Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Fil Gözü
Fil Gözü

Fil Gözü

Mevsim Yenice

Gece olup da onu kendi yatağında hafif bir iniltiyle, huzurla uyurken görünce, hayatı boyunca anımsayacağı, olur olmadık yerlerde yoklayacak o derin boşlukla karşılaşacaktı. İçi…

Gece olup da onu kendi yatağında hafif bir iniltiyle, huzurla uyurken görünce, hayatı boyunca anımsayacağı, olur olmadık yerlerde yoklayacak o derin boşlukla karşılaşacaktı. İçi bin bir istek ve arzuyla, pişmanlık ve neşeyle, merhamet ve özlemle dolu o boşlukla. O an anlayacaktı kafasını okşarken hissettiğinin ne olduğunu ve bir daha unutmamak için o duyguya bir isim verecekti.

İlk iki kitabında yakaladığı özgün dil ve zengin öykü dünyasıyla çağdaş edebiyatımızda haklı bir başarıya ulaşan Mevsim Yenice, üçüncü öykü kitabı Fil Gözü’nde spot ışığını karanlığa tutuyor. Öykülerin her birinde özenle kurduğu farklı atmosferle boşluğu doldurup karaktere dönüştürüyor. Boşlukta sürüklenen, boşlukla yaşamayı öğrenen ya da hayatındaki boşlukları doldurmaya çalışan insanların öykülerini anlatıyor. Ortaya çoğumuz gibi, kendilerine söyleyecek çok şeyleri olan ama kulak vermeye mecalleri kalmayan kişiler çıkıyor.

Fil Gözü, kayıp parçalara aldırmadan yapbozu tamamlamaya çalışanların kitabı.

*

Şibumi’ye

İçindekiler

Konveksiyonel Akım …………………………………………………. 13
Buzda Balık Avı………………………………………………………… 19
Sifon ………………………………………………………………………. 25
Lokal Anestezi …………………………………………………………. 35
O …………………………………………………………………………… 47
Fil Gözü………………………………………………………………….. 57
Solo Test………………………………………………………………….. 73
Buna Şans Denirse ……………………………………………………. 87

KONVEKSIYONEL AKIM

“Tut.”

Köpek havada bir süre süzülen ve ardından toprağa düşüp yuvarlanan taşın peşinden var gücüyle koşup yanımızdan uzaklaşıyor.

“Gördün mü bak, nasıl enerji dolmuş hayvancağız,”

diyor benden tarafa hiç dönmeden.

Ellerim cebimde, etrafa bakıyorum hayvancağızın birikmiş enerjisini görebilmek için. Uçsuz bucaksız arazide, aklımdan akıp geçenleri durduracak bir engebe olmalı. Uzaklarda tek başına, meyvelerini sırtlayan atkestanesinin heybetli görüntüsüne takılıp kalıyorum. O bana daha yakın.

Köpeğin önce nefes sesleri, ardından koca bedeni ayağımızın dibinde bitiyor biz ne olduğunu anlayamadan. Ağzında köpüklü salyaları ve iri bir taş var. Uzun kuyruğunu hiç durmadan sallıyor.

“Ver kızım.”

Kafasını şefkatle okşarken dişlerini incitmeden ağzındaki taşı çıkarmaya çalışmasındaki zarafet, çenesini usulca kavrayan ellerinin merhametli hareketi, köpeğin ona karşı koyamayıp taşı bırakıverişi içimde bir yerleri hırpalıyor.

“Aferin benim akıllı kızıma. Hadi bakalım, tut.”

Dörtnala koşuyor yine sahibinin fırlattığı taşın ardından. Ön ayaklarıyla tek seferde ulaşabileceği en uzak noktaya atlayıp arka ayaklarını öndekilerin yanına çekiyor. Bunu öyle hızla ve içgüdüsel bir vahşilikle yapıyor ki hayranlık duymamak elde değil. Tırnakları toprakla her buluştuğunda küçük bir toz kümesi kaldırıyor. Bilmiyorum onlara ne oluyor; tekrar yere iniyorlar mı, öylece savrulup yok oluyorlar mı yoksa? Köpek kurumuş toprağı tırnaklarıyla yırtıyor. Bir yaranın kabuğunu kaldırmaya benziyor bu. Sonra bir daha, bir daha, bir daha. Önce ön ayaklar, sonra arka, ön, arka. Ön arka. Toz toprak. Yere eğilip bir taş da ben alıyor, onu avucumda sıkıyorum.

“Yazık, nasıl koşuyor bak, kaç gündür dışarı çıkaramadım ya, nasıl sıkılmış.”

Yıllardır nefret ettiğim bir şehirde evden çıkmadan yaşamamı sorun edip etmediğini düşünüyorum. Köpekle aralarındaki bağı kıskanıyorum. Birbirlerine kıyamamalarını, birinin işini gücünü bırakıp ötekini gezdirmek, oyun oynatmak için işten eve koşarak dönüşünü, ötekinin doğasına aykırı olmasına rağmen diğeri için kafeste yaşamayı kabul etmesini ama en çok da birbirlerine direnmeyişlerini. Köpeğin dişlerindeki taşı nazikçe onun avucuna bırakışını anımsıyorum yine, içim çekiliyor. Sımsıkı tuttuğum taşla birlikte elimi tekrar montumun cebine sokuyorum.

“Sen ne yaptın bugün evde?” diye soruyor. Sesindeki çekingenliğin yüzündeki yansımasını görebilmek için ona bakıyorum. Taşın peşinden koşan köpekten ayırmıyor gözlerini.

“Hiç,” diyorum. Çömelip büyük, sertleşmiş bir çamur topağıyla oynamaya başlıyorum. Üstündeki yeni yeşermiş incecik filizi küçük bir dokunuşla çıtlatarak koparıp yere atıyorum. Ayağa kalkarken elimdeki topağı okşuyorum. Belli belirsiz bir ıslaklık kahverengilikle birlikte parmaklarıma bulaşıyor. Bir elimden diğerine geçirip duruyorum onu. Yavaşça sağa sola sallanıyorum bunu yaparken. O da aniden ıslık çalmaya başlayarak bana eşlik ediyor. Topak bir avucumdan diğerine geçerken ıslığının uzunluğunu benim ritmime uyduruyor. Gitgide hızlanıyorum. Islıkları kısalıyor. Gözleri birer çizgiden ibaret. Bana yetişememesi için inadına hızlandığımı anlayınca karşılıklı gülüyoruz. O halde bile ıslığı bırakmıyor. Büzülmüş dudaklarından üfleme seslerinden başka bir şey çıkmıyor. Sağdan sola, soldan sağa. Hızla. Islık. Kahkaha. Gözyaşları. Köpek sürükleyerek getirdiği kırık bir dalı önüne atınca susuyor. Ben de aniden duruyorum. Gözlerimi kollarıma silerken vahşice ikiye bölüyorum elimdekini.

“Hop. Kıta bölündü,” diye bağırıyorum iki avucumu yukarı kaldırıp ona göstererek.

“Coğrafyacıyım diyorsun,” diyor gülerek.

“Ne demezsin. Atanamayan coğrafyacı.”

Bir taş daha fırlatırken, “Deme öyle şeyler. Ben öğrencin gibiyim bak, bana hava atabilirsin,” diyor.

“Tabii, bunun için okudum ben.” Ciddi bir surat ifadesiyle sınıfta öğrenciler arasında dolaşır gibi sağa sola bakarak yürümeye başlıyorum. “Evet çocuklar. Ne diyorduk, kıtaların ayrılması. Başlangıçta sadece Pangea vardı.

Sonra ne oldu, az önceki gibi hop ikiye ayrıldı.” Ellerimdeki iki parçayı gösteriyorum yine.

“Aferin akıllı kızım, sıkıldın mı sen? Gel. Ver bakayım ağzındakini. Aferin.” Köpeğin sırtına hafifçe dokunup, “Otur kızım, sen de dinle,” diyor.

Hemen oturuyor akıllı kız. Hızlı hızlı soluk alıp veriyor, dili dışarıda, gırtlağından boğuk bir hırıltı dışarı taşıyor, ağzından beyaz köpükler sarkıyor. Mutluluk mu bu?

“Baksana getirdiği taşa,” diyor elindekini göstererek.

Yamru yumru sararmış taşta ilginç bir şey göremediğimden susuyorum.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Öykü
  • Kitap AdıFil Gözü
  • Sayfa Sayısı96
  • YazarMevsim Yenice
  • ISBN9789750763380
  • Boyutlar, Kapak12,5x19,5 cm, Karton Kapak
  • YayıneviCan Yayınları / 2024

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Bilinmeyen Sular ~ Mevsim YeniceBilinmeyen Sular

    Bilinmeyen Sular

    Mevsim Yenice

    Hiçbir yere gidemeyecek, biliyorum. Kendimden. Yıllardır bu ıssız saatte, coşkusu sönmüş parkta oturup aynı şeyleri konuşmamızdan. Ve hâlâ işte burada, salıncakta bir ileri bir...

  2. Tekme Tokatlı Şehir Rehberi ~ Mevsim YeniceTekme Tokatlı Şehir Rehberi

    Tekme Tokatlı Şehir Rehberi

    Mevsim Yenice

    İnsan artık asla eskisi gibi olmaz ya bazen. Nehirler aynı okyanuslara dökülmeye devam ediyordur oysa, akçaağaçlar kırmızı yapraklarını kışın döküyor, mürekkepbalıkları solungaç solunumu yapmaktan...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Herkes Kadar ~ Behçet ÇelikHerkes Kadar

    Herkes Kadar

    Behçet Çelik

    Olmayacak şey, Ağbim aradı akşamüstü. “Akşam size geleceğiz,” dedi, evde miyiz, değil miyiz, sormadan. Niye geleceğini kestirdiğim için sesimi çıkartmadım. Sesi donuktu; hal hatır...

  2. Çantamdaki Öyküler ~ Göktuğ CanbabaÇantamdaki Öyküler

    Çantamdaki Öyküler

    Göktuğ Canbaba

    Bundan birkaç sene önce uzun bir yolculuğa çıktım. Hindistan, Nepal, Kamboçya gibi farklı ülkeleri dolaştım. Her şey bir adımla başladı aslında; küçücük bir adımla....

  3. İbrahim’in Beni Terketmesi ~ Bejan Maturİbrahim’in Beni Terketmesi

    İbrahim’in Beni Terketmesi

    Bejan Matur

    Her gece kandil dedi biri Her gece kandil Ve hasrete daha çok var. Neyi duymaktayız biz? Dün oturduğumuz avluda Siyah olan gül Bugün açmış...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur