Kurşunlar ve bıçaklarla eğitilmiş bir savaşçı olan Renata’yı, -ölümlü ya da vampir- herhangi bir erkek yenemez. Ancak onun en güçlü silahı, nadir görülen ve ölümcül olan sıra dışı psişik yeteneğidir. Şimdi yabancı bir tehlike onun güçlükle kazandığı bağımsızlığını tehdit etmektedir. Bu altın renkli saçlara sahip vampir, onu hayalinin ötesinde zevkler yaşayacağı karanlık bir diyara sürükleyecektir. Adrenalin bağımlısı, dövüş tutkunu Nikolai, kendi adaletini tüm Soylu düşmanlarına uygulamaktadır -ve son avı da acımasız bir suikastçıdır.
Bir kadın onun yoluna çıkar: Baştan çıkarıcı, buz kadar soğuk bir muhafız olan Renata. Fakat Renata’nın güçleri, sevdiği birinin yaşamı tehlikeye girdiğinde sınanacak, hatta Niko’dan yardım istemesine neden olacaktır. İkisi güçlerini birleştirdiğinde büyük bir açlığın alevleri tutkuyla harlanacak, kan bağının neden olduğu eşsiz zevk onları ya sonsuza kadar lanetleyecek ya da kurtulmalarını sağlayacaktır..
“Lara Adrian’ın kadın kahramanı çelik kadar sert. Kitap raflarındaki en iyi vampiri serisi!” -Romantic Times Book-
“Bir sonraki kitapta ne olduğunu öğrenmek için ölüyorum!” -WildOnBooks.com-
“İlgi uyandıran gerçekçi karakterlerle iyi yazılmış bir roman” Takipçileri hazır olsun, bu seri gittikçe iyi oluyor!… -FreshFiction.com-
***
Lindsey için; som altından kalbi olan çelik manolya.
Bu seferki senin için. Daha güzel ve aydınlık günler umuduyla.
Bölüm 1
Montreal sokaklarının birindeki yeraltı caz kulübünün sahnesinde, kan kırmızı dudaklı bir şarkıcı, aşkın acımasızlığı ile ilgili ağır ve ağdalı bir şarkı söylüyordu. Ateşli sesi kulağa hoş gelse de kan, acı ve haz hakkındaki sözler kesinlikle samimiydi. Nikolai ise dinlemiyordu. Yalnızca şarkıcının ve bu kalabalık kulüpteki düzinelerce insanın herhangi birinin bilip bilmediğini merak ediyordu: Şu an, vampirlerle aynı havayı teneffüs ettiklerinin farkındalar mıydı?
Kulübün karanlık bir köşe masasında, pembe martinilerini içen şu iki genç insan dişinin bunu bilmediği kesindi. Kendilerini çevreleyip muhabbeti ilerletmeye çalışan, deri giyimli şu dört çekici erkek onlardandı. Son on beş dakikadır, kana susamış gözlerinin, dişilerin şahdamarlarına kilitlendiğini saklamaya çalışıyorlardı. Dişileri, kulüpten kendileriyle birlikte çıkmak için ikna etmeye çalıştıkları belli olsa da müstakbel Konak’ları hakkında çok da başarılı olmadıkları aşikârdı.
Nikolai dudak büktü.
Amatörler…
Bardaki, hiç dokunmadığı biranın ücretini ödeyip, yavaş yavaş köşedeki masaya yürüdü. Masaya yaklaşırken, kadınlar kalkıp sendeleyerek yanından geçtiler. Kıkırdayarak, tuvalete yöneldiler ve kalabalık koridorun loş ışığında gözden kayboldular.
Nikolai, umursamazca masaya oturdu ve, “İyi akşamlar hanımlar,” dedi.
Dört vampir sessizce ona baktılar. Kendi türlerinden olduğunu hemen anlamışlardı. Niko, ruj lekeli kokteyl bardaklarından birini alıp burnuna götürdü ve meyve kokteylinden arta kalanları kokladı. İğrenerek bardağı kendinden uzaklaştırdı.
“İnsanlar,” dedi ağır ağır, “bu iğrenç şeyi nasıl içebiliyorlar?”
Nikolai’m bakışları, genç ve medeni oldukları belli olan bu Soylularda gezinirken masaya bir sessizlik çöktü. Dörtlünün en yapılı olanı Niko’ya gözlerini dikerek boğazını temizledi. Niko’nun medeniyetten uzak bir vampir olduğunu ve buralara yabancı olduğunu hissetmişti.
Delikanlı, yüzüne sert olduğunu sandığı bir ifade verdi ve çenesiyle tuvalet koridorunu göstererek, “Onları ilk biz gördük,” dedi. Yanındaki üç arkadaşının kendisine arka çıkmasını bekler gibi tekrar boğazını temizledi. Ne var ki hiçbiri bunu yapmadı. “Buraya ilk biz geldik dostum. O dişiler masaya geri gelecekler ve buradan bizimle ayrılacaklar.”
Nikolai, delikanlının kendi alanını korumaya çalışmasına güldü. “Oyununuzu bozmaya gelmiş olsaydım, bana karşı herhangi bir şansınızın olabileceğini mi düşünüyor sun gerçekten? Rahat ol. Bununla ilgilenmiyorum. Sadece bilgi istiyorum.”
Bu gece, buna benzer iki farklı dans kulübünü daha ziyaret etmişti. Bu kulüpler, Soyluların toplanıp kan avına çıktığı yerlerdi. Kendisini bulmaya çalıştığı kıdemli vampire, Sergei Yakut’a götürebilecek birini arıyordu.
Bulunmak istemeyen birinin yerini belirlemek hiç de kolay değildi. Özellikle o kişi, Yakut gibi gizemli bir göçebeyse. Nikolai’ın emin olduğu tek şey, Montreal’de olduğuydu. Henüz birkaç hafta önce, Yakut’u uyarmak için ararken, çok yaşlı olan bu vampirle telefonda görüşmüştü. Soyluların en güçlü ve nadir üyelerini hedef aldığını sandıkları bir tehdit vardı. Bu konuda tüm grup üyelerini uyarıyorlardı. Bu grup, İlk Nesilden doğan ve hâlâ var olan yirmi kadar vampiri içeriyordu.
Birisi, ortadan kaldırmak için İlk Nesil üyelerini hedef alıyordu. Geçen ay birkaç tanesi katledilmişti. Niko ve Boston’daki ekibinin ki kendileri “Düzen’ olarak bilinen, iyi eğitilmiş, iyi silahlanmış bir çekirdek kadro idi – bu yakalanması zor İlk Nesil katillerini ortaya çıkarmak ve yok etmek gibi önemli bir görevi vardı. Bunun için, hayatta olduklarını bildikleri bütün İlk Nesil üyelerine ulaşarak onlarla işbirliği yapmaya karar vermişlerdi.
Sergei Yakut, adının konuya karışmasını istememişti. Kimseden korkmuyordu ve kendini koruyacak bir ekibi vardı. Düzen’in, Boston’da buluşma davetini reddetmişti. Bu yüzden Nikolai, Montreal’e gelerek onu ikna etmekle görevlendirildi. Nikolai, Yakut’a, tehdidin ne kadar büyük olduğunu anlattığında, Düzen ve tüm Soyluların karşı karşıya olduğu durumu gözleri önüne serdiğinde, bu İlk Nesil’in de kendileriyle işbirliği yapacağından emindi.
Ama önce, bu kurnaz piçi bulması gerekiyordu.
Şimdilik, şehirdeki aramaları bir sonuç vermemişti. Çok sabırlı biri olduğu söylenemezdi ama onu bulmak için koca bir gecesi vardı ve aramaya devam etmeliydi. Er ya da geç, biri ona aradığı cevabı verecekti. Hem belki de yeterince kişiye yeterince soru sorarsa, Sergei Yakut Nikolai’ı arayabilirdi.
Dört delikanlıya, “Birini bulmalıyım,” dedi. “Rusya’dan, daha doğrusu Sibirya’dan gelmiş bir vampir.”
“Sen oralı mısın?” diye sordu grubun sözcüsü. Nikolai’ı, uzun yıllardır Amerika’da yaşamış olmasına rağmen kurtulamadığı hafif aksam ele vermişti.
Niko, buz mavisi gözleriyle adamın bakışlarının derinine indi. “Bahsettiğim kişiyi tanıyor musunuz?” diye sordu.
“Hayır dostum, tanımıyorum,” diye cevapladı genç vampir.
Diğerlerinin ikisi de hemen kafa sallayarak ona eşlik ettiler. Fakat gruptaki dördüncü kişi – Nikolai’dan en uzak köşede sinmiş suratsız olanı – endişeli bir bakış attı.
Niko, bu bakışı yakalamıştı ve peşini bırakmadı. “Peki ya sen? Kimden bahsettiğimi biliyor musun?” diye sordu.
Başta, vampirin kendisini cevaplamayacağını düşünüyordu. Genç vampir, yarı açık gözlerini ona sessizce dikti ve omzunu silkerek, sanki küfreder gibi, “Sergei Yakut,” diye mırıldandı.
İsim çok sessiz çıkmıştı ama Niko duymuştu. Ayrıca gözünün ucuyla, yandaki barda oturan simsiyah saçlı kadının da onları duyduğunu fark etti. Bunu, kadının ismi duyar duymaz dikleşerek onlara doğru bakmasından anlamıştı.
Esmer kadını göz hapsinde tutarak, “Sergei’yi tanıyor musun?” diye sordu Soylu gence.
“Onu tanımıyorum ama duydum. Sadece o kadar. Barınakta yaşamıyor,” dedi. Barınak, Kuzey Amerika ve Avrupa’daki birçok Soylunun, içinde yaşamayı tercih ettiği korunaklı evler sunan toplu yaşama alanlarıydı. “Duyduğuma göre iğrenç biri,” diye ekledi.
Öyle biri olduğunu Nikolai da fark etmişti. “Onu nerede bulabileceğimi biliyor musun?” diye sordu.
“Hayır.”
“Emin misin?” diye üstelerken, kadının bar sandalyesinden yavaşça indiğini ve gitmeye hazırlandığını gördü. Henüz kokteylinin yarısına bile gelmemişti. Yine de Sergei’in adını duyunca, mekânı terk etmek için acele etmişti.
Bu arada genç vampir Nikolai’ı cevapladı: “Adamı nerede bulabileceğini bilmiyorum. Aslında, onu birinin bulmak isteyeceğini de sanmazdım. Tabii ölmek istemiyorsa.”
Esmer kadın, barın yanındaki kalabalığa karışmak üzereyken Nikolai onu omzunun üstünden izliyordu. Dişi içgüdüsel olarak dönüp Niko’ya baktı. Yemyeşil gözlerinin deliciliğini uzun kirpikleri saklayamıyordu. Çene hizasındaki at kuyruğu yapılmış saçı sallanarak parıldıyordu. Nikolai’ın baktığını gördüğünde, gizlemeye bile çalışmadığı bir korku gözlerinden okundu.
“Kahretsin,” diye söylendi Niko. Bu dişi, Sergei Yakut hakkında bir şeyler biliyordu. Bunların kulaktan dolma bilgiler olmadığı, kadının paniğinden ve kaçmaya çalışmasından belliydi.
Niko, onun arkasından gitti. Kulübü dolduran kalabalığın arasından sıyrıldı. Gözleri, parlak siyah saçlara kilitlenmişti. Kadın, bir ceylan gibi hızlı ve çevik ilerliyordu.
Siyah kıyafeti ve saçları, kalabalıkta kolayca kaybolmasını sağlamıştı.
Fakat Niko bir Soylu idi. Dünyada hiçbir insan, onun türünden kaçabilmeyi başaramazdı. Kadın, kulüp kapısından eğilerek çıktı ve hemen sağdaki sokağa döndü. Niko da onu takip etti. Bu dişi insan varlığını hissetmiş olmalıydı ki başını çevirip Nikolai’a baktı. Yeşil gözleri, bir lazer gibi Niko’nun gözlerine kilitlendi.
Bloğun sonundaki köşeyi döndükten sonra hızla koşmaya başladı. İki saniye içinde Niko da köşedeydi. Kadının, arayı açtığını görünce dişlerini sıktı. Genç dişi iki yüksek binanın arasındaki dar ve karanlık bir sokağa daldı. Sokağın sonunda 10 metrelik bir tel örgü ve metal çöp konteynırları vardı. Burası bir çıkmaz sokaktı.
Kadın, siyah botlarının yüksek topuklarından hızla geri döndü. Çok hızlı nefes alıyor, Niko’nun bütün hareketlerini takip ediyordu.
Nikolai, karanlık sokağın içinde birkaç adım attı ve sonra durdu. Elini yavaşça öne uzattı ve, “Korkma. Kaçmana gerek yok. Sadece konuşmak istiyorum,” dedi.
Kadın sessizliğini bozmadı.
“Sana, Sergei Yakut hakkında bir şeyler soracağım.” Kadın yutkundu, bu esnada beyaz boynu kasıldı.
“Onu tanıyorsun, değil mi?”
Kadın cevap vermese de dudağının kenarı hafifçe büküldü. Niko haklı olduğunu anladı. Bu dişi, gizemli İlk Nesil üyesini tanıyordu. Fakat Niko’yu ona götürüp götürmeyeceği başka bir konuydu. Şimdilik Niko’nun tek ve en iyi umuduydu.
“Bana onun nerede olduğunu söyle. Onu bulmalıyım.
Kadın, ellerini yanda yumruk yaptı. Ayaklarını yavaşça açtı. Kaçmaya çalışacağı belliydi. Niko, onun, solundaki kapıya baktığını gördü. Kapıyı hızla açtı kadın. Niko bir küfür sallayıp tüm hızıyla onun önünde bitti. Karanlık bir koridora açılan kapının dilinin kilitten ayrılırken çıkardığı ses henüz bitmemişti. Kadın eşikte, önünde duran vampir tarafından durdurulmuştu. Niko, bu işin kolaylığına içten içe güldü.
“Kaçmana gerek yok,” diyerek arkasında kalan kapıyı kapattı. Kadın hafifçe titreyerek Niko’dan bir adım uzaklaştı. Karanlık sokağa doğru ilerlerken Niko onu takip etti.
Bu dişi nefes kesiciydi. Kulüpte çok dikkatli bakamamıştı ama şu an, birkaç adım ilersindeyken, çarpıcı güzelliğinin farkına varıyordu. Uzun ve narindi. Vücudunu saran siyah kıyafetinin altında mükemmel kıvrımları fark ediliyordu. Teni pürüzsüz ve süt beyazdı. Badem şeklindeki gözleri parıldıyordu. Kalp şeklindeki yüzüne güç ve yumuşaklığın büyüleyici uyumu hâkimdi. Güzelliği, gün ve gece kadar aşikârdı. Nikolai bakakalmıştı ama elinden de bir şey gelmiyordu.
“Konuş benimle,” dedi. “Adın ne?”
Yavaşça ona uzandı. Hareketi tehditkâr değildi. Kadının kanında artan adrenali fark etti. Daha doğrusu, adrenalinin havaya verdiği keskin limoni kokuyu duyabiliyordu. Yine de göğsüne yediği sert tekmeyi, ancak çizmenin topuğunu bedeninde hissedince görebildi.
Kahretsin!
Geriye doğru savruldu. Şaşkındı.
Kadına gereken fırsat buydu. Yeniden kapıyı açtı. Bu sefer, Nikolai ona yetişemeden karanlık koridorda gözden kaybolmayı başarabildi. Niko peşinden gitti.
Mekân boştu. Ayağının altındaki zemin pürüzsüz bir betondu. Karanlıkta koridorun derinliklerine ilerlerken ensesinin arkasında, onda kaçma hissi uyandıran bir ürperti hissetti. Ama o, boş odanın ortasında ayakta duran kadına odaklanmıştı. Dişiye yaklaştığında, tepeden tırnağa titrediğini hissetti. Kadının ince vücudundaki tüm kaslar saldırı pozisyonundaydı.
Nikolai gözlerini ondan ayırmadan onun önüne geldi. “Sana zarar vermeyeceğim,” dedi.
“Biliyorum,” dedi kadın, yüzünde hafif bir gülümsemeyle. “Bunu yapma şansın yok.”
Sesi kadife gibi pürüzsüzdü fakat gözündeki pırıltı soğumuştu. Bir anda Nikolai başında berbat bir acı hissetti. Kulaklarında yüksek frekanslı dayanılmaz bir ses belirdi. Bacaklarından bütün gücün çekildiğini hissetti. Felç olmuş gibiydi. Dizlerinin üstüne çöktü. Kafası patlayacakmış gibi hissederken görüşü bulanıklaştı.
Kendine doğru gelen ayak sesleri duydu. Sesler, birkaç iri erkeğin kalın botlarına aitti. Hepsi de vampirdi. Tam üstünde, başındaki öldürücü ağrıdan duyamadığı konuşmalar yapılıyordu.
Tuzağa düşmüştü.
Kadın onu bilerek buraya getirmişti. Takip edeceğini biliyordu.
“Yeter Renata,” dedi odaya giren Soylulardan biri. “Onu artık serbest bırakabilirsin.”
Nikolai’ın başındaki ağrının bir kısmı bu emirden hemen sonra azaldı. Yerde yatıyordu. Yine de başucunda ayakta duran güzel saldırganının yüzüne baktı. Kadın da ona bakıyordu.
“Silahlarını alın,” dedi kadın yanındaki vampirlere. ‘Yeniden güçlenmeden onu buradan çıkarmalıyız.”
Nikolai ona birkaç küfür salladı. Kadın arkasını dönüp giderken, Nikolai’ın sözleri ağzına tıkıldı. Beton zeminde, yüksek topuklarının yere hızla vuruşları duyuluyordu.
Bölüm 2
Renata, depodan yeterince hızlı çıkamamıştı. Midesi bulandı. Alnından ensesine doğru soğuk bir ter boşandı. Temiz hava almaya çalışıyordu. Sanki bu, geceden alacağı son nefesmiş gibiydi. Yine de güçlü ve dik duruyordu. Şu an sakin olmadığını gösteren tek şey, iki yanında sertçe sıkılmış duran yumruklarıydı.
Özel gücünü, felç edici bu sinyalleri kullandıktan sonra hep böyle olurdu.
Dışarı çıktı. Yalnızdı. Birkaç derin nefes aldı. Yoğun oksijen, yanan boğazını rahatlattı. Fakat tüm vücudunu saran yakıcı sıcaklığın etkisiyle yere yığılmamak için en fazla bu kadarını yapabiliyordu.
Çizmelerinin topuklarını yere vurarak, “Kahretsin,” diye mırıldandı gecenin karanlığında. Birkaç derin nefes daha aldıktan sonra, ayaklarının dibindeki asfalta gözlerini dikti ve kendini toplamaya odaklandı.
Biraz sonra, depodaki iri vampirler de kapıdan çıktı. Kapının sesini duyunca hızla onlara döndü. Yüzüne seksi ve sert bir ifade vermeye çalışarak adamlara baktı…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Edebiyat Fantastik Korku - Gerilim Roman (Yabancı)
- Kitap AdıGece Yarısı Tuzağı
- Sayfa Sayısı360
- YazarLara Adrian
- ÇevirmenDeniz Güçlü
- ISBN9789944826440
- Boyutlar, Kapak13,5 X 21,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviEpsilon / 2013-3
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- İnsanlığımı Yitirirken ~ Osamu Dazai
İnsanlığımı Yitirirken
Osamu Dazai
Japonya’nın en çok okunan romanlarından İnsanlığımı Yitirirken‘de Osamu Dazai, savaş sonrası Japonya’sının boğucu atmosferinin toplumdaki izdüşümünü ve bireyin kalabalıklar karşısında giderek yabancılaşarak insani değerlerini yitirişini aktarmak...
- Bana Dokunma – Novellalar 2 ~ Tahereh Mafi
Bana Dokunma – Novellalar 2
Tahereh Mafi
BENİ GÖR 5.5. Bana Dokunma serisinin beşinci kitabı Beni Kışkırtma öylesine şaşırtıcı sorularla bitti ki, Kenji Kishimoto’nun baş rolde olduğu bu muhteşem yan hikâyedeki...
- Sil Baştan ~ Ken Grimwood
Sil Baştan
Ken Grimwood
Ken Grimwood’un sıradışı eseri Sil Baştan, zihninize şu soruyu kazıyor: Geçmişte yapmış olduğunuz hataları bilerek hayatınızı tekrar, tekrar ve tekrar yaşamak zorunda kalsaydınız ne...