“Türkiye bir anne candan ileri
Bütün ülkelerin o şaheseri
Toprağına aksın alnının teri
Ne mutlu kanını yurda katana.”
Daha çok siyasi yazılarıyla tanıdığımız Galip Erdem, bu defa bilinmeyen bir yönüyle, şairliğiyle çıkıyor karşımıza. Hece ölçüsüyle, dörtlüklerle yazdığı bu şiirlerde Galip Erdem halk edebiyatını iyi tanıdığını gösteriyor. Bazı şiirlerinde kullandığı mahlasıyla Abdâlî, küçük yaştan itibaren yazdığı şiirlerinde vatan, bayrak sevgisi, ahlak, gençlik ve millî değerlere bağlılığı dile getiriyor. Âşık edebiyatının zengin geleneğinden faydalanılan bu şiirlerde Galip Erdem’in memleket sevgisini, Türk tarihine olan bağlılığını ve gençliğe olan inancını görüyoruz.
Her mısrasında Türk milletinin ortak değerlerini ve kültürel mirasını yücelten şiirlerden oluşan bu kitap vesilesiyle Galip Erdem’in şiirlerinde Türk tarihinin izlerini sürüyor, millî şuuru hep koruduğuna, davasına şiire başlamadan önce gönül verdiğine şahitlik ediyoruz.
İÇİNDEKİLER
BR BLGENN ŞR • 9
NERDE • 15
İKİ CANAN • 16
ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE • 18
VURGUNCU MARŞI • 19
HATIRLAMA • 20
MERSİYE • 21
BİR HASTANIN SONU • 22
AYAZÎ’YE • 23
SÜMMANÎ’Y TANZR • 24
TARİHE ÖZLEM • 25
HEYECANIM • 26
BAYRAĞIMA SESLENİŞ • 27
BAYRAĞIM FESTİVALDE • 28
ZAMANE GENCİNE • 29
KIŞ DESTANI • 32
ZAMANE KIZINA • 35
İNTİKAM • 37
BABAMA • 39
OĞLUMA ÖĞÜTLER • 41
II OĞLUMA ÖĞÜTLER • 43
III OĞLUMA ÖĞÜTLER • 45
TÜRKİYEM • 47
BAYRAĞIMIN ÖNÜNDE • 48
BENİM AŞKIM • 50
BAYRAĞIMIN DİLİNDEN • 51
KİMSESİZLER ŞİİRİ • 53
O GÜN • 54
ŞEHİDİME • 55
FUAT GÜZALTAN’A • 56
DERYAMÎ’YE • 57
DERYAMÎ’YE • 58
DERYAMÎ’YE • 60
DERYAMÎ’YE • 61
HUZURÎ BABA’YA • 63
AYAZÎ’YE • 65
AYAZÎ’YE • 67
YETER • 68
KABİNE DESTANI • 70
GAZİ OSMAN PAŞA’NIN RUHUNA İTHAF • 73
BOZKIRA ÖZLEM • 75
FALİH’İN TÜRKÜSÜ • 76
YALMAN’IN TÖVBESİ • 77
BİR BİLGENİN ŞİİRİ
Öyle sanıyorum ki bu kitap yayınlanıncaya kadar Galip ağabeyin şiir yazdığını çok yakın arkadaşları dışında kimse bilmiyordu. Doğrusu, onun bu yönünü öğrenince ben de şaşırdım. Galip ağabey ve şiir! O, en karmaşık sosyal ve siyasi meselelerde akıl danışıp hakemliğine başvurduğumuz keskin zekâlı bilge adamın şiirle ne alakası olabilirdi? Zira şairler biraz uçuk, havai mizaçlı, his adamları değil miydi? Hem öyle olmasa bile bir koltuğa iki karpuz nasıl sığardı? Çünkü Galip ağabey artık kendi kendisinin bile değildi. Yol üstünde hayrat bir çeşme gibi bağrı yanık bir neslin susuzluğunu gidermeye adanmış bir adamdı. Onun, fildişi kulesine çekilip şiir yazacak ve bir mısraın mahremiyetinde geceler harcayacak zamanı mı vardı?
Fakat bu manzumeleri okuyunca gördüm ki, o mütefekkir insan da birçok kalem erbabı gibi ilk yazı denemelerine şiirle başlamış ve sonra bırakmış. Daha lisede öğrenciyken yazdığı bu şiirlerin çoğunda millî, hamasi, ahlaki konular işleniyor. O, 1950 yılında Erzurum’un Narman kazasında yörenin âşıklarından Deryâmî ve Ayâzî gibi şairlerle atışırken daha yirmi yaşındadır. Ancak çok usta bir âşığın başarabileceği irticalen yapılmış bu atışmalarda genç Galip, geleneğe uyarak Abdâlî Gedâ mahlasını kullanıyor. Rakiplerinin şiirlerini görme şansımız olmadı ama Abdâlî (Galip Erdem) gençliğine rağmen fırtına gibi bir âşık. Yine aynı yıllarda “Oğluma Öğütler”, “Kızıma Öğütler” gibi bir dizi yürek yangını şiir yazmış ki her gencin haddi değil bunları yazmak. Buram buram Yunus kokuyor bu manzumeler. Eğer yazılış yıllarını bilmesek çok yaşlı bir şaire ait sanırız. Elimizdeki metinlerin tarihlerine bakılırsa Galip Erdem, “Gazi Osman Paşa’nın Ruhuna İthaf ” şiirini yazdığında daha on yaşındadır. Evet yanlış okumadınız, sadece on yaşında bir çocuktur o. Eğer bu belgeler bizi yanıltmıyorsa şaşırmamak elde değil. Günümüzde onun akranı bir öğrencinin bu şiirleri, değil yazması, anlaması bile mümkün değil. Fakat sonra kader ona daha mühim görevler yüklediği için olmalı, bu gençlik mahsullerini unutmuş, hatıralar ambarına atarak gizlemiştir. Şimdi biz bu şiirleri yayınlarken ondan izin alma şansımız bile yok. İnşallah hatırasına saygısızlık, etmiş olmayız. Onun için sayın okuyuculardan dileğimiz, bu metinleri okurken profesyonel, büyük şairlerin şiirleriyle kıyaslamadan okumalarıdır. Zira şimdi bu manzumeler, ancak onun yetişmesinde birer kilometre taşı olmak bakımından bir değer taşıyabilirler. O büyük idealistin hayat serüvenini düşününce “Şiir de ne ki, zaten onun kendisi şiirdi,” diyorum. Galip ağabey, sıradan bir yazar ve hukukçu değildi. Geceleri sabahlara kadar okuyan bir insandı. Fakat onun akranları arasındaki asıl farkını ve üstünlüğünü sağlayan, yüz yıllardır halk arasında şifahi bir gelenekle beslenen bir kültürel mirasa ve terbiyeye sahip olmasıydı. Zira o yıllarda Kars’ta, Erzurum’da bir âşıklar atışmasına katılabilmek için Hazreti Adem’den başlayarak peygamber kıssalarını, evliya menkıbelerini, destanları ve İslam mitolojisini bilmek gerekirdi. Daha sonra üniversiteye gidip yeni çevrelerle tanışınca o, bu millî kültür mirasımızı modern bilgilerle harmanlayarak yeni bir senteze dönüştürmüştür. Öyle sanıyorum ki buhranlı bir ömür sürmüş olan Galip ağabey, çocukluğunu da gerçek manada yaşamamıştır. Daha o yıllarda içe kapanarak her idealist gibi kendi ütopyasını ve felsefesini kurmaya başlamıştır. Belki de bu yüzden, onun büyüklüğü yanında hep hissedilen bir de çocuk masumiyeti vardı. Bütün rintler gibi biraz nahif ve derbederdi. Günlük hayatın pratik meselelerine yabancıydı, küçük hesaplarla işi yoktu. Bu yüzden de zaman zaman bizim dünyamızdan kaçar, kendisi gibi riyasız olan çocuk dostlarına sığınırdı. Evet, onun hep Ülker çikolatalarıyla sevindirdiği bir alay çocuk arkadaşı olduğunu biliyoruz ve onun için de rüyalarında hala bir çocuk gibi uçtuğunu biliyoruz. Şefkat, saffet ve vefa duygusu onda kemal derecesindeydi.
Fakat pratik hayata karşı bu kadar yabancı olan o filozof yaradılışlı adam, zulüm ve adaletsizlik karşısında bir aslan kesiliyordu. 12 Eylül fırtınasında sersiz sahipsiz kalan binlerce gencin üzerine bir baba şefkatiyle kanat geren o oldu. Galip ağabey, kendini milletine adayan bir ülkü adamı olarak ailesini ve öz çocuğunu bile unutmuştu nerdeyse. Sadece bir tanecik kızı Bilge’nin değil, öksüz bir neslin babasıydı. Ölenin ağıtçısı, kalanın öğütçüsü ve kimsesizlerin kimsesiydi. Onu böylesine paylaştığımız için Bilge Hanım kardeşimiz bizi bağışlasın lütfen. Galip ağabey, bir rint gibi yaşamayı, yazmaya tercih etmiş ve bize örnek alınması gereken bir hayat bırakmıştır. O hep olduğu gibi görünmüş, göründüğü gibi de olmuş, sözünün eri bir insandı. İşte büyükleri büyük eden tılsım da bu olsa gerek.
Ali Akbaş
NERDE*
Ben de âşıkım fakat
Derdim bir başka biçim
Deme fikrime sakat
Coşar haykırır içim
Nerde Taşkent, Buhara, nerde Kırım Türkeli?
Yağmuru orda yağar bizlere gelir seli.
Nerde şimdi Adalar, nerede şirin Balkanlar?
Boşuna mı döküldü o saf o temiz kanlar
Milyonlarca şehidin ruhu orda yaşıyor.
Ural’dan, Tanrıdağ’dan, Altaylar’dan aşıyor
Bir tarafta Tuna ki, mahzun mahzun akıyor
Sınırların dışında öksüz gibi bakıyor.
Çoruh, Aras’ın başı yurdumun sinesinde
Döküldüğü yer niçin ufuklar ötesinde
Fırat, Dicle ağlıyor sınırdan ayrılırken
Kıbrıs dargın bakıyor böyle başsız dururken.
Caber, Aral nerede? Azak Kafkas nerede?
Eflak Buğdan mı dedin, hasretim o yere de.
Hasretim o yerlere, hasretim Turan’ıma
Lanet olsun yolumdan beni durduranlara.
Galipoğlu Mehmet
İKİ CANAN
İki sevdiğim var cihan içinde
Birisi en büyük aşkı anlatır.
İkisi de ayrı ayrı biçimde
Biri güldürürken biri inletir.
Birine bakarım ürkekçesine
Diğeri gülümser gerçekçesine
Yaşarım dünyada erkekçesine
Altın tarihimden destan dinletir.
Biri yüreğime mefkûre saçar
Bağrımda laleler sümbüller açar
Öbürü daima uzağa kaçar
Vefasızlık eder her gün ağlatır.
Biri, cevretmeyi marifet bilir
İnsafsız elinde ömrüm ezilir
Öteki derdime şifacı gelir
Bir meşale olup yol aydınlatır.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Şiir
- Kitap AdıGalip Erdem Şiirler
- Sayfa Sayısı80
- YazarGalip Erdem
- ISBN9786254088025
- Boyutlar, Kapak13,5 cm x 21 cm, Karton Kapak
- YayıneviÖtüken Neşriyat / 2025
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Meşe Fısıltıları ~ Oruç Aruoba
Meşe Fısıltıları
Oruç Aruoba
Metis’te 1990 yılında de ki işte ile başladığımız Oruç Aruoba koleksiyonunu felsefe kitaplarının yanı sıra şiir ve şiirsel metinleriyle sürdürüyoruz. Meşe Fısıltıları Aruoba’nın Mayıs...
- Çile (kod4) ~ Necip Fazıl Kısakürek
Çile (kod4)
Necip Fazıl Kısakürek
ŞİİRLERİM ve şairliğim Şairliğim on iki yaşımda başladı. Bahanesi tuhaftır: Annem hastane deydi Ziyaretine gitmiştim… Beyaz yatak örtüsünde, siyah kaplı küçük ve eski bir...
- İkinci Waliz ~ Küçük İskender
İkinci Waliz
Küçük İskender
Yolumda ilerliyorum. Waliz’im kamaşıyor. Karanlığın Işıltısı gözlerimi alıyor. Bir sevdaya içini dökmek olmasın şelale Waliz’in ikincisindeyiz. küçük İskender’in şiirle, anılarla, düşüncelerle ördüğü, sürdürdüğü bir...