi sağlıyor. Bu yüzden bir kimsenin herhangi bir belirlenmiş durumda ne yapacağını belirleyen şeye onun kişiliği diyebiliriz.
Kişiliğimizin bir objektif (nesnel) bir de subjektif (öznel) yanı vardır. Objektif yanlar, çevremizdeki insanların bize dikkatli bakınca görebildikleri kişilik özelliklerimiz. Kişiliğin subjektif yanını ise insanın kendi kişiliğini nasıl algıladığı oluşturur ve benlik (kendilik, nefs) denir. Benliğimiz, bebekliğimizde kendi bedenimizi diğer nesnelerden ayırt etmemizle başlar ve üstlendiğimiz sosyal rollerle bağlantılı biçimde sürekli olarak değişir, gelişir.
Bir insanın kişiliği hakkında fikir edinebilmek için özellikle dört alanda titiz bir inceleme gerekir. Öncelikle o insanın dürtülerini, tutkuyla istediklerini, içinden gelen zorlamaları nasıl kontrol ettiğine bakılmalı. Daha sonra sırada duygusal alan var: Duygusal tepkilerin görülme aralığı, yoğunluğu, değişkenliği ve duruma uygun olup olmadığı bir insanın kişiliğinin duygusal yapısı hakkında bize epeyce fikir verir. Bakılacak olan temel boyutlardan birisi de biliş ya da düşünce tarzı diyebileceğimiz, insanın kendisini, başka insanları, olayları algılama ve yorumlama yolları. Elbette son olarak tüm bunların yani dürtü kontrolü, duygu repertuarı ve ortaya koyma biçimi ile düşünce tarzının kişiler arası alana, insan ilişkilerine nasıl yansıdığına bakmak lazım. Bu dört alanda gördüklerimizin o insanın kişiliğine dair özellikler olduğuna kanaat getirebilmek için, kişisel ve toplumsal her durumda pek önemli değişiklikler göstermeksizin sebat ettiğine ve gençlik yıllarından (hatta bazılarının çocukluktan) beri hemen hemen aynı olduğuna karar verilmelidir.
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) İnsan ve Toplum Kadın - Erkek İlişkileri Kişisel Gelişim
- Kitap AdıGeçimsizler: Kişilikleri Tanıma ve Geçinmeyi Kolaylaştırma Kitabı
- Sayfa Sayısı384
- YazarErol Göka;Murat Beyazyüz
- ISBN9786051148175
- Boyutlar, Kapak13,5 X 19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviTimaş / 2011-11