Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Fuhş-i Atik
Fuhş-i Atik

Fuhş-i Atik

Ahmet Rasim

Sen gitgide bir âfet-i devran olacaksın Canlar yakacak âteş-i sûzan olacaksın Bilmem ne zaman derdime derman olacaksın Çağın geçecek sonra peşiman olacaksın. … Kalp…

Sen gitgide bir âfet-i devran olacaksın Canlar yakacak âteş-i sûzan olacaksın Bilmem ne zaman derdime derman olacaksın Çağın geçecek sonra peşiman olacaksın.

Kalp düşünce ve isteklerinin harekete geçişindeki incelik kayboldu. Ruhun, içe işleyip isteğini hızla anlatma duygusuna artık lüzum kalmadı. Fuhuş, çıplak ve perişan sokak ortalarına, duvar diplerine, viranelere, ıssız yerlere, deniz kenarlarına, ağaç altlarına, gölgeliklere doldu. Tabir mazur görülsün, çoluk çocuk maskarası ve belki, bir kat daha rezil oldu!.. Bir kişinin bile bilmesine razı olmayan eski fuhuş, gözlerini açıp da bugünlerin apaçık rezaletlerini görecek olsa bana öyle geliyor ki utancından kan ter içinde kalır.

O dükkândan dönerken, ağabeyime sordum. “Bu kadının adı neymiş?” “Anber!” Misk! Herhangi şair ise onun, Anber-i zülfün getirdi başıma sevdaları Yoksa nerden dûş olurdum bu hayal-i hâme ben demekte hakkı varmış!.. İşte size bir hakikat daha! Evet. Bundan evvel, şimdiler, belki daha sonralar bizim aramızda dolaşan, dolaşacak olan bilmem ne türlü hakikatlerden daha sağlam bir hakikat! İhtiyarlık ne yaman dert!.. Biraz düşünmek arzusuyla çırpınan ruhlar, bizim hakikati de rezil etmek sevdasıyla uğraştığımızı hisseder etmez ne kadar ağır manevi bir mesuliyet altında kaldıklarını, kalacaklarını hesap ede ede yaşadıkları hâlde bin ölüm azabı çekiyorlar!.. Bahusus biz bilmiyoruz ki kendimiz rezil oluyoruz… Ağabeyim, ne dediydi?.. Anber!.. Düşmesin miskîn gönüller zülf-i anber-bûlara Dede (İsmail Efendi) merhumun ruhuna fatiha!.. Ne kadar sanatlı bestedir! Fakat o, bana pencereden nasıl baktıydı?.. Nasıl baktıydı?..

O sürmeli gözlerinden bir şeyler süzülüyordu!.. Aman! Valde farkında olmasın!.. Olursa!.. Onun yüzüne bakamam!.. Ondan çok utanırım… O, benim en aziz, en muhterem… Bilmem nem?.. Anne!.. Bu da bir meçhul… Evet… Benim nem? Kimim?.. Ben onun nesiyim?.. Kimiyim?.. Bir meçhul daha! Oldu iki!.. Ne yapıyorum?.. Bu Anber de kim?.. Oldu üç! Tamam! Hoca diyordu ki, “Rakamlar sonsuzdur!..” Ya kötülük?.. Biter tükenir şey miymiş!.. O günün gecesi ailece sürekli bir sohbetle geçiyordu… Ama ağabeyimle ben fırsat buldukça Anber’in sözünü fısıldaşıyorduk…

Dem oldu ki ağabeyim kendini kaybeder gibi oldu… Hatta annem, bir aralık halama, “Galiba, Hüsamettin içiyor!” diye söylendi. Halam, içini çekti. “Aman Allah!.. Ne tuhaf sual?.. İnsan içmez mi? Yemez mi?” Yemez mi, içmez mi ama ben ne kadar dikkatli olmuşum!.. Ağabeyim, yerinden kalkar kalkmaz ben de zenberekliymişim gibi fırlamak istiyordum… Fırsat da çıktı… Valide namaza kalktı. Ben de derhal aşağıya indim… Baktım ki ağabeyim… Elinde kızıl bir mayi ile dolu bir bardak, yüzünü ekşite ekşite içiyor…

“Ağabey bu ne?..”
“Şarap!”
“Şarap mı!.. Haramdır!..”
“Ben içeyim, sana haram olsun!..”
“Tövbe estağfurullah!”
“Bir yudum al bakayım!”

“Tövbe estağfurullah!”
“Kokla be yahu!..”
“Püf!.. Aman…”
“Bir yudum al!..”
“Öf!.. Zehir!.. Ağabey, bunu nasıl içiyorsun?”
“Bilsen! İnsana ne keyif verir!”

Keyif mi?.. Bu da benim için yeni bir kelime!.. Öyle derlerdi: İnsan yaşadıkça öğrenir… Ağabeyim, yeni terlemiş bıyıklarını mendiliyle siler silmez dedim ki, “Bu, Anber’in kocası var mı?” Gözleri daha ziyade ufaldı. Bir eliyle o taze bıyıklarını burmak üzere uğraşa uğraşa, “Varmış ama herif bırakmış… Bir senedir eve gelmiyormuş!..” “Elbette anası, babası vardır, aç kalmaz…” “Var… Var amma ikisine de o bakıyor…” Şaştım. “Nasıl bakıyor?” Gayet umursamaz bir tavırla, “Kazanıyor, bakıyor!..” Kazanıyor mu?.. Kadın!.. Kâtip değil, şair değil, devlet memuru değil, nasıl kazanır? Saflık bu ya… Sordum, “Esnaf mı?” Kahkahayla güldü. “Esnaf… Hem birinci sınıf!.. Hangi esnaf?.. Tüccar!..” Ağabeyim, yüklüğün içinden bir kara şişe çıkardı. Bardağın yarısına kadar şarap doldurdu… Sesi de varmış. Yavaş yavaş okudu.

Elinde kara şişe
Buz gibi şarap içer
Çakırım… Of…

“Off!..” Fakat çabuk kesti. Yalnız şahadet parmağı kalkık elini güya Anber benmişim gibi tehditkârane sallaya sallaya, gür sesiyle dedi ki, “Eğer ben meramıma kavuşamazsam ya kendimi ya onu öldürürüm!..” Ne?.. Ben o zamana kadar ölmeyi biliyordum amma öldürmeyi bilmiyordum… Sınıf arkadaşım Habib bir gece ağzından kanlar aka aka kucağımda can vermişti!.. “Sakın bu ilacın üstüne tuzlu şey yeme” demişler, o da yemiş!..

Zavallıyı kan boğduydu… Bunu, gözlerimle gördüm… Sonra bize Habib için verem dediler ama o zaman henüz fizyoloji okumamıştık, veremin ne olduğunu da bilmiyordum!.. Herneyse… Hayretle ağabeyimin yüzüne baka kaldım, o, iki eliyle başını tutarak sedire oturdu. Ağlamaya başladı. “Ah!.. Anber!.. Anber!.. Benim gençliğime kıyacaksın, bana da edeceksin! Kendine de!..” Ne anlaşılmaz sözler? Hakikaten bu Türkçe güç bir lisanmış!.. “Ağabey, ağlama!..” Hem ağlıyor hem tükürür gibi ağzından sesler çıkararak, “Nasıl ağlamayayım… Yanıyorum!..” diyordu. Yanıyorum?.. İşte anlamadıklarımdan biri daha!.. Üstüne başına baktım, ateş mateş yok!.. Duman da çıkmıyor, Koku da gelmiyor…

Evet… Bunlardan hiçbiri yok amma bir ağabey, bir Anber var. Hatta bir de ben varım… Var olduğumu ondan anlamıştım ki pencereden dükkâna baktığı zaman o sürmeli gözlerinin bebekleri benim gözlerimin bebeklerinin içine bir şeyler fırlatmıştı!

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Hamamcı Ülfet ~ Ahmet RasimHamamcı Ülfet

    Hamamcı Ülfet

    Ahmet Rasim

    Eski İstanbul’da Aşk ve Arzu Pakize ihtirasla bakıyordu. Bu bakış kalbinin bütün emellerini anlatıyordu. Ülfet bu bakıştan sevindiği hâlde korkuyor, bununla ne demek istediğini...

  2. Ömri-i Edebi 2 Melankoli ve Aşk ~ Ahmet RasimÖmri-i Edebi 2 Melankoli ve Aşk

    Ömri-i Edebi 2 Melankoli ve Aşk

    Ahmet Rasim

    “Tamam haziranın on yedinci günü idi. Yaz, hararetini şehrimize yığdığı gibi letafetini de parça parça yaptığından vapura biner binmez yukarıya çıktım. Dört beş saatten...

  3. Hamamcı Ülfet ~ Ahmet RasimHamamcı Ülfet

    Hamamcı Ülfet

    Ahmet Rasim

    Bazı gönül erbabı, sefa çiçekleri gibi günün ilk ışıklarına muhtaçtır. Ondan sonra sarılı kırmızılı parıltılarla göz alır, kendisini sevdirir, beğenen bakışları üstüne çeker. Ülfet...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Topun İki Rengi ~ Güldem ŞahanTopun İki Rengi

    Topun İki Rengi

    Güldem Şahan

    Yaşamak istiyoruz kardeşçe Lanet olsun bombalarınıza, füzelerinize Sesleniyoruz biz geleceğe Hadi susma, sen de söyle Barışa çağrıdır bu şarkı Sen de söyle Sen de söyle… Top ister...

  2. Hamamcı Ülfet ~ Ahmet RasimHamamcı Ülfet

    Hamamcı Ülfet

    Ahmet Rasim

    Bazı gönül erbabı, sefa çiçekleri gibi günün ilk ışıklarına muhtaçtır. Ondan sonra sarılı kırmızılı parıltılarla göz alır, kendisini sevdirir, beğenen bakışları üstüne çeker. Ülfet...

  3. Kış Ülkesi Çocukları ~ Ferda İzbudak AkıncıKış Ülkesi Çocukları

    Kış Ülkesi Çocukları

    Ferda İzbudak Akıncı

    İncelikli kalemiyle edebiyatımızda kendine has bir üslup yaratan Ferda İzbudak Akıncı’nın düşlerinden kopan Kış Ülkesi Çocukları, Kuzey Kutbu’na yakın hayali bir ülkede geçen, gerçeküstü bir...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur