Fitness çağında yaşıyoruz. Dünya çapında milyonlarca insan düzenli olarak akşamları parkta yürüyüşe çıkıyor, spor salonunda ağırlık çalışıyor, yüzmeye gidiyor, pilates ya da yoga yapıyor. Fit olmak ve formda kalmak her zamankinden daha revaçta. Kitlelerin gündelik hayatını bu derece belirleyen bu ilginin kaynağı ne?
Tarihçi Jürgen Martschukat fitness düşüncesinin doğuşunu 18. yüzyılda modern toplumların ortaya çıkmasına kadar geri götürerek, bu kavramın modernitenin sürekli optimizasyon ve yenilenmeye verdiği önemle nasıl iç içe geçtiğini anlatıyor. Yazara göre gerçek anlamda fitness çağı 1970’lerden itibaren gelişmeye başladı ve neoliberalizmin bireylere kendilerini hem bedenen hem zihnen geliştirmelerini telkin etmesiyle sosyal yaşamın yol gösterici bir ilkesi haline geldi. Böylece fitness beden çalışmasının ötesinde kişesel sorumluluk, performans, piyasa, rekabet, başarı konularında belirleyici bir araca dönüştü.
Fitness Çağı, sadece spor ve fitness ile ilgilenenler için değil, aynı zamanda günümüzün kültürel söyleminde kabul ve dışlanma, başarı ve başarısızlık koşullarına merak duyan herkes için ufuk açıcı bir kaynak.
İÇİNDEKİLER
TEŞEKKÜR………………………………………………………………………………………………………………….7
GİRİŞ
Fitness Çağı…………………………………………………………………………………………………………….9
BİRİNCİ BÖLÜM
Fit mi Şişman mı?
Yakın Tarihte ve Günümüzde Fitness…………………………………………..17
İKİNCİ BÖLÜM
Fitness: Bir Kavramın 18. Yüzyıldan Bugüne
Değişen Konjonktürü…………………………………………………………………………………..61
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Çalışmak………………………………………………………………………………………………………………….99
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Seks Yapmak…………………………………………………………………………………………………….133
BEŞİNCİ BÖLÜM
Mücadele Etmek……………………………………………………………………………………………165
ALTINCI BÖLÜM
Üretken, İktidarlı, Mücadeleye Hazır?…………………………………….205
KAYNAKÇA……………………………………………………………………………………………………………..217
GİRİŞ
Fitness Çağı
Fitness1 çağında yaşıyoruz. Maraton koşularında ve herkese açık bisiklet yarışlarında on binlerce kişi start alıyor, milyonlarca insan akşamları parkta tur atıyor ya da spor salonunda antrenman yapıyor, halter kaldırıyor, vücut geliştirme aletleriyle çalışıyor ya da yoga yapıyor. Ayrıca aktif tatiller hiç bu kadar popüler olmamıştı. 1970’te böyle bir şey düşünülemezdi bile. Trekking tatilleri emeklilere göre bir şeydi, rüzgâr sörfü daha yeni icat edilmişti, Berlin Maratonu henüz yapılmaya başlamamıştı. Yetişkinlerin pek azı bisiklet sahibiydi, fitness salonlarının sayısı Almanya’da ve hatta ABD’de bile parmakla sayılabilecek seviyedeydi. Ancak o günden bu yana fitness patlaması yaşanıyor. Fitness pazarının boyutlarını gözümüzün önüne getirmemiz yeter. Sadece Almanya’da bile aktif yaşayanlar (ve aktif görünmek isteyenler ya da en azından aktif yaşama hedefini seçenler) 2015 yılında 50 milyar eurodan fazla parayı yürüyüş ayakkabıları ve fonksiyonel giysiler, dambıllar, karbon bisikletler, enerji içecekleri ve diyet gıdalar gibi fitness ürünlerine harcadılar. Yine fitness kursları ve aktif tatiller, antrenman dergileri ve kitapları, telefon ve bilgisayar uygulamaları ve teknoloji araçları da çok rağbette. Kyla Itsiness gibi fitness yıldızlarının –adını sadece bir sürü fitness ünlüsünü temsilen anıyorum– Instagram’da milyonlarca takipçisi var. Sürekli egzersizle biçimlenmiş bedenlerin resimleri sosyal medyada tıklama rekorları kırıyor.
“Fit” olmak için çabalayan insanların ortak yanı aktif olmaları, ancak pek azının dernek ya da kulüplerde örgütlü olmalarıdır. Belirli bir klasmanda ya da ligde yarışmıyorlar, dertleri neredeyse hiçbir zaman kazanmak değil, ama yine de hepsi bir şekilde daha iyi olmak istiyorlar. 19. yüzyıl ortalarında İngiltere’de3 ortaya çıkıp dünyaya yayıldığı haliyle örgütlü rekabetçi spor anlamında spor yapmıyorlar.
Fitness yapanlar madalya kazanmak peşinde değiller. Fitness çalışmasının hedefi formda bir bedendir. O da, spor faaliyetlerinin çok ötelerini işaret eden, birbirinden farklı ve birbirleriyle kısmen örtüşen güçleri, becerileri ve idealleri temsil eder. Bunlar arasında sağlık ve günlük yaşamda ve işyerinde performans kapasitesini, üretkenliği ve mücadele isteğini, cinsel iktidarı, ince bedenli olmayı ve normlara göre güzel görünmeyi saymamız gerekiyor. Ayrıca “doğru olanı” ve kendisi için “iyi bir şey” yapmak, kendi içindeki “en iyiyi” ortaya çıkarmak ve bunlardan dolayı takdir edilmek de söz konusu. Kimi zaman da hareket etmenin ve aktif olmanın sevinci etken olur. Burada farklı güdüler aynı anda etkili olabilir, birbirini dışlamazlar.
Fitness arayışı,4 aynı zamanda giderek şişmanlayan bedenlerden yakınılan bir kültürün ve toplumun parçasıdır. 21. yüzyılda şişmanlık salgın hastalık olarak nitelendirilmekte ve tip 2 diyabet ile kalp damar hastalıkları sürekli gündem konuları arasında yer almaktadır. Özellikle Batılı toplumlarda, fakat artık tüm dünyada da, hareket azlığının “korkutucu boyutlara”5 ulaştığı sıkça dile getiriliyor. “Masa başı yaşam tarzı” ve ayrıca sağlıksız, kalori yoğun beslenme, gittikçe artan şişmanlığın ana nedenleri sayılıyor. Yani bir yandan fitness kültürü var, öte yandan da hareket azlığından ve hızla yayılan fatness’ten (şişmanlıktan) kaygı duyuluyor. İlk bakışta çelişkili gibi görünen bu duruma daha yakından bakılınca, bunların tek bir toplumsal olgunun parçaları olduğu anlaşılır. Merkezinde de kendi sorumluluğuyla hareket eden, performans göstermeye istekli ve bu kapasiteye sahip birey yer alır. Bu madalyonun iki yüzü de (fitness kültürü de, yağ bağlamaktan duyulan korku da) bedeni üzerinde hâkimiyet kurabilen (ya da kuramayan) benliğin başarısı etrafında dönüyor. Fitness eksikliği, (post) modern toplumların kıyamet alametidir.
Fitness çağını tam anlayabilmek için bu kitapta tarihe göz atacağız. Bugüne dair soruyu tarihsel olarak sormak, tarihi “günümüzün içerisinde biçimlendirildiği” alan6 olarak kavramak demektir. Bugünümüzü kavrayabilmek, problemlerini ve paradigmalarını tanımlayabilmek ve çekişmeli tartışmalarına katılabilmek için tarihe başvurmamız gerekiyor.
Bu da, fitness konusunu özgür, kendi sorumluluğuyla hareket eden birey projesiyle ve onun tarihiyle ilişkilendirmek demektir. Çünkü bu kitapta görüleceği gibi, fitness kişinin kendi sorumluluğunu üstlenerek yaşamasını temsil ediyor ve bunu bir ideal olarak pekiştirmeye hizmet ediyor. Fitness tarihini yazmak ayrıca, rekabet ve performansın tarihsel konjonktürlerini irdelemek ve onların modern toplumlar için önemini ve nasıl örgütlendiğini ve tek tek insanların bunlara nasıl katıldığını sormak da demektir. Bu çerçevede beden biçimi ve sağlık, ayrıca bunların birbirine oranı önemli parametrelerdir. Ama fitnessin tarihi özellikle de, bedenin toplumsal tarihi olarak da bir tarihtir: bedenin değer ve normlarının, bilgi ve söylem düzenlerinin, temsillerinin ve cisimleştirmelerinin, teknolojilerinin ve pratiklerinin tarihi. Böyle bir beden tarihi, insanların nasıl bedenleri aracılığıyla toplumla ilişki içine sokulduğunu ve bizzat kendilerinin de bunu nasıl yaptığını gösterir.
Benim gözlemlerim, yakın tarihin 1970’li yıllardan bu yana olan kısmına yoğunlaşıyor. Son yarım yüzyıl fitness çağı olarak sayılabilir ve bunun neoliberalizmin çağıyla çakışması hiç de tesadüf değil. Neoliberalizm burada genel bir mücadele alanı kavramını değil, daha ziyade her şeyden önce piyasa modelini esas alan, hayattaki her şeyi bir rekabet durumu olarak yorumlayan ve insanlara, özgürlüklerini başarılı bir şekilde kullanma çağrısı yapan bir dönemi nitelendiriyor. Dolayısıyla neoliberalizm, toplumu ve özneleri düşünmenin, onların davranışlarını anlamanın ve uygun ya da uygunsuz olarak sınıflandırmanın belirli bir tarzını tanımlar. Birey kendi üzerinde çalışmalı, hayatının kontrolünü elinde tutmalı, fit hale gelmeli, en iyi performansı göstermeye çalışmalı ve bunu kelimenin tam anlamıyla cisimleştirmelidir. Bu dayatma, neoliberalizmde daha önce hiç görülmedik bir şiddette ortaya çıktı.8 Fitness her yerde. Michel Foucault’nun kavramlarıyla ifade edersek, fitness bir dispozitif; dolayısıyla söylemleri ve pratikleri, kurumları ve şeyleri, binaları ve altyapıları, idari tedbirleri, siyasal programları ve daha pek çok şeyi, bir dönemi biçimlendirecek bir güç oluşturacak şekilde birbirine bağlayan güçtür.
Ancak fitness çağını anlayabilmek için tarihte daha geriye gidiyorum. Kimi yerde izler 18. yüzyıla kadar uzanıyor; örneğin özgürlük ve kendi kaderini tayin etme fikri ya da asker bedeninin disiplin altına alınması söz konusu olduğunda. Ama sadece asker değil, yeni yurttaş da disiplinli ve dik duruşlu olmalı; soylular gibi semirmiş, dejenere ve bedensel olarak hantal ya da alt sınıflar gibi yıpranmış ve beli bükük olmamalıydı.10 19. yüzyılın ortaları da fitnessin tarihinde özel ilgiyi hak ediyor. Bu dönem, Darwinizmin, “en iyinin hayatta kalması”nın ve doğa gereği rekabet fikrinin ortaya çıktığı zamandır. 1900 başlarında, modern toplumlar ilk defa bir fitness çılgınlığı yaşadı. Aynı dönemde modern toplumların üstünde bir kriz senaryosu kâbusu vardı ve bu, bedenin krizi olarak da hissediliyordu. 19. yüzyılın ikinci yarısı ve 20. yüzyılın erken dönemi, fitnessin yakın tarihi açısından pek çok bakımdan faşizm ve Nasyonal Sosyalizmin beden ve başarı tapınmasından daha yol göstericidir. 1950’li ve 1960’lı yıllar da sıklıkla incelemelerin odağına yerleşir. Kriz ve savaş yıllarının ardından, Atlantik’in her iki yakasında da insanlar yeniden tüketim zevklerinin peşine düştüler. Bununla birlikte tüketimin beden, sağlık ve çalışma performansı üzerindeki zararlı sonuçlarıyla ilgili kaygılar da gündeme geldi.
Fitnessin bu kitapta anlatılan tarihi eleştirel bir tarihtir. Bu, burada fitnessin ikirciklerine göz atılacak demektir. Beden ve başarılı benlik üzerinde çalışma özgürlüğü olarak kavranan fitness aracılığıyla, kişilere nasıl “hükmedildiği” gösterilecektir. Bu, özgürlüğü sadece insanın bir temel hakkı ve şansı olarak övmemeyi gerektirir. Özgürlük daha ziyade, hepimize yöneltilen, onu üretken ve mümkün olan en iyi şekilde kullanma talebiyle bağlantılıdır. Bunu yaparken insanların yaşadığı başarılar ve uğradıkları başarısızlıklar üzerinden farklılıklar oluşturulur, dışlamalar gerçekleştirilir ve ayrıcalıklar meşrulaştırılır.11 Fitness ve fatness’in, ikisinin anlamlarının ve ilişkilendirildiği şeylerin birlikteliği ve aynı zamanda karşıtlığı, özgürlüğe hükmetmenin beraberinde getirdiği çok çeşitli gerilimleri gösterir. Fitness ve fatness bir insanın toplumun üyesi olarak takdir görüp görmeyeceği, kimin özne sayılıp kimin sayılamayacağı üzerinde büyük etkiye sahiptir.
Fitnessi bu kitapta sık sık “modernlik” içerisine yerleştireceğim, onu modernliğin işareti ve düzenleyici ideali olarak tarif edeceğim. Modern toplumlar kendilerini sürekli optimize etmeyi ve yenilemeyi düsturlarından biri ilan ettiler; fitness de bedenin ve benliğin sürekli optimize edilmesini talep eder. Dolayısıyla modernlik ve fitness ilerleme yollarında çok sıkı bir şekilde iç içe geçmiştir. İkisi de 18. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkar ve 1900’ler civarında yükseliş evrelerini yaşar. 20. yüzyılın sonunda hem modernlik hem de fitness, önemli bakımlardan değişmeye ya da siv…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) İnsan ve Toplum Popüler Kültür Sosyoloji Spor
- Kitap AdıFitness Çağı - Beden Nasıl Başarı ve Performansın Simgesi Haline Geldi?
- Sayfa Sayısı256
- YazarJürgen Martschukat
- ISBN9789750536908
- Boyutlar, Kapak13x19,5 cm, Karton Kapak
- Yayıneviİletişim Yayınları / 2024